Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk
Lefi ve Yuki
Başımı ve yanaklarımı tatlı bir sıcaklık kapladı. Yumuşaktı,
rahattı ve rahatlama hissi veriyordu. Yanaklarımda hissettiğim dokunma hissi,
şefkat dolu bir okşama gibi yukarı aşağı hareket edip duruyordu.
Öyle hoş hissediyordum ki, sanki bir beşikte sağa sola
sallanıyor gibi hissediyordum. Bu hissin tadını çıkarırken uykuyla uyanıklık
arasında gidip gelmiştim. Her ne kadar uyanmak istemeyecek kadar rahat
hissediyor olsam da, bilincim yavaş yavaş açılıyordu. Gözlerimi açtığımda,
kendimi doğrudan Lefi’ye bakarken buldum.
“Sonunda uyandın mı?”
“Evet.. Günaydın Lefi.”
Bir süre bakmaya devam ettim. Beynim henüz tam olarak
kendine gelememişti. Hala yavaştı ve sadece çok az bilgiyi anlayabilecek kadar
çalışıyordu, ama yine de şu anki durumu anlayabilmeye çalıştım.
“Bir dakika... bu nasıl oldu?”
Başım Lefi’nin kucağındaydı. Başımın arkasında hissettiğim
yumuşak, tatlı sıcaklık, bacaklarıyla olan temasın verdiği histi. Ve yanağımda
hissettiğim şefkatli dokunuş, eliydi. Bacakları çok, çok yumuşaktı... Of
dostum, yüzümü onlara gömmek istiyorum. Cennet gibi bir şey olurdu.
...Şey, bu tamamen çekincesiz bir düşünceydi. Beyin, lütfen.
“Çok basit. Başını kucağıma koydum.” dedi Lefi. “Bayağı
nefis bir yastık değil mi? Ona denk başka bir yastık olduğunu sanmıyorum.”
“Evet. Bayağı güzel hissettiriyor.”
“B-bu kadar patavatsız olmak zorunda mısın? Dürüstlüğün
soğukkanlılığımı bozuyor.” dedi kızarmış bir yüzle.
“Aslında bir düşününce, yüksek kalite bir yastığın nasıl bir
şey olduğuna karar vereceksek, kanatlarının daha iyi olacağını söylemeliyim.
Ama yine de, bacaklarının daha iyi dayanma gücü var. Eğer birini seçip sonsuza
kadar onu kullanacağımı söyleseler, kesinlikle bacaklarını seçerdim. Doğrusu,
muhtemelen ikisinin de en iyi olduğunu söylerdim hatta. İkisi de objektif
olarak birbirinden iyi değil. Birbirine olan farklı üstünlükleri var.”
“Az önce meydana gelen olayların hemen ardından hala bu
kadar enerjin olabileceğini düşünmemiştim...” dedi Lefi, bıkmış bir
gülümsemeyle.
Başta, ne demek istediğini anlayamamıştım, ama kısa süre
sonra, aslında dünyada Lefi’den başka şeyler olduğunu fark ettim. Beynim tam o
anda etrafımızdaki şeyleri anlamaya başlamıştı.
Üzerimde harika mavi bir gökyüzü vardı. Etrafımda sayısız
krater ve yanık izleri vardı. Bazı kısımları tamamen kararmıştı, ve
etrafımızdaki ağaçların çoğu tamamen parçalara ayırmıştı. Ortalık darmadağındı.
Ve bunun sebebi, yanımızda yatan dev ceset, kapkara bir renge boyanmış pullara
sahip bir ejderhaydı. Doğru. Şimdi hatırladım. Piç herifle savaşmış ve
kazanmıştım. Ve sonra başını keserek işini bitirmiştim.
Göt herifi infaz etmek, hatırladığım son şeydi. Ondan
sonrası boşluktu, ki bu da muhtemelen olduğum yere yığıldığım anlamına
geliyordu. Kendimi kelimenin tam manasıyla sınırlarıma kadar zorlamıştım.
Bilirsiniz, onca şeyden sonra hala hayatta olduğuma inanmakta bile
zorlanıyordum.
“Bir dakika... Bütün yaralarıma ne oldu?”
Bakışlarımı vücuduma çevirdiğimde, kıyafetlerim hala
paramparça olsa da, artık yaralı olmadığımı fark ettim. Dayandığım birçok
yaranın izi bile yoktu. Kolum geri gelmiş, kanatlarım geri gelmiş, her şey yine
hareket edebiliyor ve artık yürüyen bir ölü gibi görünmüyordum. Gerçi, hep iyi
haber yoktu. Vücudum ağır hissettiriyordu, çok ağır. Vücudum pek lafımı
dinlemek istiyor gibi görünmüyordu.
“Beni düzelttin mi Lefi?”
“Evet. Ben, Yüce Ejderha, gücün gerçek sembolüyüm.
Yaralarını tedavi etmek, benim için sadece çocuk oyuncağıydı.” dedi gümüş saçlı
bakire. “Ama etini iyileştirmiş olsam da, kaybettiğin kanı geri getiremem.
Hareketsiz kalıp dinlenmen senin için en iyisi olur.”
