Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

05 Mayıs 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1498 Görüntülenme
Bu bölümü 36 Kişi beğendi.
Cilt 10

Sonuç

“Bu... ne demek oluyor?”

 

İblisin uçtuğu yöne doğru bakmayı kestim ve bu beklenmedik duruma eşlik eden sessizliği bozan kralı duyunca arkamı dönüp odaya baktım.

 

Prensi manipüle eden ve tamamen prensin kontrolünü eline geçirmiş adam bölgeyi terk ettiği için büyüsü de yok olmuştu. Kontrolünü sağlayan biri olmayınca, prensin cesedi yığılmış, hareketsiz bir şekilde yere düşmüştü. Yan tarafında hala saplı kılıçlar vardı. Ama bir ceset olduğu için, yaralarından çok az kan akıyordu.

 

Kafası karışmış ve kederle dolmuş kral, oğlunun cesedinin yanına çömelmişti. Prens artık bir zamanlar tanıdığı, sevdiği oğlu değildi, ama yine de onu kollarına almış ve ona şok olmuş bir şekilde bakakalmıştı. Oğlu ölmüştü, hem de tam gözlerinin önünde.

 

Aynı şekilde, prense sadık olan askerler de şaşırmıştı. Kral gibi, onlar da liderlerinin yığılmasına sebep olan olayları anlayamamışlardı. Kurtarma birimi bile şaşkına dönmüştü, ama kısa sürede kendilerine gelip işlerinin başına döndüler. Prensin bütün askerlerinin silahlarına el koydular ve hepsini bir yere topladılar. Adamlar sessiz bir şekilde onlara itaat etti ve daha fazla direniş göstermediler. Liderleri, onları savaşabilecekleri tek bir bayrak altında toplayan adam olmadan karşı saldırıya geçmenin imkansız olduğunu biliyorlardı.

 

“Pekala kral.” Konuşurken ülkenin hükümdarına döndüm. “Görünüşe göre oğlunun iplerini birisinin elindeymiş. Kelimenin tam anlamıyla.”

“Bunca zaman mı...?” Bakışlarını, bir zamanlar veliahtı olan adamdan yavaşça kaldırıp bana doğru çevirirken sesi titremişti. Gözlerinden, olan her şeyden kendini suçladığı için kalbinin kederle dolduğunu görebiliyordum.

“Muhtemelen.” Ama yine de ona her zamanki ses tonumla cevap vermiştim.

“Kendimi bir baba olarak görmeyi hak etmiyorum.” Gözlerini kapattı. “Değiştiğini fark etmiştim. Belirtileri görmüştüm. Yanlış bir şeylerin olduğunu biliyordum, ama buna rağmen bir şey yapmadım. Oğlumun tam olarak neyle zehirlendiğini anlamayı başaramadım. Gözlerimin önünde düşüşünü görene kadar.”

“Majesteleri...” Nell kralı sakinleştirmeye çalıştı. Sesi, niyetini gösteren, anlayışlı bir kederle doluydu, ama doğru kelimeleri bulamıyor gibiydi.

“Özür dilerim Riutt...” kral bakışlarını oğluna çevirdi, gözlerini kapadı ve elini oğlunun saçlarında gezdirdi. “Acı çektiğini bilmeliydim. Dayanmak zorunda bırakıldığın onca zorluğa karşı seni, baban olarak ben korumalıydım. Ve buna rağmen, seni yüz üstü bıraktım. Üzgünüm Riutt. Çok üzgünüm...”

 

Geri kalan herkes sessiz bir şekilde kralı, oğlunun cesedini göğsüne dayayan ve kaybına sessizce ağlayarak anan babayı izledi.

