Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

30 Mayıs 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1857 Görüntülenme
Bu bölümü 39 Kişi beğendi.
Cilt 12

Haberci - Kısım 2

“Filomatinin Cisimleşmiş Hali mi? Süslü bir unvanmış. Sana gerçekten öyle mi diyorlar?” Diye hizmetçiye sordum. Demek istediğim, biraz anlayabiliyorum aslında. Her şeye deli gibi bir merakı var.

“Ne utandırıcı bir durum.” dedi kıkırdayarak, Leila. Yüzü hafif bir pembe tonuna dönerken, bir avucunu yanağına bastırdı ve o tarafa doğru başını eğdi. “Gençken beni böyle çağırırlardı.”

 

Gençken mi? Elimde olmadan şaşırmıştım. Bir dakika, sen benden daha genç değil misin? Şeyy, bir daha düşününce, teknik olarak değilim gerçi. Dünyadaki hayatımı düştüğümüzde, bir yaşından daha küçüğüm, bu da canavar olmayan herkesin benden çok çok daha yaşlı olduğu anlamına geliyordu. Ohh, hatta Illuna bile benden daha yaşlı. Muhtemelen bunu ona söylemeliyim ve küçük kardeş rolünü de biraz ben oynamalıyım. Eminim bu onu bayağı mutlu edecektir.

 

“S-son duyduğumda iblis diyarını terk etmiş ve başka yerde bulamayacağınız bir otu elde etmek için bir insan bölgesini ziyaret etmiştiniz.” dedi Ajan Kapüşonoğlu. “Neden sizin gibi bilgili birisi bu kadar uzak bir yerde sıradan bir hizmetçi olarak çalışıyor!?”

 

Ajanın tepkisinde, Leila’nın bir tür ünlü olduğu iması vardı. Ya da en azından, hükümetin gizli operasyonlarında çalışan birinin saygısını kazanacak kadar önemli bir şey başarmıştı.

 

Gizli ajanın söylediğinin aksine, Leila’nın iblis diyarından ayrıldıktan sonrası için benim kafamda bir düşünce vardı. O dışarıda ot ararken, muhtemelen köle tacirleri tarafından yakalandı ve benim saldırdığım şehre getirildi.

 

“Yani, olur böyle şeyler.” dedi Leila.

“Hmm? Şeyi göreme---” Kapüşonlu kız bir merağını sormaya yeltense de Leila onu yarıda kesti.

“Olur. Böyle. Şeyler.” Hizmetçi, her bir kelimeyi bastırarak söylemişti. Her ne kadar sırıtıyor olsa da inanılmaz bir baskı havası yayıyordu. Biraz bile geri adım atmayacağı çok belliydi.

“Ö-öyle diyorsanız.”

 

Leila’nın durumu hakkında çok merak ediyor olsam da, kapüşonlu arkadaşım gibi ben de daha fazla soru soramayacak kadar onun baskısından korkmuştum, özellikle sorsam bile cevaplamayacak gibi gözükse bile.

 

“Ve sanıyorum, efendimle az önce konuştuğunuz işinle ilgilenmen senin için en iyisi olur. Bunca yolu bunun için gelmedin mi?”

“D-doğru, lütfen davranışımı bağışlayın.” İblis kız soğukkanlılığını toparlayabilmek için biraz durduktan sonra konuşmasına devam etti. “Size kendimi tanıtmakla başlamama izin verin. Adım Haloria Laylott, ve iblis lordu olarak da bilinen, iblis diyarının kralına hizmet etmekteyim. Habercisi olarak, bugün onun adına buradayım.”

“Tanıştığıma memnun oldum Haloria. Sanıyorum bunun çoktan farkına varmışsındır ama, ben Yuki.”

 

Ajan Kapüşonoğlu bir süre sessizce düşündükten sonra tekrar konuşmaya başladı.

 

“Biz iblislerin yaşadığı krallık, iblis diyarının şu anki durumunu anlatmakla başlayacağım.”

