Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk
Kın Yapımı
Güvenilir silahımın gelişmesinin beklenmedik bir yönde
ilerlemesini fark etmemin üzerinden birkaç gün geçmişti. Bu nedenle, Uğursuz
Orman’dan topladığım önümde duran masaya serilmiş envai çeşit malzemenin
başında bağdaş kurmuş oturuyordum.
Bu masa, sadece zanaat işleriyle uğraşırken kullandığım
masaydı. Ve başlamak üzere olduğum aktivitenin amacı Zaien’e kın yapmak
olduğundan, onun da yanı başımda olduğunu tahmin edebilirsiniz. Ve konuyla
alakalı düşüncelerini sözle dile getiremese bile, büyük kılıcım bir mutluluk
havası yayıyor gibiydi. Gerçekten keyfi yerindeydi. Sanırım şu an
takılabileceği biri olduğu için mutluydu. Ne iyi, sosyal bir insandı şu kılıç.
Uğursuz Orman içlerine kadar bizi kovalayan ürkütücü
takipçimizi yenmemiz, kılıcın kabzasını tutmamama rağmen benimle telepatik
iletişim kurabiliyor olabildiğini düşününce, kılıcın bayağı gelişmesini
sağlamış olmalıydı.
Kılıcı Analiz ettiğimde, onu yarattığım zamandan bu zamana
bir çok şeyin değiştiğini göstermişti.
***
Genel Bilgiler
İsim: Zaien
Irk: Büyülü Silah
Kalite: Ölçülemiyor
Saldırı Gücü: 459
Dayanıklılığı: 672
MP: 618
Eşsiz Yetenekler
Telepati
Vampirlik
Yetenekler
Kızıl Alaz III
Öz Onarım I
Unvanlar
Akıllı Silah
Tanım:
Yuki ismindeki İblis Lordu tarafından yapılmış bir katana
şeklindeki bir büyük kılıç. Kılıç, günahtan nefret eder ve günah işleyenleri
affetmez. Gittikçe keskinleşen ve kanlandıkça güçlenen kılıç, günahkarları
suçlarını yargılar ve cezalarını kendisi verir. Zaien, yaratıcısı tarafından
kullanılmanın bir sonucu olarak, kendi başına bir irade geliştirdi. Bu silahı
kullanan kişinin statlarında büyük artış görülür.
***
Göze çarpan değişimlerden birisi, bilginin sunuluş şekliydi.
Zaien’in statlarıyla alakalı arayüz elemanları önceden diğer eşyalarla ortaklık
gösteriyordu, ama şimdi durum sayfası daha çok yaşayan bir yaratığınkine
benziyordu. Ayrıca detaylarda da çok fazla değişim olmuştu.
Beni şaşırtan ilk şey kılıcın ırkıydı. Büyülü Silah mı? Bu
nasıl ırk lan? Gerçi bir düşününce, iblis lordu da kulağa pek bir ırk gibi
gelmediği için, belki de bu kadar şaşırmamalıyım.
Sayılara gelince, ne düşünmem gerektiği hakkında bir fikrim
yoktu. Yüksek mi yoksa düşük mü olduklarını, karşılaştıracak bir şeyim
olmadığından, bilemiyordum. Bu zamana kadar analiz ettiğim silahların hiçbiri,
kendi saldırı ya da savunma değerlerini göstermiyordu. Ama MP’nin dışında, en
azından saldırı gücü ve dayanıklılık, beklenen değerlerdi. Katanaya benzeyen
büyük kılıçtan yayılan büyülü enerjiyi artık hissedebiliyor olsam da, bunu ne
zaman kazandığı hakkında hiçbir fikrim yoktu. Kendi manamı aktardığım durumlar
haricinde, daha önce hiç mana barındırmadığından eminim.
Yeteneklerinin çoğu makuldü. Eşsiz olanlar, Zaien’in
yapımında kullanılan silahlara aitmiş gibi görünüyordu. Aynı şekilde, Kızıl
Alaz’ı görünce de şaşırmamıştım. Üzerine büyülü halka işlenmiş bir silahın bu
özelliğinin yetenek olarak tanınıyor olması çok da mantıksız gelmiyordu. Bir
dakika. Kızıl Alaz’ın seviyesi var. Bu, onu kullandıkça seviye atlayıp daha da
güçleneceği anlamına mı geliyordu? Hmmm...