 

***

 

İki taraf arasındaki bütün iç savaş sorunsuz bir şekilde sona ermişti. Prensin tarafının lideri, yani prensin kendisi, her şeyin sona erdiğinde cansız bir cesete dönüşmüştü. Onu destekleyen soylular, liderleri ölünce, bir şaşkınlık ve kargaşaya haline girmişlerdi. Başkentte bulunanların toplanıp adalete teslim edilmeleri pek sürmemişti. Gerçi, prensin destekçilerinin hepsi başından beri orada bulunmuyordu. Kimi kendi bölgelerinde saklanmıştı, ama her ne olursa olsun, yakın gelecekte başları omuzlarından kesinlikle uçacaktı. Kelimenin tam manasıyla. Geçmiş olsun. RIP.

 

Hapisten kurtulduktan sonra kral, tekrar ülkenin hükümdarı olarak eski makamını geri aldı ve yöneticisi oldu. Açıkçası, bir yanım bunu kabul ettiğine hala şaşırıyordu. Öyle depresif görünüyordu ki, gidip kendini öldürmek üzere olduğunu düşünmüştüm. Ama, kısa süre içinde kararını vermişti. Kral kendini öldürüp ülkeyi yöneticisiz bırakmanın sorumsuzluk olacağını biliyordu ve ülkede istikrarın sağlandığından emin olana kadar oğlunun mezarını ziyaret etmeye hakkı olmadığını düşünüyor gibiydi. Ancak görevini tamamladıktan sonra, tacı devretmeyi düşünebilirdi.

 

Olay bir sürü başın uçurulmasına sebep olduğundan, parlamentoda bir sürü sandalye boşa çıkmış, nihayetinde kilisenin üyeleri tarafından doldurulmuştu. Bu ayrıcalık, kralın kurtarılmasında oynadıkları büyük rolün bir sonucuydu. Kilisenin daha büyük bir politik alana sahip olması, her şeyin plana göre işlediği anlamına geliyordu. Yeni kazandıkları politik nüfuz, kiliseyi genel olarak daha dikkate değer bir kuvvet yapacaktı. Vay anasını. Bir avuç rahip için fazla hırslılar. Din adamlarının mütevazı olması gerek laflarına falan ne oldu?

 

Ve işte olaylar böyle sonlanmıştı. Gerçi şahsen, çabalarımın çoğunun boşa gittiğini hissediyordum.  Hiçbir şey kazanmamış değildim tabii ki, ama yine de işlerin bu şekilde sonuçlanmasından pek de memnun değildim. Prensin, endişelenmem gereken tek şey olmadığını anlamak, özellikle tam da her şeyi sona erdirdiğimi düşündüğümde, canımı sıkmıştı. Yani dostum bir salın beni ya. Ne bu? Her ark bitişinde daha güçlü yeni bir düşmanın çıktığı bir genç mangası falan mı? Yok, ben almayayım. Bundan daha boktan bir durum olamazdı.

 

İşin iyi tarafı, sözde yeni düşmanımın muhtemelen kim olduğumu bilmiyor olmasıydı. Irkım hala insandı ve başından beri maske takıyordum. Onun ya da başka birilerinin, benim gerçekten kim olduğumu öğrenmesi pek mümkün değildi. Zindanın tehlikeden uzak, emniyette olduğu ve böylece bir süre huzur içinde yaşayabileceğime emindim. Dostum, bunu takmakta ısrar ettiğimi falan biliyorum ama cidden, bu kadar işe yarayabileceğini düşünmemiştim.

 

Ve olayları kızıştıran iblis hakkında da hiçbir şey öğrenmemiş değildim. Onun bir tür kötü ruhlu biri olduğunu öğrenmiştim. Analiz bana ırkının tam ismini söylemişti ama üzerinden çok geçtiği için tam olarak ne olduğunu unutmuştum. Ama iki türlü de, onun kötü ruhlu olması, onun gerçekten de bir iblis olduğu anlamına geliyordu.

 

Yeteneklerinin arasında Beyin Yıkama ve Ölü Diriltme vardı. Ayrıca, onu bayağı etkili bir casus yapan bir sürü başka şey de vardı. Hatta, sadece yetenek sayfasından, onun hileli oyunlara kalkışabilecek tipte biri olduğu anlaşılabilirdi.