 

***

 

“Allysia’da yenmiş olduğunuz kişi, bir grup fanatik şeytanlar tarafından yönetilen bir partiye bağlı. Bizim gibi onlar da bu bölgenin senin tarafından kullanıldığını biliyor, ve planlarını bozmandan ve gururlarını çiğnemenden hiç hoşnut değiller. Eğer onları kendi hallerine bırakırsan, size de bir entrika düzenleyeceklerdir.” diyerek konuşmasını sonlandırdı Ajan Kapüşonoğlu.

 

“Anladım...” bana söylediği her şeyi kafamda tartarken, yorum yapmadan bir cevap vermiştim.

 

Çok fazla bilgi vardı, ama hepsi epey doğrudan bilgilerdi. Özellikle karmaşık ya da anlaşılması zor bir şey yok gibiydi. Uzun lafın kısası, iblis diyarında iki büyük siyasi parti bulunmaktaydı. Biri, diyarı yöneten iblis lorduydu. Peki, bir şey diyeyim mi? İnsanların bunu ona seslenmek için kullandığını falan biliyorum, ama ona iblis lordu demek her şeyi karmaşıklaştıracak. Ona iblis kralı ya da iblis diyarının efendisi falan diyeceğim.

 

İblis kralının partisi daha özgürlükçüydü. Bu partide, iblislerin düşünme şekillerini değiştirmek isteyen, kralın sadece savaşta iyi olan kişi olmaması gerektiğini anlamış filozoflar bulunmaktaydı. İnsanlığa karşı olan savaşı tek bir savaşçının kazanamayacağı gerçeği, son zamanlarda yaşadıkları hoş olmayan bir takım durumlardan sonra farkına vardıkları bir şeydi. İlkeleri, uzlaşmaydı. İblis kralını destekleyenler, diğer ırklarla işbirliği yapmayı istiyordu.

 

Diğer yandan, liderliğinde fanatik şeytan ırkının çoğunlukta olduğu bir başka parti daha vardı. Onlar daha gelenekseldi ve beyin gücünden çok kas gücüne değer verirlerdi. İblislerin en büyük özelliklerinin güç olduğunu düşünmeye devam etmek istiyorlardı ve kaba kuvvetin savaşı kazanmak için tek yol olduğuna inanıyorlardı. Sadece ezici kaba kuvvet kullanarak bütün düşmanlarını paramparça ederek işlerini bitirebileceklerine inanmışlardı. Ve geçmişte, yanıldıkları pek de söylenemezdi. İblislerin inanılmaz özellikleri vardı, hem fiziksel hem de büyüsel açıdan. Ve sorun da buydu. Yöntemleri geçmişte kalmıştı.

 

Görünüşe göre, eski dostum prensi ziyarete gittiğimde planlarından birini bayağı fena patlatmıştım. Her ne kadar planlarının detaylarını bilmesem de, kapüşon kızın karşı partiyi tarif edişi, benim ortaya çıkardığım gibi karmaşık planları düşünecek tipte olmadıklarını düşünmeme sebep olmuştu. Bunu tabii ki de ona sordum ve bana, kaba kuvvetin fanatik şeytanların özünde olsa da, aralarında birkaç düşünürün de bulunduğunu söylemişti. İdeolojilerini destekleyen iblis ırklarından biri, komplo planları oluşturmaktan keyif alan tiplerden oluşuyordu.

 

Kralın partisi, iblis diyarının şu anki durumunun kendi yararlarına olmadığını düşünüyordu. Eski düşünce tarzı, topluluk arasında daha yaygındı. Ama siyasi rakiplerinin aksine iblis kralı, diğer tüm ırkların desteğine sahipti. Çoğu iblis olmayan, iblis diyarında yaşayanları düşmanları yerine müttefikleri olarak görmeyi tercih ediyordu. Ve böylece iki partinin ortalama nüfuz açısından eşitti.

 

Onu dinleyince, bu rahatsızlık verici gerçek birden ortaya çıkmıştı. Bütün ulusu bir anda içine çekecek bir iç savaş yakındı. İblis diyarının şu anki durumu, tam üstüne yanmakta olan bir kibrit bulunan, barut dolu bir fıçı gibiydi. Patlayacaktı. Nokta. Bana biraz Balkan tarihini hatırlatmıştı.

