Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

29 Mayıs 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1395 Görüntülenme
Bu bölümü 37 Kişi beğendi.
Cilt 12

Yan Hikaye: ???

Ciğerlerim vücudumun oksijen ihtiyacına yetişebilmek için uğraşırken, göğüs kafesim hızlı hızlı kalkıp indi. Bu hayati elementin çoğu, bisikletimi tam gaz sürebilmemi sağlaması için bacaklarıma yönlenmişti.

 

“Bu rahatlıkta gidersen okula geç kalacağımız kesin olduğundan, hızlanman senin için çok iyi olur, Yuki.” dedi, yardım etmek dışında her şeyi yaparken, rahat bir ses tonuyla konuşan Lefi. Tembel teneke, insan gücüyle çalışan bu aracın kargo kısmına oturarak bulunduğum zor durumu çok daha zor hale getiriyordu.

“Ah, kapa çeneni! Bunun sorumlusu başından beri kimdi acaba!?”

“Hmph.” Hazırlıksız yakalandığı sitemli parlamamı kovuştururken bir ses çıkarmıştı. “Kendin dışında birisine suç atmanı anlayamıyorum.”

“Ciddi misin sen!? Bana bunu mu söylüyorsun!? Uyuya kalan ve aylak aylak kahvaltı yapan sendin! Bir kısmını yanına alabilecek olmana rağmen, kılını kıpırdatmayı bile reddettin! Bu tam anlamıyla senin hatan!”

 

Samurayların giydiği türden geleneksel Japon kıyafetine sarılmış kız, bakışlarını benimkinden kaçırdı. Elimden geldiğince sert pedallamama sebep olanın sonuçta o olduğunun tamamen farkındaydı. Olmamasının imkanı yoktu. Salyangoz hızıyla kahvaltısını yaparken, defalarca geç kalacağımızı belirten şikayetlerimi tamamen görmezden gelmişti.

 

Bu durumla ilgili beni en çok kızdıran şey, sözlü olarak hatasını kabul etmeyi reddetmesi değildi, bunun yerine onun hatası olmasına rağmen elimden gelen bütün kuvvetle tam hızda gitmeye uğraşmama rağmen rahat rahat takılmasıydı.

 

“Kutsanmışlardan biri değil miydin sen? Bunun hakkında bir şeyler yapmaya ne dersin? Bisikleti hızlandırmak için bir şeyler yap.”

“Yapamam.” dedi. “Ve bu durumda çok işe yarayacak bir güç sahibi olmamı beklemen için bir sebep göremiyorum.”

“Lanet olası işe yaramaz patates çuvalı.” Sözlerimi daha çarpıcı kılmak için cıkladım.

“Bu ne cüret!?” “Sözlerini hemen geri al!” ve “Kesin surette işe yaramaz olmayan!” gibi çeşitli kalıplar kullanarak konuşmasına devam etmişti, ama sadece ve sadece pedallamaya odaklanabilmek için onları umursamadım.

 

***

 

“Hay sıçayım... inanamıyorum... biz... gerçekten... başardık...” kendimi masama sürükleyip üzerine yığılırken, ağzımdan zor bela bir cümle çıkarmayı başarabilmiştim.

“Günaydın Yuki.” dedi yanımda oturan kişi. “Görünüşe göre tam zamanında geldin.”

 

Tanıdık bir yüzdü, küçük bir başı olan, çikolata kahverengisi saçlara sahip bir kızdı. Bu erkek fatma, herkesle aynı üniformayı giymesine rağmen bir tür sportiflik havası yayan biriydi. Ayağının dibinde, parlak gümüş renkli bir kürkü olan bir kurt yatıyordu. Hal ve hareketlerine bakarak, sıradan bir köpek dostumuzdan çok daha zeki olduğunu söyleyebilirdiniz.

 

“Günaydın Nell, ve sana da günaydın Rir.” nefesimi toparlayabildikten sonra ikiliyi selamladım. “Ve evet, bunun için Lefi’yi suçlayabilirsiniz. Uyuyakaldı. Yine.” İç çektim. “Bu lanet olası büyülü hayvan, asla erkenci biri değil.”

 

Fluffnir başını kaldırıp beni selamladı. Demek istediğimi anladınız mı? Zeki VE şirin. Bu arada Lefi koca bir çöptü. Keşke değiş tokuş yapabilsek...