 

Anlaşılan iblisin bir bakan olarak prensin hizmetine girmesi birkaç sene olmuştu ve o zamandan beridir de ikisi sık sık birlikte çalışırken görülmüştü. Ki bu da onun prensi zamanla yavaş yavaş beynini yıkadığı ve zamanının geldiğini düşündüğünde ise ölü diriltme yeteneklerini kullanarak onu tam bir kukla haline getirdiği anlamına geliyordu.

 

Bir başka deyişle, aç gözlü ve hırslı olduğu için askerleri bize yollayan muhtemelen prens değildi. Muhtemelen iblis, insanların Lefi’yi rahatsız etmesini ve onun karşılık olarak ülkeyi tamamen yakıp yıkmasını istemişti. İki taraflı iç savaş çıkarmaya çalışmasına bakarsak, ülkeyi içten yıkma planlarının bununla bayağı uyduğunu söyleyebilirdik ama bu benim onaylayabileceğim türde bir plan değildi. E yani. Lefi bir araç değil. Onu insanları öldürsün diye öylece kullanamazsınız. Bunu unutmayacağım iblis. Yaptığın her şeyi hatırlayacağım ve misliyle geri ödeyeceğim. Sadece bekle.

 

Kukla prens meselesinde beni rahatsız eden bir şey vardı. Şehrin dışında karşılaştığımız olayla o kadar çok benzerlik gösteriyordu ki. Ama sahte yardımcının aksine, yakaladığın aşırı şüpheli gözüken çete lideri insandı. Yöntemleri kadar güçleri de aynıydı. Aralarındaki tek fark, ırklarıydı. Tesadüf olamayacak kadar fazla benzerlikler vardı.

 

Bir düşününce, adam bana, benim gibi bir iblisin neden planına karıştığını sormuştu. Bir iblis olarak bir insan şehrini neden kurtardığımı merak ettiği için sorduğunu düşünmüştüm ama bu olaydan kazandığım yeni bakış açısı, nedeninin bu olmadığını düşündürmüştü. Belki de muhtemel müttefikinin ona neden engel olduğunu sormak istemişti.

 

Sanki, benzer düşüncelere sahip bir iblis grubuyla bağlantısı olan bir grup insan var gibiydi. Tabii, bir tesadüften çok fazla şey çıkarmış olmam her zaman ihtimal dahilinde ama bence öyle değildi. Bir şeyler dönüyordu. Bunu biliyordum. Öfff... İğrenç be. Neden yine komplo teorileri düşünüp durmaya başladım? Biliyor musun? Siktir et, benden bu kadar. Oyunlarda falan bunun gibi kötücül planları ortaya çıkarmayı seviyordum ama bunu gerçek hayatta yapmak çok can sıkıcı bir şey. O yüzden artık yeter. Bu günlük paydos diyeceğim.

 

Hemen zindana dönmek, arkama yaslanmak ve rahatlamak istiyordum. Ev gibisi yok. Evim güzel evim. Burada kalışımı sonlandırma fikrini düşünürken bir şey belimden beni yakalamıştı.

 

“Bay Kahraman!”

 

Aşağı baktığımda, prensesin gülümseyen yüzüyle karşılaşınca hemen bakışlarımı babasına doğru çevirdim.

 

“Daha iyi olmasına sevindim.”

“Ben de öyle.” diye onayladı kral. “Çabaların sayesinde böyle sağlıklı ve mutlu. Şükranlarımı sunuyorum.”

 

Üçümüz şu an hiçbir muhafız ya da hizmetçinin bulunmadığı bir odadaydık. Sadece ben, kral ve kızı vardı. Şu an böyle bir durumda olmamızın sebebi, kralın beni düşünmüş olmasıydı. Etrafta başkaları olduğunda konuşamayacağımı biliyordu. Sanırım bu, bana ne kadar güvendiğini gösteriyor. Tamam anladım. Seni cidden kurtardım, ama biraz fazla dikkatsiz davranmıyor musun? Hayatımı kolaylaştırdığı için umurumda değildi ama anladınız işte.

