Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

16 Mayıs 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1498 Görüntülenme
Bu bölümü 32 Kişi beğendi.
Cilt 11

Güçlü Bir Rakip - Kısım 3

Rir’in sırtında, ters oturup koştuğu yönün tersine bakıyordum. Mantikorun saldırılarını savuşturmak için Zaien’i hazır bekletiyordum.

 

“Hassiktir...!” Bu saldırılardan birini savuştururken küfretmiştim. Canavar yakınlardaki bir ağacı zıplama tahtası olarak kullandı ve zıplarken onu yok edip, bize, vücudunun tüm ağırlığını kullanarak, ağır bir darbe vurmuştu. “Siktir git lan, koca götlü!”

 

Kollarım gıcırdadı. Asla çıkarmamaları gereken sesler çıkararak şikayet ediyorlardı, ama dişlerimi sıktım ve bir kez daha Zaien’i savurarak Bay Bok Çuvalına saldırdım. Kendini beğenmiş orospu çocuğu geriye çekilip saldırımı kolaylıkla savuşturduktan sonra bir büyü yaptı ve bir grup taş mızrağı bize doğru ateşledi.

 

Cıkladım. Bir tanesinin bile Rir’e vurmasına izin veremezdim. Bir süredir devam eden kovalamaca, o darbe aldığı an sona ereceğinden zorlayarak kollarımı döndürdüm ve Rir’i hedef alan bütün mızrakları yok edene kadar Zaien’i savurdum. Ve bunu yaparken beni hedef alanları tamamen ihmal etmiştim.

 

Birkaç tanesi beni delip geçmişti. Kanım Rir’in kürkünün üzerine dökülüp her yerini kızıla boyarken, küfrettim, kaslarımı sıktım ve direndim.

 

Fenrir, endişeli bir şekilde bana havladı ve beni kontrol etmek için arkasına dönünce, kaygılarını gidermek için ona geri havlamıştım. “Kapa çeneni, gözlerini önüne çevir ve koş!”

 

Envanterimi açıp bir iksir çıkarmak istedim ama zamanım yoktu. Savunmayı bırakamazdım. Arkamızdaki ürkütücü piç dikkatimi ona vermeyi kestiğim anda kesinlikle daha sert bir şekilde saldıracaktı. Ama bu bir sorun değildi. Bir miktar hasar almış olabilirim ama bu beni yenmek için yeterli değil. Vücudum, birkaç küçük yaralanmadan ve azıcık kan kaybından dolayı düşmek için fazla dayanıklıydı.

 

Sadece hareketlerimi engelleyen mızrakları çıkardıktan sonra, tekrar takipçimizin saldırılarını engellemeye odaklanmaya başladım.

 

Ama saldırmıyordu.

 

Kendini beğenmiş şerefsiz hala kıçımızın dibindeydi ama saldırmak yerine dik dik bakıp kendinden emin bir şekilde gülümsüyordu. Yüzündeki ifade, biraz önce dart oyununda bir iki tane sağlam atış yapmış birinin yüzüne benziyordu. Siktiğimin salağı.

 

Rir’in varış noktasına ulaşmasına sadece birkaç dakika kalmıştı. Ulaştığımızda, yüzündeki kendini beğenmiş sırıtışı sonsuza kadar silaceğiz, ama bu benim için yeterli olmayacaktı. Onu oraya varmadan haklamak istiyordum. Ondan bütün soğukkanlılığını söküp almak ve götüne sokmak istiyordum. İblis lordlarını böyle aşağı göremezsin şerefsiz!

 

Ardı ardına saldırıya uğramak, beni eziklik hissiyle doldurduğu için, belimde asılı, tamamen dolu olan büyülü silahımı çektim. Zaien’i yüzüme doğru kaldırdım ve tek elle tutmaktan ağızla tutmaya geçtim. Biraz ağır olduğundan çenemi ağrıtıyordu ama bunu yapmak zorundaydım. Artık boş olan elimle envanterime uzandım ve boş zamanımda pratik yapmak amacıyla ürettiğim, bir sürü başarısızlığımdan biri olan rastgele boktan bir silahı aldım.  Bütün gücümü toplayarak silahı bok çuvalına doğru fırlattım, ki bunun sonunda yaralarımdan kan fışkırmıştı ama umursamamıştım. Benim için, yüzündeki ifadeyi düzeltmek, biraz kan kaybetmemden daha önemliydi.

 

Orospu çocuğu bunu kolaylıkla savuşturdu ve aptal görünen bir maymunu andıran bir şekilde, çabucak yakınlardaki ağaçlardan birine atlayarak, karşı saldırı için kendini hazırladı. Ve tam o anda saldırımı yaptım. Tabancamı ağacın dibine nişanladım ve tetiği çektim.

