Sıfır İnananlı Tanrıça ile Isekai'yi Temizlemek - Sınıf Arkadaşları Arasındaki En Zayıf Büyücü

27 Mayıs 2020
Çeviri: deantrbl
Düzenleme: Residenttt
2162 Görüntülenme
Bu bölümü 37 Kişi beğendi.
Cilt 3

Son Söz (Üçüncü Cilt)

-Christiana’nın Bakış Açısı-

“Takatsuki-sama gerçekten inanılmaz bir insan. Aynı Danna-sama'nın dediği gibi!” (Nina)

Nina’nın kulakları aşağı yukarı sallandı.

“Aman tanrım, Nina. Fujiwara-sama'nın asil olduğu gerçeğinden memnun olmayacak mısın?” (Chris)

Bu hafif konuşma geçmişte olsaydı ortamı tartışmalı hale getirebilirdi.

“Ah! Üzgünüm, Danna-sama!” (Nina)

“Hayır hayır, ben de onunla gurur duyuyorum. Arkadaşımın kahraman olarak seçileceğini düşünmek... Makkaren, içinde bir Kahraman’ın yaşadığı bir şehir haline geldi ve daha da büyüyecek, Chris-dono.” (Fujiwara)

“Evet, kesinlikle doğru.” (Chris)

Kahraman unvanının etkisi büyüktü.

Özellikle efsanevi Büyük İblis Efendisi’nin canlanacağı söylentileriyle insanlar hayatlarını endişe ederek yaşıyorlardı.

Şeytanlar tarafından köle haline getirilen halk, Karanlık Çağ.

Bu çağın de geri döneceği söylentileri vardı.

Halk arasında Tanrıçaların dininde olmayan garip kafirler ve ‘ot’ adı verilen korkuyu yumuşatan uyuşturucunun daha da yayıldığı hakkında söylentiler de vardı.

Herkes korkuyordu.

Bu nedenle bir Kahraman’ın bulunduğu bir şehir, herkesin yaşamak isteyeceği değerli bir arazi olacaktı.

Bu, çeşitli ülkelerin başkentleri için de örnekti.

Ayrıca, bir Kahraman’ın bulunduğu şehirler de büyük şehirlerdi.

(Makkaren bir Kahraman’ın yaşadığı bir şehir olacak…) (Chris)

“Yoğun olacak, Chris-dono.” (Fujiwara)

“Evet, haklısın." (Chris)

Fujiwara-sama benimle aklımı okumuş gibi konuşuyordu.

Makkaren de büyük olasılıkla çok sayıda yetenekli insana sahip olacaktı.

Bu Makkaren'in büyük olma şansıydı!

“Orada neşe içinde gibisin, Chris.” (Nina)

“Sen de meşgul olacaksın, kendini buna hazırla, tamam mı?” (Chris)

Nina ve ben güldük.

“Ah! Makoto geri döndü.” “Takatsuki-kun, nasıldı?” 

Lucy-san ve Sasaki-san'ın sesini duydum.

Görünüşe göre hakkında çok konuşulan Kahraman-sama geri döndü.

“Hiçbir şey, sadece sıradan bir konuşma yaptık.” (Makoto)

Kısa süre önce ülke tarafından belirlenen bir Kahraman olan Takatsuki-sama yanağını kaşıdı.

(Buna rağmen güçlü görünmüyor…) (Chris)

Ancak bu korkunç Tabu Canavarları ile iki kez savaşmıştı ve kazanmıştı.

Paralel dünyadan gelen insanların hepsi inanılmazdı.

“Ne hakkında konuştunuz?” (Aya)

“Hm, 'Bundan böyle bir kahraman olarak çok çalışacağım' gibi şeyler. Ayrıca Prenses Sofia benim için çay yaptı.” (Makoto)

“Hm, kulağa normal geliyor.” (Aya)

“Değil mi?” (Makoto)

(He?) (Chris)

Bunu duyunca sertleştim.

