Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk
Ejder Efendisi
Büyük olaylar doğası gereği aniden gerçekleşen olaylardır. Uyarı
namına hiçbir şey vermeden meydana gelirler ve beklenmedik olaylar silsilesi
ile ayaklarınızı yerden keserler. Ve doğaları gereği aniden meydana
geldiklerine, bugünden daha iyi bir kanıt olamaz. Lefi’yle birlikte her zamanki
gibi tembellik yaparken, birden ayağa kalktı ve dışarı açılan kapıya doğru
baktı.
“Sorun ne Le--” ona sormakta olduğum soruyu, birden karşıma
çıkan haritam yüzünden yarıda kesmiştim.
Bir istilacı vardı. Haritamın açılmasına neden olacak kadar
güçlü bir istilacı. Detaylarına baktığımda davetsiz misafirimizin kanatlı bir
tür olduğunu hemen keşfettim. Ormanın üzerinden uçuyor ve bizim bulunduğumuz
yöne doğru geliyordu.
“Bu şey de ne lan!?” Soruyu sorarken gözlerimi kısmıştım.
“Sanıyorum benim tanıdığım birisi.” diye mırıldandı hala
kapıya bakmakta olan Lefi.
Ona baktığımda gözlerini kıstığını gördüm ve benimkiyle aynı
keskin parlaklığa sahipti. Bu bakışta, normalde tanıdık birine
doğrultmayacağınız türde olan bir öfke vardı. Pekala... Sanırım bu, gelen
kişinin sevmediği biri olduğu anlamına geliyordu.
“Kısa süre sonra dönerim, bu işle muhtemelen benim
ilgilenmem gerekiyor.” Lefi kapıya doğru ilerlemeye başladı, ama bir elimi
omzuna koyup onu durdurdum.
“Bekle! Ben de geliyorum.”
“Uzak durman daha iyi olur.” dedi Lefi. “Kapımızdaki aptal,
kendini benden çok daha yüce gören birisi. Benim varlığımın bile onun agresif
dürtülerini yatıştırmaya yetmeyeceğini biliyorum. Benimle gelmen senin için
tehlikeli.”
“Tek duyduğum seninle gerçekten gelmem gerektiği.” dedim.
“Öyle biriyle tek başına yüzleşmene izin vermeyeceğim.”
Lefi’nin yüzündeki ifade, gelen kişinin, Lefi’nin uğraşmayı
sevmediği türden biri olduğunu gösteriyordu. Benden çok daha güçlü olduğu ve
bir şey olduğu zaman durumu idare ettirmeden benden daha yetenekli olduğu
doğruydu, ama bu bir şeyi değiştirmiyordu. Zindan benimdi. Zindanı, onun pek
hoş olmayan tanıdıkları gibi istilacılardan korumak benim işimdi. Her şeyi o
hallederken arkama yaslanıp ayaklarımı uzatacak değildim.
“Sağlığımı kendine dert etmene gerek yok. Ben Yüce Ejderha’yım.
Bana hiçbir zarar gelmez.”
“Fark etmez. Yine de geliyorum.”
Beni caydırmaya çalıştıysa da geri adım atmayacaktım. Bir
erkek olarak bunu... Yapamazdım. Lefi, potansiyel bir tehlikeli durumun içine
yürürken görmezden gelemezdim, bu dünyadaki her şeyi ezecek kapasitede güç
sahibi olsa bile. Ona engel olmamın ihtimal dahilinde olduğunu biliyordum, ama
ayrıca engel olmayabilirdim de.
Gözlerimiz buluştu. Gözlerime dik dik baktı, ama teslim olmadım.
“Sanırım seni durdurmanın imkanı yok.” diye kıkırdadı. “Pekala
Yuki, sağlığımı sana emanet ediyorum.”
“O zaman kendini güvende say, partner.”
Lefi, özgüvenli cevabıma küçük bir gülümsemeyle karşılık
verdi.
***
Zindan sakinlerini topladım ve onlara, ne olursa olsun ben
ve Lefi dönmeden asıl taht odasından ayrılmamaları gerektiğini söyledim.
Enne’in insan formunu geri çektim, kılıcı kabzasından tuttum ve omzuma
yasladım. Mağaradan dışarı çıkmadan onu kınına sokmayla bile uğraşmamıştım.