 

Kontrolsüz bir patlama, iblis kralının hiç istemediği bir senaryoydu, en azından şimdilik. Daha az destekçiye sahip olmak demek, topyekün bir savaşta dezavantajlı olmak demekti. Gerçi, sanırım bu yüzden bulabildikleri herkesle dost olmaya çalışıyorlar. Yoksa neden buralara kadar birini yollasınlar ki? Kelimenin tam anlamıyla hiçliğin ortasındayız.

 

“Sen ne dersin Leila?” Bana söylenenleri dinledikten sonra güvenilir hizmetçime döndüm.

“Bir bakalım...” o da düşünmek için bir süreliğine durdu, ama kısa süre sonra tekrar konuşmaya başladı. “İblis diyarının durumu, onun da tasvir ettiği gibi, benim bıraktığım zamanla bayağı benzerlik gösteriyor. Ancak, anlattıklarına bakarsak, kısa süre için işler daha da kötüye gitmiş gibi görünüyor. Bu gerçekçi olmadığı anlamına gelmiyor. Durumun çok hızlı bir şekilde kötüleşmesinin sebebi, fanatik şeytanların partisinin karakteristik özelliğinden kaynaklanıyor gibi.”

“Hmm...”

 

Leila’nın durumu doğrulayıp, kızın söylediklerinin en azından palavra olmadığını anladıktan sonra bir süre durum üzerine düşündüm. Yine de bu duruşumu değiştirmemişti. İşin aslı, hangi partinin üste çıkmış olduğunu umursamıyordum. Ne hangisinin zafere daha yakın olduğu, ne de hangisinin ahlaki açıdan üstün olduğu umurumda değildi. Benim ilgilendirmez. İç savaş mı? Tabii, her neyse, bana ne. İyi eğlenceler. Zerre umurumda mı sanıyorsunuz? Yoo.

 

Ancak, ahanın bana yalan söylemediğini varsayarsak, fanatik şeytan partisi, çoktan beni bir düşman olarak sınıflandırmıştı, ki bu da, zamanı geldiğinde o aptallarla uğraşmak zorunda olduğum anlamına geliyordu... Ona inanma eğilimindeydim. Onlar hakkında hiç olumlu düşünmüyordum. Lefi’yi katliam için bir araç olarak kullanmaya çalışmışlardı. Ve bu yüzden, onları asla affedemezdim. "Onurlarını geri kazanma” amacıyla bize saldırma teşebbüsünde bulunmaları büyük bir olasılıktı, bu yüzden, fanatikler garip işlere girişmeden önce, soruna karşı engelleyici tedbirler alıp, kökünden çözmem benim için daha iyi olacaktı. Ama tekrar söylemeliyim, bu, ajanın doğruyu söylediğini varsaydığım bir durum.

 

“Ortak bir düşmana sahip olarak, sizin müttefiklerinizden biri olmak isteriz.” Henüz ikna olmadığımı gören ajan, sözlerinin ardından ikna etmeye devam etti. “Eğer iki taraftan biri yardıma ihtiyaç duyduğunda, birbirimize güvenebileceğimiz umuyoruz.”

“Ne dediğini anlıyorum, ama açıkçası, henüz size güvenebileceğimden emin değilim.” dedim. “Ama peki, hadi buna cesaret ettim ve size yardım etmeye karar verdim diyelim. Bunda benim ne çıkarım var? Masaya bir şey koyuyor gibi değilsiniz.”

“Size sunabileceğimiz en değerli şey istihbarat. Fanatikleri ve onlarla çalışanları bir süredir yakından, detaylı bir şekilde gözlemliyoruz.” Ajan dudaklarını bükerek, duygularını yine açık etmişti. “Ne yazık ki, sunabileceğimiz her şey bu. Bunu söylemekten nefret ediyorum, ama henüz o kadar nüfuzumuz yok.”

“Eh.” Diyerek omuz silktim. “Evet, bunu az çok anladım.”

