Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk
Yüce Ejderha Beleşçi Çıktı
“Demek öyle.” Ejder kız taht odasına girerken
anlıyormuşçasına başını salladı. “Demek bir iblis lordusun hem de yeni doğmuş
bir tane.”
Sesindeki merak tonu, gözleriyle taht odasına ve odanın bir
sığınak, bir kuytu gibi yavan dekorasyonuna fırlattığı bakışlarla birlikte daha
da vurguluydu. Üzerinde sadece benim tişörtüm vardı. Aynı zamanda ben de yarı
çıplaktım. Eğer Japonya’da olsaydık, ikimiz de teşhircilikten içeri atılırdık.
Doğrusu, onu zindana getirmeyi planlamamıştım. Bir iblis
lordu olduğumu açıklamanın pek de akıllıca olduğunu tam olarak düşünmedim. Hala
diğer ırkların beni ve türümü nasıl algıladığı hakkında bir fikrim yoktu; kim
olduğumu tam olarak öğrenince sözlerini geri alıp beni tam oracıkta yok
edeceğinden endişeliydim. Katalog sadece zindan sınırlarında çalıştığından,
asıl planım, eve dönüp, bir çikolata kalıbı alıp, ona geri getirmekti. Ama bu
sabırsız ejderha beklemeyi reddetti ve onu da yanıma almam için başımın etini
yedi. Şu anki tek seçeneğim heveslerini tatmin etmek ve isteklerine boyun
eğmekti.
Neyse ki, endişem yersizdi. Sadece aşırı düşünmüştüm. Bir
iblis lordu olduğumu öğrenmesine rağmen benimle ilgili düşündükleri sabit
kalmış gibiydi. Ne aniden beni öldürmek zorunda olduğunu, ne de diğer ırklara
karşı bir tehdit olduğumu söylememişti. Bunun yerine, beni bu zindanın efendisi
olduğumu kabul etmişti.
Düşünmeyi ve sonuçlar çıkarmayı çok isterdim ama önce ona
biraz kıyafet bulmalıydım. tişörtümü geri istiyordum, ve tabii ki alıp onu
çıplak bırakacak da değildim. Yerine bir şeyler bulmalıydım.
Bakalım bu DP kataloğunda küçük kızlar için kıyafetler var
mı?
Şaşırtıcı bir şekilde bu sorunun cevabı net bir evetti.
Hatta çok fazla seçenek mevcuttu.
Tanrım, bu şey çok kullanışlı. Kullanırken kendime hakim
olsam iyi olur. Büyük ihtimalle suyunu çıkarıp bütün paramı buraya kaptırırdım.
Aslında tam olarak da bunu yapmaya başladım sanırım.
Neredeyse beş yüz param kalmıştı. Başladığım DP miktarının yarısı pencereden
kuş olup gitmişti.
Ama bu, onu tepeden tırnağa giydirene kadar beni
durduramazdı. Ona basit tek parça bir kıyafet, bununla uyumlu sandaletler ve
bir takım iç çamaşırı aldım. Sırasıyla 80, 60 ve 30 DP’ye mal olan bu
kıyafetleri, Leficios’a şu soruyu sorarken, ona gelişi güzel fırlattım.
“” Biliyor muydun?” Bir şekilde benim bir iblis lordu
olduğumu anlayacağını zaten tahmin etmiştim ama ufak bir göz gezdirmeden
dahasını yapacağını düşünmüştüm.
“Teşekkür ederim. İnsan formumun soğuğa ne kadar duyarlı
olduğunu unutmuşum.” dedi, ona aldığım kıyafetleri yakalarken. Hemen üzerini
değiştirmeye başladı. En ufak bir utanç duygusu hissetmiyor gibi gözükse de
arkamı dönüp ona bakmamaya çalıştım. “Soruna gelirsek, cevabı evet. Bu oda
sadece zindanlara özel olan eşsiz bir tür büyü enerjisiyle dolu. Onun tek sakinisin
ve açıkça görülüyor ki sadece tek bir odası var. Biraz temel seviye mantıkla
senin yeni doğmuş bir iblis lordu olduğunu anlamak çok da zor değil.”
Bir anlığına durdu ve kıyafetlerinin çıkarttığı hışırtılar
kesildi.
Bir dakika, az önce zindanlara özgü bir tür büyü enerjisi
olduğunu mu söyledi? Bu demektir ki başka türlerde büyü enerjilerinin olması da
olası, değil mi? Sanırım istatistiklerimden birinin ismi büyüydü, bu benim de
büyü yapabileceğim anlamına mı geliyor? Buna bir ara bakmam gerekiyor. Her
zaman bir büyü yapmak istemiştim.
“Anladım, buraya gelme sebebin demek bu zindan. Sadece bu
yere çağırılmış oldun. Bu çok daha anlaşılır. Benim bölgemde dolaşma nedenini
bu çok iyi açıklıyor.”
“Ah, dur, bekle. Sanırım benim kaçırdığım mantıksal bir
atlama yaptın. Sanki şeytanlar yoktan var oluyor falan dedin gibi geldi bana.”
