Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

30 Nisan 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1529 Görüntülenme
Bu bölümü 31 Kişi beğendi.
Cilt 10

Kalenin İçini Keşif

Uzandığım kapı gıcırdayarak açıldı. Önceki kapının aksine, kilitli değildi. Ama korunuyordu

 

“Hı? O da n---” kapının diğer tarafında konuşlanmış askerlerden biri gözlerini kısıp kapının girişine baktı. Şüpheleri artmıştı. Sonuçta kapılar kendi kendine açılmaz. Yaklaşıp etrafını incelemeye başladığında, elimin yanını kullanarak ensesine vurdum ve onu bayılttım.

“N-ne oluyor orada?” Ortağı şaşkın şaşkın ona bakıyordu. Ve ilk asker gibi, ikincisi de şüpheli bir şekilde yaklaşmaya başlamıştı. “Hey, iyi mis---”

 

Muhafızın kısa süre içinde yere yığılacağını bildiğimden, geçmiş olsun hediyesi olarak yüzüne bir tekme geçirdim. İşte, kehanet gerçekleşti ve iki numaralı muhafız da bir numaralı muhafızla aynı şekilde yere yığıldı.

 

Yere çarptığında zırhından takırdamıştı ama neyse ki kimse fark etmemişti. Durumu kontrol etmek için başka muhafız gelmemişti. Ve kimse alarmı çalmamıştı. Ve tanık da yoktu. Gördünüz mü, işte buna mükemmel gizlilik denir.

 

Uyguladığım teknik, casuslukta uzmanlaşmış dövüş sanatlarının antik klanından miras aldığım bir teknikti. Ona Aktif Gizlilik diyordum. Beni fark edecek biri olmadığı sürece fark edilmemin imkanı yoktu sonuçta. 1,2, ve... Puf! Yuki Aktif Gizliliği öğrendi! [1]

 

Normalde, Gizlilik gibi bir yeteneğin düşmanlarımı halletme kısmını atlamama yardımcı olması gerektiği düşünülebilir. Ve bunu düşünenler, yetenek mükemmel olsaydı haklı olabilirlerdi. Ama ne yazık ki değildi. Özellikle etrafta yürümek, görünmeme yeteneğimi belirgin seviyede düşürüyordu, ama fark edilebilmem için gereken tek yol bu değildi. Gizlilik, bir alana şüpheli bir şekilde uzun süre bakanlar üzerinde iyi çalışmıyordu. Ya da mana akışındaki bozulmaları hissedebilenler üzerinde.

 

Yeteneğin seviyesini artırmak etkinliğini artırmış olsa da, beni fark edilemez yapacak bir seviye yoktu. Lefi kadar güçlü biri, son seviyeye kadar yükseltsem bile beni hemen görürdü.

 

Bir numaralı asker, şüpheyle ilgili koşulu tamamlamıştı. Kendi haline bırakmış olsam, muhtemelen beni görecekti, bu yüzden onu halletmek zorunda kalmıştım.

 

Ve böylece zaman geçti. Kalede ilerlerken, kaçınamayacağım askerlere karşı aktif gizlilik tekniklerimi kullanıyordum. Kem Gözler yeteneğimle, bir yandan kalenin içinde dolaşırken bir yandan etrafı izliyordum, böylece haritayı doldurabilmek çok fazla sürmemişti. Kalenin içi, eksiksiz bir biçimde önümdeydi.

 

Ama tam aradığım şeyi bir türlü bulamıyordum. Kalenin zindanı, hiçbir yerde görünmüyordu. Demek bu raddeye geldik. Haritam inanılmaz derecede faydalı bir araç olsa da diğer araçlarda olduğu gibi, sınırlamaları vardı. Sadece gözümle gördüğüm şeyleri gösteriyordu. Henüz açamadığım kapının arka tarafını göremiyordum. Haritanın hala karanlık olan bölgelerinde bulunan düşmanlar saptanamamıştı ve gizli geçitler de öylece gözükmüyordu. Eğer haritanın bana burayı göstermesini istiyorsam, gizli kapıyı gözlerimle tanımlamalıydım. Bir süre sonra, içine girdiğim yerlerin bütün haritasını gözümle görmeden, otomatik olarak yaratacak, oyunlardakine benzer bir özellik alacağımı düşünmüştüm, ama bu, zindan birkaç seviye daha kazanana kadar bir kenarda durmak zorundaydı. Gelecekte olması gayet olasıydı. Ama gelecek böyle bir şey. Ne olup olmayacağını düşünüp durmanın bir anlamı yoktu.