“Gerçekten, sizden bunu isteyecek pozisyonda olmadığımızı biliyorum, ama bize bir iyilik yapıp iblis diyarını ziyaret ederek, iblis lordumuzla konuşamaz mısınız? En kısa sürede, kazançla ilgili ayrıntıları konuşmanız için sizi onunla görüşmeye davet etmek isteriz.” dedi “Açıkçası kralımız sizi şahsen ziyaret etmek istiyordu, ama bu pek uygulanabilir değildi. Böyle zor zamanlarda tahtı çok uzun süre bırakamazdı.”

 

Kralın seçiminde herhangi bir yanlış göremiyordum. Taşranın içideyiz. Zindanı ziyaret etmek, bulundukları yerin uzaklığı göz önüne alındığında, bayağı bir vaktini alırdı. Ayrıca Uğursuz Orman’da yaşayan canavaralar da gezmeye niyeti olan birinin geçmek isteyeceği bir yer değildi.  Orman boyunca bir VIP’ye eşlik etmek pek mantıklı değildi.

 

“Potansiyel müttefiklerinize karşı çok saygılı davranmayı seviyorsunuz belli ki.”

 

Açıkçası davranışları karşısında bayağı bir şaşırmıştım. Kralın kendisinin fazladan bir adam için bu kadar zahmete girmeyi düşünmesini bile akılımın ucundan geçirmezdim.

 

“Normalde bu kadar ileri gitmeyiz.” dedi ajan. “Bu durum bir istisna.”

“Hmm...”

“Uğursuz Orman’ın iblis lordu Yuki, sizin gücünüz hakkında bir sürü hikaye duyduk. “Alshir’de bulunurken fanatik partinin gizli planlarından birini bozmayı başardınız. Yaşam için uygunsuz olarak belirtilen Uğursuz Orman’da yaşayabilecek kadar güçlüsünüz ve buranın yöneticisi Yüce Ejderha ile samimi bir ilişki bile kurmuşsunuz Kelimenin tam anlamıyla yaşayan bir efsanenin bölgesinde bulunan bir zindanı idare edebilme yetiniz, sadece ve sadece gücünüzün bir kanıtıdır. Sıradan birisi olmadığınız bizim için gayet ortada.”

 

Aşırı övgüsünü duyunca yüzüm ekşimişti. Yani, bakıldığı zaman gerçekten etkileyici biriyim. Ama lütfen yapmayın. Doğrusu, bütün bunları gerçekten planlamadım. Hepsi sadece oldu. Yüce Ejderha ile olan samimi ilişki mi? Evet, tek yaptığım ona biraz çikolata vermekti. Öyle söyleyince, sanki benim güçlü biri olduğumu kabullendiği için birden iyi geçinmeye başladık falan gibi geliyor kulağa. Yine de... Dostum, lanet casuslar. Benim hakkımda bu kadar şeyi nasıl biliyorsunuz? Sanırım bütün bu gizli servis ayakları falan göstermelik değil galiba, değil mi?

 

“Kralımız, gerçekçi bir imkan verildiğinde sizinle tanışmaktan gayet memnun olacaktır.” dedi Ajan Kapüşonoğlu. “Sizi ikna etmemiz için bize bir şans vermenizden memnun oluruz. Yardımı isteğimizi iyice gözden geçirmeniz için, bugün konuştuğumuzdan fazla mükafat ve fayda sunacağından eminim. Bu, size ne kadar değer verdiğimizin bir göstergesidir.”

“Anladım...” seçeneklerimi gözden geçirmek için, yine bir süre düşünmüştüm. Daha doğrusu, düşüncelerimi iblis diyarının kendisine odaklamıştım. “Yani, kulağa bayağı iyi bir tatil mekanı gibi geliyor.”

“Pardon?” İstihbarat görevlisi, şaşkınlıkla birkaç kez göz kırpmıştı.

“Sadece kendi kendime konuşuyordum. Kafana takma.” dedim.

