Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk
Savaş Sonrası - Kısım 1
“Bunca zaman beni görmezden geldin...” diye şikayet etti
Enne. “Hem de o kadar endişelenmeme rağmen...”
“K-kusura bakma. Hadi ama Enne, neşelen. Özür diledim ya
zaten.”
Kara saçlı kızın gönlünü alma denemelerim sessizlikle
karşılaşmıştı. Şu anda kucağımda otursa da, gözlerime bakmayı kesinlikle
reddediyordu. Ona bakmaya çalıştığım her seferde başını benden öteye
çeviriyordu. Normalde ifadesiz bir yüze sahip olan kızın yüzünü suratını asması
çok değerliydi. Öyle nadir ve şirindi ki, sonsuza kadar saklamak için bir
fotoğrafını çekip saklamak istemiştim.
“Tamam, tamam, bunu telafi etmek için günün geri kalanını
senle geçireyim. Ne istersen yapacağım da, tabii ki mantık çerçevesinde
olanları.” dedim. “Tek istediğim artık yüzünü asmaman, tamam mı?”
Hadi ama Enne, babanın kalbini kırıyorsun.
“Gerçekten mi?” Hala yüzü bana dönük değildi, ama ümitsiz
teklifimi duyan kız bakışlarını benden kaçırmayı kesmişti.
Enne haklı olarak sinirliydi. Endişelenmişti, çünkü beyinden
hasarlı kertenkeleyi alt etmemin ardından hemen yere yığılmıştım ve bir de
uyandıktan sonra onu tamamen boşlamış ya da boşlamamış olabilirdim. Aslında,
onun varlığını bile unutmuştum, çünkü başka bir şeyin farkında olamayacak kadar
Lefi’yle flörtleşiyordum. Evet, neden kızdığına şaşmamalı. Onun yerinde kim
olsa kızardı.
Her ne kadar bir savaş olduğunu bile bilmelerine gerek
yokken, bir de ejderhaya karşı savaştığım duyulunca, zindan sakinlerinin benim
için bayağı endişelendiği ortaya çıkmıştı. Asıl taht odasına Lefi’ye dayanmış
bir şekilde girmem, her bir kızın tepki vermesine sebep olmuştu. Asıl taht
odasına kaçmalarını istediğim heyulalar da Illuna’ya katılıp üzerime atlamış,
gözlerinden yaşlar akarken beni yumruklamışlardı... Diğer yandan Shii, elinden
geldiğince hızlı bir şekilde şifa büyüsü yapmaya çalışırken, paniklemişti. Beşi
birden dönüşümü tam bir kaos sahnesine çevirmişlerdi.
Başta nedenini anlayamamıştım, ama tek mantıklı davranan iki
hizmetçiye döndüğümde, durumla ilgili bana açıklama yapmaya başladılar.
Görünüşe göre Beyinsiz Efendiyle olan savaşım, zindanın içinde bir takım küçük
depremvari sarsıntıya neden olmuştu. Bir başka deyişle, sallantının yanında,
Lefi ve benim suratlarımızdaki ifade ve yığılmanın eşiğinde bir şekilde geri
dönmüş olmam, çocukları korkutmuştu.
Bir dakika. Zindan sallandı mı? Her zaman zindanın tek
başına, girişi dışında dünyadan tamamen kopmuş olduğunu sanmıştım, ama
sarsılması demek, bu hipotezimin muhtemelen doğru olmadığı anlamına geliyordu.
Zindanın sarsılmış olması, yakınlarda bir yerde bir boşluğu doldurduğu anlamına
geliyordu. Ama benim yarattığım yerin bulunduğu dağın içine sığmış olmasının
gerçekten imkanı yoktu. Sanırım bu, muhtemelen zindanın uzay-zaman sürekliliğini
kurcalayarak, gerçek dünyada çok daha küçük bir yer kaplayan devasa bir alt
uzay falan yarattığı anlamına geliyordu.