Öz Onarım kafamı karıştıran tek yetenek olmuştu. Nereden
geldiği hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu, ama kullanışlı göründüğünden,
şikayet etmedim. Yetenek, eğer kılıç yamulur ya da hasar görürse diye, Zaien’e,
kendi büyü enerjisini tüketip kendini tamir etmesini sağlıyordu. Kılıcın her
zaman çok dayanıklı olduğunu düşünmemin sebebi belki de buydu. Bunca zaman
kendini tamir ediyor olabilirdi.
Dostum cidden, tüm durum sayfası anlayamadığım bir ton şeyle
doluydu. Beklentilerim mi? Evet, şu an tamamen yok olmuşlardı. Muhtemelen daha
sonrasında detaylı inceleme yapıp, her şeyi test ederim ya da anlarım.
Zaien’in durum sayfası öyle farklıydı ki, Lefi’yi bile
şaşırtmıştı. Onu gören Yüce Ejderha, bezmiş bir şekilde iç çekti ve “Gerçekten,
senin yanında kaldığım süre boyunca bir dakika bile sıkılmıyorum.” dedi.
Daha önce hiçbir silahın, yaşayan bir canlınınkine benzeyen
statları olduğunu görmediğini söyledi. Ejderha, akıllı silahlar hakkında bir
iki şey biliyordu, ama görünüşe göre hiçbiri Zaien kadar berrak düşünceler
üretebilecek seviyede değildi. Şerefsiz Zaien, çok havalısın. Efsanevi Yüce
Ejderha bile senin gibi bir şey görmemiş.
Uzun lafın kısası, Zaien bir sürü değişimden geçmişti ve
birden gelen kılıca kın yapma dürtüsü de bununla alakalıydı. Yani, yeni edindiği
iletişim kurabilme yeteneği. Şey, bir dakika. O diyorum ama. Zaien’e kız olarak
mı hitap etmeliyim? O, biraz feminen gözüküyor gibi. Hmm...
Zaien bunu isteyerek söylememişti, ama akıllı silah, ne
zaman onu bir kenara koymaya kalksam, üzülüp duruyordu. Bunun sebebi, Zaien’in
telepati yeteneğinde henüz ustalaşmamış olmasından kaynaklanıyordu. Duyguları,
düşünceleriyle birlikte, onu her kullandığımda bana aktarılıyordu. Ve of
dostum, bu şey beni yiyip bitiriyordu. Zaien gerçekten çok çocuksu bir izlenim
veriyordu, o yüzden onu, şey... kız olarak mı görmeliyim? Pekala, tekrar
deneyelim. Zaien’in üzülüyor olduğunu görmek beni berbat hissettiriyordu. O
silahı gerçekten çok seviyordum ve bu işleri daha da zorlaştırıyordu.
Sorun, Zaien’in envanterdeyken yalnızlık hissediyor
oluşuydu. Bana en uyan gerçek çözüm, Zaien’in envanterin içinde oturup
kalmamasını sağlamaktı. Bu yüzden ona bir kın yapmalıydım. Çünkü, bilirsiniz
işte, sivri eşyaları ağzı açık bir şekilde ortalıkta bırakmak pek de akıllıca
değildir.
Önümdeki masada duran bütün malzemeler, avladığım
canavarlardan geliyordu. Ayrıca elimde, bugün kullanmak için bir süre önce
hazırladığım biraz taze kereste de vardı. Kabul etmek gerekirse, nasıl iyi bir
kın yapılacağı hakkında bir fikrim olmadığından, malzemeler, şans eseri ve
gelişigüzel toplanmıştı. Kafamdaki fikir, bir şeyler bulana kadar denemekti.
Tabii ki, el işinde pek iyi değildim ve zanaatkarlık
eğitimiyle kazanılan yeteneğe de sahip değildim. Elimde hiçbir yetenek olmadan
Zaien’e tam olarak nasıl kın yapabileceğimi merak ediyor olabilirsiniz. Bunun
cevabı, şaşırtıcı derecede basitti: Silah Dönüştürme.
Silah Dönüştürme., teknik olarak bir silah olduğu sürece her
şeyi yaratabilme kapasitesine sahipti. Yine de, kınlar silah olmadığından, kın
yapımı tam olarak nasıl olacaktı? Farklı açılardan bakmayı gerektirmesine
rağmen cevap, açık bir şekilde ortadaydı. Tek yapmam gereken kının
silahlaştırılmasıydı.
Şu ana kadar olan tecrübelerim böyle bir şeyin mümkün
olduğunu gösteriyordu. İçinde gizli kılıçlar olan bastonlar ve şemsiyeler,
olası yaratım sonuçları listesine de dahildi. Acil durumlarda iğne
fırlatabilen, çalışan bir tükenmez kalem bile yapmıştım. bu tarz eşyaları sağda
solda tutmak tabii ki tehlikeli olduğundan, çoktan onu bir kenara kaldırmıştım.