“Öyle oluyor.” dedi.
“Ahh... ne?”
“Çoğu şeytanın ebeveynlerinin olduğu bir gerçek. Ancak,
bazıları kendi kendine oluşan varlıklardır.” dedi ejderha kız. Kıyafetlerini
giymeyi bitirdiği için, konuşmaya devam ederken tişörtümü bana geri fırlattı.
“Şeytanlar yüksek konsantrasyonlu büyü parçacıklarının olduğu yerlerde ortaya
çıkarlar. Özellikle, parçacıklar toplanarak bir tür çekirdek oluşturdukları
zaman yaratılırlar.”
“Çekirdek mi?”
“Çoğu çekirdek büyülü taşlardan, kristalleşmiş büyü
parçacıklarından oluşurlar. Senin durumunla ilgili bir fikrim yok ama senin
çekirdeğin, zindanın seni çağırırken kullandığı güçle birlikte doğduğunu tahmin
ediyorum. Büyü parçacıkları, özellikle buralarda çok yoğundur, bu yüzden bu
sonuca varmak çok makul.”
Dostum, şeytanlar çok garip. Yani, bana bu şeyin olduğunu
falan biliyorum ama yine de yaşayan varlıklar öyle yoktan var olmamalılar.
“Bunun yanında, zindanının zarafetinden de etkilendiğimi
söylemeliyim.” dedi ejderha kız. Tişörtümü giydikten sonra arkamı döndüm ve onu
zindanı hissetmeye çalışırken buldum. Küçük ellerini erişebildiği her yerde
gezdiriyordu.
“Nasıl etkilendin ki? Zindanlar normalde de böyle değiller
midir?”
“Alakaları bile yoktur. Boş zamanımda yok ettiğim zindanlar,
seninkinle kıyaslanamaz bile. Sönük, sıradan şeylerle süslenmiş mağaralardı.
Sadece bir tanesinin bunlardan farklı olduğunu hatırlıyorum. Sınırlarını
bilmeyen küstah bir aptalın kontrolünde olan birine aitti. Zindanı, şatafatlı
ve zevksiz eşyalarla dolu bir kaleydi.”
Hah, bir yüce ejderha bile bu zindanı etkileyici
bulabiliyor. Seni hınzır zindan, demek kıyak bir evsin, he? Bir dakika, az önce
boş zamanlarında zindanları yok ettiğini mi söyledi o? Hay sıçayım. Eğer tatlı
şeyleri sevmiyor olsaydı çoktan boku yemiştim.
Demek başından beri yanlış düşünüyordum. Ejderha, aslında
beni öldürmeyi planlamadığını söylemişti. Beni kolaylıkla öldürebilecek
olmasına rağmen bununla uğraşmak istememişti. Hedefi sadece beni korkutup
kaçırmak ve bölgesine izinsiz girmemi engellemekti. Eğer gururuma yenik
düşersem beni öldürürdü. Bir başka deyişle, eğer geri çekilmeseydim sonum
çoktan gelmişti. Bu yüzden, beni doğrudan dümdüz etmek yerine benimle konuşmayı
seçmişti. Görünüşe göre, karşıma geçip ona sunduğum anlaşmayı düşünmesinin
sebebi beni öldürüp öldürmemesinden dolayı değil de yaşadığım mağaranın onun
bölgesinin içerisinde olmasından dolayıydı. Bundan cayacak gibi değildi.
Verdiği karardan dolayı çok şanslıydım. Zindanın çekirdeği,
bir yerde benim ikinci kalbim gibiydi. Mağaradan beni ayırmak, göğsüme bir
saatli bomba bağlamaktan farksızdı.
“Peki şu süslü kalesi olan şeytana ne oldu?”
“Kendini dünyadaki en güçlü varlık ilan etti ve bana meydan
okudu, bu yüzden onu, kalesini ve içindeki her şeyi küle çevirdim.”
Evet, bu kadarını ben de düşünmüştüm. Nasıl bir salak
dünyadaki en güçlü ejderhaya meydan okur ki? Ölüme susamaktan başka bir şey
değil bu. Kazanacağını da nerden çıkardı ki? Aaah, merak ettiğim çok fazla şey
var. [1]
Galiba merakım hem bariz hem de çabuk belli oluyordu.
Yüzümdeki ifade, ejderhanın sinirli bir tonda konuşmaya başlamadan önce bir iç
geçirmesine neden oldu.
“Senin gibi şeytanlara çok nadir rastlanılır. Irkının çoğu
üyesi savaş hünerlerinin en önemli şey olduğuna inanır. Şeytanlar kendi
aralarında olduğu kadar diğer ırklardan olan savaşçılarla dövüşmeleriyle de
ünlüdür. Sıradan bir şeytan davranışı hem can sıkıcı hem de tiksindiricidir.”
Sanırım bu, diğer tüm ırkların şeytanlardan nefret ettiği
anlamına geliyor. Lanet olsun.
“Yani, tüm şeytanların az çok kas beyinli olduğunu mu
söylemek istiyorsun?”
“Kas beyinli? Bu tabiri hiç duymadım.”
