Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk
Durumun Gerçekliği
“Bir pedofili olduğunu biliyordum, Yuki.” Kollarımdaki küçük
kızı görür görmez, Lefi bana hakaret etmeye başlamıştı.
“Tamam he tamam, yeter. Şu an senin saçma suçlamalarınla
uğraşacak vaktim yok.”
Hala baygın olan kızı, hala yerde serili olan Japon stili
yatağıma yatırdım. Diğer tüm eşyalar gibi yatağım da taht odasının bir köşesine
duruyordu. Bahsi geçen köşe bir yatak odasıyla bir oturma odası karışımı bir
yerdi. Her şey her yere rastgele dağılmış şekildeydi ve herhangi bir düzenden
bahsedilemezdi. Tam bir bekar evi gibiydi. Taht odasının estetikliğinden eser
kalmadığını söylememe gerek yok herhalde. Sahip olduğu tüm ihtişam,
kaybolmuştu.
Ama doğrusunu söylemek gerekirse, bir yerde yaşamaya
başladığında eninde sonunda böyle olurdu. Her şeyi her zaman tertemiz
tutamazdınız, değil mi?
“Oh?” Lefi kıza tekrar baktığında tek kaşı kalkmıştı. “O bir
vampir mi?”
“Galiba öyle.” Kızın özelliklerine tekrar bakarken
omuzlarımı silktim.
***
Genel Bilgiler
İsim: Illuna
Irk: Vampir
Sınıf: Yok
Seviye: 3
HP: 17/25
MP: 120/120
Kuvvet: 40
Dayanıklılık: 50
Çeviklik: 46
Büyü: 72
Maharet: 68
Şans: 412
Eşsiz Yetenekler
Vampirlik
Yetenekler
Aşçılık II
Dikiş I
***
Adı... Illuna’ydı Sanırım il-lu-na şeklinde söyleniyor. Emin
olmak için uyanınca ona soracaktım. İstatistikleri çok düşüktü ama bir çocuktu
ve bu yüzden normaldi. Tüm yetenekleri ev işleriyle alakalıydı. Sanırım birinin
evinde bayağı iş yapmıştı. Yedi yaşında falan mıydı? Bu kadar küçük yaşta bu işleri
yapıyor olması onun ne kadar tatlı bir çocuk olduğunu gösteriyordu.
“Ne kadar da nadir. Uzun bir süredir bir vampir
görmemiştim.” Lefi’nin ses tonu, normalden daha ilgiliydi.
“Ne demek istiyorsun?
Vampirler fantastik diyarlarda gayet sıradan varlıklar
değiller mi?”
“Hem sukkubuslar [1] hem de vampirler güzel olmalarıyla
ünlüdürler. Çöküşlerinin nedeni buydu. Diğer iblisgiller gibi, insan yönetimine
karşı iki aile savaşmıştı ve bu yüzden insanlar her iki aileyi, kökleri
kazınana kadar, onlarca yıl avlamıştı. Hayatta kalanlar yakalanıp köle olarak
satıldılar. Büyük ihtimalle bu avlardan birinden sağ çıkıp, onu esir tutanların
elinden başarılı bir şekilde kaçanlardan biriydi.” Lefi devam etmeden
omuzlarını silkmişti. “Saldırmazlık paktıyla insanlara katılmayan ve bu yüzden
orman çocuklarının eline düşenlerin başına gelenlerle aynı şey başına
gelmiştir.”
“Bu çok aptalca...” diye kaşlarımı çattım. Ejderin “ormanın
çocukları” derken neyi kastettiğini anlamadığımdan kızgınlığın yanında biraz da
kafa karışıklığı içindeydim. Ama bu karışıklık çok kısa bir süre sürdü.
Beynimde bulunan ansiklopedi, onların basitçe elfler olduğunu söyleyerek,
karışıklığın yerine ikinci bir mide bulantısı dalgasına neden olmuştu.
