Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

26 Nisan 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1661 Görüntülenme
Bu bölümü 31 Kişi beğendi.
Cilt 10

Kaçak Giriş

"Lanet olsun Yuki!” diye bağırdı Nell. “Biraz daha düşünceli olsan ölür müsün!?”

“Tamam tamam. Hadi ama çoktan özür diledim, değil mi? Ayrıca, uçmaya başlamadan seni uyardım.”

“Uyardın mı? Uyardın mı!? Tek söylediğin, muhafızların bizi fark etmemesi için sessiz olmamdı. Birden öylece havalanacağını nereden bilebilirdim be!?”

 

Tamam. İtiraf ediyorum sayın yargıç, ben suçluyum. Zavallı kızı korkutmak, kapsamlı şeytani planımın bir parçasıydı.

 

“Peki, masum olduğumla ilgili sabaha kadar konuşabilirim, ama sanırım buraya doğru gelen birkaç muhafız var.” İçimden suçumu kabullenmiş olsam da, kahramanın bunu anlamasına izin vermek gibi bir niyetim yoktu. “Sana daha iyi davranma işini bir süreliğine askıya alsak da sonra mı düşünsek?”

 

Kahraman sinirini göstermek için beni azarlarken öne doğru eğilmişti. Hatta öyle fazla eğilmişti, kendimi geriye doğru eğmiş olmama rağmen, yüzü rahatsız edecek derecede yakındı.

 

Ondan kurtulmak için, dikkatini çekebilecek bir şeyden bahsedip arkasını işaret ettim. Her ne kadar pratik bir bahane olsa da, tabii ki yalan söylemiyordum. Bize doğru hızla yaklaşırlarken, birbirine çarpan zırhlarının seslerini duyabiliyordum; güvenlikten sorumlu askerlerin bizi duymuş oldukları belliydi. Kulaklarım, bu bilgi hakkındaki tek kaynak değildi. Diğeri, daha da güvendiğim haritamdı. Şehre yukardan baktığım zaman, kendi kendine haritayı doldurmuştu ve şimdi de birkaç tane düşmanın bize doğru yaklaştığını söylüyordu.

 

Haritadan laf açılmışken, artık ilk zamanlarından daha fazla şey yapabiliyordu; uzun zaman önce, bana bütün düşman işaretçilerini gösterme fonksiyonunu aktifleştirmiştim, bu zindanın bölgesi dışı için bile geçerliydi. Tek sınırlaması, ilgili alanın çoktan haritada doldurulmuş olması gerekiyordu.

 

Haritanın işe yaradığını daha yeni keşfetmiştim. Sanırım, çevreye, havadaki büyü parçacıklarına çarpacak sinyaller yollayıp, onlardan arazi ve potansiyel tehditler ile ilgili bilgi topluyordu. Bir başka deyişle, yunusların ekolokasyon özelliğine benzer bir şekilde çalışıyordu. Modern Japonya’daki balıkçı tekneleri ve savaş gemilerindeki sonarlar da iyi birer örnek sayılabilir.

 

Yeteneği aktifleştirebilmek için DP’ye ihtiyaç duymuş olma nedenim, sonucunda vücudumla ilgili bir takım geliştirmelere sebep olmasıydı. Bu özelliği satın almak, büyü parçacıklarıyla girdiğim etkileşim şeklini değiştirmişti. Bir dakika, bu beni tamamen, yapay olarak geliştirilmiş insan gibi bir şey yapıyor, gerçi insan değilim, ama anladınız işte, neyse ne. Her iki türlü de, aslında bir Shocker Savaşçısı olmuştum. Belki de şu “Yi” şeyini yapmaya başlamalıydım. [1]

 

“Cık," Nell, rahatsızlığını gösteren bir ses çıkarmıştı. “Peki. Buradan Yuki, beni takip et.”

 

Lanet olsun Nell. Dilinle şu sesi çıkarma. Bir leydiye hiç yakışmıyor.

 

Neyse ki bahanem işe yaramış ve sonunda Nell benimle uğraşmayı bıraktıktan sonra, elimi göğsüme koyup, rahat bir nefes aldım ve onu takip etmeye başladım.

 

***

 

Ayaklarımız, taş döşeli sokakta ilerlerken çıkan patır patır sesler, sokağın etrafındaki binalar bittiği anda kaybolmuştu. Yok olmuşlardı.

 

Ve bunun sebebi, gecenin tadını çıkaran şehir sakinlerinin sesleriyle ayak seslerimizin karışması değildi. Çünkü, o ses de duyulmuyordu. Sokaklar bomboştu, ses namına hiçbir şey yoktu. Adımlarımız, sanki sessiz bir boşluğa çekiliyordu.

