Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

04 Mayıs 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1423 Görüntülenme
Bu bölümü 28 Kişi beğendi.
Cilt 10

Kabul Salonu - Kısım 2

“Şu asileri derhal tutuklayın!” Yüksek bir platformun tepesinde duran prensin bağırarak bir sürü saçmaladığını duymuştum. Bu pek mantıklı gelmemişti. Gerçekten ölü olmasına rağmen konuşuyordu ve bunun mümkün olmamalıydı. Birinin stat sayfasını değiştirebilmek yapılabilir bir şey olsa da sadece bir noktaya kadar yapılabilirdi. Hiç HP’nin kalmamış olması gibi abartı yalanların imkanı yoktu. Ve prensin stat sayfası da tam olarak bunu gösteriyordu. Canı sıfırdı.

 

Kafayı yemediğimden emin olmak için büyülü gözümü de kullanmıştım. İşe bakın ki bu herif, yaşlı başkanın şehrinde karşılaştığım zombilerden pek de farklı değildi. Baştan ayağa büyü enerjisiyle bağlanmıştı.

 

Ona ne kadar bakarsam, yaşayan bir insana bakmadığımı o kadar fark ediyordum. Bir “şeye” bakıyordum, kendi başına düşünemeyen sadece bir kuklaydı bu. Bir yetenek ya da büyüyle kontrol edilip edilmediğini bilmiyordum ama her iki türlü de kuklacının en azından önceki herif kadar yetenekli olduğunu biliyordum. Bir plaga tarafından ele geçirilmiş falan olabilir mi acaba? Yok ya, sanmıyorum. Plagalar sadece parazittirler. İçinde plaga olan insanlar aslında ölü falan değiller. [1]

 

Pekala, bu kadar oyalanmak yeter. İşleri tekrar rayına oturtalım. Ona daha dikkatli baktıktan sonra, prensin merkezi sinir sisteminin büyüyle bağlandığını ve bağların içinden aktif bir şekilde mananın geçtiğini fark ettim. Beyni, omurgası ve sinirleri tamamen manipülatörün kontrolündeydi. Bu özellik, önceden gördüğüm hiçbir zombininkine benzemiyordu ve muhtemelen hayat enerjisini kaybetmiş olmasına rağmen cesedinin bu kadar hareketli ve canlı olmasının sebebi buydu.

 

Gerçi, bütün bunlar akla bir soruyu getiriyordu, neden kimse bunu fark etmedi? Birinin düşmanını kontrol etme gibi bir tekniği varsa, birinin bir başkasının kontrol edilip edilmediğini tespit edebilmesi gibi, buna karşı alınabilecek önlemlerin ve metotların, olmamasının bir sebebi yok sonuçta. Bu mutlaka vardır. Ve o kadar insan içinde, bir ülkeyi yöneten bir ailenin bunu başarabilen bir şeye ya da birine erişiminin olması gayet beklenen bir şey. Eğer yoksa, böyle durumlara karşı hiç hazırlıklı olmadıklarını söylemekten başka bir şey diyemem.

 

Kralla yaptığım konuşmayı düşündüğümde, bütün senaryo daha da saçma gelmeye başlamıştı. Kendisi, oğluyla ilgili birtakım şeylerin yanlış olduğunu ve hareketlerinin giderek daha da şüphe uyandıran bir hale geldiğini söylemişti. Kralın yapacağı tek mantıklı şey prensi kontrol ettirmekti. Ve oğluyla etkileşimde bulunan tek kişi de o değildi. Tam olarak prensin ne zaman zombi olduğu hakkında bir fikrim olmasa da insanların, onunla ilgili tuhaf bir şeylerin döndüğüne dair bazı belirtiler gördüğünü biliyordum.

 

Bir dakika... Gözlerim, aptal prensin parmağına taktığı, aşırı derecede fazla büyü enerjisi içeren yüzüklerden birine takılmıştı. Onu analiz ettiğimde, isminin Doğruluk ve Yanlışlık Yüzüğü olduğunu öğrendim. Bu eşya, onu kullanan kişinin stat sayfasına bakanları aldatabilen bir eşyaydı. Kalitesi inanılmaz yüksekti, hayvani S- seviyesindeydi. Sanırım, kimsenin bunu fark etmemesinin sebebi buydu. S- neredeyse en üst kalite eşya demekti.

 

Prensin statlarını görebilmiş olmamın sebebi, muhtemelen Analiz yeteneğimin anormal bir seviyeye yükselmiş olmasındandı. Hala Lefi’nin statlarını ucundan bile göremiyor olduğum için bana pek yükselmiş gelmese de, onu normların o kadar üstüne çıkarmıştım ki, S- seviyesindeki bir eşya bile onu kandıramıyordu. Yuh be Lefi, o kadar mı güçlüsün ya!?

