Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk
Biraz Büyü Kullanalım! - İkinci Kısım
“Büyü yapmak istiyorsan, önce mana akışını hissetmeyi
öğrenmek zorundasın.” dedi Lefi. Kurabiye kırıntılarını silkeleyip plastik
torbayı seve seve mideye indirecek olan Shii’ye verdi. Kafamdaki ansiklopedi
zindan canavarlarının yiyeceğe ihtiyacı olmadığını söylese de bu onların
herhangi bir şey yemeyeceği anlamına gelmiyordu. Yapışkanın plastik poşeti
leziz bir atıştırmalık sandığı belliydi. Modern çöpün yerel ekosisteme
etkisinden şüpheliyken Shii’nin bunu tüketme isteği endişelerime son vermişti.
“İki elini uzat.” Lefi de ellerini öne çıkarmıştı.
“Ahh... peki.” Ne yapmaya çalıştığını cidden anlamıyordum
ama şüphelerimi bir kenara bırakıp dediği gibi yaptım.
“Vay canınaaa! N’oluyor!?”
Ellerimi kavradığı anda çok güçlü bir enerji vücudumda
dolaşmaya başladı. Sağ elinden vücuduma, vücudumdan da sol elinden tekrar onun
vücuduna akış devam etti.
Ne olduğu çok belliydi.
Damarlarımda hissettiğim bu tuhaf güç büyü enerjisi, yani
manaydı.
Vücutlarımızda dolaşan bu yoğun güç, zindanın içini dolduran
manadan farklı bir doğaya sahipti. Bir anlığına bile olsa dikkati elden
bırakırsam beni ezecekmiş gibi kuvvetli bir güç gibi hissettiriyordu.
Lefi bu büyü akışını birkaç dakika boyunca tam güçte
tuttuktan sonra yavaş yavaş azaltıp en sonunda tamamen kesmişti. Bunu yaptığı
an yere yığıldım. Nefes nefese kalmıştım ve kalbim yerinden çıkacak gibiydi.
Büyü akışı çok uzun sürmemesine rağmen sanki tüm hızımla bir maraton koşmuş
kadar yorgun hissetmiştim.
“Görünüşe göre çok şanslısın. Süreç gayet iyi geçti.”
Konuşurken eğlenmiş bir şekilde güldü Lefi.
“Ş...ans...lı...?” Nefesim o kadar kesik kesikti ki bir
kelimeyi ancak üç nefeste çıkarabilmiştim.
“Az önce tamamlanan şey, içindeki büyü enerjisini açığa
çıkarmak için kendi gücümle kuvvetlendirme süreciydi.” Umursamaz bir ses
tonuyla konuşup omuzlarını silkmişti. “Eğer özüme dayanamayacak olsaydı süreç
başarısızlıkla sonuçlanacak ve muhtemelen kafan kan ve vahşet içerisinde
patlayacaktı.”
“A-Az önce bana ne yaptın!? Bu korkunç bir şey!”
Lefi benim bu çıkışmama yine umursamaz bir omuz silkmeyle
cevap vermişti. “Korkuya gerek yok. Özüme dayanabilecek bir iblis olduğunu
düşündüğüm için bunu yaptım ve haklı olduğum da kanıtlandı.”
“Ama--”
“Yeter. Şikayetlerini sonraya sakla. Hissi kaybetmeden büyü
enerjisini tüm vücudunda gezdirmeye başla. Bunun artık basit bir işlem olduğuna
eminim.”
Bana bir şey söylemeden hayatımı tehlikeye atmasından hoşnut
muydum emin değilim ama bu fikri bir kenara atıp dediğini yapmaya karar verdim.
Kalktım, gözlerimi kapadım ve odaklanmaya başladım.
Lefi haklıydı. Onu hissedebiliyordum. Manamı
hissedebiliyordum. Büyük bir kısmı diyaframımın hemen arka kısmında
toplanmıştı. Lefi bir şey yapmadan önce en ufak bir şey bile hissedemesem de
şimdi o hissi yakalayabilmiştim.
Manamı, Lefi’nin az önce yaptığını taklit edip, kendi
vücudumda gezdirmeye başladım.