 

Sonuçta orası lanet iblis diyarı dostum. Daha önce hiç görmediğim bir sürü şeyle dolup taşıyor. Bir şey diyeyim mi? Bu harika. Bu fırsatı, herkesi gezintiye çıkarabilmem için kullanabilirdim cidden. Şeyyy, bir dakika. Hayırhayırhayır, dur bakalım Yuki. Ne saçmalıyorsun? Geri zekalı. Ajanın burada olmasının tek sebebi, patronunun senden bütün bu istikrarsızlık sorununu çözmeni istemesi. Tanrım, tam bir beton kafalıyım. Neden bir anda alevlere boğulabilecek bir ülkeye çocukları götürmeyi düşünürsün ki? Evet, salla. Üzgünüm kızlar, ama Enne dışında hepiniz evi bekleyeceksiniz. Bu, muhtemelen herkese bakabilmesi için Leila’nın da evde kalması gerekeceği anlamına geliyordu. Sanırım Lyuu’nun da. Yani, sanırım en azından biraz yardımı dokunuyor... bazen.

 

Geriye bir tek Lefi kalıyor, ki bu mükemmel olur. Zaten onu bir yerlere götürmeye niyetim vardı. Bilirsiniz, balayı falan için işte. Bu, bu fikir için mükemmel bir fırsat gibi görünüyor. Kendi başıma gidip, yer ayırtmak yerine, galiba önce onunla bunu bir konuşmalıyım, ama son zamanlarda bayağı flörtöz bir ilişkimiz olduğundan, bana kesinlikle tamam diyeceğinden emindim... Off, dostum çok heyecanlandım. Şu anda balayı fikrini bayağı sevmeye başladım.

 

Fanatik şeytanların ben burada yokken bana saldırma olasılığı her zaman vardı, ama pek endişeli değildim. Çok önceden böyle zamanların geleceğini gördüğüm için, bir sürü tuzak kurmuştum ve kendime yeni canavarlar edinmiştim. Ayrıca, şu anki haliyle bile Rir, Uğursuz Orman’ın batı bölgesinin derinliklerinde gizlenmiş saçma derecede güçlü bir şey getirmedikleri sürece, kendi başına işleri kolaylıkla halledebilirdi. Çook güçlenmişti.

 

Düşmanlarımın bir şeyler karıştıracağından pek emin değildim, ama şu anda iblis diyarının kralıyla bir çıkmaz içindelerdi. Gururları önemli olsa da, boşa harcayacak kaynakları yoktu. Gerçek bir saldırı başlatacaklarından bayağı şüpheliydim.

 

“Sanırım kralınızla tanışmayı falan kabul etmeyi düşünüyorum, ama önce karıma bir sormam gerek.”

“Bir dakika, siz zindanın efendisi değil misiniz!? Karınız mı var!?”

“Evet. Bu dünyadaki en şirin şey. Bunun hakkında bütün gün övünebilirim.” dedim sırıtarak. “Her neyse, konuya dönersek, muhtemelen yarına her şeyi halletmiş oluruz. Kalacak yere ihtiyacın varsa bir odayı kullanabilirsin. Eve gidip, sabahında geri gelmek senin için bayağı sorun olacaktır, o yüzden rahat olabilirsin.”

“Umarım bu teklifinizi kabul etmem bir sorun olmaz.” dedi suçlu, tereddütlü bir ses tonuyla, Ajan Kapüşonoğlu. “Zaten bugün bir çok canavar tarafından saldırıya uğradım...”

 

Doğru..... Buradaki canavarlar bayağı şerefsiz. Ayrım yapmayan şerefsizler gördükleri her şeye saldırıyor. Sanırım sonunda zindana ulaşmayı başarana kadar seni kovalayıp durdular ha? Gerçi bu bir yerde mantıklı. Onlara canavar denmesinin sebebi, vahşi ve acımasız olmaları sonuçta. Ah, ve çünkü insanları altına ettirecek kadar çok korkutuyor. Sonuçta kelimenin tam karşılığı da bu.

 

“Pekala, kararı verdik o zaman.” Hizmetçiye doğru döndüm. “Üzgünüm Leila, ama bana bir iyilik yapıp, onu gece yatısı için hazırlar mısın?”

