Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

01 Mayıs 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1538 Görüntülenme
Bu bölümü 35 Kişi beğendi.
Cilt 10

Kalenin İçindeki Savaş - Kısım 1

“Hah hah hah! Gelin bakalım! Gelin de güçsüz götlerinizi bir güzel pataklayayım!” Benimle yüzleşmeye cesaret eden her askeri ezici gücümle etkisiz hale getirirken aşırı abartı bir şekilde gülüyordum--ya da en azından olan biteni ben böyle görüyordum. Gerçeklik... bazı sebeplerden ötürü biraz farklıydı. Askerler biraz tuhaf davranıyorlardı.

 

Onlardan çok fazla vardı. Tahminim büyük ihtimalle doğruydu. Her ne kadar tahminimi destekleyecek bir kanıtım olmasa da, karşılaştığımız tepkiden, sonunda birisinin, askerlerin onlardan “kaçınmak” için aktif gizliliği kullandığımı fark etmiş olduğunu anlamıştım. Kral ve ben zindandan dışarı adımımızı attığımız andan itibaren, durmaksızın süren bir şiddetli hücuma maruz kalmıştık. Bize doğru gelen askerlerin ardı arkası kesilmiyor, her fırsatta bizi kuşatmaya çalışıyorlardı.

 

Bu kısım normaldi. Ve eğer askerler gerçekten bizimle savaşmaya çalışsaydı, o zaman her şey normal olurdu.

 

Ama çoğu bunu yapmadı.

 

“Graaaaaaahhhh! Ölüyorum! Gerçekten ölüyorum!”

“Oh, acıyor! Doktor! Doktor! Tedaviye ihtiyacım var!

 

Etrafımızdaki her bir asker, kılıcımı her savuruşumda uçuyorlardı... onlara dokunsa da, dokunmasa da... Basitçe söylemek gerekirse, rol yapıyorlardı. “Gerçekçi” bir şekilde kendilerini fırlatıyor ve hemen ardından sahte yaralanmalarla savaştan kaçmaya çalışıyorlardı.

 

Ve adamlara baktığım her seferde, bakışlarıma karşılık olarak beni onaylayan yüz ifadeleriyle başlarını sallıyorlardı.  Her ne kadar emirlere karşı gelemeseler de, kral için de savaşmışlardı. Prensin saflarında kendi istekleriyle savaşmadıkları için, burada bulunan askerlerin ayaklanmak istemedikleri belliydi. N’ apalım. Herkesi “atlatmak” zorunda kaldığım için biraz kötü hissediyorum şimdi. Kusura bakmayın beyler. Şehirde karşılaştığım bok çuvalları yüzünden hepinizin düşman olduğunu düşünmüştüm. Sonra size güzel etler vererek bunu telafi edeceğim.

 

“Galiba herkes seni seviyor gibi.”

“...Öyle gözüküyor”

 

Kral başını salladı ama sonrasında biraz derin düşüncelere dalmıştı. Önünde gelişen “savaş” kafasında bir düşünce oluşmasına neden olmuştu.

 

Askerlerin yaptığı saçmalığa benim de gönüllü olarak katılmam çok sürmemişti. Bu şekilde gülmüş olmamın sebebi işte buydu. Kendimi tutmak için elimden geleni de yapıyordum. Zaien’in tersini kullanıyordum ve ne olur ne olmaz diye, her zaman kullandığım kuvvetin sadece beşte birini kullanıyordum. Müttefiklerimi gerçekten yaralamak istemiyordum sonuçta.

 

“Siz embesiller ne yapıyorsunuz!?” Adamlarının lobut gibi yerlere düşmesini gören yetkili bir kişinin sabrı taşmıştı. Kılıcını, rahatsızlığını belirgin bir şekilde çıkarırken, bağırmaya başlamıştı. “Tembellik etmeyi bırakın da şunları yakalayın artık!”

 

Adamlarının aksine, komutanın bir ayağının prensin tarafında olduğu çok belliydi. Sanırım onu öldüreceğim. Tek hamlede yerden havalandım. Komutan ve benim aramızdaki bütün mesafeyi tek bir adımda almıştım.

