Beyazın Karanlığı

12 Nisan 2020
Çeviri: .K
Düzenleme: .K
767 Görüntülenme
Bu bölümü 1 Kişi beğendi.
Cilt 1

Gece, Gündüz ve ejderha

“Bu müthiş bir şey!” diye bağırdı Kama bir ejderhanın bedeninde uçarken. Ya da en azından o şekilde bağırmak istemişti. Lakin bunun yerine yüzlerce metre altındaki denizde bile dalgalar oluşturan bir kükreme çıkmıştı ağzından.

Uçmak hayatında bu güne kadar yaptığı en güzel şeydi. Rene’nin sırtında olduğu gibi değil, kendisi yapıyordu bütün hareketleri. O kadar yüksekte olmasına rağmen birkaç saniyede suyun içine dalabiliyor ve hemen ardından bir o kadar yükseğe geri çıkabiliyordu. Yalnızca kanatlarını savurmasıyla bile altındaki geminin alabora olmasını sağlayabileceğini biliyordu. Geçmişte ormanda karşılaştığı bütün o askerleri tek bir darbe ile öldürebileceğini biliyordu. İstese Boğaç’ı bile öldürebilirdi. İstese Rene’yi bile…

‘Bekle… Neden böyle bir şey düşünüyorum ki ben?’ Bir an duraksadıktan sonra cevap kendiliğinden aklına geldi. ‘Güneş!’ Fakat cevabın gelmesi ile birlikte aynı anda başka bir şeyin de farkına varmıştı. Güneş, daha önce onu ele geçirmeye çalışırken yalnızca olumsuz duygularını arttırıyordu. Fakat şimdi, Kama her şeyi hissediyordu; mutluluğu, eğlenceyi ve baskılamakta olduğu her türlü duygusunu. Arzularını… İyisiyle, kötüsüyle her şeyi… Güneş’in yapmayacağı bir şeydi bu.

‘Belki de bu bedende bir sorun vardır.’ Diye düşündü kendi kendine. Acaba hissettikleri, bütün ejderhaların hissettikleri miydi ki?

Fakat bunu daha sonra düşünmesi gerekiyordu. Şu anda önceliği Rene’yi bulmaktı. Aralarındaki bağlara odaklanmaya çalıştığında beyninden vurulmuşa döndü. Güç ve ölüm bağları olduğu gibi duruyordu. Fakat güven bağı tamamen gerilmiş bir şekilde, ip ince, silik bir hal almıştı. Güven bağı Rene’yle ilk karşılaştığı zamanda da silikti ama o zamanlar bunun sebebi, Kama’nın Rene’ye güvenmemesiydi. Ayrıca o zamanlar zincir ne bu kadar ince, ne de bu kadar gergindi. ‘Tabi Rene, muhtemelen ona ihanet ettiğimi düşünüyor. Ölüm bağını kurduktan sonra aynı şey benim de başıma gelmiş olsa, ben bile kendime güvenmezdim…’

Bütün bunlara karşın bağ Kama’yı tek bir yöne doğru çekiyordu. Kama, Rene’yi takip etmeye başlamadan önce alçalarak geminin pruvasının önünde, havada asılı kaldı. Ağır bir şekilde kanatlarını çırpınca, bu hareketi hiç zorlanmadan yapabiliyordu.

Boğaç, oraya geldiği gibi pruvanın önüne tek bir sıçramada ulaşmıştı. Kama, yavaşça sırtını döndüğünde ise anlamlı bakışlarla şu sözleri söyledi: “Hayır… Bazen neyin yapıldığı değil, kimin yaptığı önemlidir.”

Kama anlamamış bir şekilde önünü döndüğünde, boğazından istemsiz bir guruldama çıktı. ‘Bu bedeni hala tam olarak yönetemiyorum sanırım.’ Yalnızca anlamadığını mimikleriyle ifade etmek istemişti.

Fakat Boğaç, sanki bir açıklama beklediğini anlamış gibi konuşmayı sürdürdü. “Rene’yi bulan kişi ben olsam ve olanları açıklasam…” kısa bir iç çekti. “Bunu yapsam bile Rene sonunda sana tekrardan güvenmeyecektir. Bir daha asla… Ona kendini, kendin anlatmalısın.” Sonra başparmağını yukarıya kaldırıp eliyle garip bir işaret yaparak “Yine de her ihtimale karşı seni arkadan takip edeceğim. Yani bilirsin, seni öldürmediğinden emin olmak için.”
 

” Dedi. Sonra yavaşça Kama’nın pullu gövdesine dokundu. Elini çektiği yerde beyaz bedeninin üzerinde göze çarpan mor renkli bir parıltı bıraktı.

Kama, Rene’nin onu affetmesini ya da ona tekrardan güvenmesini beklemiyordu. Tek istediği kendisine zarar vermemesiydi. Fakat bunu Boğaç’a konuşamayan bir bedenle anlatmakla zaman kaybetmedi. Bunun yerine güven bağına daha fazla güç göndererek Rene’yi takip etmeye başladı.

