Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk
İlk Savaş
Ertesi sabah yaptığım ilk iş, zindanımın özelliklerine daha
derinden bakmaktı. Bir iblis lordu olarak benim görevim, zindanı yönetmek ve
onun istilacılardan korunduğundan emin olmaktı. Bunun yerine, savunma mekanizmalarına
bakmaktan hep kaçınmıştım. Anladım ki bunu sonsuza kadar erteleyemezdim, bu
yüzden aklımı başıma topladım, kıçımı kaldırdım ve salladığım sorumluluğumu
yerine getirmek için harekete geçtim.
Lefi’nin aksine ben bir beleşçi değildim. Kendi işimi kendim
yapmalıydım. Lefi’den bahsetmişken, Yüce Ejderha, binlerce kez sövmek
isteyeceğiniz türden bir kız çıkmıştı. Futonumu gördükten sonra, çileden çıkıp
istediğini alana kadar kafamı ütülemişti. Şaşırtıcı olan, yumuşak yatağa yatar
yatmaz uykuya dalmış ve hala daha uyanmamıştı. Hala uyuyor oluşu, yatağını çok
fazla sevmiş olduğunu gösteriyordu.
Bir zindan efendisi olarak yaptığım ilk ciddi iş, zindanın
kapladığı alanı genişletmekti. Zindanın genişleme özelliği için, genişleteceğim
alanı işaretlemem gerekiyordu ve bu işe zindanın hemen dışarısındaki mağarayı
işaretlemekle başladım. Onayla butonuna basar basmaz mağaranın etrafından tuhaf
bir enerji yayıldı.
“Vay! Demek Lefi’nin bahsettiği zindanlara özgü büyü buydu.”
Mağarada görsel herhangi bir değişim yoktu; hala birkaç
saniye öncesinde olduğu gibi gözüküyordu. Ama aynı şey ortam için söylenemezdi.
O serin, rahatlatıcı hava birden kaybolmuştu. Onun yerine bir sıcaklık ve
rahatlık hissi gelmişti. Değişim keskin olsa da, eğer mağaranın içinde olsaydım,
bunu farketmeyeceğimi biliyordum.
Hemen haritamı açığ bir göz attım. Böylece mağaranın da
artık zindanımın bir parçası olduğunu doğrulamış oldum. Bölgemin genişlemiş
olması, vücudumda bir heyecan dalgası yarattı. Aniden, zindanı hem boyut hem de
kat olarak genişletme isteği içime dolmuştu. Ama yeterince DP’ye sahip
olmadığımdan bunu yapamadım. Bu yüzden bunu geçici olarak rafa kaldırdım ve
ileride hatırlamak kaydıyla bunu beynime kazıdım.
Dp’den bahsetmişken, inanılmaz miktarda DP kazanmıştım.
Geceyi 500’ün biraz altında kapatmışken, şu an 2000’in üzerinde vardı.
Gelirimin kaynağı, taht odasında tembellik yapan ejderhadan başkası değildi.
Bana tabi olan birisi olmadığından, zindan onu bir istilacı olarak algılamış ve
böylece DP kaynağım olmuştu.
Başta onun burada olması bana DP kaybettirecek gibi
gelmişti. Durmadan çikolata yiyip yavaş yavaş tüm kaynaklarımı tüketeceğinden
korkmuştum ama onun burda olmasından dolayı ortaya çıkacak DP miktarını hesaba
katmamıştım. Şu an anladım ki onun buralarda olması benim çok işime
yarayacaktı. Yaptığımız bu kiracılık anlaşması, ona olduğu kadar bana da tatlı
gelmeye başlamıştı. Onu zindanın içinde tutmak onunla uğraşmak ve onu
eğlendirmek anlamına geliyordu ama onun sayesinde oluşan DP miktarı hepsini
güle oynaya yapmama yeterliydi.
“Neyse, yeterince düşündüm. Sanırım artık bir şeyler
çağırmanın zamanı geldi.” diye mırıldandım. Aslında bir şeyler çağırmama pek
gerek yoktu. Yüce Ejderha’nın varılığı zindanımı neredeyse ölümsüz hale
getirmişti. O burada kaldığı sürece hiçbir şey zindanı tehdit edemezdi. Ama
yine de bir zindan efendisi olarak kendimi, en azından bir şey çağırmakla
yükümlü hissettim. Biraz kurcalayıp
sistemi anlamaya çalıştım, sonunda canavar kataloğuna eriştim ve listedeki en
ucuz şeyi buldum. Fiyata göre diziliydi, bu yüzden listenin en sonuna gidip son
sıradakine bastım.