Ama öğrettikleri dersler hala benimleydi.
Silah Dönüştürme çok esnek bir yetenekti. Çalışması için
sadece malzeme, mana ve silah görevi görebilecek bir son forma ihtiyaç
duyuyordu. Dolayısıyla bu, Zaien’e bir kın yapmak için tek yapmam gerekenin,
kına benzeyen ve kın işlevi görebilecek bir silah yapmak olduğu anlamına
geliyordu.
Ve ben de tam olarak bunu yaptım.
“Tamam! Bitti!” İlk prototipi işe koyulduktan kısa bir süre
sonra yaptım. Kın yapımına yabancı ve yapımında usta olmadığım için, kenarları
biraz pürüzlü olmuştu, ama sonuçta bu bir silah haline getirilmiş ahşap bir
kındı. Silah haline getirilme kısmı, uç kısmında bulunan bıçaktı. Kın yeterince
sert vurulduğunda, içinden bir bıçak fırlıyordu.
Asıl niyetim, tabancaya benzer bir şey yaratmaktı. Bir tuşa
basınca kından mermiler çıkmasını istemiştim, ama bu tasarımla ilgili birçok
sorun vardı. Akla gelen ilk sorun boyutuydu. Zaien dev gibiydi, ve ona
yapılacak kın da ondan daha büyük olmak zorundaydı. Tabancaya benzeyen bir
mekanizma eklemek, boyutlarını daha da şişirecekti. Böyle büyük, hantal bir
şeyi etrafta taşımak pek pratik gelmemişti.
Sorunun diğer kısmı, başarılı olabilmem için yaratmak
istediğim mekanizmanın berrak bir imgesini oluşturmam gerektiğiydi ve ben, ne
tabancaların içinde hangi parçaların olduğunu ne de bunların nasıl
yerleştirildiğini bilmiyordum. Silah Dönüştürme’nin tabanca yapmak için de
kullanılabildiğini düşünmüştüm, ama bakacak herhangi bir örnek mekanizma
olmadığı sürece beceremezdim. Hmm, belki de sonra denemeliyim. Zaman dışında
bir şey boşa gitmeyeceğinden ve elimde de zamandan bol bir şey olmadığından,
başarısız olmak, bir şeyleri ziyan etmek anlamına gelmiyordu.
Zaien’i kaldırdım.ve model 1 kının içine koydum.
“Bu değil.” dedi kılıç. Hmmm... Sanırım kızımız(?)... ya boş
ver, salla. Zaien bayağı kız gibi. Muhtemelen o bir kız, bundan sonra da ona
öyle hitap edeceğim. Her neyse, görünüşe göre pek hoşuna gitmemişti.
Sorunun bir kısmı, oturmasıyla alakalı gibiydi. Kın biraz
kısa kalıyordu ve kılıcın üst kısmından bazı kısmı açıkta kalıyordu. Sallayınca
gelen tıkırtılardan anladığım kadarıyla, birazcık genişti de.
Bugüne kadar yapılmış en iyi kılıcı yapmayı planlamıyordum.
Zaien bir uzun kılıçtı. Boyutları yüzünden, sıradan bir katanayla yapılabilecek
kılıç çekme tekniklerini yapmam imkansızdı. Ve bu yüzden, kın da o kadar da
fazla kullanılmayacaktı. Muhtemelen kılıcı çektikten sonra kınını doğrudan
envanterime ya da yere atacaktım. Ama her ne kadar mükemmele ulaşmak istemiyor
olsam da, ilk yarattığım kılıç vasatın biraz altında kalmıştı. Pekala. İkinci
raund! Hadi gidelim!
***
Çok sayıda kın yapmıştım ama hiçbiri aradığım kın olmayı
başaramamıştı. Zaien, yeterince zamanımı harcadığını düşünüyordu. Her kın
yapışımda ya ondan memnun kaldığını, ya da beğendiğini söylüyordu, ama doğrudan
beynimin içine söylediği sözlerin içinde her zaman biraz memnuniyetsizlik
oluyordu.
Bir yere varmadığını hissettiğimde, her zaman bırakmayı
seçme opsiyonum vardı ama bu yapmak istediğim son şeydi. Zaien’i ben yapmıştım.