Manamı hareket ettirmekte biraz zorlanmıştım. Yoğun bir
sıvıyı bir kaşıkla karıştırmaya benziyordu. Başta çok zorlasa da uğraştıkça
yumuşamaya ve hızlanmaya başladı. Bir süre sonra bu büyü yumağı dağılmaya ve
vücudumda dolaşmaya başladı. Tüm damarlarıma ulaşması çok da uzun sürmemişti.
Dışarıdan gelen bir enerji olmadığı için, manamın vücudumda gezmesi ne
dikkatimi dağıtmış ne de midemi bulandırmıştı. Arabayı kullanmayan birinin
hissettiği şeyle benzer bir histi. Kontrol bende olunca her şey iyi
hissettirmişti. Daha önce araba kullanmamıştım, bu yüzden tamamen aynı olup
olmadığını bilmiyordum ama en azından buna benzer bir şey olduğunu düşündüm.
“Şahane. Mananı aktif hale getirmeyi başardın. Tüm büyülerin
temeli bu hale dayanmaktadır.” Lefi’yi duyabiliyordum. Benimle konuşuyordu ve
dediklerini anlıyordum ama cevap veremiyordum. Büyü enerjimi vücudumda
dolaştırmaya o kadar odaklanmıştım ki ağzımdan tek bir kelime bile
çıkaramamıştım. “Sonraki adıma geçmemizin zamanı geldi. Önce sana tarif
edeceğim şeyi gözünün önüne getirmeli ve sonra söyleyeceğim sözleri
tekrarlamalısın.”
Lefi cevap vermem için biraz bekledi, ben ancak başımla
onaylayabilmiştim.
“Geniş, çimenlik bir düzlük hayal et.” Sözleri, zindanın
etrafındaki alanın kafamda canlanmasına neden oldu. “İçindeki tek bir çiçeğe
odaklan. Onu kökleriyle birlikte alıp avucunun içine koy.”
Zihnimdeki görüntünün boyutları birden küçüldü; kendimi
ayağımın dibindeki çiçeklerden birini koparırmış gibi hayal ettim.
“Yaptın mı?” Devam etmeden başımı sallamamı bekledi. “İyi.
Ellerini ileriye doğru uzatıp dediklerimi tekrar et: ‘Çiçek Aç’.”
“Çiçek Aç.”
Lefi’nin sözlerini tekrarlarken vücudumda hareket eden büyü
enerjisinin bir kısmı birden sol elimde odaklandı. Gözlerimi açmadan önce
dışarıya akan mananın bitmesini bekledim.
“Vay, bu bayağı güzel bir çiçe--dur, bu da ne!?” Söylenirken
çiçeği yere attım. Umursamadan attığım halde yere nazikçe konmuştu.
“Ne?” Lefi başını eğdi. “Memnun olmadın mı?”
“Hem evet, hem hayır. İlk defa büyü yapmak çok iyiydi ama...
neden çiçek? Daha muhteşem şeyler falan yapamaz mıydık?” Büyü dendiğinde aklıma
çiçek yaratmayı falan getirmediğimi söylemek zorunda hissetmiştim.
“Bunun sebebi seni büyüyle tanıştırma amaçlı olmasıydı. Daha
büyük şeyler denemeye başlayabiliriz. Bu sefer başka bir büyü yapmanı
isteyeceğim ve bu sefer bir ateş hayal etmeye çalış. Herhangi bir söz söylemene
gerek yok. Yapman gereken şey, kendini mananla bir alev oluşturuyormuş gibi
hayal etmen. Hayalin ne kadar duru olursa o kadar iyi.”
“Tamam...” zihnimi büyü enerjimin ardına yönlendirdim ve onu
hareket ettirmeye çalıştım. İkinci seferim olduğundan, manam daha hafif ve
harekete daha duyarlı hissettirmişti.
Kendimi ateş fikriyle doldurum, bir çakmak hayal ettim,
hatta özellikle eskiden sahip olduğum Zippo çakmağı. Bu görüntü şaşırtıcı
derecede kolay oluşmuştu. Hem metal cisim hem de titrek, parlak alev kristal
kadar berrak bir şekilde gözümün önündeydi.
İçindeki çakmak taşı kıvılcım oluşturarak çakmağın içindeki
benzini yakıyor ve sabit bir alev oluşturuyordu.
“Rrrghh...”
