Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

12 Mayıs 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1574 Görüntülenme
Bu bölümü 34 Kişi beğendi.
Cilt 11

Zindan Savunmasını Yükseltmek

“Patron, Lefi! Hadi çocuklar, kalkma vakti, çoktan sabah oldu bile!”

 

Bilincim yavaş yavaş boşluktan gelirken, ilk duyduğum şey Lyuu’nun sesi olmuştu. Bir yandan da hareket ettiğimi hissediyordum. Sanki birisi beni omzumdan yakalamış ve uyandırmak için beni sarsıyordu.

 

“Nrrgghhhh...” gözlerimi açtığımda ilk gördüğüm şey köpek kulaklı hizmetçinin yüzüydü. Yüzünde kocaman, pis bir gülüş vardı.

“Oh... Merhaba Lyuu. Günaydın.”

“Günaydın patron.” diye cıvıldadı. “Söylemem gerek, sabah ilk gördüğüm şeyin bu olması gözlerimi gerçekten bayram ettiriyor, çünkü çok tatlı falan ama yakında herkes uyanıcağı için ikiniz flörtleşmeyi sonraya bıraksanız iyi olur.”

“Hı...?” Hala tam uyanamadığımdan, ne demek istediğini anlayamamıştım. Ama göğsümde bir yük olduğunu fark ettiğim için gözlerimi aşağı çevirdiğimde bir ton gümüş saç ve bir çift zarif görünümlü boynuzla karşılaşmıştım.

 

Gümüş iplikleri takip ettiğimde boynuna ulaştım. Orada, hem açık, güzel şekilli bir köprücük kemiği hem de pürüzsüz bir tenle kaplı ensesini gördüm. Bakma isteğiyle doldum ama bakışlarımı biraz daha ileriye bakmaya zorlayınca, sahibi nefes alıp verirken yükselen ve alçalan bağrına tanık oldum.

 

Görüntü büyüleyiciydi. Elimde olmadan bakakalmışken, sonunda, nedendir bilinmez, uykumda Lefi’ye sarıldığımı fark ettim. Bir dakika. Hı?‎ Noluyor? Nasıl? Ne zaman? Ne?

 

Lyuu’nun uyandırdığı tek kişi ben değildim. Kollarımdaki ejder kız da hareket etmeye başlamıştı çünkü o da sarsıntıya maruz kalmıştı. Güzel, uzun kirpikli göz kapaklarını birkaç kez kırpıştırıp en sonunda içinde mücevher gibi parlayan göz bebeklerinin bulunduğu gözlerini açabilmişti.

 

Yavaş yavaş, sendeleyerek bakışlarını yukarı kaldırırken ben de ona doğru indirdim.

 

Ve gözlerimiz birleşince durduk.

 

Bir anlık bir sessizlik oldu.

 

Hareket edemeyecek ya da konuşamayacak kadar şaşkın bir şekilde birbirimize bakakaldık.

 

“G-günaydın.” Bir süre sonra, garip bir karşılama sözü çıkarabilmiştim.

“E-evet. Sana da günaydın.”

 

O da eşit derecede garip bir şekilde karşılık vermişti. İkimiz de ne dememiz gerektiğini bilmiyorduk.

 

Yine tuhaf bir duraksama olmuştu.

 

Bunu kıran bu sefer Lefi olmuştu.

 

“Immm... Salınmak istiyorun.”

“T-tabii, benim hatam.”

 

Muhtemelen uykumda ona sardığım kolumu kaldırır kaldırmaz benden öteye yuvarlandı ve ayağa kalkmaya başladı. Ben de onun gibi uykumdan silkindim ve artık üzerine ağırlık binmeyen vücudumu doğrulttum. Pekala. Dün gece ne olmuştu lan?

 

Çevremizi araştırdığımda, etrafımızda bir sürü boş şişenin olduğunu fark ettim. Boş şarap şişeleri tabii ki. Offf. Dün gece çoooooook fazla içtim. Ne olduğunu bile hatırlayamıyorum. Ne ara sızdım ben? Sanırım üşüdüğüm için Lefi’ye sarılmış olmalıyım. Muhtemelen uykumdayken olmuş olmalı.

 

Lyuu her zaman erkenci olmuştur. Ve bu yüzden, zindan sakinlerinden bu saatte uyanık olan sadece o olmalıydı. Leila görünmüyordu, ki bu, muhtemelen hala odasında olduğu anlamına geliyordu. Illuna yakında bir yerde, meleksi bir yüz ifadesiyle uyuyordu. Ve Shii de hala yapışkan formundaydı. Hala uyuyup uyumadığını biliyor olmamın imkanı yoktu, ama hareket etmediğinden, muhtemelen hala uyuyordu.