Seçer seçmez önümde ışık parçacıkları canavarın şeklini
almaya başladı. Oluşma biter bitmez ışık kayboldu ve yarı saydam vücuda sahip
bir yaratık ortaya çıktı. Var ile yok arası bir mavi tonundaydı. Tüm vücudu,
ortalama bir shih tzu veya dachshund'dan [1] biraz daha ufak, damla gibi tek
bir yuvarlaktan oluşuyordu.
“Ooo, düşündüğümden çok daha şirinmişsin.”
Canavara bir gülüş attım ve onu dürttüm. Onu dürtüp
parmağımı geri çekerken, gergin ve elastik vücudu önceki şeklini geri
kazanmadan önce şöyle bir titredi. Yaptığım harekete karşılık olarak elime
yapışmasından anladığım kadarıyla beni sahibi olarak tanımıştı. Yapışkan [2]
çok sevimliydi. O kadar şirindi ki onu evcil bir hayvan gibi görmeye
başlamıştım.
“Biliyor musun? Sana bir isim vereceğim.” Düşünmek için bir
süre durdum. “Pekâlâ. Senin adın artık Shii.
***
Genel Bilgiler
İsim: Shii
Sınıf: Yok
Irk: Yapışkan
Seviye: 1
HP: 11/11
MP: 2/2
Kuvvet: 15
Dayanıklılık: 37
Çeviklik: 26
Büyü: 11
Maharet: 52
Şans: 110
Yetenek Puanları: 0
Yetenekler
Avlanma I
Yenilenme I
Ünvanlar
İblis Lordu’nun soydaşı
***
Yapışkan zayıftı ama pek de umursamadım. Zayıflığını göz
ardı edebileceğim kadar şirindi. Onu nasıl hayatta tutacağımı düşünmeye
başladım, bu yüzden hemen beynime yerleştirilmiş ansiklopediyi kontrol ettim.
Zindan canavarı girisine baktığımda farkettim ki çağırdığım yaratıklar yiyeceğe
ihtiyaç duymuyorlardı. Zindanın manasını tüketerek hayatlarını devam
ettiriyorlardı. Bu keşfim çok iyi olmuştu. Shii’nin, sürekli ilgilenmek zorunda
olmadığım muhteşem bir evcil hayvan olduğunu söylemesinin yanında kaç tane
çağırırsam çağırayım, hepsine tek tek yemek hazırlama sıkıntısıyla da
uğraşmayacaktım.
Bir dakika, Shii’nin sayfasında düşündüğüm şey mi
yazıyor...?
Shii’nin şans istatistiğinin benimkinden fazla olduğunu fark
edince feryat edesim gelmişti.
Dur, dur. Yeterince düşünmeden bir sonuca varma, Yuki. O
kadar da şanssız olamazsın. Diğer istatistiklerim çok yüksek olduğundan belki
düşük gözüküyordur. Belki de Shii aşırı şanslı falandır. Tabii tabii, kesin
öyle olmalı... Evet...
Kendimi şans istatistiğimin kötü olmadığına ikna etmeye
çalıştım ama başaramadım. Ellerimin ve dizlerimin üzerine çöktüm ve çaresizlik
içinde bağırmaya başladım. Yapışkan yanıma yaklaşıp ayaklarıma sürtünmeye
başladı. Hareketleri yavaş ve huzur vericiydi.
“Beni neşelendirmeye mi çalışıyorsun?” Şaşırmış bir biçimde
gözlerimi kırparken böyle sordum.
Sanki evet der gibi havaya sıçrayıp taklalar attı.