...Ayrıca bu, asıl taht odasının yakınlarında savaşmanın pek
de iyi bir fikir olmadığı anlamına geliyordu. Zindanın derinliklerine ilerleyen
mağarada açılan oyuk, ejderhanın, oranın yakınlarında bir yere nispeten zayıf
bir saldırı yapmasıyla alakalıydı. Evet şey... daha güçlü bir saldırı kullanmış
olsaydı pek de hoş olmayacaktı muhtemelen. Hmm, hiçbir şeyin kırılmadığından
emin olmak için buralara sertleşme kullansam yi olacak. Herkesin diri diri
gömülmesini hiç istemem.
Ölümcül düellomu hisseden sadece kalenin içinde yaşayan
kızlar değildi. Rir de yardıma gelmek istemişti, ama ona özellikle geride
durmasını söylemiştim, çünkü Kara Beyinsize karşı olan savaşımın kendi başıma
kazanmam gereken bir savaş olduğunu biliyordum. Ancak Rir, bunu bir yetersizlik
sorunu olarak yorumlamıştı. Çalışkan kurt, savaştan sonra beni kontrol etmek
için kaleye gelmiş ve endişeli, düşüncelere dalmış bir yüzle ayrılmıştı.
Onlarla uğraşmak zorunda kalmadan önce düşmanlarımı alt etmek için daha da
güçlenmeyi düşündüğü belliydi. Biliyor musunuz, bir zindan efendisi ya da başka
bir şey olarak, onun daha yükseklere çıkmak için gayret etmesinden mutluydum,
ama bunun için kendnini strese sokmaz umarım. Yakın bir zamanda onun için
Leila’dan bir şeyler pişirmesini istemeliyim. Bunu seveceğinden eminim.
Adamları da muhtemelen mutluluktan havalara uçacak.
“Gerçekten. Peki, ne yapmamı istersin Enne?” Tahtın üzerinde
bacak bacak üstüne atmış otururken, yüzüne doğru eğildim.
“Hmmm...” bir
anlığına durdu. “O zaman burda kal.”
“Bu kadar mı?.”
“Hıhı. Tek istediğim seninle olmak, sahip.”
Enne’in yüzünde, göğsüme yaslanmadan önce bir anlığına, zor
fark edilebilen bir gülümseme belirmişti.
“Bu hiç adil değil! Kütük gibi uyuyup uyanamadığın için ben
de çok endişelenmiştim Yuki!” Enne’in pozisyonunu fark eden Illuna, bağırarak
şikayetini dile getirmişti. “Ben de Yuki’nin kucağına çıkmak istiyorum!”
“K-kusura bakma. Pekala Illuna, gel buraya.” dedim. “Enne,
kenara kayıp ona biraz yer açabilir misin?”
“Tamam.”
Illuna kucağıma çıkarken kenardan bir el uzandı ve yanağımın
üzerine kondu. Bu elde hoş bir soğuk hava vardı, jel kızdan başkasına ait
olamayacak bir el.
“Gerçekten iyi misin sahip? Gerçekten yaralanmadın mı?” diye
sordu elin sahibi.
“Hadi ama Shii, iyi olduğumu zaten söyledim, değil mi?”
Sözlerimi kanıtlamak için kollarımı biraz hareket ettirdim. “Gördün mü? Tamamen
iyileştim.”
“Gerçekten emin misin...?” Sesindeki endişeli tonla,
yapışkan beni sorgulamaya devam etmişti. “Çünkü iyi olmasan bile iyiymiş gibi
davrandığını biliyorum.”
Davranışları ve sorduğu sorular, Rir gibi onun da durumumu
aşağı yukarı sezebildiğini ve diğer kızların göremediği şekilde beni
görebildiğini gösteriyordu. Ve burada olmasalar da, aynısı aşağı yukarı
heyulalar için de geçerliydi. Gücümün çoğunu geri kazanmış olmama rağmen
endişeli davranmaya devam etmişlerdi. Rir gibi, onların da kendi
yeteneklerinden şüpheye düşmüş ve bütün bu durumla ilgili bir şey yapabilmek
istemiş olabilecekleri fikrine kapılmıştım, çünkü onlar da zindan tarafından
çağırılmış canavarlardı.