X                     X                     X                     X                     X                     X

“Onu. Öldüreceğim!” Rene, Kama’dan ayrıldığından beri bu cümleyi kendi kendine yüzlerce kez tekrarlamıştı. Zephris’in açıklarında bulunan onlarca adadan birine ineli on dakika geçmişti. Buna karşın ona duyduğu öfkede en ufak bir azalma olmadı. Bütün bu öfke bedeninde dolaşırken ne Ay’ın sesini duyabiliyor, ne de onun gücünü yönetebiliyordu. Gündüzün taşıyıcısının aksine onun gücü öfke ve üzüntü gibi olumsuz değil, sevgi ve güven gibi olumlu duygulardan besleniyordu. Bu yüzden gemiden ayrılmasının üzerinden kısa bir süre sonra kendi kendine insan bedenine geri dönmüştü. Sonuçta bu, canlıların en temel biçimiydi. Akıl, arzu ve irade... Bütün hepsi bu bedende eşit olarak toplanmıştı. Yönetmesi en kolay bedende…

“Çıplak ellerimden başka bir şeye ihtiyacım yok!” diye öfkeyle hırladı Rene kendi kendine. Kama ona ihanet etmişti. En çok güvendiği anda… Hem bütün gururunu yerle bir etmiş, hem de ismini elinden almıştı.

Aslında Rene, daha en başında onu koruyabilmek için ettiği yemini bozmaya ve ‘Rene’ ismini arkasında bırakmaya çoktan hazırdı aslında. Sırf Kama’yı korumak için Algan ile ilk karşılaştıklarında bunu yapacaktı… Ama isminden vaz geçmesi ve isminin ondan zorla alınması aynı şey değildi!

Gücünü tekrardan toparlamaya çalıştı ama başarılı olamadı. İnsandan başka hiçbir ırka dönüşemiyordu. Fakat bütün büyü gücünü de uçmak için harcarsa, Kama’ya ulaşamadan büyü gücü tükenirdi. Şu anda Gece’nin taşıyıcısı olarak hiçbir gücünü kullanamadığını da eklersek, büyü gücünü geri kazanması imkânsız bir hale geliyordu. “Bir şekilde ona ulaşmam gerek! Ulaşmalıyım ki yaptığı şeyin bedelini ödetebileyim!”

Aniden yankılanan bir kükreme ile bir anda isteği gerçekleşmiş oldu. Rene, bu kükremenin kime ait olduğunu çok iyi biliyordu. “Demek sen geleceksin ha? Öyle olsun… Başlattığın işi bitirme zamanı.” Sürekli çakan şimşeklerin gürültüsü sesini bastırırken, yüzüne yağan yağmur gözyaşlarına karışıyordu.

Birkaç saniye içinde Kama, ejderha biçiminde gökyüzünde belirdi. Bembeyaz derisi ve parıldayan pullarıyla Gündüzün taşıyıcısı ismini sonuna kadar hak ediyordu. Devasa bedeni aniden yere indiğinde oluşan şok dalgası Rene’yi bir anlığına yerden kesti ve havadaki fırtına bulutlarını dağıttı.

Rene, daha yeni güçleri uyanan Kama’nın böylesi bir saldırı yapabilmesi karşısında şaşırdı. Tahmin ettiğinden daha güçlü olabilir miydi ki? Büyü gücünü gözlerine odaklayarak Kama’nın enerjisine odaklanınca içine bir korku tohumu düştü. ‘Güçlerim olmadan böyle bir şeyi yenmem mümkün değil…’

X                     X                     X                     X                     X                     X

Kama her ne kadar sakince inmeye çalışmış olsa da doğrudan adaya çakılmıştı. Kanatlarını bir kez savurmasıyla birlikte bütün toz toprak etrafa dağıldı ve bir koluyla yüzünü koruyan Rene’yi ortaya çıkardı.

‘Peki… Buraya kadar geldim. Şimdi ne yapacağım?’ Rene’yle konuşmak istese de, bu bedende bunu nasıl yapacağını hala çözebilmiş değildi. Hareket etmek ve uçmak kolaydı. İnsanken nasıl kollarını sallayabiliyorduysa, bu biçimde de kanatlarını sallayarak uçabiliyor, yürüyebiliyordu. Fakat konuşmak başka bir meseleydi. Her ne kadar uçarken alıştırma yapmaya çalışmış olsa da ağzından çıkan tek şey anlamsız kükremeler olmuştu. Ayrıca insan biçimine de geri dönemiyordu. ‘En azından Rene beni öldürmeye çalışmıyor.’ Dedi kendi kendine.