Lanet olsun. Shii çok tatlıydı. Önceden sahip olduğum tüm
evcil hayvanların toplamından daha da tatlıydı. Bir şey diyeyim mi? Şans o
kadar da önemli değil. Bok kadar değerli değil. Süper şanslı olmamama rağmen
kendime bu kadar tatlı bir evcil hayvan alabilmiştim. Kötü şans, ona
inanmadığın sürece yoktur. Ayrıca, kötü şansa sahip olmak da o kadar kötü bir
şey değil. Eğer normalde şanssızsan, şanslı olduğun anlar ne kadar nadir de
olsa daha da özel olur. Şanslı insanlar aslında bir yerde çok şanssızlar, çünkü
kazarken altına denk gelmenin verdiği hissiyatı hiç anlayamazlar. Evet, şimdi
anlıyorum. Şanslılar şanssız ve şanssızlar da şanslıydı. Teşekkür ederim Shii!
Sonunda evrensel doğruya ulaşmıştım ve bu tamamen senin sayendeydi.
Kafamın içinde dönüp durdum ve sonunda, şüpheli ve karman
çorman bir tür mantık kullanarak, bende bir sorun olmadığını kanıtladım.
Peki, zindanın etrafında bu kadar oyalanmak yeter. Sıçayım
işe. Artık Shii’yle arkadaşlığımızı derinleştirmenin zamanı.
Ve sonra, sabahımı Shii ile oynayarak geçidim -- ya da en
azından yapmak istediğim şey buydu. Oyunumuzun ortasında harita birden açıldı.
Zindana bir düşman girmişti.
Birden, mağaranın girişinden alçak bir gürleme geldi, bu
yüzden kafamı o tarafa doğru çevirdim.
Karşımda bir tür kurt vardı. Üç tane, her biri tuhaf
özelliklere sahip gaddar kafalara sahipti. Bir köpek türüne göre vücudu çok
büyüktü. Ortalama bir golden retrieverdan çok daha büyüktü.
***
Genel Bilgiler
İsim: Yok
Irk: Kerberos [3]
Sınıf: Yok
Seviye: 32
***
Düşmanımı analiz ederken istatistiklerini göremeyince bir
tekinsizlik dalgası tüm vücuduma yayıldı. Seviyesi çok yüksekti. Bir de
üzerine, bölgemi ihlal eden ilk canavar kerberostu. Ne kadar güçlü olduğunu ya
da onunla nasıl dövüşeceğimi bilmiyordum.
Aynı şekilde Shii de korkmuş gibiydi ama buna rağmen ileriye
çıktı. Bir kafaya ya da herhangi bir çıkıntıya sahip olmamasına rağmen, köpeğin
gözlerine bakarak onu korkutmaya çalıştığını söyleyebilirdim.
Vay be. Shii bayağı bir cesurdu. Bir dakika, bu bir tek bana
mı Pokemon dövüşü gibi geliyor?
“Hadi Shii, yapabilirsin!”
Yapışkan, vücudunu şöyle bir salladı. Yapışkanca bilmediğim
halde, onun “bana bırak” dediğini anlar gibiydim.
Evcil hayvanımın güvenilir hareketleri beni kendime
getirmişti. O anda düşmanımın aslında önemsiz olduğunu fark ettim.
Düşmanlarımın ne kadar güçlü olduğu önemli değilid. Güç seviyeleri bir şey
değiştirmiyordu. Bir iblis lordu olarak benim görevim, ne kadar zayıf ya da
güçlü olursa olsun, her ve tüm istilacıları yok etmekti. Ve neyse ki bunu
yapabilecek tüm ekipmana sahiptim.
Pokemonunu yumurtadan büyüten ya da EV’sini [4] güçlendiren
bir eğitmen hiç olmamıştım. Ya da herhangi bir salon savaşından dolayı grind
[5] yapmak zorunda kalmamıştım. Her zaman kendi stratejim doğrultusunda ilerlemiştim.
Ve hiç başarısız olmadığım için şu anki senaryonun da farklı bir şekilde
ilerleyeceğini düşünmem için herhangi bir sebep yoktu. Şu zayıf köpek önüne
geleni ezerken benim öyküme başlamamın zamanı gelmişti.
Gel bakalım köpecik! Vahşi bir Pokemonla gerçek bir eğitmene
sahip bir Pokemon arasındaki farkı sana göstereceğim.
“Tamam Shii, ne varsa göster ona! Hızlı Saldırı kullanarak
başlayalım!”
