Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk
Durumu Kavramaya Çalışma - Kısım 2
Genel Bilgiler
İsim: Yuki
Irk: Baş iblis
Sınıf: İblis Lordu
Seviye: 1
HP: 2100/2100
MP: 6700/6700
Kuvvet: 651
Dayanıklılık: 685
Çeviklik: 550
Büyü: 897
Maharet: 1250
Şans: 70
Yetenek Puanları: 5
Eşsiz Yetenekler
Büyülü Gözler
Tercümanlık
Yetenekler
Eşya Kutusu
Analiz sv. 1
Ünvan
Başka Dünyalı İblis Lordu
DP: 1000
***
İstatistik sayfama bakmaya devam ederken şaşkın bir halde
gözlerimi kırpıştırdım. Görünüşe göre sadece insanlığımı kaybetmemiştim,
üzerine bir de İblis Lordu olmuştum. Çok kısa süreliğine de olsa bir kafa
karışıklığı zihnimde dolandı. Kafama yerleştirilmiş, wikipedia benzeri bir
veritabanı, tüm endişelerimi gidererek, bir İblis Lordu’nun aslında bir şiddet ve
fetih öğretisi yayan kötü bir hükümdar olmadığını, bir zindandan sorumlu şahsı
tanımlayan bir terim olduğunun bilgisini verdi. Ne açıdan bakarsak bakalım bir
zindan yöneticisi ve iblis lordu eşanlamlı terimlerdi.
Adım Yuki’ydi. Aslında ölmeden önce de kullandığım isimle
aynıydı, ancak kanji yerine katakana ile yazılmıştı. [1] Kanji şeklinde
yazılmaması, adımı, olduğundan daha da kız gibi göstermişti. [2] Bir de adımın
soyadımdan çok daha iyi olması durumunu da yitirmiştim.
İstatistiklerimi karşılaştırabileceğim herhangi bir şey
olmadığı için ne kadar iyi olduklarını pek ölçemiyordum. Ama her durumda,
şansım komik derecede düşüktü ki ölüm şeklimin tesadüflüğünü düşünürsek bu
duruma çok da mantıksız diyemeyiz. Asıl anlamlandıramadığım şey maharetimdi. Hassas
ve incelik gerektiren herhangi bir şeyle hiçbir zaman uğraşmadım. Sanatlara da
hiç ilgim yoktu.
İstatistiklerimi kontrol ettikten sonra yeteneklerimi
incelemeye başladım. Her seçeneğin üzerinden parmağımı kaydırarak yeteneklerim
hakkında daha iyi bilgi almaya çalıştım.
Dördünden üçü doğrudan isimlerinden anlaşılabilir şeylerdi.
Analiz, bir şeyi inceleyip onun istatistiklerini çıkarmamı sağlıyordu.
Seviyesini artırmak, göreceğim istatistiklerin detayını artıracaktır. Eşya
Kutusu, maksimum MP’me göre boyutu değişen, boyutsal bir boşlukta eşya
saklamama yardım eden bir kutu. Tercümanlık, hangi dünyaya gidersem gideyim
konuşabilir, okuyabilir ve yazabilmeme yardım ediyordu Son ve en anlayamadığım
yeteneğim, büyülü gözler, ırkıma doğuştan gelen bir yetenekti. Görünüşe göre
büyüsel güçleri görmeme yardım ediyordu. Bunun çalışıp çalışmadığını pek
söyleyemem. Endişelendiğim şey, büyünün bana bayağı bir yabancı bir kavram
olmasıydı.
Sahip olduğum yeteneklerin bir ile on arasında değişen
seviyeleri vardı. Yetenek puanları, daha fazla puan gerektiren daha yüksek
seviyeli yeteneklerle, yetenek seviyelerini artırmak için kullanılabilir.
İstatistik sayfamın ikinci ve son kısmında ise ünvanlarımın
olduğu kısım vardı. Şimdilik sadece bir taneye sahiptim, Başka Dünyalı İblis
Lordu. Açıklaması da şu şekilde: Bu dünya dışından gelmiş şahıslara verilen
ünvan. Bu ünvanı taşıyanlar otomatik olarak tercüman yeteneğine sahip olur.
“Sanırım bu, burasının gerçekten başka bir dünya olduğu
şüphelerimi haklı çıkarıyor...” diye mırıldandım.