Rene ise Kama bunları düşünürken birkaç metre uzakta tetikte bekliyordu. ‘Belki de benim saldıracağımı düşünüyordur…’ Kama kendi kendine bunları söylerken sahip olduğu başka bir özelliği kullanmak geldi aklına. Hala Rene ile arasında bulunan Güven bağına sahipti. Her ne kadar zayıflamış olsa da onunla bu sayede konuşabilirdi. ‘Rene.’

Düşünceleri ona ulaşamamıştı.

Güven bağına giden gücü arttırarak yeniden denedi. Bağı kontrol etmeyi yakın zamanda çözmüştü ve bu gibi şeyler artık onun için çocuk oyuncağı gibiydi.

‘Rene.’

Gene cevap gelmedi. Bağ, aralarında gergin bir şekilde titriyordu. Kama, gücünü biraz daha arttırdığında daha da gerildi.

‘Rene!’ Düşüncelerini son kez göndermeye çalıştığında aniden aralarındaki zincir parçalanarak yok oldu. Bu Kama’ya öylesine acı vermişti ki bir an bilincini kaybedeceğini zannetti. Fakat hissettiği bütün acıya rağmen bedeni sendelemedi bile.

Buna karşın Rene, dizlerinin üzerine çökmüş, elini yumruk yaparak göğsünün üzerine koymuştu. Titriyordu… Başını kaldırarak korku ve nefret dolu gözlerle Kama’ya baktı. “Yani bunun için mi geldin ha?” dedi en sonunda. “Bana daha fazla acı çektirmek için mi?”

“Hayır! Ben…” Her ne kadar amacı bu olmasa da Kama kendini tutamadan önce ağzından bir çığlığa benzer bir kükreme çıkmıştı.

“Ama sana izin vermeyeceğim! Ne bana, ne de başkalarına acı çektirmene…” Rene aniden elini uzatınca aralarındaki güç bağı avcunun içinde cisimleşti. Zincir şeklindeki bağı yakaladığı anda Kama’nın bedeninden büyük miktarda enerji çekmeye başladı.

Kama, kendini yorgun hissetmesine karşın bağdan çekilen enerji, Rene’nin kılıçla çektiği enerjiye oranla tam anlamıyla bir hiçti. Kılıç bile Kama’yı öldürecek kadar hızlı bir şekilde enerjisini çekemiyorsa bağdan çekilecek enerjiden korkmasına gerek yoktu.

‘Rene’nin bu şekilde bana kalıcı bir zarar verme ihtimali yok.’ Diye düşündü kendi kendine. Bu düşünceyle birlikte kendine olan güveni daha da arttı. Ağır adımlarla Rene’nin yanına doğru ilerledi. İleri attığı her adımla birlikte Rene de bir adım geri atıyor ve gözlerindeki korku da giderek büyüyordu. Birkaç saniye içinde Rene ile dip dibe gelmişti. Burun deliklerinden çıkan dumanlar Rene’nin iki omzunun üzerinden geçiyordu.

Rene ise bu sırada elindeki bağı bırakmış ve kaybolmasına izin vermişti. Başka insanların yapacağının aksına çığlık atarak kaçmıyor, korkmasına rağmen Kama’nın karşısında dikilebiliyordu.

Rene’nin bu korkusunun sebebini anlayamıyordu. Sonuçta bütün saldırıları emebilmesini sağlayan bir yeteneği vardı. ‘Benden niye korkuyor bilmiyorum ama korkmamalı… Ona bunu göstermeliyim…’ Kama birkaç saniye daha Rene’yi süzdükten sonra başını yere indirerek gözlerini kapattı ve öylece bekledi.

X                     X                     X                     X                     X                     X

Rene, Kama hareket ettiği anda geriye sıçramış ve o ana kadar Kama’dan çalmış olduğu bütün enerjiyi elinde toplayarak delici bir hale getirmişti. Tam fırlatacağı sırada içindeki bir his duraksamasına neden oldu. Kama başını yere koymuş öylece bekliyordu. Hiçbir şekilde hareket etmiyor, nefes dahi almıyordu. ‘Ne düşünüyor bu? Şu anda bir savaşın ortasındayız.’

Elinde enerji topuyla birlikte öylece beklemeye başladı. Önce bir dakika, sonra iki dakika… En sonunda bekleyiş yarım saati aşmıştı. Neden saldırmadığını kendisi de bilmiyordu.

Sonunda daha fazla beklemeye dayanamayarak “Ne yapıyorsun?” diye sordu olabildiğince sakin bir şekilde. Fakat duyduğu korku sesinin titremesine neden olmuştu. Bu savaşta öleceğini biliyor olsa da tekrar ölmek ve o acıyı çekmek istemiyordu. Ve yalnızca bu düşünce bile Rene’nin soğuk terler dökmesine yetiyordu.

Kama gözlerini açtığında önce irkildi. Gözbebekleri çizgi şeklini alacak kadar incelmişti ve tehditkâr bakışlar atıyordu. Rene, Kama’nın saldıracağından o kadar emin olsa da o, tam tersi şekilde tekrardan gözlerini kapadı ve beklemeye devam etti.