 

“Yine kütüphaneye mi gitti?” dedi Nell, gülmesini kontrol etmeye çalışarak.

“Evet. Derslerin sıkıcı falan olduğundan şikayet edip, ne halt yiyecekse onu yemeye gitti.” diye homurdandım. “Nasıl oluyor da, her istediği şeyi yapabiliyor bu arada? Benim büyülü hayvanım olması gerekmiyor mu bunun?”

 

Büyülü hayvanlar, normal şartlar altında, onu çağıranlardan çok fazla uzaklaşamazlar. Lefi’nin canı istediği zaman istediği yere gidebilme yeteneği, mantık çerçevesini aşıyordu. Dostum, çok kıskanıyorum. Neden dersi asıp her istediğini yapan bir tek o? Ben de dersi asmak ve serseri gibi boş boş takılmak istiyordum.

 

Ne yazık ki, isteğim menüde bulunmuyordu. Rehber öğretmenim öğrencilerine şeytani denebilecek seviyede cezalar uygulama eğilimine sahip olacak kadar, onları hizada tuttuğundan emin olmaya pek hevesliydi. Eğer dersi asacak olsaydım, “rehberlik” ismini, okul kampüsünün etrafında insanlık dışı sayılarda turlamam için bir bahane olarak kullanırdı. Bu tecrübenin beni mental olarak sakatlayacağı ve benimle işi bittiğinde bir daha asla hareket etmek istemeyeceğim için, şimdilik hüsranıma katlanmaya karar verdim. Bu, intikamımı alamayacağım, ya da Lefi’nin öylece kurtulabileceği anlamına gelmiyordu. Sadece zamana ihtiyacım vardı. Heh. Bekle bakalım Lefi. Eve gittiğimizde, seni Smash’te öyle bir ezeceğim ki ağlayacaksın.

 

“Seninle oyun oynayabilen bir büyülü hayvana sahip olmak güzel olmalı.” İntikam planımı Nell’e anlattığımda, kıskanan bir ses tonuyla karşılık vermişti. “Ben de Rir’le yapabilmek isterdim, ama pek işe yarayacak gibi görünmüyor.”

 

Biraz özür, biraz efendisinden imkansızı istememesini isteyen bir şekilde inlemişti kurt. Konu dışı olacak ama, Nell, her ne kadar aynı yaşta olsak da bende bir abi havası olduğunu falan düşünüyordu. Bunu anlayamıyordum ama önemli değil.

 

“Emin misin? Rir bayağı akıllı görünüyor, o yüzden muhtemelen ona patisini kıstırarak joystick kullanmayı öğretebilirsin.”

“Oh, iyi fikir! Sanırım bu işe yarayabilir. Eve gidince denemek ister misin Rir?”

 

Kurt, bu öneriden tedirgin olmuş gibi, tekrar inlemişti.

 

Her ne kadar konuşmaya devam etmek istesem de yapamadım. Konuşmamız sabah ziliyle çabucak sona ermişti.

 

“Hay sıçayım. Sanırım öğretmen burada. Bir süre susacağım.”

“Hıhı, iyi fikir. Bir süredir gözü üstünde sonuçta.”

 

***

 

Büyülü hayvanlar olağan şeyler olarak görülürdü. Kelimenin tam anlamıyla her yerdelerdi, ve insanların izlerini bıraktığı her yerde onları görebilirdiniz. Kullanım olarak çok yönlü amaçları olduğundan, ve her şeyi hesaba kattığımızda, hem toplumun hem de bütün dünyanın ayrılmaz birer parçası olmuşlardı. Büyülü hayvanlara sahip olanlar çağırıcılar olarak bilinirlerdi, ve onlar da sadece kabul görmemiş, ayrıca güvenilen bir topluluk haline gelmişlerdi. Ordu bile, çağırıcılara sırtlarını dayamak durumunda kalmışlardı. En elit kollarından biri olan, kaçakları yakalamada özelleşmiş bir birim, tamamen çağırıcı-büyülü hayvan ikililerinden oluşuyordu.

