Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk
Ejder Randevusu - Kısım 1
“Yuki, seni randevuya davet etmek isterim.”
“Tabii, hadi g---” her zamanki gibi Lefi’nin dediklerini
onaylayacaktım ki dediklerini anlayınca birden durdum. “Bir dakika. Ne?”
“Söylediklerimi dinlemeden cevap vermiş olabilir misin?”
Lefi’nin üslubu pek değişmemişti. Sıradan olduğunun farkındaydı. “Randevu
olarak bilinen aktiviteyi tecrübe etmemizi öneriyorum.”
“Ah... Immm... Tabii...” beynim donakalmıştı. Cevap vermekte
bayağı zorlanmıştım. Bir dakika. Randevu mu? Yani, bildiğimiz randevu mu? Dur,
dur, dur. Sakinleş Yuki. Çok fazla heyecanlanmamalısın.
Kendimi kaptırdığım an, ejder kızın sırf beni kızdırmak için
pis pis sırıtışıyla bana bakacağından şüpheleniyordum. Pekala Yuki, bunu
yapabilirsin. Sakin ol. Heyecanlanma. Derin nefes al.
“P-peki nereye gitmek istersin?” Baştan kekelesem de her
zamanki konuşmama dönebilmiştim. Heyecanımın çoğunu bastırabilmeyi başarmıştım.
“Gideceğimiz yer, yaşadığımız dağın ardındaki dağlardan
biri.”
“Ooo, demek doğa yürüyüşüne çıkıyoruz? Kulağa eğlenceli
geliyor.”
“Doğa yürüyüşü mü? Böyle bir çaba için bir sebep göremiyorum.
Uçacağız.”
Ah tabii. Mal. Neredeyse kanatlarım olduğunu unutuyordum.
Uçmak demek ha. Sanırım bu bir gökyüzü randevusuna çıkacağımız anlamına
geliyor. Evet, e güzel. Bu hoşuma gitti.
“Dur... Nereye gideceğiz? Gideceğimiz yer belli mi?” Diye
sordum.
“Kesinlikle. O dağın üzerinde, aylardır ziyarette
bulunmadığım bir arı kolonisi var. Sanırım onlara uğramamın vakti geldi.”
...Bir dakika.
“Arılar mı?”
“Kesinlikle. Ürettikleri balın gerçekten nefis olduğunu
söylemem gerek. Bana sağladığın tatlı şeyleri sevsem de, bu tatlı balözünden
çok uzun zaman uzak kaldığım için onu arzuladım. Üretilen balı toplayıp, ondan
lezzetli bir tatlı yapması için Leila’ya vermek istiyorum.”
Diyecek tek bir kelimem bile yoktu. Balı ne kadar sevdiğini
anlatırken yüzünde oluşan keyifli ifadeyi görmek beni, anında şaşkınlıktan
sakinliğe döndürdü. Oh. Ne olduğunu anladım.
“Hadi birlikte gidelim, Yuki.”
“...İstemiyorum.” Reddetmeden önce, öfke kriz geçiren bir
çocuk misali bir anlığına durmuştum. Bulunduğum yere oturdum ve yüzümü Lefi’den
çevirdim. Tüm heyecanım rüzgar gibi geçip gitmişti.
“Ne!? Neden reddedesin ki!?” Reddedilmek dışında her şeyi
bekleyen ejderha, tadı kaçmış, şaşkın bir ses tonuyla konuşmuştu. Hemen benim
baktığım tarafa geçti ve bana bakmaya çalıştı, ama bakışlarını görmemek için
diğer tarafa döndüm.
“Bal umurumda değil.”
“S-sana temin ederim, bu dünyanın sunabileceği en lezzetli
bal bu. Beğeneceğinden şüphem yok.” Lefi dönmemi engellemek için kalçama oturdu
ve yüzüme dik dik bakmaya başladı ama boynumu çevirerek ona bakmamaya devam
ettim.
“Umurumda değil. Tatlı şeyleri de o kadar sevmiyorum zaten.”
diye somurttum.
“Rghhh...” Lefi beni yanında sürüklemek için bir başka
bahane bulmaya çalışırken homurdandı. “S-sevdiğin diğer yarının canı bal
istiyor. Partnerim olarak senin görevin benim dileklerimi yerine getirmek değil
mi?”
Başkalarının seni sevdiği biri olarak düşünüp düşünmediğinin
kararını senin vermemen gerektiğinden bayğaı eminim, Lefi. Ve partner derken ne
kastediyorsun? İnsanları güldürmek ve para kazanmak için skeçler oynayan bir
tür stand up komedi ikilisi falan mıyız?
“Senin partnerin ya da her neyse oyun olsam bile, bunun bana
ne kazandıracağını anlamıyorum.”
“S-sana karşılığında yanımda yatabilmen için izin teklif
etsem bile mi?
“Bunun anlaşmayı yumuşatması falan mı gerekiyordu? Çünkü hiç
de yumuşatmadı.”
“Ngrah!?”
Beklenmedik cevabım karşısında yüce ejderha şaşkınlığını
belirten garip bir ses çıkarmıştı. Bakışlarını aşağı çevirdi ve uzun uzun
baktı. Biraz vaktini almıştı ama sonunda hareket etmemekte kararlı olduğumu
anlayınca, homurdandı.
“Tek istediğim, yanımızda bizden başka kimse olmadan biraz
zaman geçirmekti...” kendi kendine mırıldanmıştı.
Gerçekten çok sessiz söylemişti. Bunun, duymamı istemediği
bir şey olduğunu söyleyebilirim. Ama bir iblis lordu olarak, duyularım bayağı
keskindi. Yakınlarımda olan birinin kalp atışlarını duyabilecek kadar iyi
işitme duyum olduğundan, fısıldadığı sözleri rahatlıkla duymuştum. Bir
dakika... Benimle randevuya çıkmayı bu yüzden mi istemişti? Muhtemelen öyle.
Dostum, başından beri dosdoğru söylemiş olsa her şey daha kolay olurdu. Aaah,
bir dakika. Doğru. Bu işlere henüz alışkın değildi ve bu yüzden biraz
beceriksizdi. Doğruuuuuuu.
Kısa bir iç çekerek oturdum. Hala kalçamda oturduğundan
yüzüm direkt onunkiyle karşı karşıya gelmişti.
“Ngh!?” Dip dibe durup birbirimize bakarken, şaşkınlığını
gösteren bir başka tuhaf ses çıkarmıştı.
“Tamaaaam, geleceğim.” dedim, isteksizliğimi abartarak. “Ama
bana verdiğin sözü tutup, lanet olası iyi bir vücut yastığı olsan iyi olur.”
“V-vücut yastığı mı!?” Şaşırmış bir şekilde ciyakladı ama
ardından numaradan öksürerek hiç olmamış gibi konuşmasına devam etti.
“P-Pekala. Sanırım, cömertlik ruhunu kavramış biri olarak, istediğin şeyi
yapmayı kabul ediyorum.”
Numaradan ağır başlı davranmak için elinden geleni
yapıyordu, ama kuyruğunun seğirmelerinden anladığım kadarıyla, heyecanlı
hissettiği çok belliydi. Gülümseyerek elini tuttum ve yerden yükseldim.