 

Mermi, bir topçu taburu kadar gümbürtü çıkararak namludan fırladı. Tamı tamına üç bin mana içeren mermi, ağacın köklerini parçaladı ve lanet ağacı yerle bir etti. Varacak bir yeri kalmayan aptal hayvan, pozisyonunu düzeltemeyecek kadar hızlı gidiyordu. Sahile vurmuş bir balina zarafetiyle yere inerken yüzü şok içinde buruş buruş olmuştu.

 

“Hah! Al bunu, puşt!” Silahımı yerine koydum ve kocaman, pis gülümsememle hava atarken ona orta parmak çıkarmıştım.

 

Bay Bok Çuvalı’nın yüzü, onu düpedüz kışkırttığımı fark edince, öfkeyle değişti. Bacaklarına öncekinden de fazla güç vererek kovalamacaya yeni bir soluk katmıştı.

 

“Hahah, orospu! Şimdi kim gülüyor ha!? Kendi silahınla vurulmak nasıl boktan bir his, değil mi?”

 

Şaşırtıcı bir şekilde, ikinci kışkırtmama gelen cevap bir başka öfkeli kükreme olmamıştı. Bunun yerine, azarlayan bir havlama şeklindeydi. Rir aşağı yukarı, neden düşmanı kışkırtacak kadar aptal bir şeyi yaptığımı soruyordu.

 

“Üzgünüm Rir. Yani, ikimiz de benim gerçekten barışçıl biri olduğumu biliyoruz ama bu savaşı çıkaran oydu!” Kendimi açıklarken kıçımla gülüyordum. “Ve benimle her kim uğraşırsa, kendi silahının yüz misliyle karşı karşıya kalır.”

 

Tam olarak sağlıklı bir ruh hali içinde olmadığımı söyleyebilirdim. Çok fazla kan kaybetmiştim ve kafama yeterince kan gitmiyordu. Gerçi, karşılık verme, barış halini sürdürmenin bir anahtarı olarak, her zaman benim öğretimin bir parçası olmuştur.

 

Ancak şu an bunu çok fazla umursamıyordum ve pire torbasının öfkeden kudurmuş yüzünü gördükçe çok eğleniyordum. Ona bakmak bana enerji veriyordu. Hızlanmış olması istediğimiz bir şey değildi tabii ki, ama bu önemli değildi. Varış noktamız görünmüştü. Sadece birkaç yüz metre ötemizdeydi.

 

Doğrudan, günün erken saatlerinde kurduğum tuzaklardan birine doğru ilerliyorduk. Rir ve benim yaptığımız büyülerin aksine, tuzaklar büyü enerjisi kullanmıyordu ya da genellikle büyülü olaylar yaratmıyorlardı. Bunun yerine, insana büyülü bir şeymiş gibi gelen, DP olarak bilinen gizemli maddeyi kullanarak, fiziksel olaylar yaratıyordu. Ne aralarındaki benzerlik ya da ayrımı görebiliyordum ne de planımın işe yarayacağından tam olarak emindim, ama bütün kanıtlar, sadist mantikorun otomatik MT Alanına benzeyen bariyerin sadece büyüye tepki verdiğini gösteriyordu ve tuzakların büyü yapmadığı, fiziksel hasar verdiği gayet belliydi.

 

Bir başka deyişle, peşimizdeki manyak, muhtemelen tuzaklara duyarlıydı.

 

En endişelenmem gereken şey, zamanlamayı doğru yapmayı başarmaktı. Onun fark etmesini riske atmamak için erkenden çalıştıramazdım. Ve onu kaçırmamak için çok geç de çalıştıramazdım. Her şey, doğru anda doğru tuşa basmama bağlıydı.

 

“Bayağı çaresiz gözüküyorsun ha! Senden çok daha zayıf birisi tarafından kıçının tekmelenmesi bayağı boktan olmalı değil mi? Geber orospu!”

 

Saldırısını savuşturduktan sonra, kararlarını bulanıklaştırmak için ona küfretmeye devam ettim. Bu arada Rir, önüne çıkan ağaçlardan kaçarken deli gibi koşuyor ve arkasında devasa toz bulutları bırakıyordu. Neredeyse vardık. Biraz daha.

 

Tekrar bize doğru sıçradı ve bir kez daha beni hedeflemişti ama vücudumu çevirerek ısırığından kurtulduktan sonra aptal suratına yumruğumu indirdim. Neredeyse! Hadiii, hadiiiii!

 

Rir hedefin üstünden atlarken, canavar benden yediği yumruğun etkisiyle bir anlığına geri çekilmişti.

 

Her şey mükemmeldi. Tuzak tam aramızdaydı. Bize daha da büyük bir öfkeyle baktı ve düz bir çizgi şeklinde bize doğru hücum etti. Şimdi!