 

Gerçi kadar büyülü hayvan terimi, sık sık kafalarda köle imajı oluşturuyordu. Ve başka dünyadan gelen bu yaratıklar, kendilerini çağırıcılarına bir anlaşmayla bağlı halde bulduklarından, onlar kesinlikle sadece bir araçtı. Anlaşmaları değiştirilemez değillerdi. Anlaşmalarını istedikleri zaman fesh etmekte ve Öteki Diyara, geldikleri dünyaya dönmekte özgürdüler. Anlaşmayı bitirme, tek seçenekleri de değildi. Büyülü hayvanlar, istemedikleri emirleri, Kutsal Otorite olarak bilinen güçlerini kullanarak kolaylıkla görmezden gelebilir veya geri çevirebilirlerdi.

 

Doğal olarak, bu her zaman olan bir şey değildi, tam tersi, istisna olan, ve sadece çağırıcının tam bir pislik gibi davranmaya karar verdiği zamanlarda olma eğiliminde olan bir şeydi. Genel olarak konuşursak, büyülü hayvanlar anlaşmalı oldukları kişilere güvenirler ve, ya emirlerine boyun eğerler, ya da gerekirse kendi zeki kararlarını verirler. Anahtar kelime: zeka. Büyülü hayvanlar genel olarak inanılmaz bilgili kabul edilirler. Genel olarak.

 

“Peki tam olarak neden ben böyle bir şeye kaldım...?” Yanımdaki kızla göz göze gelince iç çektim.

“Hay lanet!” Lefi, elindeki kontrolcüyle ekrandaki karakteri hareket ettirme denemesi sonucu uğradığı hüsranının şiddetli bir göstergesi olarak bağırmıştı.

 

Onu, bir büyülü hayvan olarak göremiyordum. Türünün sergilemesiyle meşhur olduğu bilgelik ve zeka gibi özelliklerden tamamen yoksundu. Onunla etkileşime girmek, öteki dünyadan gelen ferasetli bir varlıkla etkileşmek yerine, şımarmış bir çocukla uğraşmaya benziyordu. Ve bana anlaşmayla bağlı olmasına rağmen, genellikle söylediğim hiçbir şeyi dinlemiyordu.

 

Anlaşmasından bahsetmişken, şartları şüpheli temellere dayanıyordu. Günde üç kere sıcak yemek ve yumuşak bir yatak olması gerektiğini belirtiyordu. Bu şartlar zararsız gözükse de, bir yandan onun tembelliğinin de göstergesiydi. Lefi, Öteki Diyar’ın en güçlü yaratıkları arasında gösterildiğini ve bu şartları sadece bana çok daha güç sağlamak istediği için kabul ettiğini söylemişti. Bu açıklamanın altındaki mantık, “onu çağıracak kadar güçlü” olduğum için potansiyelim olduğunu kanıtlamış olmamdı.

 

Ama doğrusu, sonsuz sayıda bedava öğle yemeğini garanti altına almak için kendine ümitsizce bir yol bulmaya çalışmıştı. Ve kahvaltıları. Ve akşam yemeklerini. Diğer büyülü hayvanlardan öğrendiğim kadarıyla, her ne kadar büyük bir güce sahip olduğu bilinse de, eski evinden atılmasının sebebi tam bir tembel olmasıymış. Bu olaydan sonra, kendine yeni bir besin kaynağı bulma planı hazırlamış ve ben, standart okul müfredatına dahil olarak yaptığım çağırma ritüeli esnasında bu planı uygulamaya koymuştu.

 

“Veee... görüşürüz.”

“L-lanet olsun sana Yuki! Adil oynamıyorsun! Daha az önce sana, beni platformdan uçurmanı yasaklamamış mıydım!?”

 

Super Smash Sisters isimli oyunun ortasındaydık. Lefi platforma geri dönmeye çalışıyordu, ama tam platformun kenarına tutunacakken, onu titanik gibi batırmamla, bu çabasını engellemiştim. Olayların sonucu olarak, sinirli bir şekilde havaya uçmuştu.

 

“İstediğini söyleyebilirsin, ama bu oyun tam olarak bu şekilde oynanıyor. Güçlen.” dedim. “Ama şunu söyleyeyim, eğer kendini o kadar umutsuz durumda hissediyorsan, handikap ayarlarını artırabilirim.”

Hüsrana uğramış ve gücenmiş bir şekilde homurdandıktan sonra konuşmaya devam etti. “Canlarımdan sadece birini alabildiğin için, böyle kibirli bir şeyi yapmana hiç lüzum yok. Bekle bakalım Yuki, hemen yüzünü çamura gömme işlemine başlıyorum!”

