Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

23 Mayıs 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1438 Görüntülenme
Bu bölümü 33 Kişi beğendi.
Cilt 11

Gurur - Kısım 2

“Kendini bir şey sanma, serseri.” dedi ejderha. “Aşağılık dümenlerinle beni yenemeyeceksin!”

 

Patlamaların kuvveti ile onu kanatacak kadar darbe indirebilmiş, ama onu öldürememiştim, bu yüzden saldırılarımın ölümcül olamayacağını farz etmişti. Böylece tuzaklarımı umursamama kararı aldı. Kanatlarını çırptı ve doğrudan bana doğru dalışa geçti. Öncekinden daha da seri hareket ediyordu; bir mermi gibi atılmıştı. Yeni kazandığı hızı belli ki öfkesinin bir sonucuydu.

 

Seri olsa bile, hız onun için tek olumlu giden şeydi.

 

"Şey, söylemeyi unuttum.” diye yarım gülüş attım. “Görünmez duvarlara dikkat etsen iyi edersin.” Uyarımı yaptığım anda bir duvara yapışma sesi geldi. Etrafımızdaki havadan yaptığım katı duvara kafalama girmişti. Dikkatsizce içinden geçmeye çalışırken kanatlarını çırpmaya devam ediyordu, ama şok beynini sarsmış ve yolunu değiştirmesine neden olmuştu.

 

Teknik olarak bakarsak, yaptığım şey bir tuzak değildi. Aslında, zindanın özelliklerinden biri olan “Sertleşme” yeteneğini kullanmıştım. Sertleşme normalde, boss odalarının duvarlarında, yerlerinde ve tavanlarında kullanılan bir şeydi. Kullanım amacı, yüzeylerini sertleştirerek, bossun tüm gücüyle savaşırken zindanı yok etmesini önlemekti. Ama bu, daha fazlası için kullanılabilirdi.

 

Sertleşme, çeşitli hedeflerde çalışabilme yetisine sahipti. Bölgeyi hedef olarak seçtiğim sürece, havada ve suda çalışabiliyordu. Sertleşmenin bu yönünü, kızlara akvaryum yapma denemelerim sırasında keşfetmiştim. Gerçek bir cam vitrin yerine kullanabilme umutlarıyla, bir su kütlesini sertleştirmiştim. Dokunduğumda her yerinde bir beton kütlesi kadar sert olduğunu doğrulamış, ne yazık ki niyetli olduğum amaç için kullanılamayacağı sonucuna varmıştım. Balıklar betonda yüzebilen canlılar değil sonuçta. Zaten lanet şeyin içine bile giremiyorlar ki.

 

Kısacası, yetenek bayağı esnekti ve kullanım amacından daha fazlası için de kullanılabiliyordu. Ve ben de tam olarak bunu yapmıştım. Yarak suratla tam aramızda olacak şekilde, havada asılı, görünmez bir duvar için onu kullandım. Yeteneğin bu garip uygulaması, bana normalden daha fazla DP’ye mal olduğu için, bir taneden fazla yapmakla uğraşmadım. Ejderhanın bir kez düşmesini beklediğim türden bir dümendi.

 

“Sana lanet olsun!”

 

Şaşkınlığından kurtulur kurtulmaz, ejderha bağırmaya başlamıştı. Sonra inanılmaz derecede fazla büyü enerjisini ağzının ortasında toplamaya başladı. Lefi’nin geçen gün sergilediği, ejderhaların kullanabildiği en güçlü büyüyü kullanmaya niyetli gibiydi. Kükremesi.

 

Lefi’ninki kadar güçlü olmayacağını biliyordum, ama yine de isabet etmesine izin veremezdim. Eğer ederse muhtemelen ölürdüm, hatta sıyırsa bile. Aklımda bu bilgiyle, hemen kaçınma manevralarına başladım, ama tecrübeli bir keskin nişancı hassasiyetiyle, ağzını bana doğru hedeflemeye devam etmişti. Beni izlemeye devam etti, ta ki, ağzındaki büyülü güç patlayana kadar.