Doğal olarak gerçek bir Hızlı Saldırı yapamamıştı ama ne
olursa olsun emrime uymuş ve düşmanına saldırmıştı. Gerçek bir Pokemonun
aksine, kerberos öylece durup sıranın ona gelmesini beklememişti. Onun yerine
yapışkanımı sanki bir sinekmiş gibi ezmişti. Patisiyle yaptığı tek bir darbe
Shii’yi mağaranın öteki tarafına uçurmuştu. Yapışkan, taşlı yüzeye temas eder
etmez şeklini kaybetmiş ve içinde ne var ne yok duvara yayılmıştı.
“Benim evcil hayvanıma ne yaptığını sanıyorsun, seni uyuz
köpek!?”
Şöyle bir düşününce, Shii’nin kerberosu yenemeyeceğini
biliyor olmalıydım. Yapışkanlar bir zindanın çağırabileceği en zayıf
canavarlardı. Bir yapışkanın, doğuştan daha güçlü ve ayrıca 30 seviye daha
yüksek olan birini öylece yenmesinin imkanı yoktu. Kısmen benim de aptallığım
yüzündendi ama buna rağmen bu kurda benzeyen canavara kızmıştım. Aniden öfkeyle
dolu bir şekilde ona koşmaya başladım ve sağ ayağımın tabanını gövdesine
indirdim. Yaptığım saldırı çok zayıftı; tipik bir yakuza stili öne tekmeydi.
Üç başlı köpek atağı savuşturmaya pek de çalışmamıştı.
Öylece durdu ve saldırıyı emdi -- binlerce parça et parçasına dağılana kadar.
“Ah... ne...?”
“Köpek”ten geriye kalan tek şey tanımlanamayan bir et
yığınıydı. Vücudunun üstü kayıptı. Etrafım derin bir kızıl rengine boyanmıştı
ve her yere iç organlar dağılmıştı. Ve tabii ki aynı şey benim için de
geçerliydi. Tepeden tırnağa kıpkırmızı olmuştum. Sonuçtan dolayı kafam o kadar
karışmıştı ki yaptığım işi bırakıp boş boş bakındım.
N’oluyor lan? Bu neydi şimdi? Cidden?
Kısa bir duraklamadan sonra bakışlarımı “köpeğe” çevirdim.
Öldüğüne şüphe yoktu. Artık hareket etmiyordu. Herhangi bir kıpırtı bile yoktu.
Lefi ile karşılaştığım zamanın aksine, yeni gelişmiş
hislerim bu sefer çığlık atmamıştı. Vücudum yaklaşan herhangi bir kıyamet
hakkında beni uyarmamıştı. Buna rağmen hala kerberosun benden daha güçlü
olduğunu tahmin ediyordum. Benden 31 seviye daha yüksekti, bu yüzden
istatistiklerinin benimkini tamamen ezeceğini düşünmeme sebep vardı.
Ama tamamen yanılmıştım.
Hmm... Acaba çok hızlı hareket ettiğim için hızıma
yetişemediği için mi tekmeme herhangi bir tepki gösteremedi. Ve bu benim
istatistiklerimin cidden bayağı yüksek olduğu anlamına mı geliyor? Bir dakika,
az önce bayağı yüksek seviye bir canavarı dövdüm. Bir şey değişmiş mi diye
durum kartımı iyice gözden geçirmem gerekiyor.
***
Genel Bilgiler
İsim: Yuki
Irk: Baş iblis
Sınıf: İblis Lordu
Seviye: 12
HP: 2320/2320
MP: 6900/6900
Kuvvet: 672
Dayanıklılık: 701
Çeviklik: 574
Büyü: 915
Maharet: 1273
Şans: 70
Yetenek Puanları: 17
Eşsiz Yetenekler
Büyülü Gözler
Tercümanlık
Yetenekler
Eşya Kutusu
Analiz I
Dövüş Sanatları Ustalığı I
Ünvanlar
Başka Dünyalı İblis Lordu
DP: 2250
***
Kerberosu yenmek bana bayağı bir tecrübe kazandırmıştı. 11
seviye atlamıştım ve istatistiklerimin çoğu bayağı yükselmişti. Sabit kalan tek
istatistiğim şanstı, ama umurumda değildi. Bunu çoktan aşmıştım zaten.