Manama odaklanıp onu koluma yönlendirmeye çalışırken
ağzımdan ufak bir inleme kaçtı. Büyü enerjimin ufak bir kısmı işaret parmağımın
ucundan geçip bir aleve dönüştü.
“Vaay...” meraklı bir şekilde bağırmak kendimi alamamıştım.
Vay be. Bu harika bir şey.
Yeteneklerim rezaletin sözlük anlamıydı belki ama buna
kafayı takmadım. Parmağımdan çıkan ateşe bakmakla meşguldüm. Birinin ilk
büyüsünü yapması, bir insanı heyecandan çıldırtacak kadar epikti. Öyle gözükse
de hareketlerim hiç de çocuksu değildi. Birinin parmağının ucunda bir alev
yaratması, yaş ve olgunluğa bağlı olmayacak kadar harika bir histi.
“Çok iyi. Neden iblislerden iyi büyücüler çıkar dediklerini
şimdi daha iyi anlıyorum.”
“Ah, öyle mi derler?” Parmağımın ucundaki alevi tekrar
tekrar açıp kaparken boş bir şekilde cevap vermiştim.
Alevi her yakışımda, kafamdaki imgenin bir Zippo çakmak
olduğundan olsa gerek, etrafa kıvılcımlar saçılıyordu. Aşırı gerçekçi olma
konusunda pek istekli değildim çünkü kıvılcımlar estetik olarak da göze güzel
gözüküyordu.
“Kesinlikle. Çoğusu, büyü döngüsü zorla açıldıktan hemen
sonra, manasını bu kadar kolay bir şekilde hareket ettiremez. Bu, ırkına borçlu
olduğun bir nitelik.”
Hmm. Güzel. Büyü sanatını, hak ettiğimden daha kolay
almıştım. Ben bile daha yorucu ve zamanımı alacak bir süreç bekliyordum.
“Bunun nedeni, iblislerin aslında büyülü parçacıklardan
doğmasıdır.” diye açıkladı Lefi. “Vücudunun yapımında büyü kullanıldığı için
manayı manipüle etmeye güçlü yatkınlığınız olması çok mantıklı.”
Açıklaması gayet mantıklıydı. Eski dünyasında büyünün bir
kırıntısı bile bulunmayan benim gibi birinin bile büyüyü bu kadar kolay kavramasının
başka bir açıklaması yoktu.
Lefi’nin açıklamaları ilgimi çekiyor olsa da ona cevap
vermek yerine tüm dikkatim parmağımın ucunda süzülen aleve odaklanmış
durumdaydı.
Acaba kuvvetini ayarlayabilir miydim...?
Ejder kıza göre en önemli şey zihnimdeki imgeydi, bu yüzden
bir alev makinası hayal etmeye çalıştım. Reenkarne olmadan önce çok fazla FPS
[1] oyunu oynamıştım ve çoğunda bir alev makinası vardı. Genelde sorun
çıkarmaya eğimli ve sadece belirli koşullarda çalışıyor olsalar da onları
severdim ve sık sık kullanırdım. Ateş büyümün de benzer şekilde çalışmasını
istiyordum, bu yüzden gözlerimi kapatıp gözümün önüne bu ateşli silahı
getirmeye çalıştım.
“O-Oha! N’oluyor lan?” İmge kafamda oluşur oluşmaz
parmağımın ucundan vahşice gürleyen alevler çıkmaya başladı. Hemen fark edip
parmağımı yüzümden çekmeye çalıştım ama bu ani ısı dalgasından kendimi
kurtaracak kadar hızlı davranamamıştım. Alevler yüzüme o kadar yakın geçmişti
ki saçımın ön kısmında iz bıraktığından emindim.
Yanımda boş boş duran Shii, etrafta panikle zıplamaya
başladı. Vücut dili açıkça “N’oluyor be!?” diyordu.
“N-Ne yapıyorsun!? Büyü enerjini ateşe aktarmayı hemen kes!”
Lefi bile irkilmişti.
“B-Bunu nasıl yapacağım ki!?”
“Mana akışını hemen kes! Daha fazla dolaşmasına izin verme!”
Akışını durdurmak için büyü enerjimi ters yönde döndürmeye
başlayınca ejderha nefesi de yavaşça kesilmişti. Benzini bitmiş motor gibi bir
iki kez daha alev fışkırtsa da manam düzene girdikten bir iki saniye sonra
durmuştu.