 

“Yıkanıp temizlenmek isteyebilirsiniz.” Hizmetçi, Lefi’yle yarattığımız pisliği temizlemeye başlarken bize bakmıştı. “Çünkü ikiniz de leş gibi içki kokuyorsunuz.”

“Doğru dedin. Ve teşekkür ederim.” dedim. Ayağa kalktım ve taht odasına kurduğumuz küçük banyoya doğru ilerledim. Japon stili handaki banyomuz çok daha büyüktü ama çok uzaktaydı.

 

“Tabii ya. İlk sen girmek ister misin Lefi?”

“Neden sırayla girmemiz gerektiğini anlayamadım.” dedi şaşırmış bir şekilde. “Neden birlikte girmiyoruz?”

 

Hala yarı uykulu gibi gözükse de, yüzündeki ifade şüphesiz şaşkınlıktı. Evet, olabilir.

 

Lefi ve ben, birbirimizi çıplak görmeyi pek umursamıyorduk. En ufak bir utangaçlık bile hissetmiyordu--ki bu gayet mantıklıydı. Ejderhalar kıyafet giymezler. Şu an kıyafet giyiyor olmasının tek sebebi, onlar olmadan üşüdüğünü hissediyor olduğuydu. Eğer olur da termostatı açıp zindanı sürekli yaz olan bir yere çevirmeye karar versem, anadan üryan gezeceğinden emindim.

 

Ne söylersem söyleyeyim fikrini değiştiremeyeceğimi bildiğimden, olayları olduğu gibi kabul etmek zorunda kalmıştım. Bunu kabullenip bakma isteğiyle savaşmak zorunda kalacaktım. Onun beni heyecanlandırdığı anlarda, zafer dolu, kendini beğenmiş bir şekilde sırıtıp yüzüme vurduğu anların kaydını tutuyor olduğundan bunu göstermediğimden emin olmalıydım.

 

“Tabii, sorun değil. Hadi gidelim.” dedim telaşımı olabildiğince bastırarak.

“Saçımı yıkaman gerek.”

“Nasıl isterseniz leydim.” dedim iç çeker şekilde.

 

Ve ikimiz banyo yapmaya gittik. Her şeye tanıklık etmiş Lyuu, biz ayrılırken arkamızdan pis pis sırıtmaya devam ediyordu.

 

***

 

Güzel, canlandırıcı banyamızın ardından her şey rutine göre ilerledi. Dışarı çıktık, herkesle kahvaltı ettik ve zindanın her bir sakini kendi işiyle uğraşmak için dağıldı. Illuna ve Shii çimenlerde oynamak için dışarı çıkmışken, Leila ve Lyuu her zamanki ev işlerini yapmaya başlamışlardı. Futonuna kıvrılıp dünyayı umursamadan içinde dolanan Lefi’yle konuşmam işe yaramış gibiydi. Doğrudan uykuya dönecek gibiydi. Ahhh. Tekrar canının istediği şeyleri yaptığını görmek güzel. Normal Lefi, en iyi Lefi.

 

Zindanın bir sakini olarak ben de kendi işlerimle ilgilenmek için dışarı çıktım. Tam olarak, zindanın girişi olarak işaretlediğim mağaranın önünde dikilmiş zindanın savunmalarını güçlendirecek yollar düşünüyordum.

 

Başkenti ziyaretimde insanların en güçlülerinin, insanların şampiyonlarının aslında bayağı güçlü olduğunu fark etmiştim. Dövüştüğüm herifi yenmeyi başarmıştım ama iki ya da daha fazlasıyla karşılaşmış olsaydım muhtemelen kolaylıkla parçalara ayrılırdım. Bir de insanları pek de büyük tehdit olarak sınıflandıramazdım. Şüphesiz, etrafta insanların en güçlü adamlarını kolaylıkla alt edebilecek statlara sahip hayvansılar, iblisler ve yarı insanlar da vardı. Muhtemelen diğer ırklarda savaşta beni yenebilecek savaşçıları vardı ve bir iki insan grubunun ötesinde düşmanlar edinirsem onlarla karşılaşmak zorunda olduğumu anlamıştım.

 

Ve tek bir yenilgi bile ölüm anlamına gelirdi.