 

“Dostum, burası cidden sessiz.” Çevremizi bir yandan aklıma not ederken, istemeden fikrimi belirtmiştim. Sokakta bir insan bile kalmayacak kadar geç bir saat değildi. Şüphesiz, etrafta insanların dolaşması ve tavernalardan falan evlerine yavaş yavaş yavaş ilerlemeleri gerekiyordu. Aksine, sokaklarda ölüm sessizliği hakimdi. Şehir, donuk ve yaşam belirtisi olmayan bir atmosfer yayıyordu. Dostum, bu yer daha mı büyük... Alfyro’dan...? Ya da Lefi’yle ziyaret ettiğimiz yer her neresiyse, ama lanet olsun burası bomboş. İnsanların olmaması, buranın bir harabe gibi gözükmesine neden oluyor.

 

“Önceden burası çok canlı olurdu, bu saatte bile.” dedi Nell. “Ama, son zamanlarda dışarı çıkmak çok tehlikeli olduğundan, muhtemelen insanlar kendilerini eve kapamışlardır.”

“Evet, doğru olabilir. Muhafızlar, bu saatte gördükleri herkesi öldürseler şaşırmam.”

 

Şehirde henüz çok az vakit geçirdiğimden, doğal olarak bunun olduğunu görmemiştim ve hiç olmamış ya da olmayacak olabilirdi ve zihnim ön yargılar nedeniyle bir döngüye takılıp kalmıştı. Ama, muhafızların şehir sakinlerini soğukkanlılıkla ve yanlış, boktan suçlamalarla, sadece sokakta dolaşırken gördükleri için, çoktan öldürmeye başladığını hissetmiştim.

 

Bir tarih sever olarak bu tarz yöntemlerin, bir yöneticiyi devirmek niyetiyle yetkiyi eline alan silahlı kuvvetlerin, şehirlerde uygulayacağı türden yaptırımlardan biri olduğunu biliyordum.

 

“Her şeyin çok kötü durumda olduğunu duymuştum, ama kendi gözlerimle görmek gerçekten canımı yaktı.” dedi kahraman. “Bir dakika, sen ne giyiyorsun Yuki? Ve onu hangi ara giydin?”

“Ne, bu mu?” Yüzüme taktığım maskeyi gösterirken sırıtmıştım. “Özel bir şey değil. Sadece, kilisenin adamlarına yüzümü göstermemenin iyi bir fikir olacağını düşündüm. Bir tür iblis lordu olduğumdan, kilisenin muhtemelen benim doğal düşmanım falan olduğunu sanıyorum.”

 

Maske harikaydı. Her birinin altında süslemeler olan göz yarıkları vardı. Sol gözüm bir yıldızın üzerindeyken, sağ gözümün altında ise bir göz yaşı vardı. Maskenin ağız kısmı yukarı doğru dönmüş, mutlu bir gülümseme şeklindeydi. Ve her ne kadar, az çok bir palyaçonunkine benzese de, yine de kötücül bir hava yayıyordu. [2]

 

Aslında maskeyi yakın bir zamanda satın almıştım. Katalogda gizlenebileceğim bir kıyafet bulabilmek için uzun zaman harcamıştım ve bu maske gözüme takılmıştı. O kadar havalıydı ki, gördüğüm an alıp envanterime atmaktan kendimi alıkoyamamıştım. Onu takarken önümü pek göremiyordum ama yapacak bir şey yok. Sonuçta gizlenmek için bir şeye ihtiyacım var. Peki, tamam, yalan söylediğimi itiraf ediyorum. Bunu takmamın tek sebebi çok havalı olması. Yanlış da düşünmüyorum. Tek gördükleri havalı maskenizse, yüzünüzü kimse hatırlamaz sonuçta. Lanet olsun bu o kadar zekice bir fikir ki, kendimi tebrik etmek için başıma hafifçe vurasım gelmişti.

 

“Maske giymenin pek bir anlamı olduğundan pek emin değilim...” dedi kahraman tereddüt edercesine. “Ve her şeyin yolunda gideceğinden emin misin? Eğer yanımda bir iblis lordu getirdiğimi öğrenirlerse büyük sorun yaşarım...”

“Sorun değil. Her şey iyi olacak.”

“...Ve seni karargaha sokabilmek için elimden bir şey gelmez, ne söylersen söyle. Bu, riske atamayacağım bir şey, bu yüzden bir süre dışarıda beklemek zorundasın, tamam mı?”