 

Kale, bir gün düşman saldırısına uğrarsa diye farz edilerek yapılmış gibi gözüküyordu. İçerisi dolambaçlı yapılmıştı ve böylece gezinmek ve nereye gideceğini anlamak zorlaşmıştı. Dahası, bir tür efsun taşıyor gibiydi. Haritadan gözümü ne zaman ayırsam ve kendi başıma dolaşmaya kalksam, başladığım noktaya dönüyordum

 

Zindanda yaşayan heyula kızlardan biri olan Lowe, benzer bir şeyi yapabilme kapasitesine sahipti. Bu demek oluyor ki, burada bir tür zihin büyüsü vardı. Bu biraz fazla kullanışsız değil mi? Çalışmak bir yana, burada nasıl yaşayabilirsin ki? Bir dakika. Ya ellerinde büyüyü etkisiz hale getiren bir eşya falan varsa? Kralın kalesi olduğunu düşünürsek, bu pek abartı bir fikir değildi. Adam resmen bütün ülkeyi yönetiyor. Eminim bunu yapmasına yardımcı olacak bütün kaynaklar elinin altındadır.

 

En yakın cesede gittim ve eşyalarını analiz ettim. Her ne kadar ona ceset demiş olsam da, asker aslında ölü değildi. Hiçbiri ölü değildi. Henüz, birini öldürmekle uğraşmamıştım.

 

Aha. Askerlerden birinin iç ceplerini karıştırırken aradığım eşyayı bulmuştum. Bu ince, yassı, üzerinde askerin ismi ve rütbesinin yazılı olduğu bir karttı. Onu analiz ettiğimde, İzin Nişanı adındaki bir efsunlu eşya olduğunu öğrendim. Bunu üzerinde taşıyanlar, bahsettiğim bölgedeki büyünün etkilerine karşı bağışıklık kazanıyordu. Seri üretim bir eşyaya göre yüksek kalite bir eşya sayılırdı. Analiz, ona B- vermişti.

 

Kabul etmeliyim, eşya gayet iyi tasarlanmıştı. Yarı köpek künyesi, hem bir kimlik hem de askerlerin kalede dolaşmasını sağlayan bir araç görevi görüyordu. Ne yapalım. Sanırım artık bu benim. Eyvallah kardeş.

 

İhtiyacım olanı aldıktan sonra, “cesetleri” yağmalamayı bıraktım ve ayağa kalktım.

 

Ve sonra bir şey oldu.

 

Bir klik sesi geldi. Hizmetçilerden biri bir kapıyı açtı ve odaya girdi. Yaptığı ilk şey doğrudan bana bakmak olmuştu.

 

Bir anlık bir sessizlik oldu. Ve sonra kafam sesle doldu. Bir şarkı, iki eğitmenin gözlerinin kesiştiğini gösteren bir oyun müziği çalmaya başladı. Tam o anda sorunu fark etmiştim. Askerlerin “cesetlerini” yağmalarken gizlilik yeteneğimin süresi bitmiş ve onu yeniden aktifleştirmeyi unutmuştum. [2]

 

Hizmetçi göz temasını kesmişti. Yavaşça aşağı baktı ve ayağımın dibinde yığılı askeri gördü. Ondan sonra hizmetçi bakışlarını yukarı kaldırırken derin bir nefes aldı. Çığlığı basmak üzereydi.

 

“Dur! Bekle!” Ona doğru koştum ve hiçbir ses çıkaramadan, bir elimle ağzını kapattım. “Pekala, dinle. Sadece sakin ol. Olayı büyütmezsen hiçbir şey olmaz. Tamam mı?”

 

Yüzü bembeyaz olmuştu. Hizmetçi sözlerimi, hayatına kastetmişim gibi algıladığından başıyla onaylamıştı. Sakinleşmesi için bir süre bekledim ve elimi ağzından çektim.

 

“O-o ölü mü?” Gözleri hala askerin üzerinde, yumuşak, titrek bir sesle konuşmuştu.

“Yok. Şu an baygın ama durumu iyi.” dedim. “Görüyor musun, hala nefes alıyor.”

 

Aslında muhafıza biraz fazla sert vurmuştum. Öyle sert ki, canlıdan çok ölüye benziyordu. Bir iki bakışla bunu anlayamazdınız. Ama hizmetçi ikna olmuş gibiydi. Beni gördüğü zaman gerilen omuzları sonunda gevşemişti.