 

Eğer yaşamak istiyorsam kaybetmeme izin vermemeliydim.

 

Başta kendimi güçlendirmenin en iyi seçeneğim olduğunu düşünmüştüm. Ama canavar avlamak dışında güçlenmenin başka bir yolunu bilmediğim için, bu seçeneği bir süreliğine kenara atmaya karar vermiştim. Çünkü, zindanın savunmasını güçlendirmenin büyük ihtimalle daha çabuk sonuç vereceğini biliyordum.

 

Şu anki haliyle tuzaklarım, başkentte dövüştüğüm adam kadar güçlü birini yenmeye yetecek kadar güçlü değildi. Daha güçlü istilacıları en fazla yavaşlatabilirlerdi. O kadar güçlü birini ya da bir şeyi tamamen öldüremezlerdi.

 

Ama bu bir sorun değildi.

 

Zindanın savunmaları ölümcül olmak zorunda değillerdi. Rahatsız etme amacıyla çalışmaları gerekiyordu. Düşmanlarımın iksirlerini tüketmelerini ve canlarını yarıya ya da daha aşağı indirmelerini istiyordum. İdeal durumda, önümdeki istilacıların yıpranmış ve yara bere içinde kalmış olmalarını istiyordum.

 

Ve bunu yapmanın en iyi yolu daha çok canavar almaktı. Elimin altında yeterince yoktu. Shii, Rir ve bir de üç heyula kız vardı. Hepsi bu. Kontrolümün altında olan beş yaratığın sadece birisi güçlü düşmanlarla gerçekten karşılaşabilecek düzeydeydi. Rir gibi yaratıkların türünün nadir örneklerinden olduğunu tabii ki biliyordum. Muhtemelen onun seviyesinde bir şey alamayacağımı biliyordum, özellikle dört kişilik bir grup çağırmak istediğimi düşünürsek.

 

Özellikle dört kişilik bir grup istememin sebebi niceliğin nitelikten daha üstün olmasındandı. Zayıf canavarlar savaşta pek bir işe yaramazlardı. Birkaç yüz tanesinin içine kolaylıkla dalıp, bir haneden savaşçısı gibi onları yararak geçebiliyordum. Benimkine benzer statlara sahip birinin aynısını yapamaması için bir sebebi yoktu.

 

Niceliğin işe yaramaya başlaması için, rakibimin eskiden savaştığım koca karınca ordusunu toplaması gerekiyordu. Of dostum, onlar neydi ya öyle. O kadar fazlalardı ki, sanki kilometreler boyunca sadece karınca görüyor gibiydim. Malum sosyalist ülkenin aksine, politik büyücülük falan kullanarak çiftçileri bir gecede askerlere dönüştüremezdim. Düşmanımın mermisi bitene kadar onlara canlı şeyler fırlatamazdım. Bu tarz bir strateji, sahip olduğumdan daha çok DP’ye gerek duyardı.

 

Daha da önemlisi, çağırdığım yaratıkların Uğursuz Orman’da yaşayabilecek, gelişebilecek kadar güçlü olmaları gerekiyordu--burası, yaşamaya elverişli denebilecek bir yer değildi. İçinde yaşayan her bir yaratık, hayatta kalabilmek için belirli bir seviyede güce sahipti.

 

Durumlar göz önünde bulundurulduğunda, niteliğin nicelikten üstün olduğunu kesinlikle söyleyebilirdim. Tabii ya, az daha unutuyordum. Rir’in de bir sürü adamı vardı değil mi? Eh, onlarla ilgili kararları kendisine bırakıyorum. Eminim ben istemesem bile onları kullanacaktır.

 

Çağırabileceğim canavarları düşündükçe, birden aydınlandım; zindan adil olmak zorunda değildi. Heh. Onu saçma bir şekilde güçlendirip, istilacıların karşısına hemen oyunun başında miniboss fırlatarak, oyunun dengesizliği yüzünden onları ağlatmalıydım. Heh. Öyle fenaydı ki, bu harika olurdu. Ve minibossu öldürdüğünde ne kazanacaksın? Tabii ki daha çok miniboss! Heheheh. Bir dakika. Ne düşünüyorum lan ben? Neden minibossla teke tek savaşasın ki? Salla onu, hepsini aynı anda salacağım ki hepsi savaşa girişsin. Off, evet. Bu cidden çok eğlenceli olurdu. Bu kesinlikle, millete oyun kollarını bıraktırıp öfkeden kudurmuş bir şekilde çığlık attırırdı.