“Ne yapıyorsun!?!” diye bağırdı Rene. Yalnızca onu daha da sinirlendirmeye çalışıyor olabilir miydi? Veya belki de gizlice bir büyü hazırlıyordu. Bunu kontrol etmek için büyü gücünü gözlerine göndererek Kama’nın enerji dağılımını kontrol etti. Fakat hiçbir şey yoktu. Tamamen durağan…

‘Bir ejderhanın böyle bir enerjiye sahip olması imkânsız.’ Diye düşündü istemsizce. Ejderhalar arzunun cismiydi. Kama, Gündüzün taşıyıcısı olmasa bile ejderhalar durmaksızın coşan enerjileri sayesinde istediklerini her zaman elde eden bir ırktı. Ama Kama şu anda ne bir taşıyıcıda ne de bir ejderhada olamayacak kadar durağan bir enerji dağılımına sahipti.

‘Hayal kırıklığına uğradım.’ Ay’ın sesi Rene’nin zihninde yankılandı. ‘Gerçekten de…’

‘Ne demek istiyorsun?’ diye sordu Rene. Ay, bütün yaşadıkları sırasında ortaya çıkmamış, simdi ise bir anda Rene’yle konuşmaya başlamıştı.

‘Bir taşıyıcı olarak… Duyguların ve davranışların… Çok ama çok üzücü ve çok ama çok aptalca…’

‘Her şey olurken sen yalnızca uyuyordun, hiçbir şeyden haberin yok.’ Diye karşılık verdi Rene.

‘Ama bazı şeyleri biliyorum.’ Dedi Ay. ‘İhanete uğramış gibi hissediyorsun… Öfkelisin… Ama kime?’

‘Tabi ki Kama’ya.’ Ona ihanet eden kişi hariç kime öfkeli olabilirdi ki?

‘Belki de Güneş’e. Belki de kendine…’

‘Kendime mi? Neden kendime öfkeleneyim ki?’

‘Kama’ya güvendiğin için. Hatta… Onu sevmiş olduğun için…’

‘Ben onu sevmiyorum! Sevemem! Yaptığı şeyden sonra asla!’

‘Yaşadığın acılardan ötürü üzülüyor olabilirsin belki; ama… Sevemem, yada güvenemem, bu gibi şeyler söyleme.’ Ay’ın sözleri daha bitmeden varlığı zihninden silinmeye başlamıştı. Birden gelmiş, aklını karıştırmış ve sonra gitmişti.

Rene içinden sessiz bir lanet okudu. ‘Bütün bunlardan sonra Kama’ya nasıl güvenebilirim ki?’ O, Rene’ye ihanet etmişti. O, yeminini çiğnemesi için Rene’yi zorlamıştı. O…

X                     X                     X                     X                     X                     X

Kama, uzunca bir süredir kıpırdamadan bekliyordu. Rene ona bağırdığında bile hareket etmemişti, etmeyecekti… Hem, etse bile ne yapacaktı ki. Konuşamıyordu bile bu bedende. En azından bu şekilde beklerse bir süre sonra İlk taşıyıcı uyanacaktı. O, Kama’yı eski haline getirebilirdi. O zamana kadar Rene’nin yanında kalarak anılarını silmediğinden emin olacaktı.

Fakat bu ‘kıpırdamadan bekleme’ işi sandığından çok daha uzun sürmüştü. Kama’ya sanki yıllar geçmiş gibi geliyordu.

Aniden bulutların üzerinde duyduğu tiz bir ses dikkatini çekti. Giderek yaklaşıyordu. Hem de çok hızlı bir şekilde. Gözlerini yavaşça araladığında yukarıdan, Rene’nin üzerinde doğru gelen devasa bir alev yağmuru ile karşılaşınca şaşkınlıktan ne yapacağını şaşırdı. Fakat bedeni, beyninin aksine hızlı davranarak kanatlarını, Rene’nin üzerine kaldırarak onu korumasını sağlamıştı. Fırtınanın boyutuna bakılınca muazzam bir acıya katlanmak zorunda kalacağını düşünse de alevler daha ona değmeden yok oldular. ‘Ne? Neler oluyor?!?’

Kama, alev fırtınasını kimin attığını öğrenmek için başını yukarı kaldırdığında Rene, altından öfkeden titreyen bir sesle “Onları buraya sen getirdin değil mi?” diye sordu. Sorunun hemen ardından Rene’nin fırlattığı enerji topunu savuşturmak için Kama geriye kaçmaya çalıştı ama kuyruk kısmının yarattığı fazla ağırlık nedeniyle takla atmak zorunda kaldı. Devasa bedendeki yarım yamalak taklasını tamamlarken yanlışlıkla kuyruğu Rene’ye çarparak adanın üzerinde metrelerce savrulmasına sebep oldu. Bu oldukça şaşırtıcıydı. ‘Bütün saldırıları emebiliyor olması gerekmiyor muydu?’ Fakat bunu düşünmekle vakit kaybedemezdi. Alev fırtınasını oluşturan kişiyi bulmalıydı.