 

Tuzağı, tam o şerefsiz üzerinden geçerken aktive ettim. Ayağının altında ne olduğuna dikkat etmediği için, kendini beğenmiş piç tam üzerine bastı ve tuzak çalıştı.

 

Önümdeki manzara koyu bir kırmızı tonuna bulanırken, kulakları sağır eden bir ses kulaklarıma hücum etti.

 

Bir yaşayan bir şeyi yaşamaktan çok uzak bir hale çevirecek kadar güçlü bir patlama olmuştu. Ve buna rağmen, bunun aptal mantikoru öldürebileceğinden emin değildim. Herifin seviyesi 96’ydı. Sanki o piçin bundan kurtulabileceğini ve izin verirsek ayağa kalkabileceğini hissetmiştim. Ve önsezilerimin doğru olduğunu öylece oturarak beklemeyecektim.

 

Eğer savaşı bitirmek istiyorsam, şu an yapmam gerektiğini biliyordum. Rir’in sırtından atladım, yüzümü korumak için kollarımı kaldırdım ve kılıcım hazır bir şekilde doğrudan cehennemin içine daldım.

 

Acı hücum etmişti. Devasa patlamanın beni yaktığını ve şarapnelin etimi deldiğini hissedebiliyordum. Ama yürümeye devam ettim. Öleceğimi düşündürecek kadar çok canımı yakıyordu. Ama tek yaptığı buydu. Tek yapabildiği buydu.

 

“Öl!”

 

Patlamanın etkisiyle oluşan rüzgara karşı savaşırken, kararlı bir çığlık atmıştım. Bacaklarımdaki tüm güçle ilerlemeye devam ettim ve patlamanın merkezine doğru milim milim ilerledim. Ve ulaştığımda, oynadığım kumarı kazandığımı gördüm. MT Alanı çalışmamıştı.

 

Patlamaya dalmış olmanın karşılığını, yaralı mantikor manzarasıyla almıştım. Her yeri yanmış tı ve bazı kısımları kömürleşmişti. Daha da önemlisi, gözleri yuvalarının içine dönmüştü. Ani patlama onu hemen öldürmüştü. Neyse ki, yemlediğimiz tek tuzak, onu durdurmaya yetmişti. B planıma başvurmak zorunda kalmamıştım: Uğursuz ormanın içinde koşturup, yeni yerleştirdiğim zindanın tam teşekküllü ziyafet sofrasını ona göstermek.

 

Önüne doğru atıldım ve Zaien’i savurdum.

 

Bunu yaparken canavar kendine geldi. Gözleri tekrar öne döndü ve çabucak bana odaklandı.

 

Kriz Saptama çılgına dönmüştü. Beni, inanılmaz fazla tehlike ve koru hissiyle doldurmuştu.

 

Zaman yavaşladı.

 

Ayağı yavaş yavaş yüzüme doğru yaklaştı ve başımı gövdemden ayırmak için ilerledi.

 

Ama durmadım.

 

Çünkü bu sefer yalnız değildim.

 

Benimle birlikte cehennemin içine dalmış, bazı yerleri yanık gibi gözüken Rir, dişlerini mantikorun omzuna geçirdi ve saldırısını anında durdurdu.

 

Onun sayesinde savuruşumu tamamlayabildim.

 

Zaien pire torbasının yüzüne battı.

 

Kılıcın, yaratığın kemiklerini kırma ve etini yırtma hissini algılayabiliyordum. Kan her yere sıçradı. Mantikorun kafası havada uçarken, tam anlamıyla bir kan banyosunun altındaydık. Bundan da fazla kırmızı sıvı, başsız kütüğün içinden, boynundan fışkırıyordu.

 

Ve sonra, bir anlık gecikmenin ardından sonunda yere yığılmıştı.

 

Bir daha hareket etmemek üzere.

 

“Görünüşe göre biz kazandık.”

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
FiLUcTuBaBy (98 puan) Üye
2022-02-12 02:50:52
10 seviye yükselir mi acaba
Pika-sama (98 puan) Üye
2022-02-08 08:49:45
Zaferin çanları çalıyor
Kumpir (44 puan) Üye
2021-05-16 13:44:17
başta canavarın da bir loliye dönüşüceğini sandım son ana kadar da bunu savunmuştum yazar beni şaşırtı desem yeridir
Damocles (222 puan) Üye
2020-07-31 17:04:35
Çeviri için teşekkürler elinize sağlık.
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-27 15:38:43
Bölüm için teşekkürler
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-05-19 04:25:53
Daha 1 canavarı zor öldürüyor yazık...
Ker!m (339 puan) Üye
2020-05-17 04:42:40
Postundan halı yap. kafasini kes ,doldur ve duvara as. Çeviri ve edit için teşekkürler.
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-05-16 20:10:55
Çeviri için teşekkürler
DeliDana (2871 puan) Üye
2020-05-16 17:09:32
çeviri için teşekkürler.