“Benim için bu kadar endişelenmiş olmandan dolayı çok
mutluyum Shii, ama ben gerçekten iyiyim. Ispanak yemiş bir denizci kadar
zindeyim.” [1]
“Gerçekten mi?”
“Gerçekten.”
“Yeni gibi misin?” diye sordu yapışkan.
“Evet. Yağlandım ve bütün parçalarım yenileriyle
değiştirildi. Yani evet, yeni gibiyim diyebilirim.”
Üç küçük kızla ve endişeleriyle elimden geldiğince başa
çıkmaya çalışırken, gözümün kenarından Lefi’yi görmüştüm.
“Şu herifin kocam olduğunu düşünmek...” Şu anki halimi gören
ejderha, derin bir nefes almış ve başını bıkmış bir şekilde sallamıştı. “Ona
aşık olduğum için kendime zavallı demekten başka bir seçeneğim yok.
“Kapa çeneni Lefi.” Gözlerimi devirmiştim. “Ne düşündüğünü
biliyorum, ama bunu söylemene gerek yok. Bu konuda yeterince bilinçliyim
zaten.”
Her ne kadar ona söylenmiş olsam da, bunu hoşnutsuz bir
şekilde söylememiştim. Aksine, mutluydum. Benden kocası olarak bahsetmesi,
kalbimin alışık olmadığım bir şekilde çarpmasına neden oluyordu.
Son rakibimi alaşağı etmemden sonra bir sürü şey değişmişti.
Karakter sayfamın savaş öncesiyle şu anki hali arasında dağlar kadar fark
vardı. Artık şöyle gözüküyordu:
***
Genel Bilgiler
İsim: Yuki
Irk: İblis Lordu
Sınıf: Adaletli İblis Lordu/Ejderha
Seviye: 136
HP: 19255/19255
MP: 25841/25841
Kuvvet: 2842
Can: 3611
Çeviklik: 2834
Büyü: 4268
Maharet: 4942
Şans: 85
Yetenek Puanları: 52
Eşsiz Yetenekler
Büyülü Gözler
Tercümanlık
Uçmak
Direnç
Hükümdar Baskısı
Yetenekler
Eşya Kutusu
Analiz X
Dövüş Sanatları Ustalığı VI
Kadim Büyü VI
Gizlilik VI
Düşman Saptama VI
Kılıç Ustalığı IV
Silah Dönüştürme V
Efsunlama V
Tuzak Ustalığı IV
Büyük Kılıç Ustalığı VI
Kılık Değiştirme IV
Kriz Saptama VI
Unvanlar
Başka Dünyalı İblis Lordu
Yüce Ejderha’nın Sahibi
Hüküm Veren
İnsanlığa Düşman Olan
Ölümün Kucağından Kurtulan
İblis Lordu; Ejderhaların Kralı
Yüce Ejderha’nın Eşi
DP:
304356
***
Pekiiiiiiii.... Eveeet... ben, şey... şu an daha güçlüyüm.
Evet. Ondan. Sadece statlarıma bakmak bile, ağzımı açık bırakmaya yetiyordu.
Hem HP, hem de canım çok yükselmişti. Ölümün eşiğindeyken durmaksızın darbe
almak, ikisinin aşırı derecede yükselmesine sebep olmuştu. Şansım ise...
şansım... Onun dışında her şey neredeyse ikiye katlanmıştı, ama şansım hala
100’ün bayağı altındaydı. Ama hey,en azından yukarı doğru gidiyor.
Aşırı gelişmiş kertenkeleye karşı kullandığım tüm yetenekler
gözle görülür bir şekilde seviye atlamıştı ve kendim birkaç tane yeni eşsiz
yetenek kazanmıştım. Direnç ve Hükümdar Baskısı. Aslında Direnç yeteneğini ilk
görüşüm değildi, ama orikalkum seviye maceracıyla savaşırken onu analiz
edememiştim, ama şimdi ona iyice bir bakma şansım olunca, etkisinin, gelen tüm
saldırılarının hasarını bayağı bir azalttığını ve HP 20%’nin altına inerse,
bütün statları 1.5 katına çıkardığını öğrendim. Bilirsiniz, bu bayağı ezici bir
özellik. Ve şimdi düşününce, bunu muhtemelen savaşın ortasındayken kazanmıştım.