“Takatsuki-sama! Prenses Sofia sana çayı kendisi mi koydu?!” (Chris)

“E-Evet, doğru. Bunda bir problem mi var?” (Makoto)

“Bir Prenses'in bunu yapması kabalık olduğu için mi?” (Lucy)

“Bana bunu söylesen bile…” (Makoto)

“Hayır, öyle değil, Lucy-san. Demek istediğim bu değil…” (Chris)

Etrafıma baktığımda, şaşırmış olan tek kişi bendim.

“Chris-dono?” “Chris, sorun ne?” 

Fujiwara-sama ve Nina ne olduğunu merak ediyorlardı.

“H-Hayır, hiçbir şey. Sadece biraz şaşırdım…” (Chris)

Evet, sadece sonuca varmak için atlayan bendim.

Aceleyle bir şey söylemezsem daha iyi olurdu.

Rozes'ten bir kadın, bir erkeği kendi odasına davet ediyor ve kendi yaptığı bir şeyle ona hizmet ediyor.

Bunun anlamı: ‘Seninle kişisel olarak daha yakınlaşmak istiyorum’ idi.

Rozes'in zarif soylu kadınlarının eski bir geleneğiydi.

Şu anda kenara atılmış bir uygulamaydı ve son zamanlarda bunu yapan neredeyse hiç kimse yoktu.

Ama özel öğretmenim bana şöyle demişti: 'Erkeklerin yanlış anladığı zamanlar var, bu yüzden böyle bir şey yapma, tamam mı?'

Prenses Sofia, ülkenin en yüksek ve en kapsamlı eğitimine sahipti.

Bunu bilmemesi mümkün değildi.

Başka bir deyişle, bunu bilerek yapmıştı.

Rozes Kahraman’ına, Takatsuki Makoto-sama’ya.

Bir ürperti hissetim.

(…Kesinlikle Takatsuki-sama'ya kaba davranmamalıyım.) (Chris)

“Orada korkutucu bir surat yapıyorsun, Chris. Sorun ne?” (Nina)

“Hayır, sorun yok.” (Chris)

Bu doğru, sorun yoktu.

Aksine.

(Fakat bu mesele kendim ilgilenmem için çok zahmetli…) (Chris)

Bundan hemen sonra Fujiwara-sama ile görüşmem lazımdı.

Nina ile birlikte.

Bunu kalbimin derinliklerine kazımıştım.

Ülke Tarafından Atanan Rozes Kahramanı Takatsuki Makoto-sama… Prenses Sofia'nın sevdiği kişi olabilirdi.

◇◇

 -Takatsuki Makoto’nun Bakış Açısı-

“Özür dilerim, Takki-dono, ama bir süreliğine Makkaren'e dönmek zorundayım.” (Fujiwara)

“Birkaç gün sonra geri döneceksin, değil mi?” (Makoto)

Başkentin restorasyonuna yardım ettiği için Fuji-yan, Makkaren'de büyük miktarda iş bırakmıştı, bu yüzden şimdilik Makkaren'e geri dönecekti.

Lucy, Sa-san ve ben Horun'da kalacaktık.

Neyse ki Prenses bize kalacak bir yer hazırlamıştı!

Beni biraz meraklandıran şey Chris-san'ın tutumuydu.

Şimdiye kadar beni Fuji-yan'ın bir arkadaşı olarak tanıdığı için aramızda biraz mesafe olduğunu hissediyordum ama…

“Takatsuki-sama, Makkaren'e döndüğünde en kaliteli odayı hazırlatacağım ve bir şefimize senin için yemek hazırlatacağım bu yüzden herhangi bir isteğin varsa sadece söyle, tamam mı?!” (Chris)

“H-Hayır, normal bir şey olduğu için sorun yok.” (Makoto)

Şu anda benim için çok endişeleniyordu.

Kahraman başlığı gerçekten etkileyiciydi.