Kılıç biraz gergin görünüyordu, muhtemelen her zamankinden daha az rahat
olduğumu hissetmişti. Kuşandığım tek silah o değildi. Belimde tabancam ve
hançerim asılıydı ve bacaklarımdan birine de içinde çeşitli iksirlerin
bulunduğu bir kese bağlıydı.
Yeni akıl ettiğim tam teçhizatlı halimdi. İksir kesesi,
tekrar tekrar yaşadığım olayların bir sonucuydu. Şu sadist aptalla olan savaşımız
bana, envanterime ulaşıp almama yetecek kadar zamanım olmayabilir diye birkaç
tanesini yanımda taşımamın daha iyi olacağını anlamama sebep olmuştu.
Dışarı çıktığımızda, kanatlı istilacıya, havada uçan
ejderhaya bakarken, Lefi’yle yan yana durduk. Bizi fark etmiş olacak ki,
mağaradan ayrıldığımız anda bize doğru inişe geçti. Bize yaklaşınca durdu ve
havada süzülmeye başladı.
Her ne kadar onunla aynı türden olsa da formu Lefi’ninkine
benzemiyordu. Önümüzdeki ejderhanın daha büyük kara pulları vardı ve genel
olarak bakıldığında daha hırpalanmış ve kemikli gözüküyordu.
***
Genel Bilgiler
İsim: Gilordio Gyogarr
Irk: Kara Ejderha
Sınıf: Ejder Efendisi
Seviye: 402
Unvanlar
Despot
Ejderhaların Kralı
***
Kanatlı kertenkelenin sağlam bir duruşu vardı. Öyle fazla
baskı yayıyordu ki, yanımıza yaklaşmış olması bile yanaklarımdan soğuk terlerin
dökülmesine neden olmuştu. Seviyesi Lefi’nin yarısından daha azdı, ama yine de
benimkinden yüksekti, bu da karakter sayfasında sadece göstermek istediği
kadarını görebildiğim anlamına geliyordu.
Büyü gözüm bana ejderhanın ağzına kadar manayla dolu
olduğunu gösterdi. Muhtemelen tüm güçle üç gün boyunca aralıksız dövüşebilecek
kadar yakıtı vardı. Ve bunu bütün savaş boyunca sağa sola büyü atacağını kabul
ederek söylüyordum.
“Sonunda seni buldum Leficios. Ama senin garip heveslerini
anlamıyorum.” dedi kara ejderha, küçümseyen bir tavırla. “Sen, Yüce Ejderha,
neden kendini basit bir insan formuna dönüştürsün ki?”
Ejderhanın gözlerinde hoş görmediğini gösteren bir parıltı
vardı. Biz de dahil, etrafındaki her şeyi küçük görüyor oluşu, beni gıcık
etmişti. Kabul etmeliyim ki, başlangıçta yüz ifadesi beni tedirgin etmişti, ama
bu duygu geldiği kadar hızlı kaybolmuştu. Öff. Aynen, öff, sanırım onunla asla
anlaşamayacağız.
“Burada ne işin olduğunu belirt Gyogarr, ve hızlı ol. Senin
gibi bir köpeğe harcayacak çok vaktim yok.” dedi Lefi, kaşlarını çatmış bir
şekilde. Sesi her zamankinden çok daha sertti.
“Saçma bir sıfat. Başka kimse bana basit bir köpek demeye
cüret edemez.”
“Neden sen Ejder Efendisi oldun? Bellum’a ne oldu?”
Görünüşe göre Lefi de kara ejderhanın karakter sayfasına
bakmıştı. Şey evet, despot ünvanına baktın mı? Muhtemelen çalmıştır.
“Yaşlı bunağı öldürdüm ve ünvanını kendime aldım! Şimdi
Ejder Efendisi benim ve köyümüzün içinde yaşayan herkes benim hükmüm altında!”
diye söyledi.
“Bellum’u öldürdün mü?” Lefi’nin yüzü, kafa karışıklığıyla
buruşmuştu.
Hmmm... Sanırım şu Bellum bir önceki Ejder Efendisiydi. Ve
bir dakika, az önce gerçekten ejderhalarla dolu bir köy olduğunu mu söyledi o?
Lefi’nin davranışları, Bellum ismindeki adamın bu herif tarafından
öldürülmesinin pek mümkün olmadığını gösterdiğinden, tahminimce ejder köyünde
garip bir şeylerin dönmüştü.
“Öldürdüm! Beni hiçbir zaman bir köpekten fazlası olarak
görmemiş olsan da şimdi ben halkımızın başındaki kralım!”