İstatistik sayfamla işimi bitirdikten sonra kapattım ve DP
kataloğu butonuna bastım. Menü, bi eşya listesini gösteren başka bir ekranla
değişti Her biri bir sayıyla ilişkilendirilmişti, DP birimindeki fiyatları.
Liste, her fantastik JRPG’den [3] bekleyeceğiniz tüm tipik şeyleri içeriyordu;
kılıçlar, kalkanlar, zırlar ve diğer her şey. Sadece bunlar da değildi. Ayrıca
fantastik olmayan geniş bir eşya yelpazesine de sahipti. Bardaklar, diş
fırçaları, yiyecekler ve günlük ihtiyacım olan her şeyi satın alabilirdim.
Hatta oyun konsolları ve oyunlar da vardı ama bunların fiyatları
karşılayamayacağım kadar fahiş seviyelerdeydi.
Genel olarak bakıldığında DP kataloğu bayağı bir işe yarar
gözüküyordu. Görünüşe göre satın aldıklarım, parayı aktardığım anda bana teslim
ediliyordu.
Kataloğu gezmek bana çevrimiçi alışveriş yaparken ki
zamanlarımı hatırlattı. Fantastik bir evren için bu sistem biraz garip
hissettirse de bayağı elverişli olduğu için çok da şikayetçi değilim.
Sonuçta iki türde eşya türü vardı. Bu dünyadan olan eşyalar,
ki bunlar nispeten daha uygun eşyalardı ve benim geldiğim dünyadan olan
eşyalar, ki bunlar da tam tersi çok pahalı olan eşyalardı. Sanki benim
dünyamdan olan eşyalar, ben var olduklarını bildiğim için bulunuyor ve satın
alınabilir gibiydi. Bunların katalogda olması sebebi olmamasına rağmen, çok
tutarsız ve garip hissettiriyordu.
İncelediğim üçüncü seçenek gacha seçeneğiydi. 4 farklı gacha
arasında seçim yapabiliyordum ve fiyatları: Sırasıyla, 100 DP, 1000 DP, 10000
DP ve 100000 DP. Hediyelerin listesi de herhangi bir yerde yok gibiydi.
Körlemesine girip şansımı denemek zorundaydım.
Son menü butonu, “Zindan” butonu, beni zindanın çekirdek
fonksiyonlarına dair bir sürü seçeneğin bulunduğu bir sayfaya götürdü. Zindana
katlar ekleyebilme, zindanın etkinlik alanını artırma, canavar çağırma ve daha birçok
şeyi yapmama izin veriyordu. Tek seferde alabileceğimden daha fazla bilgi
içerdiği için şimdilik inceleme işini bir kenara bırakmaya karar verdim.
Sanki zindan, yaşayan bir canlı, yüksek konsantrasyonlu
büyülü parçacıkların bir araya geldiği yerlerde doğan bir tür organizma
gibiydi. Diğer organizmalarda olduğu gibi, zindanlar da zayıf ve narin
doğuyorlardı. Bebeklik dönemlerinde onları yok etmek çok kolaydı.
İnsanlar, özellikle tuhaf zindanları yıkma huylarıyla
bilinirlerdi. Saldırıları çoğunlukla açgözlülük sebebiyleydi. Ya da en azından
açgözlülük olduğu düşünülüyordu. Zindanın çekirdeği, gökkuşağına benzeyen küre,
zindanın kalbi işlevini görüyordu ve iyi miktarda paralara satılabilir gibi
gözüküyordu.
Ne yazık ki insanlar, zindanlara saldıran tek yaratıklar
değillerdi. Bu dünyanın vahşi yaşamının bir üyesi olan canavarlar da bunu
yapıyordur. Zindan çekirdekleri mana [4] açısından çok zengindi ve bu yüzden
canavarların iç güdüleri onu avlama iç güdüsüyle dolmaktaydı
Bir başka deyişle zindanların her tarafı düşmanlarla
çevriliydi.
Herkes ve her şey düşmandı.
Ve zindanlar bu yüzden onları, doğdukları bu merhametsiz
çevreden koruyacak koruyucuları, iblis lortlarını çağırırlar. Zindanlar kendi
büyüsel enerjilerini kendi iblis lortlarına yoğunlaştırırlar ve öncekinden daha
güçlenmelerine yardımcı olurlar. Bu aktarımla birlikte iblis lortları
güçlenerek zindanların ve kendilerinin hayatta kalma şansını artırırlar.