“Peki, anladım. Merak etme. Sakin ol.” dedim. Zaten sen etrafta oturup insanlarla görüşürken ben de başka şeyler yapmayı planlıyordum. İçeri alınsam bile muhtemelen kendi yolumu izleyecektim.

 

Kilise ve adamlarının hızında ilerlememe gerek yoktu. Tek istediğim prensi alt edip, övgüyü kilisenin almasını sağlamaktı. Hepsi bu. Diğer tüm detaylar az ya da çok önemsizdi. Nell’le birlikte gelmiş olmamın tek sebebi, bilgi toplayabilmekti--kilisede ihtiyacım olan tek şey buydu. Eh. Her neyse. Her iki durumda da muhtemelen kilisenin neyin peşinde olduğunu anlayana kadar boş boş oturacaktım ve öğrendiklerimden sonra da planımın nasıl ilerleyeceğini düşünecektim.

 

Kahraman, bir ara sokakta bulunan köhne bir binanın önünde durduktan sonra, gergin bir şekilde, “Böyle söylemene rağmen daha iyi bir fikirmiş gibi hissettirmiyor...” dedi. “Ama her halükarda buradayız.”

 

İlk bakışta, zar zor ayakta duracak kadar eski gözüken bir markete benziyordu. Yanlış yere geldiğini düşünüp, tereddüt ya da endişe etmeden, belli bir düzende kapıyı çalmıştı. Kısa bir süre sonra boğuk bir erkek sesi ona karşılık verdi.

 

“Terminus.” dedi.

“Assemble” diye karşılık verdi Nell.

 

Kapı kulbunun hemen üzerinde bir panel, yana doğru kayarak açıldı. İçeriden bir el dışarı uzandı. Avcu açık, yukarı bakıyordu.

 

“Mührünüz.”

 

Kahraman, kısa zaman önce, Lefi ve benim insan şehrine girmemiz gerektiği zaman kullandığı mührü çıkarıp teslim etti. Adam mührü içeri aldı ve onu sessizce inceledi.

 

Sessizlik, birkaç, rahatsızlık veren an boyunca devam etmişti.

 

“Dönüşünüzü bekliyorduk leydim.” Tekrar konuşmaya başladığında ses tonu tamamen değişmişti. “Hala sağlıklı olduğunuz için çok memnun olduk. Zahmet verdiğimiz için özür dilerim, ama içeri girmenize izin vermeden önce, sizi tanıyan bir üyemizi ararken, burada bir süre beklemenizi rica edeceğim. Ne yazık ki, kurallar kuraldır ve onlara uymamız gerekir.”

 

Adamın karşılık beklemeden kapıdan ayrıldığını hissettim.

 

“Vay anasını, bu harikaydı,” etkilenmiş bir şekilde kendi kendime mırıldanmıştım. “Siz kiliseyi cidden kötü ve gizli bir cemiyetmiş gibi gösteriyorsunuz.”

“...Bu tarz fikirlerini kendine saklaman gerektiğini düşünüyorum.” Nell, kızmıştı.

 

Biliyorum. Kusura bakma.

 

“Nell! Döndün!”

 

Gıcırtılı, yarısı çürümüş kapı, öyle sert bir şekilde çarparak açılmıştı ki, menteşelerinden fırlayacak sanmıştım. Bir tane kadın içeriden dışarı fırlayıp kahramana aşırı enerjik bir şekilde sarılmıştı.

 

“Seni tekrar görmek de çok güzel Carlotta.” Nell de ona sarılıp, kollarını sevgi dolu bir şekilde kadının beline doladı.

 

Sıkı sıkı sarılan ablamız bayağı güzeldi. Vücut hatları yerindeydi ve güzel yüzünde bir bilgelik havası dolaşıyordu. Nedenini bilemiyordum ama, bir tür inatçı, boyun eğmez türden biri olduğu havasını da veriyordu.

 

Zırhı aşağı yukarı Nell’inkine benziyordu. Tasarımı hafifti ve belindeki kılıçla birlikte, bir tür paladin ya da kutsal bir şövalye havası veriyordu; kiliseyle bağları olduğu besbelliydi. Sanırım Nell, buluşması gereken bir grup olduğunu falan söylediğinde, bahsettiği kişilerden biri buydu.

 

“Bana senin görev sırasında kaybolduğunu söylemişlerdi! Çok meraklandım!” sarılgan sarılganoğlu hanımefendi, kahramanı bir abla şefkatiyle boğarken, haykırmıştı. [3] “Başkentin güvenliği daha da sıkılaştı. Son zamanlarda dışarıdaki birimlerimizle hiçbir şekilde iletişim kuramıyorduk. İçeri girebildiğin için aferin sana!”