 

“Bu kale yakın zamanda bir savaş alanına falan dönebilir, o yüzden tüm hizmetçi arkadaşlarını da yanına al ve hala yapabiliyorken arkanıza bakmadan kaçın.”

“Y-yoksa Majestelerini ve saygıdeğer kızlarını kurtarmaya mı geldiniz?” Hizmetçinin gözleri umutla dolmuştu.

“Majesteleri ney, aynen. Tabii ki.” Pot kırmadan kendimi tutmayı başarmış ve hizmetçiye başımı sallayarak bir yanıt verebilmiştim. Kralın bir de kızı mı vardı? Ve onu da mı zindana kapadılar? Nasıl yani?

“Lütfen, lütfen onları kurtarın!” hizmetçi ellerimi ellerine almış ve bana içten, ciddi bakışlarla bakmıştı.

“Şeyyyy, o-olur. Tabii ki.”

“Zindan şu kapının hemen ardında.” dedi hizmetçi. “Size iyi şanslar diliyorum ve Tanrıya, sizi koruması ve zaferle sizi kutsaması için dua edeceğim...”

 

***

 

Hizmetçinin yönergeleri ve askerden yürüttüğüm eşya, zindanı kolaylıkla bulmamı sağlamıştı. Eşya demişken, onu tutmak, bende tuhaf bir his uyandırıyordu. Sanki görüş açım biden genişlemişti, yani büyü büyük ihtimalle beynin etrafı algılama yetisine engel oluyordu. Ama uzun vadede, eşya önemli olduğunu kanıtlamıştı. Zindanı bulamamış olmamın sebebi, büyünün zihnimi kurcalayıp durmasıydı. Zindan zaten başından beri kalenin içinde değildi. Girişi dışarıya yerleştirilmişti. Sabaha kadar arasam bulamazdım, çünkü onu yanlış yerde arıyordum.

 

Girişinde bekleyen iki askeri, gizlilik kullanarak etkisiz hale getirdim. Uygulamam eksiksizdi. Mükemmel bir suikastı tamamlamıştım, gerçi aslında ikisini de öldürmemiştim.

 

Haritayı açtım ve girmeden önce hizmetçiyi kontrol ettim. Neyse ki, beni üstlerine rapor etmek yerine tavsiyemi dinlemişti; o ve iş arkadaşları çoktan kaleyi boşaltmıştı.

 

Askerlere tekrar bakıp baygın olduklarını doğruladıktan sonra, zindanın giriş kapısını ittirdim. Paslı kapı açılırken gıcırdamış, arkasında gizlenmiş olan, yer altına giden taş merdivenleri açığa çıkarmıştı. Hava güzel ve serindi, beklendiği üzere. Ama ekşi bir koku bunu bozuyordu. Rahatsız olduğum için, istemeden burnumu tıkamak zorunda kalmıştım.

 

Adımlarımı mümkün olduğunca sessiz atmaya çalışarak aşağı doğru inmeye devam ettim. Kısa süre sonra, birtakım sesler duymaya başladım. İki farklı ses vardı. Biri kendini sürekli tekrar eden, cansız bir sesti. İkincisi boğuk bir çığlıktı ve her zaman, tekdüze bir çarpma sesinin hemen ardından geliyordu.

 

Ve daha da yaklaştıkça, sesleri anlamaya başlamıştım.

 

“L-lütfen... durun artık...”

“Heh heh heh. Üzgünüm küçük hanım, ama yapamam. Sevgili babanız, yani kral, biraz inatçı davranıyor. Eğer gerçekten birini suçlamak istiyorsanız, o ve sıkı dudaklarını suçlayın. Şimdi, al bunu bakalım!”

 

Sonunda merdivenin dibine adımımı attığımda ilk gördüğüm şey, bir adamın yarı çıplak küçük bir kızı yumruklarıyla dövüyor olduğuydu. Nefesi kesik kesikti ve vücudunun alt kısmına baktığımda, erekte olduğunu ve mastürbasyon yaptığını görüyordum.

 

“Kes şunu hemen hayvan herif!”

