Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk
Akşam İçkisini Paylaşmak
O akşam, Lefi ve ben her zamanki şeyleri yapıyorduk. Bir
oyun tahtasına bakar şekilde karşılıklı bağdaş kurarak oturmuş, akıl savaşı
veriyorduk. Her zamanki gibi derken, gerçekten her zaman yaptığımız şey olduğunu
kastediyorum. Kutu oyunları zindanın en önemli şeyi olmuştu ve oyun oynamadan
neredeyse asla yatağa girmiyorduk.
“Hey Lefi.”” Lefi’nin Rahatlamasına Yardımcı Ol operasyonunu
harekete geçirmeye hazır olunca ejder kızı çağırdım. Bunun için mükemmel bir
zamandı. Illuna ve Shii uyuya kalmış ve hizmetçiler de yatmak için çoktan
odalarına gitmişlerdi. “İçer misin?”
Oynadığımız oyun bir tür shogiydi. [1] Daha doğrusu,
handikaplı shogiydi. Oyunu daha adil oynayabilmek için filimi ya da kalemi
oynamayı tercih etmiyordum. Şu halde Lefi’nin oyunda kötü olduğu izlenimi
ortaya çıkıyordu. Ve açıkçası, kötüydü de. Ama ejderha, başladığı noktadan bu
yana çok mesafe kat etmişti. Handikap başlarda daha gözle görülür seviyedeydi,
ayrıca hem altın hem de gümüş generallerimi de kapsıyordu.
“Kesinlikle. İçki içmeyen ejderha diye bir şey duysam
şaşırırım.” dedi Lefi. “Ancak, bu maddeyi sevsem de, daha tatlı olanlarını
tercih ettiğimi söylemeliyim.”
“Ejderhalar içkiyi sever mi? Bu beni bayağı şaşırttı.”
“Irkımın bu maddeye olan arzusu öyle yer etmiş durumdadır
ki, içimizden bazılarının onu elde etmek ve arzularını dindirmek için şehirlere
saldırdığı bilinir.” dedi Lefi sinirli bir şekilde. “Sanırım sabır nedir
bilmeyen o aptalların genellikle mağdur ettikleri tarafından öldürülmesi pek de
şaşırtıcı değil.”
N’ apalım. İşte karma. Sadece içki istediğiniz için bu kadar
sorun çıkarırsanız, bundan başka bir şeyi hak ettiğinizi söyleyemem.
“Bu ani sorunu biraz garip buldum Yuki.” Lefi oyun tahtasına
bakmayı bırakıp gözlerini merakla bana çevirdi. “Alkol içeren içecekleri
sevmediğin algısı oluşmuştu bende.”
“Yok. Yani, bir yerde haklısın. Pek içen tipte biri değilim,
ama nefret ettiğimi de söyleyemem.” dedim. “Her neyse, kralı kurtardığımı falan
hatırlıyorsun değil mi? Elimde olan bu süper yüksek kaliteli şaraplardan birkaç
şişeyle beni ödüllendirdi. Bayağı iyi olduğu için senin de hoşuna gider diye
düşündüm.”
“İçkinin senin keyif alabileceğin kadar lezzetli olduğunu mu
söylüyorsun? Pekala. Katılacağım.”
“Pekâlâ. Bir bardak şarap, hemen geliyor.”
Envanterimden bir çift kadehle birlikte kralın verdiği
şişelerden birini çıkardım. Şişenin mantar tıpasını çıkardığım anda leziz,
yumuşak bir koku odada dolaşmaya başladı.
Her iki bardağa biraz şarap döktüm ve bir tanesini, hemen
yüzüne kaldırıp alkollü kokularını içine çeken Lefi’ye uzattım.
“Çok hoş bir kokusu var.” dedi.
“Değil mi? Bir de, bu şey boğazından çok kolay akıp gittiği
için, ne kadar içtiğine dikkat etsen iyi olur.” dedim. “İlk sarhoş olan olmayı
sorun etmiyorsan tabii.”