En kötü yanıysa, eski bir insan olarak, onları anlıyor
olmamdı. Dürtülerini anlamıştım ve cidden şaşırmış gibi değildim. Başka nasıl
tarif edilir bilmiyorum ama, kendilerinden olmayanı köleleştirmek, tam da
insanların yapacağı bir şeydi. Geldiğim dünyada da bu böyleydi. Köleler,
neredeyse tüm dünya tarihi boyunca var olmuşlardı. Hatta ben öldüğümde de devam
ediyordu. Çoğu insan aksini söylese de köleliği tamamen bitirmiş değildik.
Yaptığımız tek şey terminolojisini değiştirmekti. İnsan hakları, bazılarının,
özellikle Orta Doğu’da devam eden kutsal savaş saçmalığına inananların,
umurlarında bile değildi. Elle tutulur bir sebep olmadan, insanları kafirlikle
suçlayıp onlara çöp muamelesi yapıyorlardı. Bu çok aptalca.
Özellikle herkesin annesinin bile, tanrı bilir ne kadar uzun
süredir savaşta olduğunu göz önünde bulundurursak, bu dünyada da her şeyin aynı
olmasına şaşırmamıştım. Onlar için normal bile olabilirdi bu. Ama bir şey
diyeyim mi? Sikeyim öyle normali. Hatta, inandıkları her şeyi sikeyim.
İnsanların ne düşündükleri umurumda değildi. Onların oyunlarına ortak
olmayacaktım.
Genel olarak insan hassasiyetine sahip olsam da, bu dünyanın
insanlarıyla geçinebileceğimden şüpheliydim. Kültürleri, onlarla uğraşmak
istemeyeceğim kadar saçma ve barbarcaydı.
“Tamam, artık dursam iyi olur...” genç vampire yardım ederken
derin bir nefes alıp kendimi yatıştırmaya çalıştım Onu iyileştirmeye odaklandım
ve şişede kalan iksiri onun kalan yaralarını iyileştirmek için serpmeye tüm
dikkatimi verdim.
“Mmmh...” Çabalarım sonuç vermişti. Kız bir süre sonra
hareket etmeye başlamıştı. Çıkardığı inlemeyi duymak çok zordu ama şimdiden
söyleyebilirdim ki sesi gerçekten hoştu.
“Oh, sonunda uyandın.” Yataktan yavaşça ve sallanarak
kalkarken, onunla konuşmaya başladım. “İyi zamanlama, tedavini henüz
bitirmiştim. Başka bir yerinde acı var mı?”
Kız yarı uyanıktı ve beni doğru düzgün duymuş gibi değildi.
Puslu, dalgın gözleriyle etrafa bakınırken tanımadığı bir yerde olduğunu fark
edip paniklemeye başlamıştı. Sonunda bana baktığında endişesi tavan yapmıştı.
Hatta tüm vücudu korkuyla geri çekildiğinde çığlık atmaktan kendini
alıkoyamamıştı.
“Sakin ol. Seni yemeyeceğim merak etme. Sadece rahatla
biraz. Sakinleş.” Tepkisine şaşırmamıştım. Henüz bilincin yerine geliyorken,
yatağının kenarında bir yabancıyla karşı karşıya olmak, özellikle de bir çocuk
için, gayet korkutucu bir şeydi.
Ama yine de bunu hesaba katmamıştım. Biraz sakinleşip
benimle konuşacağını bekliyordum ve başaramayacağımı düşünmeye başlamıştım,
çünkü pek de konuşacak gibi durmuyordu.
Hmm... şimdi ne yapmam gerekiyor?
Onu sakinleştirecek bir şey bulabileceğimi sanmıyordum.
Neyse ki yalnız değildim. Yakınlarda bir yerlerde kestiren Shii de tüm bu
karmaşa yüzünden uyanmıştı. Tuhaf ama şirin bu yaratık yatağı olarak kullandığı
yastıktan kalkıp omzuma tünemişti. Gözleri yoktu ve konuşamıyordu, ama bir
şekilde bu yapışkanın her zamanki tatlılığıyla Illuna’ya gözlerini diktiğini ve
onun kim olduğunu sorduğunu söyleyebiliyordum.
“Vaaay, çok şirin!”
