Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk
Yan Hikaye: Reiyd Glorio Allysia ile Bir Gün
“Anlaşıldı Majesteleri. Sanırım dikkatinizi çekmem gereken
bir sonraki ögenin, Lordlar Konferansı olduğunu düşünüyorum. Herhangi bir
şekilde bunu değiştirmemizin iyi olacağını düşünüyor musunuz?” Kralın en
güvenilir adamlarından biri, tonlarca kağıdın arkasında kalmış efendisine bir
soru sormuştu.
“Programı değiştirelim ve toplantıyı, planlanan tarihten
önceye ayarlayalım.” Kral Reiyd Glorio Alyssia cevap verirken, bir yandan
masasının üzerinde birikmiş dokümanlardan birkaç tanesini okuyordu. “Marquis
Relga ve Margrave Delogue, bir yüzsüz gibi toplantıya katılmaya cesaret
ederlerse derhal tutuklansınlar. Ve eğer katılmazlarsa, adamlarımızı kapılarına
yığın ve onları asi olarak tutuklayın.”
“Tabii ki Majesteleri. Dehal bütün hazırlıkları
yaptıracağım.” dedi uşak. “Yemek sorunuyla ilgili ne yapabiliriz? Her ne kadar
isyan tehdidi geçmiş olsa da Alshir halkı hala büyük bir krizin ortasında.”
“Gereken parayı kraliyet ailesi hazinesinde alın.” Kral bir
anlığına duraksadı. “Hayır, bu emrimi iptal ediyorum. Bütün bu olanlar benim
yetersizliğimin bir sonucu. Parayı benim şahsi ödeneğimden alın. Dükkanında
yiyecek bulunan bütün tüccarlardan hepsini satın alın ve ordunun el
koyduklarıyla beraber onları halka dağıtın. Bu fiyasko yüzünden sıkıntı çeken
tüccarların zararlarının karşılandığından da emin olun. Eğer benim şahsi
varlığım yeterli gelmezse, kalenin eşyalarını satabilirsiniz.”
Kral emrini verdikten sonra dokümanları okumaya geri döndü
ama kısa süre sonra bir şeylerin ters olduğunu hissetmiş ve başını kaldırmıştı.
Başını kaldırdığında uşağının, dert ortağının ve en güvenilir arkadaşının ona
sırıtarak baktığını fark etti. Çok eskiden beri arkadaşıydı ve tahta geçmeden
önce bile kralın hizmetindeydi. Eskiden beri süregelen, güvenilir ilişkileri,
adamın birçok önemli görevi üstlendiği anlamına geliyordu.
Oğlu kaleyi zorla ele geçirdiğinde, kralın destekçilerinin
yarısı ya öldürülmüş ya da tutsak edilmişti. Reiyd, en iyi arkadaşının zamansız
bir ölümle karşılaştığından neredeyse emindi. Ama neyse ki onu tutsak edenlerin
ellerinden kaçabilmişti. Haberleri duyan kral, en karanlık zamanlarda bile
mutluluğun olabileceğini düşünmüştü.
Anlaşılan kralın sırdaşı, esaretten kaçmaktan fazlasını
yapmıştı. Kilisenin paladinleri ona adamın hala firari olduğunu ve yakalanmamak
için ordunun gözlerinden uzak kalmaya çalışırken bir yandan da kralın yararına
çalışmaya devam ettiğini söylemişti. Kiliseyle iletişime geçen ve diğer
grupları, kralın tarafında olmalarının onların yararına olacağına dair ikna
eden oydu. Kalenin duvarları içinde olup biten olaylarla ilgili kutsal
şövalyelere detaylı bilgi sağlayan oydu. Ve kralın kurtarılması için gereken
tüm parçaları etkin bir şekilde bir araya getirip düzenleyen de oydu.
“Ne oldu?” diye sordu Reiyd.
“Bir şey yok.” diye cevapladı adamı. “Sadece şu anda daha
iyiye gittiğinizi fark ettim. Ve bunu gördüğümden de çok memnunum.”
Sözleri Kral Reiyd’in yarım gülümsemesine neden olmuştu.
“Pek fazla şansım yoktu. Şu doküman dağlarını görmüyor
musun? Eğer iyileşmezsem sadece daha da yükselirler.”
“Şu an size baktığımda, Majesteleri, bundan daha fazlası
olduğunu kesinlikle söyleyebilirim. Enerjiyle dolu gibisiniz, genç olduğunuz
zamanlarda olduğu gibi. Size uzun zamandır hizmet eden biri olarak, etrafınıza
yaydığınız havanın bana geçmişi hatırlattığını söylemeliyim.”