“Kas beyinliler basitçe anlatmak gerekirse sadece ön kollarıyla
düşünen aptallardır. Birçoğunun beyinlerinin olması gereken yerde kaslar
vardır.”
“Anladım. Bu tabir ilginç, ama duruma uyuyor.” dedi Leficios
başını bir kere sallayarak. “Ama evet, bu doğru. Şeytanlar son bin senedir kas
beyinliler.”
“Son bin senedir...? Dur, sen bin yıldan fazla süredir mi
yaşıyorsun!?”
“Evet. İnsanların benden efsanevi bir varlık olarak söz
etmelerinin bir sebebi de bu.” Ejderha kız göğsünü gururla kabarttı.
Tam bin yıl mı? Vay anasını, o kadar uzun bir zamanki aklım
bunu tam olarak kavrayamıyor. E peki bin yıl yaşamasına rağmen neden bu kadar
çocuksu davranıyor? Bu kadar uzun yaşayan birine göre tatlıya aşırı derecede
düşkün.
“Ah unuttum, buyur ejderha, istediğin şey.”
“Sonunda! Bunu bekliyordum!” Ejderha çikolatayı iki eliyle
hemen yakaladı, paketini açtı ve küçük bir ısırık aldı. “Mmmh! Ne zarif!
Tadındaki yumuşaklığa bayılıyorum!”
Ne “Mmmh”’tı ama.
“Ve bana ejderha şeklinde seslenmeni istemiyorum.” diye
mırıldandı. “Benim adım Leficios ve onu kullanmanı istiyorum.”
“Leficious? E, bu biraz uzun. Onun yerine sana Lefi
diyeceğim. Ah, şimdi hatırladım, ben de Yuki.”
“L-Lefi mi?”
“Ne oldu?”
“Ö-Önemli değil. Daha önce bana böyle bir şekilde
seslenilmemişti.”
“Ah, peki... anladım.”
Lefi antik bir ejderhaydı. Bin yıldan fazla bir süredir yaşıyordu.
Ama buna rağmen ona daha önce kimsenin Lefi diye seslenmemesine şaşırmamıştım.
O bir Yüce Ejderhaydı; bu kadar gelişigüzel hitap edebileceğini türden bir kişi
değildi. Bundan dolayı endişeli olsam da doğrusu, gözüme bir akrabamın kızı
gibi, hatta özellikle yetişkinliğe adım atmış bir kızı gibi gözükmüştü. Bana
göre Lefi, olduğundan daha yaşlı biriymiş gibi davranmaya çalışan bir kız gibi görünüyordu...
Başta verdiği o asil aura kaybolmuştu. Buhar olup uçmuştu.
“Tekrarlayayım, önemli değil.” dedi Lefi. “Daha da önemlisi,
seni verdiğim bir karardan dolayı bilgilendirmem gerek: Bundan sonra burada
yaşayacağım.”
“Ah... ne?”
“Bu yeri keşfettiğim iyi oldu. Tüneğimden sıkılmıştım.
Dünyada yaşanabilecek ne en rahat ne de en kullanışlı yerdi. Kanatlarımı
dinlendirecek yeni bir yer arıyordum ve sanırım senin zindanın bunun için
biçilmiş kaftan.”
“A-Aaaah... bu biraz ani oldu.”
“Kalamaz mıyım?”
Ejderha kız somurtmaya başladı.
“D-Demek istediğim, taşınmak, üzerine çok düşünmek gereken
bir şey değil mi?”
“Gerçekten, kalamaz mıyım...?”
Lefi bana yaklaştı ve yavru köpek yüzünü takınarak gözlerini
bana doğru çevirdi. Gözlerinin kenarında yaşlar birikmeye başladı.
“P-Peki.” şeklinde kekeledim.
“Şahane.” Kabul ettirdikten sonra Lefi geri çekilip
sırıtmaya başladı. “İradelerimizin aynı olmasından dolayı pek memnunum.” Sonra,
sanki hiçbir şey olmamış gibi, mutlu bir şekilde çikolatasını kemirmeye devam
etti. Beni oltaya getirdiğini ve benimle bir aptalla oynar gibi oynadığını tamamen
biliyordum, bu yüzden yüzümdeki ifadeyi alaycı bir gülüşle değiştirdim.
Aslında, onun burada kalmasına izin vermek iyi olacaktı.
Genç bir kızdan farklı gözükmemesine rağmen, aslında en tepedeki yırtıcıydı,
hem de öyle yerel olanlarından değildi. Dünyadaki en güçlü avcılardan biriydi.
Buradaki varlığı zindanımı olabildiğince korunaklı hale getirecekti.
Aynen. Olabilecek en mantıklı kararı vermiştim. Asla tatlı
olduğu için bunu kabul etmedim. Hayır, alakası bile yok.
Ve böylece, Yüce Ejderha, zindanımın bir diğer sakini
olmuştu. Hatta, tam olarak işe yaramaz bir beleşçi olmuştu.
[1] Shitty Hyouka göndermesi. Kelimesi kelimesine
çevrilmedi, öyle olsaydı kulağa iğrenç gelecekti.