Canavarın beklenmedik bir şekilde ortaya çıkması Illuna’yı
şaşırtmıştı ama neyse ki korkmak yerine merakı ağır bastığından, bir süre sonra
gözleri ben ve canavar arasında gidip gelmeye başlamıştı. Bu küçük mavi
damlamsı yaratıkla oynamak istediği çok belliydi ama öyle yaparsa ona
saldıracağımdan korkuyordu.
“Onu sevmek ister misin?”
Yapışkanı biraz dürtüp omzumdan aşağı inmesini sağladım ve
kıza doğru yaklaştırdım. Heyecanını daha fazla bastıramayan Illuna, ürkekçe bir
parmağıyla yaratığı dürttü. Yaratığın vücudu, kız parmağını değdirir değdirmez
batmış, çeker çekmez de elastik bir salınmayla eski haline gelmişti.
Kızın gösterdiği nazik hareket, Shii’nin vampiri bir tehdit
olarak görmemesine neden olmuştu. Yapışkan mutlu bir şekilde kıza doğru zıpladı
ve burnunu kızın bacağına sürttü.
“Gıdıklanıyorum!” Kıkırdayan Illuna Shii’nin başını defalarca
okşadı. Yüzündeki tedirginlik, yerini mutlu bir gülümsemeye bırakmıştı. Lefi ve
benim gibi kız da yapışkanın tatlılığına yenik düşmüştü.
Derin bir oh çekmiştim. Teşekkür ederim Shii. Sana
borçlandım.
“Merhaba. Ben Yuki. Oynadığın bu yapışkanın ismi Shii, ve
arkamda oturan bu tırt kişi de Leficios. Senin adın ne?”
“Efendim!?” Diye gücenmiş bir şekilde bağırdı. “Tırt kişi
şeklinde çağrılmayı hak edecek herhangi bir şey yapmadım!”
Evet, evet, tabii. “Yüce Ejderha”yı umursamadan dikkatimi sadece
vampire vermiştim. İsmini bilmeme rağmen, yine de sormuştum çünkü kendini
tanıtmadan ona ismiyle hitap etmek biraz tuhaf olabilirdi.
“Ben Illuna!” Tatlı ve ışık saçan gülümsemesiyle kız cevap
verdi.
Demiştim. Il-lu-na doğru söylenişti.
“Peki Illuna, bana bu uzak hiçliğin ortasına neden geldiğini
söyler misin?
“Imm... Çünkü ben, çok korkunç insanlar tarafından
kovalanıyordum.”
“Bu berbat.” Lefi’nin tahmini tamı tamına doğruydu. “Seni
eve götürmemi ister misin? Aşağı yukarı ne yönde olduğunu biliyor musun?”
“Artık benim bir evim yok.” Küçük kız başını her iki tarafa
sallarken, burnunu çekmeye başlamış ve gözleri yaşla dolmuştu. “Annem ve babam
öldü. Tüm komşularımız da öldü.”
“T-Tamam, düzelecek! Merak etme, her şey yoluna girecek!”
Hemen kızı yatıştırmaya ve sakinleştirmeye çalıştım. Lanet olsun. En
söylenmeyecek şeyi söylemişim.
“Ne ilginç.” Diye güldü Lefi. “Yüce Ejderha’nın varlığı seni
korkutmaya yetmiyor ama bir bakirenin göz yaşları sana her şeyi yaptırabiliyor
demek.”
“Kapa çeneni Lefi.”
Vampire dönüp, gülümseyip, başına hafifçe vurmadan önce,
ejder kıza dönüp o dalga geçen suratına bakıp gözlerimi devirdim.
“Merak etme Illuna. Bu taraflarda korkunç insanlar yok ve
burada istediğin kadar kalabilirsin. Özellikle, gideceğin bir yer yoksa.”
Arkamdaki aptal, herhangi bir insanın olabileceğinden daha
korkunçtu. Bu tarafa yanaşacaklarından şüpheliydim. Bu zindan, büyük ihtimalle
bu dünyadaki en güvenli yerdi.
“Gerçekten mi?” Illuna gözlerini bana çevirdi. Gözleri hala
yaşlıydı ve temkinli bakıyordu. Tereddütte olduğu çok belliydi.
“Gerçekten. Senin gibi iyi kızlara kapım her zaman açıktır.”