 

“Ve acele edieeeeeaah?!” Biraz daha şikayet etmeye çalıştı ama bu, kısa süre sonra abuk bir bağırtıya dönüşmüştü. Ağzını açar açmaz, kılıç tutmayan elimde diyaframının olduğu yere bir yumruk geçirmiştim.

 

Yüksek bir çatlama sesi duyuldu. Yumruğum zırhını tamamen yok etmekle kalmamış, ayrıca onu arkasındaki binaya uçurmuştu. Duvara çarpıp yavaş yavaş aşağı süzülerek düşüşü, komik bir şeymiş gibi gelmişti.

 

“Hayır olamaz!!” Şövalyelerden biri hemen bu fırsatı, durumu değiştirmek için kullandı. “Komutanı öldürdü! Geri çekilin! Ona denk değiliz! Buradan kaçalım!”

 

Şövalyenin bağırışı öyle mutlu gelmişti ki, sanki kutlama yapıyor gibiydi. O ve arkadaşları çabucak çakma umutsuz kaçışlarına, muhtemelen en ıstıraplı savaş alanlarında görülebilecek tarzda bir çekilmeye başladı. Nedendir bilinmez, hiç hasar almamış olması gereken askerler bile topallamaya başlamıştı. Kimisi yanındakinin omuzlarına dayanmış, kimisi de “ağır yaralı” arkadaşlarını koltuk altlarından yakalayıp, onları yavaş yavaş savaş alanından uzaklaştırmaya çalışıyordu.

 

Onların rollerini izlerken elimde olmadan gülümsemiştim. Buna verilecek başka bir tepkim yoktu. Oh, bir dakika. Detaylar Yuki, detaylar. Nasıl unutursun.

 

“Bunu siz askerlere söylemek istemezdim ama görünüşe göre düşmanınız tarafından ele geçirildiniz.” Topallayan adamlardan birinin yanına gittim ve bir elimi omzuna koydum. “Yani bu, bir savaş esiri olduğunuz anlamına geliyor.”

“Evet efendim. Düşman güçleri tarafından yakalandım ve bu yüzden doğal olarak savaş esiri sayılıyorum. Düşman beni sorguluyordu, bu yüzden eğer ağzımdan önemli askeri bilgiler kaçırırsam benim hatam değil.”

 

Neyse ki, yakaladığım adam beni hemen anlamıştı. Ne demeye çalıştığımı anlamış ve kesinlikle iş birliği yapacağını gösterecek şekilde cevap vermişti.

 

“Peki, her şeyden önce, şu bok kafalı prens nerede yuvalı?”

“Majesteleri muhtemelen ya kitap okuyor ya da konferans salonundadır. Tam olarak bu ikisinden hangisinde olduğundan emin değilim ama ikisinden biri olmalı.”

“Pekâlâ. Ya ona sadık olan askerler? Onlar nerede?”

“Çoğu, muhtemelen şehirde, kalenin hemen dışında patlak veren isyanla uğraşıyor olmalı. İçeride birkaç tanesi kalmış olmalı, ama onları sizin için hareketsiz hale getirdik, bu yüzden onlar hakkında endişelenmenize gerek yok.”

“Bir dakika? İsyan mı çıktı? Durumu anlatır mısın?”

“Görünüşe göre kilise vatandaşları kızdırmış ve büyük bir karışıklık çıkarmış. Her zaman Majestelerinin tarafında olmuştuk, bu yüzden bizi kalenin içinde tutup isyancıların tarafına geçmemizi ve Majestelerinin askerlerini zor duruma düşürmememizi engellemeye çalıştılar.” dedi. “Ama senin sayende harekete geçebildik. Ve bu yüzden, her birimiz adına sana teşekkür ederim.”

“Lafını bile etmeyin. Ben de sadece, bilirsiniz, kendi görevlerimi falan yapıyorum işte.” dedim. “Yapmam gerekeni yaptım. Hepsi bu.”

 

Konuşurken isyanı düşünmeye başladım. Yetimhanede yaşanan olaylar yüzünden planları geriye çekmeye mi karar verdiler? Evet, bu doğru olabilir. Muhtemelen Carlotta, beklerlerse ilk adımı atma fırsatını kaçıracaklarını fark etmiş, bu yüzden bu olayı kullanarak vatandaşları coşturmak için kullanmıştı.