Sonlara doğru saldırılarının hasar vermeyi kestiğini hatırlıyorum.
Direnç gibi, Hükümdar Baskısı da bayağı işe yarar gibiydi.
Etkisi, harekete geçmelerini engelleyerek, yakınlardaki bütün düşmanları
engelleyen bir göz korkutma aurası yaymasıydı. Etkisinin kuvveti, düşmanlarımla
aramdaki stat farkına bağlı olarak değişiyordu. Ama, Direncin aksine, bu
yeteneği nasıl kazandığım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Birilerini korkutmak
için bir şey yaptığımı hiç hatırlamıyorum.
Biraz araştırınca, açıklaması şu şekilde yeni kazandığım unvanlardan
birinin sebep olduğunu öğrenmiştim:
***
İblis Lordu; Ejderhaların Kralı bu unvan, ejderhaların
kralını öldüren ve böylece Ejder Efendisi mevkisini devralan iblis lorduna
verilmiş bir unvandır. Bir ejderhayla konuşmaya girildiğinde karizmaya aşırı
bir artış sağlar ve Hükümdar Baskısı adındaki eşsiz yeteneği kullanmayı sağlar.
***
Pekala. Görünüşe göre ejderhaların artık benim. Aslında,
beni bayağı havalı gösterdiği için ünvanlın kendisi benim için sorun değildi,
ama yani, bunu benim almamın doğru olup olmadığını bilmiyordum. Sonuçta
ejderhaları yönetmek falan gibi planlarım yoktu. Köylerini idare etmek, kulağa
bayağı bir baş ağrısı gibi geliyordu. İşim olmaz. Cidden, kendi sorunlarını kendileri
çözebilirler. Ne yaptıkları beni ilgilendirmez. Aslında, muhtemelen sınıfımın
değişmesinin sebebi de bu unvandı.
Adaletli İblis Lordu/Ejderha sınıfının ilginç bir yanı,
detaylarının görülemiyor olmasıydı. Ne analiz ne de zindanın menüsü onun
etkileir hakkında bana bir şey söyleyemiyordu. Ama gerçi, bir şeyi etkilediğini
biliyordum. Sınıf değişikliğinden sonra, vücudumu artık daha kolay kontrol
edebildiğimi ve hareketlerimin artık daha kusursuz olduğunu hissetmiştim.
Dahası, büyümün, öncekine göre artık çok daha güçlü olduğunu doğrulamıştım.
Daha fazlası olduğunu hissediyordum, ama ne kadar merak etsem de, yeni sınıfın
etkilerini kesin bir şekilde öğrenemiyordum.
Unvanlar demişken, İblis Lordu; Ejderhaların Kralı, yeni
kazandığım üç unvandan biriydi. İkincisi şu şekildeydi:
***
Ölümün Kucağından Kurtulan Bu unvan, mutlak ölümün eşiğine
kadar zorlanmış ve ondan kurtulmuş kişilere verilir. HP’si en yüksek değerin
10%’u altına düşerse, unvan sahibinin bütün statları ikiye katlanır.
***
İlkinde kadar, ikinci unvanın da nereden geldiğini
anlayabilmiştim. Ejderhayı savaşarak yenebilmiş olmamın tek sebebi, aptal
olmasıydı. Ama yine de aptallığı, savaşımızın zorlu bir savaş olduğu gerçeğini
değiştirmiyordu. Neredeyse ölüyordum; hatta bütün savaş boyunca neredeyse bir
ayağım çukurdaydı. Dostum, statları iki katına çıkarıyor olması bayağı
şaşırtıcıydı. Aktifleşmesi bu kadar zor olmasaydı, denge ile abuk subuk
bağırabilirdim. Dostum, canın 10%’u mu? Bu sıkıntı.
İlk ikisinin aksine, son ünvanın savaşla bir alakası yoktu.