Tekrardan yukarıya doğru baktığında hedefini bulmuştu. Kıpkırmızı bir ejderha, havada sabit bir şekilde süzülerek Kama’yla Rene’yi izliyordu. Boyutu Kama’nın şu anda dönüşmüş olduğu ejderhadan birazcık daha büyüktü. Ayrıca Kama’nın yılanı andıran derisine benzeyen pullarının aksine karşısındaki ejderhanın bedeninin birçok yerinde kalın, zırha benzeyen pulları bulunuyordu. ‘Benden daha mı güçlü?’ diye düşündü bir an Kama istemsizce. Görünüşü kesinlikle daha görkemliydi. Fakat hemen ardından İlk taşıyıcının sözlerini hatırladı. ‘Normal bir element ejderhasınınkini baz alacak olursak yüzlercesine denk olabilirsin.’ demişti. Onun yalan söylemediğini varsayarsa karşısındaki ejderhadan daha güçlü olmalıydı. Kadim ejderhaların diğerleri kadar yaygın olmamasını umuyordu. ‘Ama öyle olsa bile yine de ondan daha güçlü olmalıyım.’

Bakışları yerden kalkmaya çalışan Rene ile havada süzülen ejderha arasında gidip gelirken ejderha kadim dilde konuştu. “Neden onu koruyorsun kardeşim?”

“Sen neden ona saldırıyorsun?” diye cevap verdi Kama da aynı şekilde Kadim dilde. Daha önce dakikalarca denediği şeyi bir anda yapınca şaşırmıştı. Bunu nasıl başardığını anlayamasa da şimdilik konuşabildiği için mutluydu.

“Kardeşim… Onun kim olduğunu bilmiyor musun?” diye sordu Ejderha. “O, Gece’nin taşıyıcısı, bütün ejderhaların düşmanıdır.” Sözlerine devam ederken bulutların arasından birkaç ejderha daha yanına geldi. “Benim olduğu kadar senin de…”

‘Hey, hey, hey! Daha birinizle nasıl savaşacağımı düşünüyordum!’ Ama artık neden saldırdıklarını da biliyordu. Rene, Alex’le tanışmadan önce yüzlerce ejderhayı öldürmüştü. Şimdi ise o ejderhalar onu bulmuşlardı. İstedikleri şeyse basitçe intikam olmalıydı.

Bakışlarını bir anlığına Rene’ye kaydırdığında çoktan ayağa kalkmış olduğunu fark etti. Ağzının bir kenarından hafifçe sızan kan, Kama’nın hissettiği suçluluk duygusunu arttırmak için yeterliydi. Saçları bembeyaz olmuş olsa da daha öncekiler gibi belinden çıkan kanatlara sahip değildi. Kama, kuyruğu ona çarptığında da oradan gelen enerjiyi çekememesini garip bulmuştu zaten. ‘Yoksa güçlerini kullanamıyor mu?’

Büyü gücü bütün canlılarda, cansızlarda, hatta ve hatta havada bile vardı. Saçları beyaza dönüştüğünde Kama bir şekilde biliyordu ki Rene biriktirdiği büyü gücünü salmaya başlamıştı. ‘Ama enerjiyi emmek, biçim değiştirmek, bunlar taşıyıcıların gücü…’

Sonra birden anlamaya başladı. Kama mutlu olduğu zamanlarda kendini kaybetmemişti hiç. Hep üzgün yada öfkeli olduğunda oluyordu bu olay. ‘İçimde yatan güç olumsuz duygulardan besleniyor.’ Eğer bu teorisi doğruysa Rene için de tam tersi geçerli olmalıydı. ‘Hissettiği her türlü olumsuz duygu gücünü kötü etkiliyor. Bu yüzden güçlerini kullanamıyor.’ Daha önce ejderhaları öldürmek yerine neden yalnızca oradan uzaklaşmadığını da bu şekilde anlamış oluyordu. Rene onları öldürmemek için ne kadar uğraşmış olursa olsun gücünü kullanamadığı için savaşmak zorunda kalmıştı. ‘İnsanların ihaneti onu çok fazla üzmüş olmalı. Aynı şekilde ben de…’

 Ejderhalar birbiri ardına gökyüzünde süzülmeye başlamışlardı. Artık onlarcası üzerinde bulundukları adanın etrafından daireler çiziyorlardı. Fakat Kama’yı korkutan şey bu olmamıştı. İsterse onlarla savaşabileceğini hissedebiliyordu. Hayır, yalnızca savaşmak değil, onları kelimenin tam anlamıyla ezip geçebilirdi. Ama bunu yapmaya çalışırsa Rene’ye ne olacaktı? Güçlerini kullanamayan Rene çapraz ateşte kalıp ölebilirdi.