“Teşekkür ederim.” kendini övmesini izlerken kıkırdadım.
“Bir dakika, burayı tamamen zehirle doldurduğuma yemin edebilirim. Zehire ne
oldu?”
“Merak etme, onu çoktan uzaklaştırdım. Bizi etkilemeyecek.”
“Anladım... sağ ol.” Gülümsedim. “Ve özür dilerim. Arkamı
toplamak zorunda bıraktım sanırım.”
“Önemli değil, sen benim partnerimsin. Davranışlarının
sonuçlarını, özellikle böyle bir şeyden sonra, toparlamak için sana yardımcı
olmak gayet doğal bir şey. Lefi gülümsedi. “Sonuçta kendini içine soktuğun
durum, beni korumak içindi.”
“Peki, sence nasıldım?”
“Rakibinin yenilgisini garantiye almayı başardığın için,
harikaydın.”
“O zaman, kendimi bu kadar zorlamaya değmiş."
Vücudumun delik deşik olmasının bir işe yaradığını bilmek
güzel.
“Ve gerçekten de zorladın. Çoğu üyesi deli olmalarıyla
bilinen ejderhalara meydan okuma cüretini göstererek dikkatsiz davrandın.” dedi
Lefi. “Her ne kadar sakinlik maskesinin arkasına saklasan da, çok çabuk öfkeye
kapılıyorsun. Senin sağlığın için endişelenmiş olabileceğimi hiç düşünmedin
mi?”
Karşı çıkabilecek gerçekten bir şey bulamadığımdan, yorumunu
inkar etmek yerine gülerek geçiştirmeye çalıştım. “Bayağı havalıydı ama, değil
mi?”
“En azından beni, ondan daha çok etkilediğini
söyleyebilirim.” Konuşurken gülüşü öyle sevimliydi ki, benim yüzümü de
gülümsettiğine emindim.
“Hey Lefi.”
“Ne oldu?”
“Seni seviyorum.”
Sözlerime karşılık bütün vücudu kaskatı kesilmiş Lefi, nasıl
tepki vereceğini bilemiyor gibiydi. Bu halini, konuşmama devam etmek için bir
işaret olarak algıladım.
“Gerçi, seni sevdiğimi söylemek yetersiz kalır. Bundan daha
da fazlası. Sana sırılsıklam aşığım.”
“N-neden birden sevgini ilan ediyorsun!?” Az önce söylediğim
şeyleri sonunda idrak edince, yüzü kıpkırmızı olmuştu.
Şaşkın tepkisini duyunca haklı olduğunu anladım. Kafamı
şaşkın bir şekilde bir yana çevirdim. Hmm. İçime ne kaçtı benim? Sanırım
kendimi çok zorladığımdan kafam hala yerinde değildi. Yani vidden, öleceğimi
düşünmüştüm. Her neyse, bahaneleri falan bir kenara bırakalım.
“Şu anki halimle senin için en iyi eş olmadığımı biliyorum.
Hah, dövüşmeyi bilmeyen bir rezili dövmekte zorlanacak kadar zayıfım. Ama
güçlenmek için elimden geleni yapacağım. Ve bir gün, senin yanında durabilecek
kadar güçleneceğim. Umarım bu yeterli olur.”
“Kendini daha fazla küçük görmene gerek yok.” diye kıkırdadı
Lefi. Utangaçlığının, en azından bir kısmının, üstesinden gelmiş gibiydi.
Yüzünde hala kızarıklık vardı, ama benimle her zamanki gibi konuşabilmişti.
Hatta hiç acele etmiyor ve sözlerini dikkatlice seçmeye
çalışıyor gibiydi. Ve sonunda sözlerini seçmeyi bitirdiğinde, deklarasyona
benzeyen bir şekilde konuşmuştu.
“Cesaretinin boyutlarını kendi gözlerimle tanık oldum.
Savaştaki davranışların öyle etkileyiciydi ki, kendimi yeteneklerinden dolayı
etkilenmiş buldum. Güçleneceğini bilmek için görmeme gerek yok Yuki. Bir gün
benimkine denk bir güç elde edeceğini biliyorum. Ve belki, daha ilerisine bile
gidersin.”
“Demek, kudretli Yüce Ejderha’nın kendisi tarafından bile
onaylandım ha? Büyük onur duydum.” Yüzümde beliren gülümsemeyle, bitkin,
tepkisiz vücudumu hareket ettirmeye çalıştım. Yavaş ama kesin bir şekilde bir
elimi gümüş saçlı kızın yanağına doğru uzattım.
“Seni seviyorum Lefi. Sana öyle umutsuz bir şekilde aşığım
ki, ne yapacağımı bilemiyorum. Yanımdan hiç ayrılmamanı istiyorum. O yüzden,
Lefi, elimi tutup sonsuza kadar benim yanımda kalacak mısın?”
“Sanıyorum senin durumunda bulunan çoğu kişi, soruyu daha
çok “benim olmaz mısın?” gibi sorardı.”