“Benden daha çok içebileceğini mi sanıyorsun? Akıl dışı!”
Lefi’nin yüzünde korkusuz bir gülümseme oluştu. “İyi dinle Yuki. Ejderhalar,
çok miktarlarda içki içebilmeleriyle bilinen yaratıklardır. Ejderhaların en
tepesindeki bir hükümdar olarak ben, sana böyle bir şeyin olmayacağının
garantisini veririm.”
“Heh, saçmalık. Buna bizim orda ne derler bilir misin Lefi?
Aşırı özgüven.” Sırıtışını, kendi korkusuz yarım gülümsememle iade ettim. “Ve
aşırı özgüven bir zehirdir. Tek yaptığı durumları senin aleyhine çevirmek.”
“Hah. İstediğin kadar konuşabilirsin. Yakında gözdağının
yerini boyun eğme alacak.” “Pekala. Sözlerine geçici olarak inanıyor ve
beklentilerime ulaşmanı umuyorum Yuki.”
“Hadi bakalım!” diye kıkırdadım. “Sana bir İblis Lordu’nun
neler yapabileceğini göstereceğim.”
Bardaklarımızı kaldırdık ve birbirine çarpıp, şeytanın
nektarından birer yudum aldık.
***
“Şey ahhhh...Lefi...iyi olduğundan emin misin? Daha çok
içmenin pek de iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum.”
“Kağpaağt çeğneğğni. Meğğğak eğtmeeeğ!” Ejderha soruma,
sarhoş sinirinin şirin bir haliyle cevap vermişti. Yanakları kıpkırmızı olmuş
ve gözlerinin etrafında halkalar oluşmuştu. Yine de içmeye devam etti. Ve bu
davranışı bile ne kadar sarhoş olduğunu gösteriyordu. Ağzının kenarlarından
şarap dökülüyordu. Taşan sıvının boynundan damlayıp göğsünden aşağı akması öyle
erotikti ki, cazibeli geldiğini inkar edemezdim.
Yüce Ejderha sarhoş olmuştu. Zilzurna sarhoş. Bozuk bir
şekilde konuşurken başı bir o yana bir bu yana yalpalıyordu. Dediklerinin
aksine, tamamen hafif sıklet olduğu ortaya çıkmıştı. Iıı, aslında bu pek de
doğru olmaz. Sanırım düşündüğüm hafif sıklet seviyesinden biraz daha fazlasıydı
diyebilirim, çünkü teknik olarak çok içmişti.
Lefi Nell’den az içmiş olsa da, ortalama birisinin başa
çıkabileceğinden daha fazlasını içmişti. Onun beklentilerini karşılayamayacak
olan ben değil miydim? Neden tam tersi oldu? Ejderhaların çok içki içmesi
olayına ne oldu?
Mutfağa gidip ona bir bardak su alırken yarım gülümsemiştim.
“Al, biraz bundan içmek isteyebilirsin.”
Bardağı benden aldı ve içindekileri hemen içti. İşi
bittiğinde bardağı ve shogi tahtasını bir kenara itti ve başını kucağıma koydu.
Sıcaktı; ince geceliğinden yayılan vücut ısısını hissedebiliyordum.
“Ne oldu, hemen pes mi ediyorsun?” Diye sataştım.
“Tabii ki hayır. Ne saçma bir cümle.” dedi Lefi. “Sadece
kısa bir mola veriyorum. Kısa süre sonra devam edeceğim.”
Görünüşe göre verdiğim su, onu biraz ayıltmıştı. Artık çok
fazla içmiş biri gibi konuşmuyordu.
Aslında, bu olay şimdiden birçok kez yaşandı. Her iki
işlemin de kısa sürelerde gerçekleştiği, körkütük sarhoş olma ve ayılma
döngüsünü tekrar edip durdu. Demek istediğim, çok fazla alkol içebilme sözleri
pek de yanlış çıkmamıştı sanırım. Eğer böyle devam ederse, teknik olarak bir
gecede hayvani miktarlarda içebiliyor demekti. Sadece... belki tek seferde
değil.