“Neden olduğum tüm üzüntülerden ötürü gerçekten özür dilerim.” dedi Nell.

“Sorun değil, senin suçun değil! Benim için önemli olan senin güvende olman!” Diğer şövalye de araya girip kahramanı korumuştu. “Hepsi sana böyle saçma emirler veren yetkililerin suçu.”

 

Saçma emirler mi...? Ah, Nell’in benim bölgeme gönderilmesinden bahsediyor olmalı.

 

 

 

...Bir dakika. Saçma emirler mi...? Hadi oradan! Bize geldiğinde yaptığı şeyler, kaplıcada takılmak, arkasına yaslanmak ve eve dönmeden önce rahatlamaktı!

 

“Bu arada,” dedi Nell. “Seninle tanıştırmak istediğim biri var Carlotta.”

“Biri mi var...?”

 

Nell bahsettikten sonra, diğer şövalye beni fark etmişti. Nell’i bırakıp benim olduğum yöne doğru sert bir şekilde baktı. Tetikte olduğu belliydi. Onu böyle görmek, bana klasik Japon klişelerinden birini hatırlatmıştı. Elimden cidden gelmiyor ama onu, sapkın niyetleri olan biri tarafından yenilmiş birinin, “Ö... Öldür beni.” repliğini söylerken hayal ediyordum. Lanet olsun, ne pislik biriyim ben ya. [4]

 

“O benim yeni... grup üyelerimden biri.” dedi Nell. “Onunla bir süre önce tanıştım ve o zamandan beridir aşağı yukarı hep birlikte dolaşıyoruz. Bize yardımı dokunacağını düşündüğümden, onu da benimle birlikte getirdim. Gerçekten güçlü ve güvenilir birisidir.”

Yumuşak bir şekilde kutsal şövalyenin olduğu yöne doğru elimi sallayarak, “Tanıştığıma memnun oldum,” dedim. “Adım Wye. Beni bir tür hizmetkar gibi düşünebilirsiniz.”

“Gerçekten ona güvenebileceğimizden emin misin...?” diye sordu şövalye. “Giydiği maske onu gerçekten şüpheli gösteriyor...”

“E-eminim.” dedi Nell. “Maskenin biraz tuhaf göründüğünün farkındayım ama o gerçekten iyi birisi...”

 

Bu da neydi şimdi? Maskeye lafınız varsa, bunu yüzüme söyleyin lan!

Çevirmen Notu

[1] Kamen Rider göndermesi. Japonların, özellikle 80’lerde ve 90’larda meşhur olmuş, aşırı efektli, live-action dizi/filmlerinden biri (türün ismi tokusatsu). Bizim ülkede en bilineni Power Rangers’tır muhtemelen. O da zaten bir Japon yapımından uyarlamaydı zaten ^^. Neyse, bu dizi/filmde, Shocker ismindeki dünyayı ele geçirmek isteyen bir organizasyonun kullandığı, bazı geliştirmeler yapılmış ve sadece “Yi” (ya da ingilizcesi, Yee) diyen insanlardan oluşan bir ordu üyesi.

[2] Hunter X Hunter, Hisoka göndermesi. Benzer şeyler diğer dizi/filmlerde de görülebilir, bkz. Gundam heavyarms maskeleri.
[3] Orijinali, bir kısmınızın bileceği meşhur meme olan “somethingy Mcsomethingface” kalıbını kullanmıştı. Ben de bu şekilde uyarladım. Bence güzel oldu ^^

[4] Japon porno klişesine gönderme(?).

 

***

Çevirmen Notu: Gençler, ilk çevirim olduğundan ve başlangıçta nasıl çevirmem gerektiğini bilmediğimden bazı kelimelerin çevirisi pek içime sinmemişti. Bazı kelimeleri artık duruma daha uygun, daha esnek ve günlük kullanıma/bilinirliğe göre çevireceğim. İlginiz için teşekkürler! 

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
FiLUcTuBaBy (98 puan) Üye
2022-02-12 00:55:46
Bi bokluk olacak
Damocles (222 puan) Üye
2020-07-31 10:17:12
Herşey olur ama maskeye laf yok.
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-26 22:45:52
Çeviri ve edit için teşekkürler
Sato55400 (1592 puan) Üye
2020-05-17 18:52:38
İlk çevirmen olmasına rağmen bence tatmin edici (: Ellerin dert görmesin
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-05-03 04:47:04
Hizmetci oldu arkadaş yazık, iblis lorduna hiç yakışmıyor...
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-04-26 22:05:22
Ceviri icin tesekkurler
OkuyucuS0 (1869 puan) Üye
2020-04-26 18:41:04
Aklima gelmisti