“Seni benim yapmam demek, sana prangalar vurmak ve
özgürlüğünü senden çalmak olurdu. Ve ben bunu istemiyorum. Senin sen olmanı
istiyorum. Dilediğin her şeyi yapmakta özgür olmanı istiyorum.”
“Bu, dileklerini ifade etmenin bayağı ilginç bir yöntemi.”
Lefi gülerken bir elini yanağında olan elimin üzerine koydu.
“Yuki.” Bana şefkat dolu bir gülümsemeyle baktı. “Eğer
istediğin buysa, o zaman ben, Leficios, sonsuza kadar yanında kalacağım.”
Yavaşça yüzünü benimkine yaklaştırdı ve dudaklarını
dudaklarıma dayadı.
Yumuşak, tatlı ve güzel bir histi. Öyle harika bir histi ki,
keyfini çıkarmama izin verdiğimde neredeyse beynimin eridiğini hissediyordum.
Dudaklarından sıcaklığını, yakıcı tutkusunu hissedebiliyordum. Onun hisleri
bana, benim hislerim ona geçiyordu. Sanki bir olmuş gibiydik.
Ne kadar sürdüğünü tam olarak bilmiyordum. Saniyeler,
dakikalar, hatta daha da uzun sürmüş olabilirdi. Ama, benden yavaş yavaş
uzaklaşınca, bir süre sonra sona erdiğini biliyordum. Sadece bir santim geri
çekilmişti. Hala orada benimleydi.
Ve uyandığım anda olduğu gibi, birbirimizin gözlerinin içine
baktık.
“Bu bayağı utanç verici.” dedim yüzüm yavaş yavaş
kızarırken.
“Kendi utangaçlığıma dayanmış olmak, çok faydalı oldu.” diye
kıkırdadı Lefi. “Eğer dayanmasaydım, yüzündeki ifadeyi görme şansına
erişemeyecektim.”
Yanakları hala domates gibi kırmızıydı, ama yüzünde muzip
bir ifade vardı. Bir çocuğun eşek şakasını az önce bitirmiş bir ifade gibi,
masum bir ifadeydi. Çok sevimliydi. Öyle güzeldi ki gözlerim ona çekiliyordu. İstesem
bile bakışlarımı ondan ayıramıyordum. Ve baktıkça, kalbim daha da hızlı
çarpıyordu.
“Y-yanlış anlama Yuki.” diye kekeledi. “Dudaklarımızın
birbirine değmiş olması, sadece ejder ritüelinin bir parçasıydı.”
“Mhmmmm...” başımı anlıyormuş gibi salladım. Hiç de şüpheli
değil zaten. “Ve bu ne tür bir ritüel acaba?”
“S-sadece, seni eşim olarak belirleyen bir ritüel.” dedi
kızarmış bir şekilde. “Bir dakika! Derhal üzündeki kendini beğenmiş sırıtmayı
açıklamanı talep ediyorum!”
“Neden bahsettiğini anlamadım. Ben farklı davranmıyorum, sen
öyle zannediyorsun.” diye aptala yattım, sırf onu kışkırtmak için. “Ama her
neyse, sanırım bu, benim karım olduğun anlamına geliyor değil mi?”
“K-karın mı...!?” Lefi ciyakladı. “S-sanırım öyle, ama
durumundaki bu değişiklik kafanı bulandırmasın! Genç kızları toplamaya devam
edersen gerçekten çok kızacağım.”
“Pekala, şimdi bir dakika bekle sevgili gelinim. Sadece
belirtmek için söylüyorum, sırf buradaki küçük kız sayısını artırmak için bile
isteye bir yerlere gitmiyorum.”
Cidden, neden bunun için sürekli beni suçluyor? Benim hatam
değil! Sürekli bir yerlerden peyda olup duruyorlar. Yemin ederim, nasıl ya da
neden olup durduğu hakkında en ufak bir fikrim yok, ama benim hatam değil!
Her ne kadar şikayet etmeye devam etmek istesem de,
yapamadım. Lefi’ye bakmak bile gülümsememe neden oluyordu.
“Ne oldu?” Uzun uzun ona baktığımı fark edince sormuştu.
“Ah bilirsin işte. Şeyi düşünüyordum, az önce sana gelinim
olarak seslendim ama kulağa ne kadar güzel geldiğini fark ettim.”
“B-böyle düşünceleri gerçekten kendine saklamanı tercih
ederim. Duymak utanmama sebep oluyor.”
“Yani, utandığında deli gibi şirin oluyorsun. Sorun ne?”
“A-az önce sana durmanı söylemedim mi!?”
Tepkilerini görmek beni gülümsetti. Kızmış gibi
davranıyordu, ama kendini ne kadar hoşnutsuz göstermeye çalışırsa çalışsın,
öyle gözükmediğini görebiliyordum.
“Hey Lefi. Bir kez daha?”
“Sanırım yapacak bir şey yok. Seni şımartacağım.”
Ejder kız o anda tam olarak ne istediğimi anlamıştı.
Bıktığını gösteren bir ifade takındığından emin olmuştu, ama bunun aksine, beni
geri çevirmemişti.
Bunun yerine dudaklarını alçalttı ve tekrar dudaklarıma
dayadı.