Kama, beklentili bakışlarını kendisine kilitleyen ejderhaya cevap verdi. “Nereden bakarsak bakalım o yalnızca basit bir insan.”

“Öyleyse bu basit insanı bize teslim edebilir misin?” diye sordu ejderha yatıştıran bir sesle. Görüşü yavaş yavaş bulanıklaşırken zihninin boşaldığını hissediyordu. Uykusu gelmeye başlamıştı. Kelimelerin içi öylesine bir güçle doluydu ki Kama neredeyse onun dediği gibi yapacaktı. Lakin Rene’yi koruma arzusu ejderin sözlerine baskın çıktı.

Kendine geldiği anda Rene’ye doğru uçan iki ejderhayı gözüne kestirmişti. “Dokunmayın ona!” Ejderhalardan birini yanından geçerken pençeleyerek omzundaki pulları parçalamış, diğerininse boğazını ısırmaya çalışmıştı. Fakat ikinci ejderha bu saldırıdan sıyrılmayı başardı ve uçarak gökteki ejderha sürüsünün içinde kayboldu. Diğeri ise yere düştükten sonra hemen ayağa kalkmış, Kama’nın karşısında kanatlarını ardına kadar açarak tehditkar bir şekilde bekliyordu.

“Kardeşim, ne yapıyorsun?” diye sordu yukardaki kızıl ejderha.

Kama cevap vermekle uğraşmadı. Bu saldırısından sonra hiçbir şekilde onları kandırması mümkün değildi. Bunu yerine kanatlarının altında korumaya çalıştığı Rene’ye bakarak “İyi misin?” diye sordu.

Rene’nin öfkeyle çarpılmış suratını görünce korku bedenini sıçramaya zorladı ama Kama bu korkuya direndi. Rene de bununla birlikte öylece bekliyordu. ‘Umarım yine saldırmaz.’ Diye düşündü tekrardan ejderhalara doğru dönerken. Sürüye katılan yeni ejderhaları izlerken arka ayaklarının üstüne kalkarak insansı bir duruşa geçmişti.

‘Ben yokken burası epey bir kalabalıklaşmış.’ Zihnine aniden giren bu ses İlk taşıyıcıya aitti.

‘Sonunda! Bir şeyler yap!’

İlk taşıyıcı espiri yapar gibi ‘Bence gayet iyi irade ediyorsun.’ Dedi.

‘Dalga geçme, hem saldırıp hem Rene’yi koruyamayacağımı biliyorsun!’

‘Kusura bakma ama daha yeni uyandım. Herhangi bir şey yapabilmek için yeterli enerjim yok.’ Kama tam tersleyecekti ki İlk taşıyıcı konuşmaya devam etti. ‘Ama sana başka şekillerde yardım edebilirim. Ejderhalar saldırmadan önce biraz daha zamanımızın olduğunu düşünüyorum.’

‘Ne yapacaksan çabuk yap!’

‘Ben bir şey yapmayacağım. Sen söylediklerimi yapacaksın.’

Kama sakinleşmeye çalışarak. ‘Tamam...’ dedi. ‘Ne yapmam gerekiyor?’

‘Öncelikle Rene’yi bir şekilde kendi tarafına çekmelisin. Ama bundan ejderhaların haberi olmamalı. Aranızdaki bağı kullan.’

‘Ama bağ yok oldu!’ diye panikle karşılık verdi Kama.

‘Hepsi mi?’

‘Hepsi mi derken? Güven bağı yok oldu işte. Bir anda parçalandı.’

‘Düşüncelerini diğer bağlardan göndermeyi dene.’ Dedi İlk taşıyıcı.

‘Bu mümkün mü?’

‘Güven bağının aksine bu iş için oluşturulmamış olsalar da mümkün olabilir.’

Kama başka bir şey söylemeden en son oluşturduğu bağa odaklandı. İsmi anında kadim dilde zihninde belirmişti. ‘Ölüm…’ İsim daha aklından geçerken bağ Rene ile arasında belirmeye başladı. Kama, tıpkı güven bağında olduğu gibi bu bağ üzerinden düşüncelerini Rene’ye taşımaya çalıştı. Fakat ne Rene başardığına dair bir tepki veriyor, ne de Kama düşüncelerinin ona ulaştığını hissedebiliyordu.

‘Bağa giden gücü arttır.’ Dedi İlk taşıyıcı.

‘Ama geçen sefer bunu yaptığımda…’ diye karşı çıktı Kama.

‘Dediğimi yap. Eğer yapmazsan işler hiç istemediğin bir şekilde sonlanabilir.’

Kama kendisine söylenileni yaptı. Bağa giden gücü arttırdı ve tekrar denedi. ‘Rene.’ Sonra biraz daha arttırdı ve tekrar. Sonra biraz daha ve tekrar… En sonunda düşüncesinin bir parçasının ona ulaştığını hissetti. Rene de aynı anda irkilerek bakışlarını Kama’ya çevirmişti.