Onu buraya getiren kişi olarak. Onu öylece bırakmak büyük
sorumsuzluk olurdu. Kızı canavarla dolu bir ormana terk etmek insanlık dışı
hatta şeytanca olurdu. Ahm, aslında teknik olarak ben de bir şeytandım ama her
neyse. Onun kalmasına izin vermemek için bir sebebim yoktu. Giderlerimiz biraz
artacaktı tabii ki, ama sonuçta küçük bir kızdı. Denkleme onu eklemek, uzun
vadede pek bir şeyi değiştirmezdi.
“Ama insanlar bana kötü bir kız olduğumu söyledi.” Illuna
bakışlarını aşağı indirdi. “Bana, annemin, babamın ve diğer herkesin ölmesi
gerektiğini söylediler. Çünkü hepimiz kötüymüşüz.”
“Öyle mi söylediler!?”
Illuna başka bir şey söylemedi. Onun yerine, kalmasına izin
vermeyeceğimi düşünüp tedirgin bir şekilde başını salladı.
Benimle dalga mı geçiyorsunuz? Küçücük bir kıza bunu nasıl
söylersiniz!? Yemin ederim. O orospu çocuklarını elime geçirirsem, boğazlarına
öyle bir yapışacağım ki... Öfke içimde parlamaya başlamıştı ama hemen
yatıştırmaya çalıştım. Illuna hala karşımda oturuyordu, onu korkutmak
istemiyordum.
“Bu çok saçma.” Gülmeye çalıştım. “Büyük ihtimalle seni
kıskandıkları için seninle dalga geçmişlerdir. Demek istediğim, ne kadar şirin
olduğuna bir baksana.”
“Gerçekten mi?”
“Gerçekten.” Diye başımı salladım. “Dinle, Illuna. Sen kötü
bir kız değilsin ve ölmeni istemiyorum, bu yüzden etrafta dolanıp kendini
öldürme tamam mı?”
“Tamam!” Illuna ışıldıyordu. “Çok teşekkür ederim Yuki! Çok
iyi birisin! Hiç sahip olmadığım bir abi gibisin!”
Sen mutluysan “abin” de mutlu olur, Illuna. Kızın
gülümsemesi o kadar parlaktı ki bana da bulaşmıştı. Az önce sinirden çıldırma
noktasına gelmişken şu an dudaklarım yavaş yavaş yukarı kıvrılmaya başlamıştı.
Tam o anda karnı yüksek sesle guruldamaya başlamıştı.
Vücudu, yeterince rahatlayınca aç olduğunun farkına varmıştı.
“Sanırım karnını doyurmamız gerek. En çok ne yemeyi
seversin? Pek iyi bir aşçı değilim ama en azından bir şeyler yapmaya
çalışırım.”
“Umm... Hmm... Aah...” Illuna telaşlı telaşlı kıpırdayıp
gözlerini bana dikip sonunda “S-Senin kanından biraz alabilir miyim?” dedi.
Nasıl nasıl? Yoksa o bir psikopat mıydı!? Ah, dur dur.
Doğru, o bir vampir ya. Kan istemek sonuçta beslenme düzeninin bir parçası.
“Ahhhhh, tabii ki. Ama özellikle benimkini istediğine emin
misin?”
“Evet!” Cevabı hızlı ve kesindi.
“P-Pekâlâ. O zaman, buyur.”
Ne yaparsam yapayım bu kan emme isteği biraz tuhaf geliyordu
ama aynı zamanda da kararlı bir şekilde benimkini istemesi bir yandan da beni
mutlu etmişti. Dur, ne, ne diyorsun lan Yuki? Kanının emilmesi seni mutlu
etmesi gereken bir şey değil. Hay sıçayım, bende bir problem mi var? Sikeyim
ya. Şimdiye kadar farkında olmadığım saçma sapan bir fetişe mi sahiptim...
“Ona bu izni vermek istediğinden emin misin gerçekten?” Uzun
bir süredir sessizce izleyen Lefi, birden araya girip konuşmaya katılmaya karar
vermişti.
“Sonuçta beni öldürmez herhalde değil mi?”