 

Ve bunu nasıl daha da kötüleştireceğimi biliyordum. Tonla tuzak serpiştirip, tehlike yaratacak şeyler hazırlayacaktım. İstilacılar, minibosslar tarafından dikkatleri tamamen dağıldığı için, durup ayaklarının dibine bakmak zorunda kalacaklardı. Ve bunu yaptıklarında ne olacaktı? Buum! Tuzağa düşüp ölecekler! Heh. Heheheheheh. Oh dostum, bu öyle acımasız olacak ki, deli gibi eğleneceğim. İstilacılar eğlenemeyecek tabii ki.

 

Kafamda bu düşüncelerle, nihai hedefimi bulmuştum. Kendime öyle bir zindan yaratacağım ki, düşmanlarım yaklaşmaya cesaret edemeyecek, öyle bir zindan ki içine girenler tekrar görülemeyecek. Aşırı abartılı saçma sapan zorluk seviyesi, işte geliyorum! Evimi korumam gerek sonuçta.

 

Kafamdaki tek endişe, tuzakların sadece düşmanlarım tarafından harekete geçirildiğinden emin olmaktı. Zindan sakinlerinin yaralanmasını istemiyordum, ve Nell de istediği zaman gelip takılabilmeliydi.

 

Planlarımı düşünmeye devam ederken menüyü açtım ve aşağı doğru kaydırmaya başladım.

 

***


Çevirmen Notu

Çevirmen notu: Gençler, okuduğunuz için öncelikle teşekkür ederim. Hoşnut olmadığınız/anlamadığınız/anlamakta zorlandığınız kısımlar varsa, yorumlara yazın.

Belki erkek dostlarımız sıkıntı çekmese de, hanım dostlarımız sıkıntı yaşayabilir diye bunu yazmaya karar verdim. Seri tamamen oyunlar ve oyun dünyası üzerine kurulmuş, ki başından beri bunu gösteren çok fazla şey vardı zaten. Bazı kelimeleri çevirmeden, terim olarak bırakmamın sebebi bu. Mesela stat. Stat aslında İngilizce istatistik kelimesinin kısaltılmışı gibi bir şey, ama ben bunu istatistik diye çevirdiğimde (sanırım 90. Bölümden öncesi), Türkçe’deki anlamından farklı yerlere gidiyordu. O yüzden doğrudan stat olarak bıraktım ki anlaşılması daha kolay olsun. Stat burada karakter sayfasındaki özelliklerin hepsine deniyor. Güç, hız vs. Ayrıca bu bölümün sonlarında da göreceğiniz, ilk bölümlerde de çokça bulunan terimlerden biri olan boss/miniboss kavramı. Şimdi ben bunu miniboss yerine mini patron/şef/usta vs. gibi kelimeler kullanmak zorunda kalacağım ki bok gibi olacak. O yüzden biraz İngilizce, biraz oyun terimi olması anlamanızı daha da kolaylaştıracak. Anlamadığınız yer olursa yazın yorumlara. Maalesef bazı kelimelerin Türkçe karşılığı yok. Anlayışınız için teşekkürler ^^ 

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
İners (132 puan) Üye
2022-06-06 20:14:43
Eviri ve çedit için sağol
Pika-sama (98 puan) Üye
2022-02-07 18:20:06
Aynn yap zor bir tane gitsin daha sonra uğraşmana gerek kalmaz
İners (132 puan) Üye
2021-07-14 03:22:17
Çeviri ve edit için teşekkürler
Kumpir (44 puan) Üye
2021-05-16 13:03:45
çeviri ve notun için teşekkürler
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-27 02:44:54
Bölüm için teşekkürler
Orion (17 puan) Üye
2020-05-30 01:09:17
Çeviri ve edit için teşekkürler.
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-05-13 11:11:00
Çeviri için teşekkürler
Ker!m (339 puan) Üye
2020-05-12 21:46:35
Çeviri ve edit için teşekkürler.
DeliDana (2871 puan) Üye
2020-05-12 16:54:46
Çeviri için teșekkürler. Kolay gelsin
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-05-12 16:35:15
İlk yorum benden olsun... Zindanın içine tank top uçak ne varsa yığ gitsin öyle daha eğlenceli olur.
Tomris (677 puan) Üye
2020-05-13 11:45:14
@ASİLZADE, bir odaya atom bombası kursun son çare olarak hemen sahte taht odasının önündeki odaya