 

Bir dizi patlama oluşmuştu--beyinsiz ejderha bozuntusu tarafından yönetilen tek bir tane yoktu. Isı, etrafından ateş ve hava olarak çıkıyordu. Patlamanın etkisi öyle uzaklara ulaşmıştı ki, ben bile etkilenmiştim.

 

Tekrar bir tuzağa, patlaması için etrafındaki her bir manayı yakıt olarak kullanan, nadir, büyü tabanlı bir büyücü öldüren tuzağına düşmüştü. Benzin istasyonuna bir el bombası atılmış gibi bir etkisi olmuştu. Zindanın savunma mekanizması tarafından harekete geçirilen patlama, zincirleme bir reaksiyona sbep olmuş, ejderhanın kendi büyü gücünün ona karşı kullanılmasına neden olmuştu. Kükremesini aktarmaya çalışmasaydı, patlama bu kadar büyük olmayacaktı.

 

Ve işte bu yüzden hedefini değiştirmesini sağladım. Kafamdaki amaç, ağzını, harekete geçmesini sağlayacak kadar tuzağa yaklaştırmaktı. Ve her boka inanan salak bunu yemişti.

 

Genç bir erkek tarafından dayak yiyor oluşu, bana bir şey öğretmişti: savaş sanatlarında pek de uzman değildi. İnanılmaz seri hareket edebiliyordu. Saldırı gücü çok yüksekti ve büyüleri o kadar hızlı yapabiliyordu ki, bütün işlemi önemsiz bir detay olarak gösteriyordu. Ama hepsi bu kadardı. Ham bir stat topağıydı, ama olduğu şey sadece buydu. Saldırıları basitti, ve çevresinde olan biteni kafası kesik bir tavuk kadar algılayabiliyordu.

 

Uzun lafın kısası, berbat bir savaşçıydı. Öyle yeteneksizdi ki, kendinden onlarca kat daha zayıf birini alaşağı bile edemiyordu. Lefi’nin olmadığı her şeydi. Yüce Ejderha sadece bir kez ejderha formunda benimle ava katılmıştı. Ve buna rağmen, savaş şekli benime kazınmıştı. Uyguladığı şiddet öyle ustacaydı ki, ne kadar güzel olduğu dışında bir şey düşünemiyordum. Bunu öyle bir zerafetle yapıyordu ki, gözlerime inanamamıştım. Dünyanın en kuvvetli ırkının en güçlü üyesi ünvanını gerçekten hak ettiğini sergilemişti. Eğer ruhuma işlediği için, Yüce Ejderha’nın azametini asla unutamayacağım.

 

Lefi’nin bir istisna, normların çok dışında olan özel bir varlık olduğunu biliyordum. Ama yine de, patates efendisinden daha fazlasını beklemiştim. Lefi’nin ırkından birisiydi. İnsanlarına liderlik etmesi gereken kraldı. Hal böyleyken, Lefi’ye kıyasla hiçbir şeydi. Bir sebze bile olabilirdi. Ünvanının abartılmış bir saçmalık, ironi olsun diye bir güçsüz birine yapıştırılmış bir etiket olduğu ortaya çıkmıştı. En ufak bir dövüş yeteneği olsaydı çoktan ölmüştüm. Ham statları, o kadar güçlüydü. Lefi’nin onun üvanını gördüğünde neden çok şaşırdığını tam olarak şimdi anlamıştım. Ejderha Efendisi olamayı hak etmiyordu. Meşru yollardan kral ünvanını kazanabilmesinin imkanı yoktu. Yükselmesinde bir tür dış faktörün rol oynamış olması gerekiyordu.

 

Patlamaların sebep olduğu duman, rakibimin yeteneklerini gözden geçirirken dağılmıştı. Ve orada, vücudunun yanıklarla dolu olduğunu gördüm. Gözleri, yuvalarınn arkasına dönmüştü; baygındı. Ejderlerin ejderlere karşı süper etkili olduğunu biliyordum. Kendi büyüsünü kendisine karşı kullanmak iyi bir fikirdi. Pekala, işte fırsat! [1]

 

Ona koşturup pat küt vurursam kayda değer bir hasar veremeyeceğimi bildiğim için, DP’min geri kalanını, etrafına bir dizi tuzak kurmak için kullandım. Ama başladığım anda gözleri geriye döndü. Bok suratın bilinci geri gelmişti.