Alevi görünce geri çekilen Lefi, derin bir oh çekip bana
doğru döndü.
“Bu... bayağı şaşırtıcı bir tecrübeydi.” dedi.
“D-Değil mi? Lanet olsun, kalbim öyle hızlı atıyordu ki
yerinden çıkacak sandım.”
“Yarattığın büyünün çıkışını dikkatli ayarlaman gerektiğini
unutmamalısın. Doğuştan büyü sanatlarına yeteneği olan biri olarak, yanlışlıkla
beklediğinden daha büyük ve etkili şeyler yapmanın daha kolay olduğunu
göreceksin. Eğer dikkatsiz bir şekilde tüm gücünü büyülere aktarırsan sadece
kendine zarar getirirsin.”
“E-Evet, benim hatam.” Dersini gerçekten dikkate almıştım;
ne de olsa yüzümü neredeyse kömüre çeviriyordum.
Ah evet... sanırım şimdilik daha fazla ateş büyüsünden uzak
durmalıydım. Doğru düzgün beceremeden bununla oynamamam gerekiyordu.
“Her neyse, sanırım şimdilik bilmen gereken her şeyi
öğrettim. Tekrarlamak gerekirse, özünde büyü, hayal gücündür. Büyünün temeli
hayal gücünden başka bir şey değildir ve bununla beraber hayal gücün sana özel
büyü teknikleri yaratmana izin verir.” Çoğu insan ve iblis büyünün özünü tam
kavrayamaz. Büyülü sözlere dayandığına inanırlar. Ve yanılıyorlar.” Nefes almak
için bir süre durdu. “Büyü sözleri ve isimleri sadece o imgeyi tekrar
oluşturmak için vardır. Bunlar yardımcı olan, gereksiz fazlalıklardır. Sen bir
iblissin, doğuitan büyüye yeteneği olan bir yaratıksın. Çok fazla mana
gerektiren güçlü büyüleri yapabilmek için bile herhangi bir söz kullanmana
gerek yok. Kullansan bile, pek bir farklılık da olmayacaktır. Asla unutma,
büyünün sırrı, canlı bir hayal gücüdür. Sadece bu.”
“Canlı bir hayal gücü...? Peki, anladım. Yüzümü neredeyse
yakıyor olmamın sebebi hayal gücüm, o zaman dikkatli olacağım.”
“Bu gerçekten iyi olur.” Lefi’nin dersi bitmiş gibiydi, o
yüzden sürekli kafamda dolanan bir soruyu sordum.
“Peki ahh... sence çiçek yapmaktan ve alev çıkartmaktan
başka şeyler yapabilir miyim?”
“Hem toprak hem ateş büyülerine yatkınlığın olduğunu biliyor
olsam da başka elementleri kullanıp kullanamadığını söyleyemem. Denemekten
başka şansın yok.”
“Diğer elementler nelerdir?”
“Dört temel element, toprak, ateş, su ve havadır. Ancak bu
dörtlü sınıflandırma ne yazık ki eksiktir. Bunlar büyünün her türünü kapsamaz
ve böyle adlandırılmalarının tek sebebi daha kolay anlaşılabilmesi içindir.
Tabii ki bunlardan başka elementler de vardır. Bazıları zaman, ışık ve karanlık
gibi görselliğin manipülasyonu olarak bilinir. O kadar çok tür var ki, sana
doğrudan bir cevap vermeme imkan yok. Bu yüzden kendi kapasiteni denemek
zorundasın.”
***
Lefi’nin denetiminde başka elementleri de denedim ve sonuçta
hem su hem de havada yeterli seviyede olduğumu gördüm. Su için olan
yeterliliğimi, banyo yapacak sıcaklıkta su yaratarak, hava olan yeterliliğimi
ise bir şeyleri kurutacak kadar güçte ılık bir esinti çıkararak kanıtlamıştım.
Ne yazık ki diğer elementlerle ilgili bir şey yapamamıştım. Sadece onlara
yatkınlığım olmadığını düşünmüştüm ama Lefi benim yanlış olduğumu söyledi.
Henüz onları uyandırmamış olabilirdim.