Kafama girmesine izin vermemeye dikkat etmeliydim…

◇◇

Ertesi sabah.

Nuh-sama'ya günlük dualarımı ettim ve sabah eğitimim için ayrıldım.

Burası, en büyük çeşmeye sahip Rozes Kalesi'ndeki bahçeydi.

(Orada… hiç Ruh yok.) (Makoto)

Şey, Rozes Kalesi’nde elden bir şey gelmezdi.

[Salim Zihni] devre dışı bıraktım.

“Ruh-sanlar, Ruh-sanlar.” (Makoto)

Zihni dengeleme yeteneği olmadan Ruh Büyüsü’nü kullanmayı deniyordum.

Biraz zaman geçince az miktarda Ruh toplanmaya başladı ve…

Dev bir su kütlesi yaratıldı.

“Evet, o kadar da farklı değil…” (Makoto)

Bunu yapmanın yolu farklı mıydı?

Yoksa Kale’de çok az ruh olduğu için miydi?

Ya da belki Kutsal Tanrı'nın etkisiydi?

“Kahraman-dono?”

Bana seslenildi.

Arkama baktığımda eski koruyucu şövalye orada duruyordu.

Hayır, eski değil, koruyucu bir şövalye olarak geri dönmüştü.

“Ah, günaydın.” (Makoto)

“Sabahın erken saatlerinde mi eğitim mi yapıyorsun?”

“Senin için de devriye gezmek zor olmalı.” (Makoto)

“Evet, canavarların ne zaman ortaya çıkabileceğini bilinmiyor, bu yüzden 24 saati kapsayan vardiyalı bir devriye programımız var.”

Lanet olsun.

Onlara da yardım etmeli miydim?

Ne de olsa Su Ülkesi'nin Kiralanmış Kahramanı’ydım.

“Bu arada senin sayende Koruyucu Şövalyeliğe dönebildim, Kahraman-dono! Sana minnettarım!”

“Hayır, zaten ait olduğun yer buydu.” (Makoto)

“Ailem, kuşaklar boyunca Rozes Kraliyet Kalkanı unvanını elinde tutan bir ailedir. Teşekkürler, onurumu kazandım!”

Vay… ve ben böyle önemli bir pozisyonu mu elinden almıştım?

Suçluluk…

Fakat yaşlı adam ne kadar garip hissettiğimi anlamıyordu ve sadece yüksek sesle güldü.

“Burası kaç kez görürsem göreyim nefes kesen bir bahçe, sence de öyle değil mi?”

Rozes Kalesi'nin büyük bahçesinde yıl boyunca çiçek açan çiçekler vardı.

“E-Evet.” (Makoto)

Dürüst olmak gerekirse çiçeklerle hiç ilgilenmiyordum. Sadece Ruhlar olup olmadığını görüyordum.

“Bunu korumak için elimizden gelenin en iyisini yapmak zorundayız.”

Yaşlı adam, bir çiçeğe hayran gibi dokunurken konuştu.

… Kaslı büyük bir adama pek uymuyordu ama onu kızdırmamalıydım.

Yaşlı adam beklenmedik bir şekilde romantik biriydi, ha.

“Büyük İblis Efendisi dirildiği zaman Kahraman-dono'muzun kalkanı olacağım.”

“Evet, sana güveneceğim.” (Makoto)

Ne de olsa benim savunmam kağıttı.

O Dev'in bir saldırısını azaltmasına ve hala tamamen iyi olmasına izin veren yaşlı adamın Becerisi gerçekten güvenilirdi.

“Bu arada, Prenses Sofia'nın bahsettiği Kuzey Seferi Planı neydi?” (Makoto)

Görünüşe göre bir Kahraman atandıktan sonra ilk işim olacaktı.

“Aah, o plan hakkında! Kahraman-dono, batı kıtasında olduğumuzu ve kuzeyde bir kıta olduğunu biliyorsun, değil mi?”