“Saçmalık.” dedi Lefi. “Diğer antik ejderhalara ne oldu?
Sana itaat edecek kadar aptal değiller.”
“Aptal olmasalar da, bunak yaşlılar oldukları için, bir
ejderhanın taşıması gereken hırsa sahip değillerdi. Ve bu yüzden onları topraklarımızdan
sürdüm. Yakında, adamlarım ve ben bu dünyayı kendimiz için fethedeceğiz! Ve
işte, bu yüzden senin karşına çıktım Leficios, seni davet etmek için.”
“Ne...?”
Duyduklarına inanamayan Lefi’nin dili tutulmuş, sadece bir
kelime söyleyebilmişti, ama kara ejderha bunu fark etmemiş olacak ki,
niyetlerini tutkulu bir şekilde anlatmaya devam etti.
“Yüce Ejderha Leficios. Bana katıl. Eşim olarak bana katıl
ve bu dünyayı beni yanımda yönet! Güçlerimiz birleştiğinde yaşayan her şey
ayağımızın altında sürünür!”
“Kapa lan çeneni, puşt.” Başından beri sessiz kalmış ve
sadece dinlemiştim, ama çenemi daha fazla kapalı tutamamıştım.
“Ne dedin böcek?” Kara ejderha, geldiğinden bu yana ilk defa
bakışlarını bana çevirmişti.
“Sana çeneni kapamanı söyledim.” Diye hırladım. “Tek
yaptığın kafanın boktan başka bir şeyle dolu olmadığı hakkında boş boş
konuşmak. Gösterişçisin. Kafanı kengi götüne öyle çok sokmuşsun ki için dışında
çıkmış. Nesin sen, bir tür narsistik manyak falan mı? Her sabah kahvaltı
niyetine kendi kendini mi cokkoluyorsun?”
Sanırım ejderha aşağılanmaya pek alışkın olmadığından,
sözlerim bir gözünü öfkeden seğirtmişti.
“Dünyanın hepsi sikimde bile değil. İstiyorsan ele geçir,
içine sıç, ne yaparsan yap. Umurumda değil. Ama bunu yapmak istiyorsan, kendi
başına yap. Çükün işi halledemeyecek kadar küçük diye etrafta dolaşıp
başkalarını işin içine katmaya çalışma. Nesin sen, şımarık bir çocuk falan mı?
Annen sana başkalarını rahatsız etmemen gerektiğini öğretmedi mi?”
“Beni aşağılamaya cüret mi ediyorsun böcek!?”
Kara ejderha dişlerini çıkarıp hırıldadı ama ben de alayımı
aynen devam ettim.
“Yani, aptal bir çocuğa biraz sağ duyu öğrettiğimi
düşünürsek, daha çok seni eğittiğim söylenebilir. Yani, kendine bir bak.
Vücudun kocaman ama içinde hala bir bebeksin. Acınası, öyle acınası ki beni
güldürüyor.”
“Dediği gibi.” diye katıldı Lefi. “Bizi kendi halimizde
bırak, köpek. Bu dünyanın kontrolünü ele geçirmeye pek ilgim yok ve senin eşin
olmakla daha az ilgileniyorum. Köyüne dönmeni ve başka birinin peşinde koşmanı
öneriyorum. Başka bir sürü seçeneğin olduğuna eminim.”
“Anlıyorum...” diye mırıldandı ejderha. “Demek aşağılık
insan formunda olmanın sebebi, bu böcek.”
“Onu partnerim olarak seçtiğim için, kesinlikle öyle.”
“Anlıyorum...”
Ani bir kriz hissi bana hücum etti ve her hücremi doldurdu.
“Hassiktir!”
Saldırıyı sadece çok ufak bir anlığına görebilmiştim.
Amacının ne olduğunu fark ettiğim anda, gözlerimin önünde kara pullar dışında
başka hiçbir şey yoktu. Savunmayı başarmıştım, ama sadece şanslıydım. İç
güdülerimi dinleyip Zaien’i saldırıyı engellemek için çekmiştim, ama şok
dalgası öyle ağırdı ki, her şeye rağmen uçmaya engel olamamıştım. Saldırının
arkasında öyle büyük bir güç yatıyordu ki, neredeyse tam gaz gelen bir formula
1 arabası tarafından çarpılmış gibi hissetmiştim.
Momentum beni sürüklerken görüş alanım sürekli değişiyordu.
Hala havada olduğumu, ancak düzinelerce metre uçtuktan sonra anlayabilmiştim.