Her ne kadar Rene’nin yüzünde üzüntü ve öfkenin birbirine karışmasından oluşan bir ifade olsa da yolladığı düşünceler oldukça sakindi. ‘Ne istiyorsun?’

‘Gelen düşüncelere aldanma sakın.’ Dedi İlk taşıyıcı birden. ‘Sana belki sakin gibi geliyor olabilir ama unutma, bu bağ duyguları taşıyamaz. Düşünceleri belki ama duyguları…’ Bir an duraksadıktan sonra devam etti. ‘Duyguları asla…’ hemen ardından Kama’nın zihnine bir üzüntü dalgası geldi.

‘Hey, iyi misin?’

‘İyiyim… Sanırım…’

‘Ne oldu?’

‘Önemli değil. Burayı sana bırakıyorum, benim anılarımızı ayırmam gerek. Bu arada sen de Rene’yle konuşmaya devam et. Ama sözlerine dikkat et… Ve ne olursa olsun onu kışkırtma…’ daha sonra zihnindeki İlk taşıyıcının varlığı silindi.

Kama aldığı tavsiyeye uyarak Rene’ye söyleyeceği şeyleri düşündü. ‘Bak, belki bana güvenmiyorsun ama…’

‘Doğru, sana güvenmiyorum.’ Diye araya girdi Rene.

‘Orada her ne olduysa bunu ben yapmadım.’

‘Tabiki. Şu anda kullandığın bağı da sen kurmadın. Ejderhaları da buraya sen çağırmadın. Veya daha demin beni öldürmeye de çalışmadın.’ Dedi Rene.

Kama ‘O bir kazaydı…’ diye sözüne başlasa da Rene’nin güvenini kazanması gerektiğini hatırlayarak kendine engel oldu. Onunla ters düşmek şu anda hiçbir işe yaramazdı. ‘Üzgünüm.’

‘Tamam, seni affediyorum.’ Duygusuz düşünceler zihnine girdiği anda Kama ürperdi. ‘Ama bir şartla...”

Kama istemsizce yutkundu. Rene’yi her ne kadar seviyor olsa da bir parçası da ondan korkuyordu. İsteyeceği şeyin Kama için korkunç derecede acı verici olma ihtimali oldukça fazlaydı.

‘Bana saldırmaya çalışan herkesi öldür…’ dedi Rene birden.

‘Ne?’ Kama düşüncelerini Rene’ye yollamak istemese bile kendine engel olabilecek zamanı olmamıştı.

‘Yapmayacak mısın?’

‘Şey, yani, tamam, yapacağım.’ Rene neden böyle bir şart sunmuştu Kama anlayamıyordu. Onun söyleyeceği şey de aslında tartışmaları bir kenara bırakıp önlerindeki düşmana odaklanmaları olacaktı. Rene’nin bunu bir şart olarak sunması oldukça garipti. Ve aynı zamanda oldukça büyük bir şans… ‘Ama onlara saldırırken seni korumam çok zor.’

‘Birkaç kertenkeleye karşı kendimi koruyamayacağımı mı düşünüyorsun?’ diye sordu Rene aynı duygusuz düşüncelerle.

‘Hayır, ben… O zaman gidiyorum?’ Cümleyi sonundaki vurguyla soruya çevirmek istemişti.

‘Git…’

Kama, Rene’ye başka bir şey söylemeden ön ayaklarının üzerine indi. Ağır adımlarla ejderha sürüsünün altına doğru ilerlerken bakışlarını Rene’ye saldıran ejderhaya kitlemişti. Ejderhanın dikine yarık sarı gözlerine nefret hâkimdi. Aldığı tehditkâr duruşa bakılırsa o da Kama’ya saldırmayı planlıyordu. ‘Bu iyi… En azından kendimi o kadar da kötü hissetmeyeceğim.’ Savaşmayan birisini öldürmekle onu öldürmeye çalışan birisini öldürmek arasında fark vardı sonuçta.

“Kardeşim… Bu yolu seçiyorsun demek…” Yukarıdan izleyen kızıl ejderha üzüntü dolu bir sesle konuştu. Kama cevap vermeyince aynı ses tonuyla devam etti. “Anlıyorum…” Daha sonra hiçbir uyarı olmadan gökyüzündeki bütün ejderhalar alev püskürtmeye başladı.