 

Kükredi. Artık herhangi bir akıl belirtisi göstermeyen hayvani bir kükremeyle uludu.

 

“Nolu--!?”

 

Ve ardından bana doğru atıldı. Bana doğru döndü ve etrafını umursamadan, düz bir hatta uçmaya başladı. Tuzaklarımın saldırı yağmuru altında ilerliyordu ama durmuyordu.

 

Cıkladım ve yaptığı hücumdan kaçınmak için yana atladım ama indiğim yerde bir büyü enerjisi emaresi belirdi. Önümdeki toprak bir patlamayla yarıldı ve beni havaya fırlattı.

 

Pençeleri yukarıdan yaklaştı.

 

Kanatlarımı ne kadar çırparsam çırpayım fark etmiyordu. Kaçamıyordum. Beni toprağa yapıştırmasına izin vermek dışında bir seçeneğim yoktu.

 

Vücudum çarpışmanın etkisiyle sarsılırken, daha fazla kan öksürmüştüm. Canımı öyle yakmıştı ki, kıvılcımlar görebiliyordum. Ama momentumumun beni taşımasını göze alamazdım. Acının beni kontrol etmesini göze alamazdım. Çünkü, takla atarken, onu gördüm. Dişlerinin bana doğru yaklaştığını ve vücudumu parça parça etmekle tehdit ettiğini gördüm.

 

Bir şey yapılmadığı taktirde sonuç ölümdü.

 

Demir bir direğin yerden fırlamasına sebep olan yakınımdaki bir tuzağı elimle harekete geçirdim. Çarpışma, onun yönünü değiştirmiş ve çenelerinden kıl payı kurtulmama sebep olmuştu. Öyle yakınlardı ki, tam yanımdan geçerken dişlerinin gıcırtısını duyabiliyordum. Bir başka ısırışla saldırıya devam edememesi için ondan biraz uzağa yuvarlandığımda daha fazla büyü hissettim.

 

Cıkladım ve kanatlarımı tüm gücümle çırparak, tepkisiz, hırpalanmış vücudumu hemen sürükledim. Bir süre sonra, bulunduğum yer düzinelerce kara mızrak tarafından delik deşik edilmişti.

 

Mal efendisinin hareketleri, hiç olmadığı kadar hızlıydı. Sanki öfkesini bir pil gibi kullanıyordu, sanki daha yüksek voltajda çalışabilmek için kendini güçlendiriyordu. Vitesini artırmıştı. Savaşın başlangıcında o bir kediydi, ben ise bir fare. Ama şimdi, kurbanını avlamak için tüm kudretini kullanan bir kaplandı. Lanet olsun. Hazır gardı düşükken onu halletmek istedim. Gerçi, doğruyu söylemek gerekirse, her şeyin plana göre gitmeyeceğini anlamıştım.

 

Bana doğru döndü ve bir kez daha bana yaklaşmaya çalıştı. Bu sefer kovalarken ağzından alevler püskürtüyordu. Bu ne lan!? Bu piç herif bir titan falan mı? Godzilla falan!?

 

Kendimi havada hareket ettirmek için kanatlarımı kullanarak alevleri atlattım. Ateş topları kükreme kadar ölümcül değildi, ama yine de kendi halinde de tehlikelilerdi. Her bir top, inanılmaz miktarlarda büyü enerjisiyle kızdırılmıştı, ve onları fırlatma hızı saçma sapandı. Onları atlatmamı umursamıyordu. Cehennemden bulup çıkarıyormuşcasına fazla sayıda ateş topunu bana doğru atmaya devam ediyordu. Sıçayım. Bir şeyler yapmam lazım. Bir şeyler yapmazsam ya beni yakacak, ya da beni yakalayacak.

 

Beni kovalarken ardı arkasına tuzakları harekete geçiriyordu, ama beyinsiz ejderhanın umurunda değildi. Bazısı, bir anlığına duraklamasına sebep olacak kadar sert vuruyordu, ama kontrolünü geri kazandığı anda hücumuna devam ediyordu.