 

Garip bir şekilde sırıtmıştım ama tekrar dikkatimi, onu dağıtan şeylerden uzaklaştırdım ve asıl konumuza geri çevirdim. Bakışlarım tekrardan odaya çevrilmişti. Prens sadece bir kuklaydı ve ipleri bir başkası tarafından çekiliyordu. Ceset, manipülatörün çok uzak olamayacağı kadar gerçekçi hareket ediyordu.

 

Bundan her kim sorumluysa, aptal beyinsiz şeyin konuşmasını da sağlıyordu. Ve kuklanın sözlerinin garip gelmemesinin tek yolu, kuklacının durumdan haberdar olmasıyla mümkündü. Odadaki herkesin neler söylediğini biliyor olmalıydı. Tam olarak neyin döndüğünü detaylı bir şekilde anlayıp dinlemeden bir şeyler uydurmak pek uygun olmazdı.

 

Benim Kem Gözlerime ya da Kem Kulaklarıma benzeyen bir şey kullanıyor olması tabii ki her zaman bir olasılık ama bunu düşünür düşünmez üzerini çizmiştim. Büyülü Gözüm hiçbir şey bulamamıştı.

 

Bu eşsiz yeteneğimi basit bir şekidle, ısı yerine büyüyü algılayan termal kamera gibi bir şey olarak tanımlayabilirdim. Yakaladığı her mana dikkat çekiyordu. Bariz olarak görebiliyordum yani. Çalışabilmesi için büyü enerjisi kullandığı sürece, Gizlilik ve ona benzer yetenekleri kullanan insanları bile görebiliyordum.

 

Bunu tabii ki seviye 10 gizliliğe sahip birinde kullanamadım ama seviye 10 yetenekler zaten pek de gerçekçi değildi. Lefi bile bunun nadir olduğunu söylemişti. Yüce Ejderha bana, bir cephanelik kadar yeteneğe sahip olmasına rağmen sadece ufak bir kısmının son seviyeye ulaştığını söylemişti.

 

Ve bu yüzden, bahsettiğim sonuçtan dolayı, karşılaştığım düşmanları tam olarak incelemek için hem Büyülü Gözümü hem de Analizi birlikte kullanmaya başlamıştım.

 

Suçluyu bulmam çok uzun sürmemişti. Bir tür bakana benziyor gibiydi. Odanın bir köşesine konuşlanmıştı ve görülmemek için yüzünü ve vücudunu kapatan bir örtü örtmüştü. Ne yazık ki, boynuna taktığı kolye, bir tür sinyal bozucu bir şey yayıyordu. Ona Analizi kullanamıyordum. Ama bana göre, bütün bunlar onun bir şeyler sakladığı anlamına geliyordu.

 

Gerçi, en nihai faktör, ne kadar şüpheli göründüğü değildi. Manasıydı. Büyü enerjisinin dalga boyu, kişiye has olurdu ve Büyülü Gözüm bu farklılıkları algılayabildiği için, prensi kontrol eden manayla onun manasının eşleştiğini anlayabilmiştim.

 

Perdenin arkasında, ipleri çeken ve kuklayı oynatan kişi bu herifti. Heh. Ne rezil bir herif. Başkalarını kullanıp, onları birbirleriyle dövüştürürken, arkadan her şeyi izleyip eğleniyordu.

 

Ama prensin davranışlarının arkasındaki manipülatör, tek olduğu şey değildi. Adam benim düşmanımdı. Uğursuz Orman’a bir ordu yollayan piç buydu. Beni dinle beyinsiz, ödemen gereken bir hesap var. Hem de büyük bir hesap.

 

Bir giriş noktası ararken düşmanımın yerini aklımda tuttum. Ve bir süre sonra istediğim gibi bir yer bulabilmiştim. Hızımı artırmak için biraz geri gittim, vücudumu ileri bakacak şekilde çevirdim ve kanatlarımı tek seferlik güçlü bir şekilde çırptım.

 

Rüzgar bana doğru hücum etti. İçinde süzülürken bana uyguladığı baskıyı hissedebiliyordum. Tam cama çarpmak üzereyken kanatlarımı gizledim ve çarpma için kendimi hazırladım.

 

Yüksek bir kırılma sesi oldu. Kırılan cam her yere saçılırken, kabul salonunun içinde bulunan insanların şaşkınlıkla bağırmasına ve aniden içeriye dalan davetsiz misafirin kim olduğunu anlamak için dağılmalarına neden olmuştu. Ama durmadım. Sonraki hareketimi yapmadan, ne olduğunu anlamalarına imkan vermemiştim.

 

İçeri girerken kullandığım gücü, birden belirmemden dolayı şaşırıp kalmış manipülatöre doğru hücum etmeye kullandım. Ve kime bağlı olduğumu sorgulayamadan kılıcımı savurdum.

Çevirmen Notu

[1] Resident Evil adlı oyun serisinde, insanların içine girip onları kontrol edebilen, parazitik canlılar.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-27 01:27:11
Bölüm için teşekkürler
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-05-04 17:57:49
Çeviri için teşekkürler