***
Yüce Ejderha’nın Eşi Bu unvan, bütün dünya üzerinde hükmeden
ejderhayı gelini yaparak mertliğini kanıtlayan adama verilir. Bu adamın artık
korkunun ne olduğunu bilmesine muhtemelen gerek yoktur.
***
Muhtemelen mi? Nasıl lan? Korkmasına muhtemelen gerek yok
diyerek bana hiçbir faydalı bilgi vermiyorsun ki lan! Yani, muhtemelen diyerek
neyi kastedersin ki!? Bu şeylerin kesin olması gerekmiyor mu!? Ve bu açıklamayı
hangi aptal yazdı ki? Objektif olması gereken bir şeyden çok lanet olası bir görüş
gibi duruyor. Bu tanrının işi mi yoksa? Tanrım, lütfen, şu unvan işini bir
düzene sokman gerek. Yani, hadi ama, bu ne lan!? Sonuç olarak saçma açıklamayı
ve tartışmalı kaynağını bir kenara bırakmaya ve bunu, sahip olmaya utandığım
bir şey olarak görmeye karar verdim.
Kertikbeyinle olan savaşım DP’min çoğunu tüketmişti. O kadar
çok harcamıştım ki, iki basamaklı sayılara kadar düşmüştü. Ama onu öldürüp
cesedini geri dönüşüme atınca, bayağı bir kar elde etmiştim. Sanırım, her ne
kadar kalın kafasının içinde çürümüş bir patates taşıyor olsa da o, gerçekten
de dünyanın en güçlü ırkının bir üyesiydi.
Yeni stat değişiminden keyif alsam da, onlar hakkında tam
olarak nasıl hissetmem gerektiğini bilmiyordum. Şaşırmak dışında tabii ki.
Sorun, birden ortaya çıkan kazanımlarımın, gerçek dünyada yapacaklarımın
tartışmalı bir hale getirmesi anlamına gelmesinden kaynaklıydı. Yeni kazandığım
gücü kontrol etmek zordu ve bu yüzden günlük aktivitelerime engelleyip
duracaktı. Sürekli bardak kırıyordum, tabak çatlatıyordum ve hatta bir
keresinde, fazla sert kavradığım için koltuklarımdan birinin kolçağını bile
kırmıştım. Benzer şeyler o kadar fazla olmaya başlamıştı ki, her olduğunda
garip bir şekilde gülüp geçmekten başka seçeneğim yoktu. Hey... bir saniye.
Yoksa bu, planladığım soykırımı devam ettirecek kadar güçlü olduğum anlamına mı
geliyordu? Of, evet be. Mantikorları sikeyim! O pezevenklerin her birini tek
tek bu gezegenden sileceğim ve onların boktan türlerini tükenmiş olarak tarihe
geçireceğim!
Statlarımın aşırı yükselmiş olmasının sebeplerinden biri de,
son karşılaşmamın, zindanın kendi seviyesini de birkaç kademe artırmış
olmasındandı. Gerçi, bu sefer evrim geçirmemiştim. Bir dakika. Statların sert
bir şekilde artmasına evrim sebep olmuyor muydu? Kafam karıştı.
Dikkate değer bir diğer şey de, seviyem ve statlarımın
doğrusal bir şekilde artmıyor oluşuydu. Her seviye, bir öncekinden daha büyük
stat artışı sağlıyordu. Hmm. Biliyor musunuz, aslında, Lefi’yi yakaladığım
zaman statlarım onunki kadar yükselebilirdi. Of, hatta bu şekilde ilerlerse
onunkinden daha da yüksek olabilirdi.
Statlarımın şu anki halinden memnun olsam da, seviyemden pek
memnun değildim. Benden çok çok yüksek seviye bir şeyi yenmiş olmama rağmen,
umduğum kadar büyük bir değişiklik olmamıştı. Ah tanrım. Seviye kasmak zor.
Bana mı öyle geliyor, yoksa Lefi’nin seviyesine yetişmem birkaç bin sene mi
sürecek...?
[1] Temel Reis göndermesi