 

Hızlıydım.

 

Ama onu yavaşlatıyor olsam da benden daha hızlıydı. Kemikli kanatlara sahip bir kertenkeleden farksız gözükse de, göklerde hüküm süren bir ırka aitti. Kendi diyarında onunla aşık atmamın imkanı yoktu. Yavaş ama kesinlikle yaklaşıyordu.

 

Daha fazla geciktirmeden, dezavantajımla savaşmak adına ani bir dönüş yaptım. Doğrudan yukarıya doğru gitmeye, cennete ulaşmaya çalışan bir yobazın coşkusuyla yükselmeye başladım. Doğal olarak bok kafalı sonuçlarını düşünmeden beni takip edtiğinde, gözleri güneşin ışınlarıyla karşılandı, yüzü buruştu.

 

Evet be! Ejderha ya da her neyse, güneşe bakmak gözünü yakıyor ha? Ne yazık ki kafanın için pulların kadar karanlık.

 

kaçındığı anda arkamı döndüm ve doğrudan ona dalışa geçtim.

 

“Öl!”

 

Bana doğru umutsuzca bir ateş topu atmaya çalıştı, ama bu gecikmiş tepkiyi kanatlarımın bir çırpışıyla savuşturdum. Kollarımı kaldırdım, Zaien’i savurdum ve yollarımız kesişirken bağırdım.

 

Ağır bir darbe indirmiştim. Çenesinin ucundan bir gözüne doğru kesiği devam ettirirken çarpışmanın etkisinin kollarımdan yukarı doğru çıktığını hissedebiliyordum. Acı ve ıstırap içinde kükrerken her yere kan sıçramıştı. Zaien’i etinden ayırabilmek için şerefsizi tekmeledim ve bir karşı saldırıdan kaçınmak amacıyla hemen aramızı açtım.

 

Her ne kadar tecrübesiz olduğunu bilsem de, buna hala tam karar verememiştim. Sağa sola sallanmıştı. Acı içinde sağa sola sallanmıştı. Ve bunun bir sonucu olarak, geri çekilmemin ortasında kuyruğu yanımdan bana çarpmıştı. Bu beklenmedik saldırıya kendimi hazırlamadığım için, yere çakılmak üzere uçmaya başlamıştım. Vücudumun kontrolünü geri kazanmak için elimden geleni yapmıştım, ama başaramamıştım.

 

Ejderha bozuntusu durumumu fark etmiş ve benim peşime dalışa geçmişti. Çenesi gittikçe yaklaşıyordu. Duruşumu düzeltememiyordum. Kaçamıyordum.

 

Beni yakaladı.

 

Çenesi vücudumun sol tarafından yaklaştı ve sol kanatlarımla birlikte sol kolumu koparmıştı.

 

Yaralarımdan kanlar fışkırırken acı içinde inlemiştim.

 

Her ne kadar dengemi sağlamam gerekse de yapamıyordum. Kanatlarımın yarısı olmadığı için gökyüzünden düştüm ve altımdaki topraya çakıldım.

 

Ve bir anlığına bayılmış gibiydim.

 

Zihnim bulandı. Gördüğüm sahne, üzerimdeki gökyüzü, tamamen bulanıktı. Başaramayacak gibiydim.

 

“Sahip! Sahip!!” Ama Enne bana seslendi. Sesinde umutsuzluk ve panik vardı. Ve çok farklı olduğu için, odaklanmamı sağladı. Bunu, bilincimi yakalamak ve kaybolmasını engellemek için bir çapa olarak kullandım.

 

“Şükürler olsun.” dedi Enne rahat bir nefes alarak. “Hala hayattasın sahip.”

 

Boynumu aşağı doğru uzattım ve vücuduma baktım. Sol omzum ve ona bağlı her şey gitmişti. Ve her ne kadar sağ kolum yerinde olsa da hareket etmiyordu. Sanki artık bana ait değil gibiydi. Ne kadar hareket ettirmek istersem isteyeyim beni dinlemiyorlardı.