“Tabii ki efendim. Bunu hemen halledeceğim.”

“S-sanırım ben halledebilirim. Çoktan size yeterince soruna sebep oldum. Başımın üzerinde bir çatı olması, talep edebileceğimden bile fazlası. Size daha fazla yük olamam. Her şeyi kendim halledebilirim.”

 

Ajan Kapüşonoğlu, Leila’ya yardıma ihtiyacı olmadığını söylemeye çalışırken paniklemişti. Onun gibi ünlü birinin, sıradan bir hizmetçi işini yapmasını izlemeye pek meraklı değildi.

 

“Sorun değil. Efendim çoktan emri verdi.” Ancak, dibine kadar soğukkanlı, güvenili hizmetçi, gülümseyerek ısrar etti ve her şeye rağmen işini yapmaya devam etti.

 

Ve her şey bu kadardı. Odasına karar verdikten sonra, ajan ve ben, bugünkü konuşmamızı sonlandırdık. Yani, bir düşününce, Leila İblis Diyarı’nın Gizli Servisi’ni nerden biliyordu ki? Yani, tonla şey bildiğini bildiğim için, normal bir şeymiş gibi ona sormuş bulundum ama, bu sadece internet kullanmaya alışkın olmamdan kaynaklı. Önceden yaşadığım yerdeki FBI gibi şeyler hakkında bir şeyler bilmek, bilgisayarla işlenen bilginin doğası gereği gayet normaldi. Ama burada böyle şeyler bulunmuyordu. Ortalama bir insanın bir gizli servis olduğunu bilmesine bile gerek yoktu. Buna rağmen o kesinlikle biliyordu. Yaptıkları işlerden bile haberdardı. Nasıl lan...? Lanet olsun Leila. Kimsin sen yahu!?

 

Leila’nın geçmişini bilen biriyle konuşmanın, onun kim olduğuyla ilgili bir şeyler öğrenmemi sağlayacağını düşünmüştüm, ama sonunda tam tersi olmuştu. Geçmişini gizleyen örtü sadece daha da kalınlaşmıştı.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Pika-sama (98 puan) Üye
2022-02-08 19:10:56
Leila'nın geçmiş beklediğimden derin çıktı
İners (132 puan) Üye
2021-07-15 15:29:15
Çeviri ve edit için teşekkürler
Shin (95 puan) Üye
2021-04-20 19:11:43
Çeviri ve edit için teşekkürler.
Qukien (11 puan) Üye
2020-10-21 19:11:00
harem +1
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-27 23:00:21
Bölüm için teşekkürler elinize sağlık
Ulaş (1600 puan) Üye
2020-07-02 22:26:50
Leila da şefkatli ama gerektiğinde sadistlik derecesinde zalim olabilicek potansiyel var
STERBEN (225 puan) Üye
2020-06-24 02:55:07
Çeviri ve edit için teşekkürler. Ellinize emeğinize sağlık
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-06-03 14:25:00
Leilayı bizde merak ettik bakalım yazar ne hazırlamış
Sadecesama (301 puan) Üye
2020-05-30 22:18:39
Balayı O.o ... Buna bişi demeden geçiyorum.. O değilde yine kız karakter giriş yaptı. Lefi seni haşlicak Yuki, haberin olsun da hjkghjf Çeviri ve edit için teşekkürler. Ellinize emeğinize sağlık^
Sato55400 (1592 puan) Üye
2020-05-30 22:03:38
Çeviri için teşekkürler
darkrai (79 puan) Üye
2020-05-30 21:41:43
çeviri için teşekkürler. güzel iblis diyarı arc ı başlıyor
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-05-30 19:41:31
Çeviri için teşekkürler
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-05-30 19:36:41
Çeviri için teşekkürler
Ker!m (339 puan) Üye
2020-05-30 19:21:02
Çeviri ve edit için teşekkürler.
Kunai 52 (151 puan) Üye
2020-05-30 19:10:01
Çeviri ve edit için teșekkürler.
DeliDana (2871 puan) Üye
2020-05-30 16:25:33
Çeviri ve edit için teșekkürler.