Demek istediğim, kendimi karşılaştırabileceğim herhangi bir
şey yoktu, ama sanırım istatistiklerim yeterli seviyedeydi.
Başlangıçta düşündüğüm kadar zayıf olmadığımı keşfetmeme
rağmen kibirlenmeme izin vermeyecektim. Dışarıda bir yerlerde her türden,
anormal derecede güçlü manyakların olduğunu biliyordum. Eee, zaten biriyle
yaşıyordum. Doğal olarak, Lefi seviyesindeki yaratıklar her yerde değillderdi
ama yine de riske girmeyecektim. Sonumun, video oyunlarındaki, yüksek istatistiklere
sahip olduklarından zaferi öylece kazanacağını düşünen, “imkansız” diye bağıran kötü adamlar gibi
olmasını istemiyordum. Ya da sonumun, Lefi’ye meydan okuyan ve onuruyla
birlikte hayatını da kaybeden aptal şeytan gibi olmasını istemiyordum. Asla aptallık
yapıp ikinci hayatımı çöpe atmayacaktım.
Bir dakika! Niye böyle saçma şeylerle vakit harcıyorum ki!?
Bunun sırası değil!
“Shii, iyi misin!?”
İstatistik penceremi aceleyle kapatıp, yapışkanla boyanmış
duvara doğru koştum. Neyse ki kerberosun saldırısı Shii’nin tüm enerjisini
yitirmesine yetmemişti. Yapışkan hala hayattaydı. Hatta çoktan yenilenmeye
başlamıştı.
“Yırttık....” derin bir oh çekmiştim. “Özür dilerim, seni
çok fazla zorladım. Kerberosun senin halledebileceğinden daha fazla olduğunu
bilmem gerekiyordu.”
Yapışkan sözlerime titreyerek cevap verdi. Sanki “Merak
etme, ben iyiyim.” der gibiydi.
Neredeyse.
Sonuçta yapışkanca bilmiyordum, bu yüzden tam olarak
bilemiyordum.
Evet, şu andan itibaren, Shii’nin evcil bir hayvan olduğunu
hatırlamam gerekecek. Evcil hayvanlar ve Pokemonlar birbirinden farklıdır.
Evcil hayvanlar savaşmak için değildir. Onlar sadece sarılmak ve sevmek
içindirler. Ah... bu tamamen benim hatam.
Daha mantıklı olmam gerektiğini anlayınca yüzümü ekşittim.
Kontrolümü sadece bir kez değil, iki kez kaybetmiştim. Bu ölümcül bir hata.
Eğer sakin olmayı öğrenemezsem her şey elimden kayıp gidecekti.
Belki de mottomu “sakin ol” falan yapmalıyım.
Kendimi Shii’nin yanına bıraıp kafamı sallayarak bu fikri
onayladım. Slime kendini yenilemesini bitirdikten sonra sonunda taht odasına
geri dönmüştüm.
[1] Shih tzu ve daschund: Köpek cinsleri. Shih tzu küçük ve
tüylü iken daschund herkesin “sosis köpek” olarak bildiği türdür.
[2] Slime. Sonuna ek eklendiği zaman tuhaf gözüktüğü için
böyle Türkçeleştirme kararı aldım.
[3] Yunan mitolojisinde Hades'in yönettiği ölülerin
bulunduğu yeraltının kapısında bekçilik yapan üç başlı köpek.
[4] Pokemon oyunlarında, pokemonların saldırı, savunma vs.
gibi değerlerine, dövüştüğü pokemona göre eklenen değer. Örneğin spesifik bir
pokemon savunma puanına 1 puan ekleme yaparken, başka bir pokemon canına 3
ekleme yapabilir.
[5] Oyunlarda, özellikle online mmorpg oyunlarında sıkça
kullanılır. Seviye atlamak, eşya düşürmek vs. gibi birçok nedenden dolayı
belirli bir bölgedeki tüm canavarları ya da spesifik olarak belli bir tür
canavarı sürekli olarak öldürme işidir. O canavar ya fazla tecrübe kazandırıyor
ya da değerli bir eşya kazandırdığı için sıkça yapılan ve kullanılan bir
tabirdir.