Hava büyüsüyle, yoğunluğunu değiştirmek dışında pek bir şey
yapamıyordum. Saç kurutma makinası olarak işe yarayabilirdi ama yapabildiği
sadece bu kadar gibiydi. Gerçek bir hava büyüsünden çok saç kurutma büyüsüne
yatkınlığım var gibiydi. Ama diğer yandan su, umut vaat ediyordu.
“Büyülerine daha az tuhaf olacak şekilde manipüle edemez
misin...?”
“Elimde değil. Sonuç hep böyle oluyor. Başka türlü hayal
edebileceğimi düşünemiyorum.”
Bir sürü farklı şey deneyerek büyünün gerçekten de hayal
gücüyle bağlantılı ama hayal ettiğiniz şey öylece gerçekleşmiyor. Yapmak
istediğiniz her neyse, gerçekten güçlü bir imgeye sahip olmanız gerekiyor,
yoksa başarısız oluyorsunuz.
Alışık olduğum ve kolayca yapabileceğim şeyleri hayal
etmenin, büyü yapabilmemin en kolay yolu olduğunu buldum. Bu yüzden yaptığım
tüm büyüler, gündelik yaşamımda maruz kaldığım şeyler oluyordu.
Hayal gücüm gerçekten cansızdı ve hafızam da pek parlak
değildi, bu yüzden hava büyümü işe yarar bir şeye çevirememiştim. Utanç
vericiydi ama ne hava ne de toprak büyüleri pek işe yarar gibi değillerdi.
Neyse ki su öyle değildi. Onunla ne yapmayı hayal ediyorsam tam olarak onu
yapabiliyordum, bunun sebebi de büyük ihtimalle ona olan yatkınlığım fazlaydı.
İyi bir başlangıç yapmıştım, bu yüzden su büyülerine ağırlık verip alıştırma
yapmaya karar verdim.
Kısa bir alıştırma bile sudan bir ejderha yapmama yetmişti.
Hatta, sıcak ve rahatlatan banyo suyundan yapılmıştı ama sonuçta bir
ejderhaydı.
“Şimdi ne yapıyorsun?” Lefi gözlerini kısarak az önce satın
aldığım banyo setiyle ne yapacağımı izliyordu. Ellerimi başıma kaldırmadan önce
tahta kovayı sıcak suyla doldurdum. Bir başka büyü yaparak parmağımı etkili bir
duş başlığına çevirdim.
“Özel bir şey değil. Sadece saçlarımı yıkamanın iyi
olacağını düşündüm.” Dedim, saçımı ıslatıp şampuanlarken.
Shii, kafamı durularken çıkan sabunlu suyu emmeye başladı.
Yapışkan, sanki atıştırmalık bir şeyler yiyormuş gibi sabunlu suyu,
köpükleriyle birlikte yutuyordu. Yeni evcil hayvanımın her şeyi
kolaylaştırmasından memnundum ama sağlığından endişe duymaya başlamıştım.
Yapışkan biyolojisi hakkında çok az şey biliyordum ama yine de şampuanlı suyun
bu mavi yaratığa iyi geleceğinden şüpheliydim.
Shii çöp veya her ne bulursa yemeyi seviyordu, bu yüzden
belki de bir sorun yoktu... Herhalde.
Her şeyin iyi gideceğinden pek emin değildim ama kabasını
aldıktan sonra saçlarımı kurutmak için büyü kullanmaya karar verdim.
Ooooof. Bu çok iyi geldi be. Dün banyo yapamadığım için
canım sıkılmıştı, bu yüzden rahatlamıştım.
“...”
“Ne oldu?”
“Benim saçlarım için de aynısını yapmanı istiyorum.
Sakıncası yoksa?”
“Peki, sanırım bunu yapabilirim. Bunu yapabiliyor olmamın
tek sebebi bana büyü yapmayı öğretmen sonuçta.”
“Büyü öğretmemin amacı banyo yapabilmen değildi...”
“Evet, evet, neyse. Bu kadar laf sokmak yeter. Getir kafanı
buraya.”
Lefi çok kızmıştı ama yine de beni dinledi ve saçlarını
iyice yıkadım.
[1] First Person Shooter’ın kısaltması. Birincil şahıs
görüşüyle oynanan aksiyon oyunlarına verilen isim.