Bir yerde benim kızım sayılırdı. Kını ise, çıkardığı ilk sorundu. Onun mutlu
olduğunu görmek benim işimdi. Ona karşı nazik olmazsam bu beni berbat bir baba
yapar.
Şu ana kadar ürettiğim kınlar, bana önemli bir ders
vermişti. Zaien ve benim zevklerimiz farklıydı. Yaptığım kınların hepsi,
başarısızlık olarak addedilemezdi. Özellikle bir tanesi bayağı havalı olmuştu.
Küçük ejder pullarından yapılmıştı ve Monster Hunter’da görebileceğiniz türden
bir şeydi ama bunu beğenmemişti. Hmm... Zaien bayağı kız gibiydi. Belki de
sorun, bu zamana kadar yaptığım her şeyin daha çok maskülen gözükmesinden
kaynaklanıyordu. Sanırım biraz daha feminen bir şey üretmeye çalışmalıyım.
Masadan bir keçe aldım ve fikrimi uygulamaya koyuldum. Sonuç
şu şekildeydi:
***
İblis Lordu’nun Deneysel Kını: İblis Lordu Yuki tarafından
Zaien ismi verilmiş kılıç için yapılmış, parlak kırmızı renkli kın. Kının ucuna
bir bıçak gizlenmiştir. Bu kın çok dayanıklı olduğundan, ciddi basınç altında
olmadığı sürece kırılmayacaktır.
Kalite: A+
***
Yeni oluşturduğum kını kaldırdım ve iyice bir baktım. Uuuu.
Kendimi övmek gibi olmasın ama hiç fena değil.
Şekli çok etkileyici değildi. Bayağı basitti, ama ondan önce
çok fazla kın yaptığımdan, zanaatkarlık açısından bayağı iyi yapılmıştı. Pembe
bir kabuktan yapmıştım ve sonuç olarak, her şey hoş parlak renkli bir kırmızıya
boyanmıştı. Zaien’in kızıl ağız kısmıyla bayağı uyumlu olacaktı. Hmmm... Tek
sorun, Zaien’in kabzasının sıradan bir ağaçtan yapıldığı için, bütün güzel
renklerin birden kahverengiye dönmesi yüzünden biraz yakışıksız durmasıydı.
Belki de kabzanın etrafına bir kurdele, ip ya da onun gibi bir şey bağlamalıydım.
Muhtemelen kavramayı da kolaylaştıracaktır.
“Ne düşünüyorsun Enne?” Zaien’e, aşağı yukarı isminin son
kısmına benzeyen yeni taktığım lakapla seslenmiştim. Takma ad seçmemin bir
nedeni, Zaien isminin anlamından dolayı, halka açık yerlerde bir kıza seslenmek
için garip kaçacak olmasıyken, diğer nedeni ise Enne’nin daha feminen durması
ve bu yüzden kılııcn seçimlerine daha uygun olmasıydı.
Kılıç, kınına yerleştirildikten sonra birkaç dakika etrafına
alışmaya çalıştı, ardından bana onaylar şekilde baş sallamanın telepatik
karşılığını yolladı.
“Bu gerçekten çok hoş.” dedi.
Heh. Görünüşe göre bu tam da istediği şeymiş. Bunu sevdiğini
kesinlikle görebilirdiniz. İşte, pembenin gücü. Kızlar ve pembe rengi hep
beraberler. Daha feminen yapmanın iyi bir fikir olduğunu biliyordum.
görünüşe göre kın, tam da olması gereken boyutlardaydı.
Salladığımda tıkırtı sesi gelmiyordu. Vuu! Bütün veriler tamam!
“Mwahahahahaha!” Tatmin olmuş bir şekilde başımı sallarken,
hayali olarak kendi sırtımı zıvazlıyordum. “Ne korkunç. Çocukları bile
kolaylıkla büyüleyebildiğim için, güzellik algım mutlak.”
Zihin gözümle isteklerini görebiliyordum. Yaratıcılığın
İblis Lordu’nun yolculuğunda bir başka adım daha.
“Yanlış bir şey mi var...?” diye sordu Enne.
“Bu önemsiz bir olay. Sadece kendi yeteneklerimin
korkunçluğunun tadını çıkarıyorum.”
“Anladım...”
Zindanın diğer sakinleri eğer yakınlarımda bir yerlerde
olsaydı, heyecanlanıp saçmalamaya başladığım an araya girip ya laf sokarlar ya
da şikayet ederlerdi. Ama sosyal becerisi hala gelişmekte olan Enne, sadece,
içinde biraz eğlence barındıran bir şekilde karşılık vermişti.