“Şey, şeytanlar kuzey kıtasında yaşıyor, değil mi?” (Makoto)

Su Tapınağı'nda öğrendiğimi hatırlamıştım.

"Evet. Büyük İblis Efendisi’ne itaat eden 9 İblis General. Kuzey kıtası, hayatta kalan ve İblis Efendileri olarak görev yapan 3 kişi tarafından yönetiliyor.”

Bunu duymuştum.

Ayrıca Şeytani Kıta olarak da adlandırılıyordu.

“Kuzey Seferi Planı olabilir mi…” (Makoto)

Şimdi ne olduğu hakkında bir fikrim var gibi hissediyordum.

“Büyük İblis Efendisi, canlanmadan önce kuzey kıtasındaki tüm İblis Efendilerini yeneceğiz. Bu Kuzey Seferi Planı.”

“Aah…” (Makoto)

İblis Efendisi imhası.

Sonunda böyle bir olay.

Bir RPG oyuncusu olarak bunun hakkında düşüneceğim çok şey vardı ancak mevcut gücümün yeterli olmayacağını hissediyordum.

Düşündüğüm gibi Ruh Büyüsü konusunda ustalaşmalıydım.

“Korkmuyor musun, Kahraman-dono?”

“Eh? Evet, o İblis Efendilerinin ne kadar güçlü olduğunu bilmiyorum ama görünüşe göre büyümü daha fazla eğitmeliyim.” (Makoto)

“Bunu dört gözle bekliyor gibisin. Ne kadar güvenilir.”

Öyle görünüyordum, ha.

Tehlikeli bir adam gibiydim.

"Peki o zaman, devriye gezime geri döneceğim."

"Pekala. Bana çok şey öğrettiğin için teşekkürler.” (Makoto)

Yaşlı adama teşekkür ettim ve eğitimime geri döndüm.

Ya da daha çok, benimle daha samimi bir şekilde konuşmasını tercih ederdim.

Önceki gibi.

(Makoto, Su Ülkesi insanlarıyla iyi geçiniyorsun, ha.) (Nuh)

“Nuh-sama.” (Makoto)

(Su Tanrıçası Eir ile konuştum. Kahraman olmana aldırış etmediğini söylüyor. Su Ülkesi’nde güçlü bir savaşçı yok, bu yüzden mutluydu, biliyor musun?) (Nuh)

“Anladım… Yani Kutsal Tanrılarla konuşabiliyor musun?” (Makoto)

Onlar senin kanlı bıçaklı düşmanların değil miydi?

(Uzun zaman önce savaşmak, konuşamayacağımız anlamına gelmez, değil mi?) (Nuh)

“Şey, bu doğru…” (Makoto)

Savaştan sonra bir düşman ülkeyle konuşamasaydınız Amerikalılar kimseyle konuşamazdı.

Kutsal Diyar Savaşı çok uzun zaman önce bitmişti sonuçta.

(İşte böyle. Ama Su Tanrıçası'nın İlahi Korumasını elde edemeyeceksin. Bunu bekleme, tamam mı?) (Nuh)

“Böyle lüks istemem. Senin İlahi Korumanla yeterince iyiyim, Nuh-sama.” (Makoto)

(İyi çocuk, iyi çocuk. Elinden geleni yap~) (Nuh)

Artık Nuh-sama'nın sesini duyamıyordum.

“Haah…” (Makoto)

Ah, hadi eğitimimde çok çalışalım.

Sonuçta İblis Efendilerine karşı yapılacak savaşlar bekliyordu.

…Bir Kahraman, ha.

Ne olacağını merak ediyordum.

Fufu!

Hm?

Bir kahkaha mı duymuştum?

Bir şeyler duymaya mı başlamıştım ben?

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
DeliDana (2871 puan) Üye
2020-05-27 14:41:31
Sağolun kolay gelsin
voidex (62 puan) Üye
2020-05-27 13:45:27
Bölüm için teşekkürler.