“Hmm...”
Bir elini çenesine götüren Reiyd, yeni kazandığı bu
enerjinin kaynağı hakkında bir süre düşündü. Bunun sebebinin O’ndan başkası
olamayacağından emindi.
“Majesteleri?”
“Merak etme, sadece bir anlığına düşüncelere daldım.” dedi
kral. “Sanıyorum hepimiz bugün bunu konuşmak isterdik. İşleri daha da
geciktirmeden, hemen başlamanı istiyorum.”
“Derhal Majesteleri.”
Yardımcısının odadan çıkışını izleyen Kral Reiyd, bir
anlığına durmuştu. Son yaşananları düşünmek, tutsaklığının son anlarında ona
karşısına çıkan adamla ilgili düşünmek için bir mola verdi.
İblis gerçekten de gizemli bir gençti. Kim olduğunu, kralı
kurtardıktan sonraya saklayabilirdi. Bunu yaparak kralı kendine borçlandırabilir
ve antlaşma sırasında bir avantaj kazanabilirdi. Ama bunu yapmamıştı. Daha
doğrudan bir yaklaşımla hem kim olduğunu hem de amacını, sahneye dahil olur
olmaz belirtmişti.
İnsanlar ve iblisler, çatışma ve karşılıklı kin dolu uzun
yıllar boyunca savaşmışlardı. İki grup bugüne kadar savaşmışlardı;
karşılaştıkları her yerde küçük çaplı çatışmalara girdikleri görülebilirdi.
Ayrımcılık ve ön yargı son yıllarda sadece daha da artmıştı. İnsanlığın
üstünlüğü öğretisine inanan bir grup radikaller, son zamanlarda yükselişe
geçmişti. Ve sonuç olarak, insanlar iblislerden dahasını karşılarına almaya
başlamıştı. Artık hayvansılar ve yarı insanlara da aynı şekilde
davranıyorlardı.
Reiyd’in tutsak edilmesi de, bir yerde, bu çatışmayla
bağlantılıydı. Yakalanır yakalanmaz öldürülmemişti, çünkü sorumlu grup, ülkenin
yasaklı büyüsünün sırrını onlara vermesini istemişti. Allysia Krallığı çok eski
zamanlarda kurulmuştu. Bir sürü krizi atlatmış bir ülke olarak, tabii ki
gerekli önlemlere sahipti. Ve yasaklı büyü, sadece kraliyet ailesi tarafından
bilinen, ülkenin son savunma hattıydı. İğrenç hapishane gardiyanının onu
sorgulaması ve kızına saldırmasının sebebi buydu. Hepsi, onu konuşturmak
içindi. Bu ülkenin en korumalı sırrını açığa çıkarması içindi.
Tam o anda iblis ortaya çıkmıştı. Normalde, birisi böyle bir
durumda ortaya çıkıp kurtuluşu sunsa, kral bir şey istediğinden, bir amacı
olduğundan şüphelenirdi. Ve Reiyd’in kızını gözlerinin önünde iyileştirmemiş
olsaydı bunu iblise sorabilirdi. Her ne kadar genç adam maske takıyor olsa da,
Reiyd, onun nezaket dolu bakışlarını tanımıştı.
Yaptıklarını görünce, Reiyd’in onu, insan ırkın düşman
olarak gören şeytan birliğinin bir üyesi olarak görmekte zorlanmıştı. Kral
bunun yerine, iblisi, çocuklara karşı zaafı olan, sıradan bir genç olarak
görmeye karar vermişti. Sözlerini reddetmek yerine onu dinlemeyi tercih
etmişti. İnanmayı tercih etmişti.
Ve sonuçta, seçimleri doğru çıkmıştı.
Eğer o araya girmemiş olsaydı, muhtemelen ülke, onun yerle
bir olmasını isteyenlerin elinde düşecekti. Ve Reiyd’in kızına daha çok zarar
verilecekti. Muhtemelen, sonsuza kadar taşımak zorunda kalacağı fiziksel ve
ruhsal yaralarla birlikte, belki de bir daha asla gülemeyeceği kadar canı
yanacaktı.
Aynı şekilde Kral Reiyd de kalbindeki yaralarla baş başa kalacaktı.
Çünkü, oğluna gerçekten ne olduğunu asla bilemeyecekti. Kralın zihni şüpheyle
bulanmış kalacak ve son nefesini verene kadar hayal kırıklığı çekecekti.