Vampirlerin insanları vampir ya da gulyabanilere
çevirdiğiyle ilgili mitler vardı ama bunlar hiç umurumda değildi. Sonuçta bir
insan değilim. Biri iki kere daha ırkımın değişmiş olmasının bana ne zararı
olabilirdi ki?
“Yanlış olduğunu söyleyemem ama...” Lefi benim bilmediğim
bir şeyler biliyor gibiydi ama omuzlarını silkip anlatmaya uğraşmadı. “Konuyu
dağıttım. Önemli değil. Nasıl istersen öyle yap.”
Bu aşırı derecede şüpheliydi ama artık vazgeçmemin imkanı
yoktu. Illuna’nın gözleri beklenti içinde bana bakıyordu. Küçük sarışık kızı
geri çevirmek istemiyordum, ona doğru eğilip boynumu uzattım.
Gülümseyerek cevaplayıp omzuma tırmandı ve boynuma doğru
eğildi. Dişleri etimi delip damarlarıma ulaştı ama ilginç bir biçimde hiç
acıtmamıştı. Hatta gıdıklamıştı.
Köpek dişleri uyuşturan bir şeyler mi salgılıyordu? Anestezi
falan? Sonuç olarak vampirin kanımı emiyor olması, şırıngayla kanımın
alınmasından çok da farklı değil gibiydi.
Büyük bir rahatsızlık hissetmememe rağmen ciddi bir
sorunumuz vardı. Genç kız kanımı emerken bana tutunup sıkıca sarılmıştı. Bu
çaresiz tutunma şekli bende bir etkilenme ve bağlılık hissettirmişti.
Sıcaklığını ve büyüleyici kokusunu hissedebiliyordum. Böyle
kalsa yine iyiydi ama nefesi de iyiden iyiye kesikleşmeye başlamıştı. Sıcak
nefesi kulaklarımı gıdıklıyor ve düşüncelerimi sapkınlaştırıyordu. Net bir
şekilde cezbediciydi, hatta bir noktada baştan çıkarıcı bile diyebilirdim.
Bir başka deyişle, ahlak dışı, mantıklı herhangi bir erkeğin
reddeceği bir şey yapıyormuşum gibi hissettim.
Hay sıçayım. Bu çok yanlış... ama değil gibi de. Dur,
yoyoyoyo. Lanet olsun Yuki, kendine gel. Sakin ol oğlum, sorun yok! Pedofili
değilsin. İraden güçlü ve sarsılmaz. Sen bundan daha yaşlı ve olgun kadınları
seviyorsun. Normalsin. Normalsin ve içinde reşit olmayan kızlara karşı tuhaf
bir fetiş falan gelişmiyor. Hadi Yuki, bunu yapabilirsin. Tamamen normalsin.
Aynen. Normal.
“Demek bu doğru.” Lefi gözlerini kıstı ve sanki bir çöp
yığınına bakarmış gibi bana baktı. “Gerçekten de bir pedofilsin...”
“Yemin ederim değilim!”
Lanet olsun. Sesim pek ikna edici çıkmamıştı. İddiamı öyle
inandırıcı bulmamıştım ki kendimi bile ikna edememiştim.
***
“Hey Lefi.”
“Ne oldu?”
“Bana bir iyilik yapıp, Illuna’ya banyo yaptırır mısın?”
Gerçekten çok yorulmuştum. Vücudum iyiydi ama beynim püreye
dönmüştü ve ayağa kalkmaya bile mecalim kalmadığından Lefi’den yardım
istemiştim.
Aslında Illuna tek seferde çok fazla kan içmemişti. Kanı
emme hızı içme hızından daha fazla olduğu için çoğu kan ağzının kenarlarından
kıyafetlerine akmıştı--üzerindekilere kıyafet denebilirse tabii. Gördüğüm kadarıyla
giydiği kıyafetler paçavra gibi şeylerdi. Küçük orman macerası sonunda
paramparça olmuştu, özellikle sırt kısmı çok kötü durumdaydı. Pençe şeklindeki
yırtıklardan teni gözüküyordu. Dahası her tarafında umutsuz kaçışından kalan
ter izleri de vardı. Hem kız hem de kıyafetleri aylardır temizlik görmemiş
gibiydi.