 

Sapık piçin bulunduğu hücrenin karşısındaki hücrede başka bir adam yatıyordu. Yaşlıca bir adamdı ve yürürken ona yardımcı olması için bir bastonu bile vardı. Elbisesinin her yeri toz toprak içinde kalmıştı. Paramparça olsa da, ilk yapıldığı zaman bayağı maliyetli olduğunu söyleyebiliyordum. Önündeki sahne yüzünden sinirden çılgına dönmüştü. Sapık herife nefretle yanan gözlerle bakıyor, dişlerini, aralarından kan sızacak kadar sert sıkıyordu.

 

Hissettiğim tüm heyecan kaybolmuştu. Bir anda bütün havam yerle bir olmuştu. Azmış gorili görünce zihnim tek bir düşünceyle doldu. O orospu çocuğunu öldürecektim.

 

Daha fazla gecikmeden harekete geçtim. Gizlice sapık sadistin arkasına geçtim, ceplerimden birine sakladığım hançeri çektim ve arkasına sapladım. Sağlam geçirmiştim. Sırtından geçmiş ve kalbini delmişti.

 

“Fantazilerini git de cehennemde yaşa, şerefsiz sapık.” Hançeri çevirdim ve sırtından çıkarırken kaderini belirlemiş oldum.

 

Tam o anda maymun beyinli herif ne olup bittiğini anlamıştı. Yüzündeki coşku ifadesi, kanı boğazından şiddetli bir şekilde fışkırıp dudaklarından süzülürken, yerini korkuya bırakmıştı. Bacaklarında derman kalmayınca yere yığıldı. Ölmüştü.

 

Nabzını kontrol etmekle uğraşmadım. Bunun yerine, onu yolumdan uzaklaştırmak için tekmeledim ve kendini daha fazla zarar görmekten kurtarmak için kıvrılmış küçük kıza yaklaştım. Hemen envanterimi açıp, yarattığı uzay yırtığına elimi daldırdım ve elime yüksek seviye bir iksir geçirdim. İçindekileri dikkatli bir şekilde, maruz kaldığı sayısız yarasına döktüm. Hay sıçayım ya. Yemin ediyorum, eğer bir tane daha orospu çocuğuna daha denk gelirsem...

 

“Sen bir... kahraman mısın...?” Başta korkuyla geri çekilen kız, kısa süre sonra ona zarar vermeyeceğimi anlamıştı. Korku dolu bakışları, güven duyan, beni kurtuluşunun kaynağı olarak gören bakışlara dönüşmüştü.

“...Evet.” Tereddüt etmiştim ama sonuçta onu yalanlamak istemedim. “Her şey artık düzelecek. Bir daha kimse senin canını yakamayacak.”

 

Konuşurken kızın başını okşadım. Yüzündeki ifade tekrar değişmişti, bu sefer içten bir rahatlamaya dönüşmüştü. Ve sonra, daha fazla dayanamayan kız bayılmıştı.

 

“S-sen de kimsin...?” Kızın karşı hücresinde bulunan adam sorusunu şaşırmış bir ses tonuyla sormuştu. Muhtemelen onun kızı olan çocuğu kurtardığıma sevinmiş gibi görünse de tamamen rahatlayamamıştı. Durumu daha iyi kavramak istediği belliydi.

 

Envanterimden çıkardığım bir battaniyeyi yarı çıplak kızın üzerine örttüm ve sonunda karşı hücredeki adama dönerken rahat bir nefes aldım.

 

“N’ aber kral?”

 

Ülkenin hükümdarıyla konuşurken maskemin altında sırıtıyordum.

Çevirmen Notu

[1] Pokemon göndermesi.

[2] Yine Pokemon göndermesi.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Yaoi'den_nefret_ederim (137 puan) Üye
2023-03-22 21:50:26
Naber kral PUHAHAHAHAHAHAHAH
FiLUcTuBaBy (98 puan) Üye
2022-02-12 01:29:38
Maskeyi çıkarsa ya :(
İners (132 puan) Üye
2021-07-14 00:23:33
Çeviri ve edit için teşekkürler
Damocles (222 puan) Üye
2020-07-31 12:04:08
naber lan adlan parçası.
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-27 00:35:17
😂😂😂😂. Bölüm için teşekkürler
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-05-03 06:06:28
Naber müdür repliğindeki gibi naber kral 👻👌😎👍😂
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-05-01 18:40:05
Çeviri için teşekkürler
Sadecesama (301 puan) Üye
2020-05-01 16:42:49
Çeviri için teşekkürlerr~
JNXL (1237 puan) Üye
2020-04-30 18:27:17
Ahahahaha... Bir krala karşı böyle bir giriş yapmak. fena güldüm. Teşekkürler.