Kama hızla sağa sola atılarak ilk bir iki alev dalgasını savuşturmuş olsa da hemen ardından gelen onlarcası hedefini bulmuştu. Etrafını alevler sararken Kama öleceğini düşündü. Fakat alevler ona değmiyor, yaklaştığı anda beyaz bir pırıltıyla yok oluyordu. Tıpkı geçen seferki gibi…

‘Neler oluyor anlamıyorum ama bu alevler bana zarar vermiyor gibi.’ Alev dalgalarının birleşerek oluşturduğu kasırganın içinden yürüyerek çıkarken gözleri hala ilk hedefindeydi. Önündeki ejderha kükreyerek Kama’nın üzerine atladı ve boynunu ısırmaya çalıştı. Alevlerin ona işlemediğini anlayınca işi fiziksel savaşa taşımak istemişti belli ki.

Kama, ejderha üzerine atlarken kendini geriye doğru atarak sırt üstü düşmüştü. Kanatlarını çırparak ve boynunu sürekli hareket ettirerek üzerindeki ejderhanın dişlerinden kaçınmaya çalışıyordu. Ama bu nafile çırpınışı ejderhanın, onun boynunu yakalamasıyla son buldu. Fakat alevlerde olduğu gibi burada da garip bir olay olmuştu. Ejderhanın keskin dişleri Kama’nın ince pullarını delemiyordu.

Kama, şaşkınlıkla başını geriye çeken ejderhanın göğsüne pençesini daldırdı. Hiçbir zorlanma olmadan zırha benzer kalın pulları parçalamış ve etinin içine gömülmüştü pençesi.

Arka ayaklarıyla ittirerek ejderhayı takla attırdı ve üzerinden fırlattı. Hemen ardından karşı saldırı bekleyerek kendisi de ters dönmüştü fakat ejderha kanlar içinde yerde yatıyordu. Hırıltılı nefeslerle göğsü yavaşça inip kalkıyordu. Az önce hayati bir noktasını vurmuştu belli ki farkında olmadan.

Kama bir an içinde kabaran acıma duygusuyla Rene’ye döndü. Bu kadarını yapmıştı. Onu yenmişti sonuçta. ‘Öldürmeme gerek…’

‘Var…’ Rene’nin sesi anında zihninde cevapladı sorusunu. Artık bakışları öfke dolu değildi. Yalnızca soğuktu. Tıpkı İlk taşıyıcının ona zihninde gösterdiği Rene’ye benziyordu.

Kama kaçınılmaz olanı anlayınca ejderhaya doğru ilerledi. Gökyüzündeki ejderhalarsa bu sırada izlemekten başka bir şey yapmıyordu. “Üzgünüm…” dedi Kama pençesini ejderhanın boğazının üstünde tutarak. “Ama kaderin, ona saldırdığın anda mühürlendi.” Pençeleri, ejderhanın boynunu tek bir darbede parçalamak için hızlandı.

‘DUR!!!’ İlk taşıyıcının zihninde çınlayan sesi anlık bir baş ağrısı ve sersemleme oluşturdu Kama’nın üzerinde.

‘Ne oldu?’

‘Ne yapıyorsun?!?’ diye bağırdı İlk taşıyıcı. Kama cevap vermek yerine pençesi, ejderhanın üzerinde bekleyince ‘Onu öldüremezsin.’ Dedi.

‘Neden?’

‘Eğer onu öldürürsen müthiş bir acı çekeceksin. Gündüzün taşıyıcısı olarak etkilediğin canlıların acılarını ve zevklerini de hissedeceksin. Birisini öldürürsen kendin ölmüş kadar acı çekeceksin. Hele bu canlı bir ejderha gibi hisleri yoğun bir canlı ise daha da fazla…’

‘Neden böyle saçma bir gücüm var ki?’ diye sordu Kama. Bununla birlikte Kama artık Rene’nin neden böyle bir şart öne sürdüğünü anlayabiliyordu. Sırf ona acı çektirmek için…

‘Bilmiyorum.’ Diye yanıtladı İlk taşıyıcı.

‘Neden durdun?’ Rene’nin duygusuz sesi Kama’ya sordu.

Kama ise Rene’yi umursamayarak İlk taşıyıcıyla konuşmaya devam etti. ‘Hani olacağından değil ama… Bir ihtimal bu gücü engelleyebilir misin?’

‘Hayır… Ama onu öldürürsen tam olarak dediğim şey olacak. Güneş’i, seni ele geçirebilmesi için uygun bir konuma kendi ellerinle koyacaksın. Unutma! Karınca ve insan!’

Kama histerik bir kıkırdama koymak istedi. Fakat bir ejderha olarak ağzından çıkan tek şey garip, kalın bir homurdanma olmuştu. Derin bir nefes aldıktan sonra pençesini can çekişen ejderhanın üzerinden kaldırdı. Bir an sonraysa tereddüt etmeden boynunu koparmıştı…

Çevirmen Notu


Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
ramazan (64 puan) Üye
2021-02-23 00:03:33
Emekleriniz için teşekkürler.
Redafornv2 (1278 puan) Üye
2020-04-13 03:18:32
Rene kamaya guveniyodu Kama rene den korkuyodu simdi her sey tersine dondu Umarim yeni bölüm biraz daha hizli gelir