Makul bir banyomuz ve Illuna’nın kullanması için yeterli
sebep mevcuttu. Genellikle küçük evlerde karşılaşacağınız türden, hem banyo hem
tuvalet olarak kullanılabilen bir banyoydu. [1]
Banyoyu daha yeni eklemiştim ve mutfağı yaratmamdan bu yana
yaptığım ilk yenilemeydi. Hem mutfak hem de banyo, zindanın olanaklarındandı.
Menü üzerinden satın almıştım ve aynı yerden istediğim özelleştirmeyi
yapabiliyordum. Tonlarca seçenek vardı. Küveti bir havuz büyüklüğünde
yapabilir, hatta su kaynağını kaplıca gibi sıcak bir sudan gelecek şekilde
ayarlayabilirdim. Özellikle ikinci seçenek aklıma çok yatmıştı ve yakın zamanda
bunu yapabilmek için gereken DP’yi biriktirmeyi planlamıştım.
“Bedavaya çalışan biri değilim, Yuki.” Lefi bana pis pis
bakarken sırıtmış ve kollarını birleştirmişti.
Ah, Lanet olsun. Bunun için çok yorgunum.
“Peki. İki torba dolusu kurabiye.”
“Zamanımın gerçekten bu kadar değersiz olduğunu mu
düşünüyorsun. En az üç torba isterim.”
“Ve sen de, aldığım her şeyin bir fiyatı olduğunu
unutuyorsun. Buralardaki tatlı pazarının tekeli ben olabilirim, ama bu sonsuz
paraya sahip olduğum anlamına gelmiyor. Bu kadar aç gözlülük senin için de iyi
olmaz.”
Gerçek şu ki, üç torba kurabiyeye verecek paradan fazlasına
sahiptim, ama her dediğini yerine getirmek istemiyordum. Bu lanet olası tembel
ejderi şımartmak yapmak isteyeceğim son şeydi.
“Ne yazık.” Lefi başını eğdi. Sesi can sıkıntısıyla doluydu.
“Bu çok kötü, ama durumumuzu iyileştirecek başka bir sözüm yok. Pekala, iki
paket olsun.”
Ona üzülmekten kendimi alıkoyamamıştım.
“Bak. Surat asmayı bırak. İşiniz bitince sana biraz pasta
alır, moralini düzeltiriz.”
“’Paşta’, mı dedin? Daha önce böyle bir tatlı ismi
duymamıştım. Harika, tadını öğrenmek için sabırsızlanıyorum!” Lefi’nin morali
birden iyiye dönmüştü. “Gel küçük kız. Sana ‘bağnyo’ denilen bu yeri ve
özelliklerini anlatayım. Sana yabancı bir şey gibi gelse de tecrübe etmekten
pişmanlık duymayacaksın. Bu bağnyo denen şey bu dünyanın sunduğu en konforlu
şey!”
“Peki, Leffers!”
“Pfffffttt!” Vampirin ejdere bu tuhaf, evcil hayvan ismi
gibi seslenişini duyar duymaz içtiğim tüm suyu etrafa püskürttüm.
“L-Leffers mı!?” Lefi’nin gözleri büyümüştü. “Beni öyle
tuhaf şekilde çağırma tamam mı, çocuk! Yaşlılarına saygı göstermeli ve onlara
düzgün bir şekilde hitap etmelisin. Beni ismim olan Leficios ile çağır!”
“Hmm... Bu biraz uzun ve hiç de sana yakışmıyor.” Küçük
kızın kaşları çatılmıştı. “Lefi desem olmaz mı? Neden bilmiyorum ama sanki
ablammışsın gibi hissediyorum, bu yüzden sana bir isim takmak istiyorum!”
“...” ejder, algıları yerine gelene kadar bir süre durdu.
Kızın sözlerinden çok etkilenmişti. “Pekala. Bunu kabul ediyorum.”
Heh. Görünüşe göre kız Lefi’yi çoktan kazanmıştı.
Böylece Lefi, yanındaki küçük kızla banyoya doğru yürümeye
başladı.
***
[1] Dünyadaki başka yerlere göre Japonya’daki banyolar
normalde sadece banyo yapmak için kullanılır.