 

Sol kanatlarımın ikisi de gitmişti. Havada yaşadığımız çarpışma, onları vücudumdan ayırmıştı. Sağ kolum gibi sağ kanatlarım da kırılmıştı. Onları da hareket ettiremiyordum. Ve bu sadece bir başlangıçtı. Tüm vücudum sıçmıştı. Zarar görmemiş tek bir yerim bile yoktu. O kadar fazla hasara dayanmıştım ki, artık acıyı hissedemiyordum. Tek iyi haber, iki bacağımı hala hareket ettirebiliyor olmamdı.

 

Eski bir bulaşık bezi gibi paramparça olmuştum. Vücudumda o kadar fazla delik vardı ki, çoktan ölmüş olmam gerekirdi.

 

Ama ölmemiştim.

 

Hala hayattaydım.

 

Hala savaşabilirdim.

 

“Hareket etme sahip! Savaşamazsın! Öleceksin!”

 

Enne umutsuzca beni durdurmaya çalıştı ama endişelerini gülerek geçiştirdim.

 

“Üzgünüm Enne. Ama şu anda duramam.”

 

Bakışlarımı baş düşmanıma çevirdiğimde yüzümde bir sırıtma belirdi. Yara almıştı. Erkek müsveddesi yerde yuvarlanıyor, benimkinin yanında ihmal edilebilir olan yarası muhtemelen dayanılmaz ıstırap dalgalarına sebep olduğu için, kükreyip duruyordu

 

Kendini benim düşmanım ilan eden acınası herif hala hayatta ve iyiydi.

 

Ve ben de öyleydim.

 

Düello henüz sona ermemişti.

 

Ben bir iblis lorduydum. Çok fazla acıya katlanabilirdim. Her ne kadar bir sürü yaraya sahip olsam da, hiçbiri devam etmemi engelleyecek kadar beni sarsmamıştı. Ve hem düşmanımın, hem de benim hala nefes alıyor oluşumuzu bilmem, kendimi savaşmaya zorlamak için gereken tek şeydi.

 

İrade gücümle Zaien’e doğru bir tırtıl gibi kıvrılarak ilerledim ve ağzımı kullanarak, kıızla, kanımla boyanmış kabzasını yakaladım. Kalan gücümü titreyen bacaklarıma aktardım ve dizlerimin üzerine doğruldum.

 

Ve sonra, ayağa kalktım ve ilerlemeye başladım.

Çevirmen Notu

[1] Pokemon göndermesi. 

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
FiLUcTuBaBy (98 puan) Üye
2022-02-12 16:05:59
En az 50 seviye atlaması lazım
Pika-sama (98 puan) Üye
2022-02-08 14:27:54
Mc olduğunu gösterdiği kısım burası
Shin (95 puan) Üye
2021-04-20 16:56:21
Çeviri ve edit için teşekkürler.
Rakunstar (3619 puan) Üye
2020-08-11 22:50:56
Bunun cesedini DP ye çevirmeyi unutmaz umarım
FiLUcTuBaBy (98 puan) Üye
2022-02-12 16:05:49
@Rakunstar, sağlam ekipman çıkar ve deli gibi seviye atlaması lazım
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-27 17:56:33
Bölüm için teşekkürler elinize sağlık
Ulaş (1600 puan) Üye
2020-07-01 21:12:48
Press F to pay respect
Kaptan B (8 puan) Üye
2020-05-25 16:16:19
Elerine sağlık çevirmem kardeş
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-05-24 09:56:59
Ağızda kılıç tutma olayı klişe olmuş, ağızla kılıç savursan kolun kadar güç uygulayamazsın ejderin pulunu nasıl keseceksin.
STERBEN (225 puan) Üye
2020-05-23 23:15:18
Çeviri için teşekkürler. Bölüm çok güzeldi
Ker!m (339 puan) Üye
2020-05-23 21:14:17
E. S.
DeliDana (2871 puan) Üye
2020-05-23 19:04:12
Elinize sağlık
darkrai (79 puan) Üye
2020-05-23 18:53:01
elinize sağlık
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-05-23 17:37:45
çeviri için teşekkürler