Ona gülümsedim, başına bir elimi koydum ve güzel gümüş
saçlarında parmaklarımı gezdirdim.
“Hey Lefi.”
“Mmn?” Kendini biraz daha rahat bir pozisyona geçirirken,
bana bir inlemeyle tepki vermişti.
“Son zamanlarda kendini biraz fazla zorluyorsun, değil mi?”
“Z-zorlamıyorum.” cevap verirken gözlerini bana kaldırmıştı.
“N-neden bahsediyorsun?”
“Hadi ama. Birbirimizi neredeyse yarım senedir tanıyoruz.
Beni kandıramazsın.” dedim. “Döndüğümden beri çok farklı davranıyorsun.”
“...”
O sessiz kaldı, bense konuşmaya devam ettim.
“Lyuu, Leila ya da her kimden ne duydun bilmiyorum, ama
kendini konfor alanının dışına çıkmak için zorlamana gerek yok. Seninle takılmak
çok eğlenceli ve aynı şekilde eğlendiğin şeyleri yaparken izlemek de. O yüzden
başka bir şekilde davranmana gerek yok. Sadece, bilirsin işte, kendin
olabilirsin.”
“Kendimi... konfor alanımın dışına çıkmaya zorlamıyorum...”
gözlerini kaçırdı ve biraz çekingen bir ses tonuyla konuşmaya başladı. “Son
zamanlarda benim bile tuhaf bulduğum bir sürü şey yapmış olduğumu kabul
ediyorum. Bunlar pek alışık olduğum şeyler değil, ama beni rahatsız
etmiyorlar.”
Yüzü kızarmaya başlamıştı.
“S-sık sık fiziksel temas kurmaya, sana dokunmaya
çalışıyorum, ç-çünkü rahatsızlık, içimde oluşturduğu duyguların tam tersi.”
dedi. “S-senin dokunmanın rahatlığını özlüyorum Yuki.”
Lefi’nin normalde kar gibi bembeyaz olan teni, bir domates
kırmızısına dönüşmüştü. Yüzündeki ifade öyle şirindi ki, gözlerim yüzüne takılı
kalmıştı. Ne kadar uğraşsam da gözlerimi ondan alamıyordum.
Ve baktıkça, kalp atışlarımın hızlanmaya başladığını
hissediyordum.
“Mola zamanı bitti.” Lefi kucağımdan kalktı ve kendi yerine
geçti. “Şu aptal yüz ifadeni kes de bana başka bir şarap şişesi ver. Bu bitti.”
“T-tabii..” cazibesinden büyülendiğimi fark ettim ve
muhtemelen bir aptal gibi gözüktüğüm için, hemen bunu bıkkın bir şekilde iç
çekerek örtmeye çalıştım. “Bir dakika. Daha fazla mı içmek istiyorsun!?”
“Tabii ki. Ve şüphesiz, shogi oyunumuza da devam edeceğiz.”
“Tamam, tamam.” Konuşurken tahtaya döndüğümde bir terslik
fark ettim. “Bir dakika! Tahtayı tamamen tersine çevirmişsin! Ve bazı taşların
yerlerini de değiştirmişsin!”
“Sözlerini destekleyecek kanıtın olmamasına rağmen, neden iş
çevirdiğimle suçladığını anlamıyorum.” dedi. “Yoksa bu yenilgini kabullenmenin
bir başka çocuksu yolu mu?”
Lefi’nin, hala kırmızının bir tonuyla boyanmış olan yüzü,
bir zafer sırıtışıyla kaplanmıştı.
“Var ya...” envanterden bir başka şarap şişesini alırken of
çekmiştim. “Peki, bak ne diyeceğim, iyi. Sen öndesin. Bunu bir başka handikap
olarak görebiliriz. Sonuçta bunda senden çok daha iyiyim.”
Ve böylece ikimiz, ikimiz de hareket edemeyecek kadar sarhoş
olana kadar, gece boyunca takıldık.
[1] Shogi, basitçe söylemek gerekirse Japon satrancı.