 

Bir dakika. O bir paladin değil mi? Bir isyana sebep olmak ve halkı galeyana getirip, onları dikkat dağıtmak için kullanmak olabilecek en şövalyeliğe aykırı şey olabilirdi. Ve bir de kutsal şövalyelerin kurallar söz konusu olduğunda daha sıkı olduklarını falan düşünürsek...

 

Ah, her neyse. Durumu göz önünde bulundurursak, kurtarma ekibiyle buluşmam pek uzun süremeyecek gibi. Yakında onlara kralı teslim edip prensin yüzünü yamultabilecektim.

 

Yaşlı adamı güvenli yere götürüp geri gelecek kadar vaktim yoktu. Eğer geç kalırsak prens kaçabilirdi. Ve onun kaçmasını istemiyordum.

 

“Güzeel, istediğim her şeyi aldım.” dedim. “Peki şey, kra--Majestelerini güvenli bir yere götüreceğim. Siz de gitseniz iyi olur. Yine de kendinizi çok zorlamayın.”

“Evet efendim! Aynısı sizin için de geçerli ve size de iyi şanslar!”

 

“Savaş esiri” bana selam verdi, krala eğildi ve geri çekilen arkadaşlarının yanına gitti. O gittikten sonra, yaşlı adama doğru döndüm. “Pekala kral kankam. Gerçek kurtarma ekibi yakında burada olacak. Kızını alıp, sizi güvenli bir yere götürmeleri için hazırlansan iyi olur.”

 

“...Sana sormak istediğim bir şey var.”

“Nedir?”

“Niyetin oğlumu... öldürmek mi?

“Evet. Öyle.”

“Anladım...”

 

Başımı sallayınca, kral gözlerini kapatmıştı. Birkaç saniye bekledikten sonra gözlerini yavaş yavaş açmıştı. Yüzündeki ifade, bir tür karar aldığını gösteriyor gibiydi.

 

“Seninle birlikte gelmek isterim.”

“Bak dostum, üzgünüm ama gelsen de gelmesen de bir şey değişmeyecek. Oğlunun hayatı sona erecek. Ve onu yapacak kişi de benim. Söyleyeceğin hiçbir şey fikrimi değiştirmeyecek. Ne şimdi, ne de sonsuza kadar.”

 

Yapacak bir şey yoktu. Prensin varlığı, benim huzuruma bir tehditti.

 

“Oğlum büyük bir vatan hainliği yaptı. Ölümü kaçınılmaz. Onu öldürmemeyi seçsen bile öldürülecek. Ama onun son anlarına tanık olmak, tam olarak da kaçınılmaz olması sebebiyle zaten.”

 

Sözleri yüzünden bir süre duraksadım. Düşüncelerine karşı çıkamazdım... Çünkü, bir ebeveyn olmanı ne demek olduğunu anlamıştım.

 

“Yoluma çıkma yeter, tamam mı?”

“Çıkmayacağıma yemin ederim.”

 

Yaşlı krala verebildiğim tek karşılık, ahlamak olmuştu.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
FiLUcTuBaBy (98 puan) Üye
2022-02-12 01:36:45
Zor olsa gerek
Damocles (222 puan) Üye
2020-07-31 12:29:11
Çeviri için teşekkürler elinize sağlık.
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-27 00:46:27
Bölüm için teşekkürler
İbocan42 (61 puan) Üye
2020-06-21 00:28:56
Kesin prens kralı yan8nda götürcek ülke kralın kızına kalcak bizimkine de harem üyesi cikcak
Yaoi'den_nefret_ederim (137 puan) Üye
2023-03-22 22:04:11
@İbocan42, OMG ALBERT EİNSTEİN
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-05-03 06:24:13
Al kelleyi herkes mutlu...
Kunai 52 (151 puan) Üye
2020-05-02 01:30:02
Çeviri ve edit için teşekkürler.
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-05-01 18:55:22
Çeviri için teşekkürler.
Sadecesama (301 puan) Üye
2020-05-01 16:41:16
Yazık krala, valla onun için üzüldüm. Yuki şimdi kral karşısında nası öldürcekkine prensi :(