Ona karşı neredeyse sonsuz bir minnettarlık hissediyordu,
hem bir kral olarak hem de bir baba olarak. Ama tabii ki, tek hissettiği şey
minnettarlık değildi. Reiyd iblisleri bir bütün olarak görmüyor değildi. Prens
Riutt’u manipüle eden adam bir iblisti, iblis ırkından olanlara hiç nefret
hissetmediğini söyleyemezdi.
Gerçi kral, iblislerden hışlanmadığı günlerinin yakın
zamanda sona erebileceğini hissediyordu. Çünkü nefretini yönlendirebileceği
başka bir yer vardı. Oğlunu manipüle eden iblis, bir efsunlu kolye takıyordu.
Üzerinde araştırma yapıldığında, maiyetinde olan büyücüler, bunun büyük
ihtimalle Allysia’nın güneydoğusundaki büyük bir güç tarafından üretilmiş bir
ürün olduğunu söylemişti: Rogarde İmparatorluğu
Rogarde İmparatorluğu, kıtanın güneyinde bulunan ülkelerin
içide en etkili ve güçlü olanlarından biriydi. Fetih isteğiyle yanıp tutuşan bir
imparator tarafından yönetilen bir insan ülkesiydi. Çoktan birçok savaşa girmişti
ve ona sınırı olan ülkeler, onu büyük bir tehdit olarak görüyordu. Reiyd’in
kafasını kurcalayan soru şuydu: Neden bir iblis, insanlar tarafından
yaratılmış, büyüyle efsunlu bir kolyeye sahip olsun ki?
İblisin onu sahibinden zorla ya da bir cesetten almış
olabileceği ihtimalinin farkındaydı. Ama bir insanın bunu ona isteyerek vermiş
olması da ihtimaller dahilindeydi.
İmparatorluğun iblislerle el ele çalışmaya başlamış olması
gayet olasıydı.
Allysia büyük bir ülkeydi. Orduları birbirine denk
olduğundan, imparatorluğun istila girişimlerini savuşturacak kadar güçlü bir
ülkeydi. Ancak, eğer ülke içten yıkılacak olursa, bu durum ortadan tamamen
kalkmış olacaktı. Reiyd, bu denklik kaybolursa, imparatorluğun bölgelerini
memnuniyetle yutacağını biliyordu.
Aynı şekilde, iblisler de Allysia’nın düşüşünü görmekten
memnun olurdu. Reiyd’in ülkesinin ürettiği büyülü eşyalar, İblis Karşıtları
İttifakı ve icraatleri için çok önemliydi. Eğer düşecek olurlarsa, artık
iblislerin, insan kuvvetlerinden eskisi kadar korkmalarına gerek kalmazdı.
İmparatoırluk gibi, onlar da ülkenin çöküşünde sadece yarar görüyorlardı.
Diğer insan ülkeleri gibi imparatorluğun da iblislerle savaş
halinde olmaları gerekiyordu. Reiyd, bu iki güruhun gizli bir şekilde birlikte
çalıştığını düşünmekte zorlanıyordu. Ama bütün bir ülkenin yükünü omuzlarında
taşıma görevi onundu; en kötü ihtimali de düşünmek zorundaydı.
Bir savunma yolu, ülkesinde yaşayanları, onlara zarar vermek
isteyenlerden yeterince koruyabilecek bir yol hazırlaması gerekiyordu.
“Onunla tanışmış olmak, gerçekten şans eseriydi.” diye
mırıldandı Reiyd.
Gelecek acımasız gözüküyordu. Tam da ufukta tehlike
belirmişken, onun gibi iyi kalpli ve güçlü biriyle tanışmak, krala göre hızır
gibi yetişmişti. Çünkü, zihnine sükunet getirmişti. En kötüsü yaşanacak olsa
bile, artık kızının güvende olacağını biliyordu.
Tek yapması gereken, kızını ona yollamaktı. Iryll’in geri
çevrilemeyeceğini, iblis lordunun onu alıp koruyacağını biliyordu. Reiyd, böyle
bir davranışın başkalarının iyi niyetini suistimal etmek anlamına geldiğini
tabii ki biliyordu. Ve bu onu biraz suçlu hissettiriyordu, ama bu, kızını
güvende tutmak için bildiği tek yoldu.
Neyse ki, kızı da ondan bayağı hoşlanmışa benziyordu. Eğer
onunla kalacak olsaydı, günlerini keyifli ve huzurlu geçireceğinden adı gibi
emindi.
Ve tek istediği de buydu. Kızı için istediği tek şey, mutlu
ve sağlıklı bir şekilde büyümesiydi.
“İki tarafın bundan sonra iyi komşular olarak kalması için
dua ediyorum...”