Kanatlarımı cisimleştirdim, frenlere asıldım ve durdum.
Zaien’i tuttuğum kolumdan bir acı dalgası geçti.
“Ooo? Seni öldürdüğümü düşünmüştüm.” dedi kara ejderha,
küçümseyen bir tonda. Kolu, az önce savurduğunu gösteren bir pozisyonda
duruyordu.
“Yuki!” diye bağırdı Lefi, ejderhaya dönmeden önce. “Seni
pislik!”
“Hmph.” Piç herif homurdandı. “Tepkilerin çok yavaş
Leficios. Tam da düşündüğüm gibi. Bir insanın vücudunu taklit etmek, gücünde
büyük kayıplara sebep olmuş. Efsanevi Yüce Ejderha bile böyle bir halde bir şey
ifade etmiyor demek.”
“Bu bir meydan okuma mı köpek? Pekala. Çok istiyorsan öyle
olsun, o zaman hemen senin canını alıp küle çevirm--”
“Yapma Lefi.”
Lefi, kendini kara ejderhanın meydan okumasına hazırlarken
hırlamıştı, ama araya girip buna bir son vermiştim.
Sesimi duyunca bana doğru dönmüştü. “İyi misin Yuki!?”
“Evet, böyle bir saldırı sorun değil.” dedim. “Her neyse,
dinle. Onu sen indirmiyorsun. Ben indiriyorum. Sadece otur ve onun kıçını
tekmelememi izle.”
Kılıcımı kaldırdım ve kara ejderhaya doğrulttum. “Hazır
mısın Enne?”
“Evet efendim.” diye yanıtladı güvenilir kılıcım. “Senin
için daha çok endişeleniyorum.”
“Yok, ben iyiyim. Sonuçta senin efendinim. Bu piçi öldürmek
çok kolay olacak.”
Verebileceğim başka bir cevap yoktu. Kızım gibi gördüğüm kız
bile savaşmaya hazırdı. Şimdi geri adım atamazdım. Babası olarak, o iyi olduğu
sürece ben de iyiymişim gibi davranmalıydım. Vücudumun bir iki parçası eksik
olacak kadar yaralansam bile.
“Hah!” Ejderha gülmüştü. “Benimle yüzleşmeye cüret mi
ediyorsun!? Tek bir saldırıyı engellediğin için kendini değerli bir rakip
olarak mı görüyorsun!? Kendini büyük görme böcek!”
“Kapa çeneni. Seninle konuşan yok, yarım çük.”
“Bu ne cüret! Uyanan gazabımdan kaçabileceğini sanma!”
Geri zekalıyı umursamadan Lefi’yle konuşmaya devam ettim.
“Sadece otur ve izle. Hadi ama, bunları konuşmuştuk değil
mi? Seni koruyacağım.”
“Sanırım evet.” diye kıkırdadı gümüş saçlı bakire. “O zaman
iyi bir iş çıkaracağına güvenmeliyim. Onun gibi birine kaybetmeyeceğine
güveniyorum Yuki.”
Lefi uçurumun kenarına yürüdü ve oturdu. Hem kollarını
bağlayarak hem de bağdaş kurarak karışmayacağını ilan etmiş oldu.
Teşekkürler Lefi. Cidden. Harika bir kadınsın.
Sırıttıktan sonra, sonunda sinirden duman püsküren bok
çuvalına dönmüştüm. Aramızda belirgin bir fark vardı. Seviyesi benimkinin beş
katı fazlaydı ve ilk saldırısı, rakamların göstermelik olmadığının kanıtıydı.
En iyi ihtimalle yüzde bir kazanma şansım vardı.
Ama bunun bir önemi yoktu. Umurumda olmadı, olamazdı.
Çünkü önümde Lefi’ye evlenme teklif etti. Tam benim önümde.
Bu yüzden geri adım atamazdım.
Bu yüzden onunla savaşmalıydım.
Ve bu yüzden kazanmak zorundaydım. Ne olursa olsun.
Tam o an ve orada, kendini kesin bir şekilde düşman olduğunu
ilan etmişti.
“Bütün gücünle bana saldır, piç herif. Sana ne kadar güçlü
olabileceğimi göstereceğim.”
“Boş konuşmaya devam et böcek. Küstah ağzının ne kadar daha
konuşmaya devam edebileceğini göreceğiz.”
Ve işte, dünyanın en güçlü ırkının kralıyla ölümcül bir
düelloya böyle girdim.