 

“Bay Kahraman, Bay Kahraman!” Prenses beni çağırırken heyecanlı bir şekilde yukarı bakıyordu.

“Ne oldu?”

“Neden o maskeyi takıyorsun?”

“Şöyle ki prenses...”

“İsmimle çağırsan olmaz mı?”

“Şeyyy... olur sanırım? Adın ne peki?”

“Iryll!”

“Iııı. Pekala Iryll. Her neyse, anlayacağın şu ki ben aslında bir kahraman değilim. Ben boğazına kadar kötülük niyeti taşıyan bir iblis lorduyum. Bu maskeyi de kim olduğum anlaşılmasın diye takıyorum. Bu kanatları görüyor musun? Korkunçlar değil mi?” Onu korkutmak için kötü biri gibi konuşurken bir taraftan da kanatlarımı cisimleştirmiştim. Bana bağlanmaya başladığını görebiliyordum ve garip bir nedenden, altıncı hissim çıldırmış durumdaydı. Tüylerimin diken diken olduğunu hissedebiliyordum. Bunun olmasına izin vermenin kötü bir fikir olduğunu söylüyordu, o yüzden ne olursa olsun bundan kaçınmalıydım.

 

Ama nedense planım tamamen geri tepmişti.

 

“Vay canına!” Kızın gözleri şeytani kanatlarımı görünce ışıl ışıl parlamıştı. “Harikalar! Gerçekten çok havalısınız Bay Kahraman İblis Lordu!”

 

N’ apalım. Kusura bakma altıncı hissim. Sanırım batırdım.

 

“Peki, bir İblis Lordu’ysan, bu, beni kaçıracağın anlamına mı geliyor?”

“Hmm? Ne? Neden bunu yapayım?”

“Çünkü hikayelerdeki iblis lordları her zaman bunu yapar!” dedi prenses keyifli bir şekilde.

“Anladım...”

“O yüzden lütfen beni kaçırın!”

“Iıı... Şeyyy... Tabiiii, canım isterse kaçırırım, sanırım.”

“Yaşasın! Sabırsızlanıyorum!”

 

Garip bir şekilde sırıttıktan sonra krala döndüm.

 

“Peki şeyyy, aptal gibi sırımayı kesip kızınla ilgili bir şeyler yapman gerek. Bir iblis lordu tarafından kaçırılma riski altında.”

“Olamaz bu çok kötü.” Kral aşırı abartılı bir şekilde gülmüştü. “Sanırım onu zorla elinden tutup kaçırmanı izlerken akacak göz yaşlarımı silmek için bir peçete hazırlamalıyım.”

 

Dostum, noluyor lan!?

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
FiLUcTuBaBy (98 puan) Üye
2022-02-12 02:01:03
Kral = Feriha
Pika-sama (98 puan) Üye
2022-02-07 13:10:26
Kral kızı vermeye dünden razı
İners (132 puan) Üye
2021-07-14 02:22:18
Çeviri ve edit için teşekkürler
Damocles (222 puan) Üye
2020-07-31 13:35:19
Harbiden noluyo
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-27 01:40:47
Bölüm için teşekkürler elinize sağlık
Eyisha (198 puan) Üye
2020-06-09 00:37:46
Krala bak sen fjdjdjdnfjd
STERBEN (225 puan) Üye
2020-05-23 02:06:24
Bir iblis lordunun ve prensesin yaşayacağı olayın tam tersini yaşıyoruz şuan :D zorla kendini kaçırttırmaya çalışmak ne ya :D
Kunai 52 (151 puan) Üye
2020-05-06 19:42:29
Zindanda tek kale maç olucak herhalde :)
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-05-06 06:01:06
Bu prenses kaç yaşında baya küçük heralde , vampir kız kadar sanırım
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-05-05 23:32:22
Çeviri için teşekkürler
Oppaisama (23 puan) Üye
2020-05-05 21:27:26
Dönüşte sağlam dayak var