Bu simbiyotik yaşama mükemmel bir örnektir.
Çoğu zindan iblis lortlarını, yakındaki canavarları
yanlarına çekip yeniden doğurarak elde eder. Ancak benim zindanım, anormal
derecede yüksek konsantrasyonlu büyülü parçacıkların olduğu bir alanda
doğmuştu. Diğer zindanlardan çok daha güçlüydü. Tüm enerjisini bu iş için daha
uygun bir kişiye aktarmayı tercih etmişti: bana. Bir başka dünyada ölmüş olmama
ve sıradan bir ruh olmama rağmen beni seçmişti.
Bir dakika, bu, zindanın, karşısına çıkan diğer tüm iblis
lordu adaylarından çok daha uygun olduğumu düşündüğü anlamına mı geliyor?
Hassiktir!? Kötülüğün vücut bulmuş hali olduğumu falan düşündürüyor bu durum.
Bu çok kötü hissettirdi...
Zindanım baş iblis olarak işimi daha iyi yapacağımı
düşündüğünden ırkımı değiştirmiş demek ki. Değişiklik, ruhumun ona benzerliği
sebebiyle mümkün olmuştu. Demek ki doğuştan baş iblis olmaya çok uygun biriydim.
Ah... Peki, zamanında MMO’larda baş iblisi oynamam
gerçeğiyle birlikte bu durum bayağı iyi oldu.
…
Tamam, tabii ki de bu iyi bir şey değil. Bu boktan bir şey
ve ben bunu biliyorum.
İç çektim. Ahlaki yönelimim hakkında derin düşündüğümü
hissetmediğimden bir süre zihnimi bu konuda serbest bıraktım. Aklıma gelen ilk
şey istatistiklerimdi. Tekrarlayacak olursam, diğer şeylere kıyasla ne kadar
güçlü olduğum hakkında bi fikrim yoktu. Yeniden doğduğum bu dünya şiddet
doluydu. Huzur açsından geldiğim dünya, buraya kıyasla sütten çıkmış ak kaşık
kalırdı. Canavarlar etrafta dolanıyor, dövüşüyor ve hayatta kalabilmek için
birbirlerini öldürüyorlardı. Savaşlar ve silahlı çatışmalar normal şeylerdi.
Eğer çok güçsüz olursam hayatta kalmam çok zor olacaktı.
Derin düşüncelere değecek başka bir an için gözümü zindanın
çekirdeğine çevirdim.
o ve ben bir bütünün iki parçası gibi olduk. Vücudum olarak
işlev gören bu muhafazanın ayarlanması için zor kullanmıştı. Eğer o yok olursa,
ben de onunla birlikte yok olacaktım. Ve kaynaklarının büyük bir çoğunluğunun
hem sahibi hem de yöneticisi olduğumdan, ben öldüğümde o da çok zayıflayacak ve
gittikçe yok olacaktı.
Ne zindan ne de ben, diğerimiz olmadan hayatta kalamazdık.
O benim ikinci kalbim, bense onun ikinci vücudu olmuştum.
Beni bu barbarca vahşilikle dolu bir dünyaya çağırmasına
içerlesem de bana ikinci bir şans verdiği için ona minnettardım.
Verilen bu şansı değerlendirmek için her günümü dolu dolu
geçirmeye ve nasıl istiyorsam öyle yaşamaya karar verdim.
Ve tabii ki, kendim için, zindanın çekirdeğini koruyacaktım.
Bana ikinci bir şans vermişti. Onu korumak için zaman
harcamaya değerdi.
Bir ayna almak için biraz DP harcarken yüzümde bir gülümseme
meydana geldi. Baş iblis olmanın neler getirdiğini tam olarak anlayabilmem için
kendime iyice bir bakmalıydım.
***
[1] Katakana, sadece bir kelime seslendirirken kullanılan bir Japon alfabesidir. Japonlar yabancı kelimeleri daha çok bu alfabeyle yazarlar. Kanji Çin’in hanzi karakterlerinin Japon bağlamında kullanılan alfabedir. Örnek alınan karaktere göre anlamı çıkarılsa da, anlamını bulabilmek genellikle ya çok zor ya da imkansızdır.
[2] Yuki tipik bir kız ismidir. İsminin eski hali muhtemelen daha erkeksi Kanji karakterler barındırıyordu. Ayrıca bir çocuk ismi olan Yuuki ile Yuki isimleri birbirinden farklıdır.