“Hah!” Dedim, dalga geçer gibi. “Çok beklersin! Beni yenebilmen için bir ömürden fazlasını harcaman gerek. Gel bakalım, neden bana Zeldia ustası dediklerini sana göstereyim--ve bir de Dunkmaster!”

 

Pis pis gülebilmek için bakışlarımı ekrandan çevirince, daha da çok hüsranlı homurtuya sebep olmuştum. Ama sonra bir şeyi fark etmiş gibi oldu. Çatık kaşları, birkaç belirli söz mırıldandıktan sonra 180 derece dönmüştü.

 

“...Mantıklı gelen her şeyin gölgeye dönüşmesini istiyorum.”

“N-ne!? Ne oluyor lan!?” Her şey karardı. Gözlerim hiçlikten başka bir şey görmüyordu.

 

Karakterim arka arkaya cezalandırılırken, kontrolcümün titreşimini hissedebiliyordum. Ve arenanın dışına uçan Zeldia’nın çığlıklarını duyabiliyordum. Ama görüş yeteneğim olmadan, tuşlara abanmak dışında bir şey yapamazdım.

 

“Orospu çocuğu! Az önce Kutsal Otoriteyi mi kullandın!”

“Hahahahahah!” Muzaffer bir şekilde güldü. “Sorun nedir Yuki? Görünüşe göre karakterini kontrol etmekte zorluk yaşıyorsun.”

“Benimle dalga geçiyor olmalısın!” Kızgın bir şekilde çığlık attım. “Okula geç kalmak üzereyken bunu kullanmayı reddettin, ve sonra gidip bunu sırf bir oyunda yeniliyorsun diye mi kullanıyorsun!? Lanet olsun! Daha ne kadar aşağılık biri olabilirsin!?”

“Varmaya çalıştığın noktayı anlamakta zorlanıyorum. Bu rekabete dayalı bir oyun. Rakibine karşı zafer kazanabilmek için bütün gücünü kullanman gerekir. Benim Kutsal Otorite gücüm ise sadece doğuştan gelen bir yeteneğim!” Atıp tutmaya devam ederken kontrolcünün tuşlarına deli gibi basmaya devam ediyordu. “ve şimdi, sen bittin! Bu son vuruş olacak!”

 

Büyü birden etkisini yitirmeye başlayınca görüşüm geri gelmişti. Sonunda tekrar görebiliyordum. Ama bunun için artık çok geçti. Karakterimi son gördüğümde, ekranın dışına, hiçliğe doğru uçarken arkasında bıraktığı pembe ışıktı. Lefi adalet konseptini camdan aşağı fırlattığı zaman üç canım vardı, ama şimdi, bir tane bile kalmamıştı.

 

“Ciddi misin sen!? Bu saçmalıkla bütün canlarımı mı aldın!? Pekala, bir şey diyeyim mi, eğer böyle oynamak istiyorsan, oynarız! Senin için kötü hissettiğimden kendimi tutuyordum, ama hile yapmaya devam edeceksen, iş ciddiye bindi demektir!”

“Rol yapmana gerek yok Yuki.” Yavaş yavaş, kasten güldü, ardından konuşmasına devam etti. “Ama şimdi, bütün gücümü açığa çıkarmaya başladığım için, artık yenilgi nedir bilmeyeceğim!”

“Çok beklersin! Bunun güç olduğunu düşünüyorsan, asıl gücün ne olduğunu sana göstermem gerekiyor demektir!”

 

Niyetlerimizi belirttikten sonra karakterlerimizi seçtik ve bir sonraki raunda geçtik.

 

Lefi, oyun şunu dediği anda büyülü kelimeleri söylemeye başladı: “Hadi.”

 

Ama sözü bitmeden onu yarıda kestim. “Kutsal Otoriteyi her kullanmayı denediğinde akşam yemeğinden bir parça alacağım.”

 

Tehdit, her ne kadar kısık sesle söylemiş olsam da, etkisini göstermişti. Büyülü hayvanımın birden bana doğru korku içindeki bir yüz ifadesiyle dönmesine neden olmuştu.

 

“N-ne!? Bu hiç adil değil Yuki! Bu kadar acımasız olamazsın!”

“Az önce sen, oyunların, elinde ne var ne yok kullanman gereken şeyler olduğunu söylemedin mi?” Dedim. “Anlarsın ya, senin akşam yemeğini hazırlamakla yükümlü olan ben olduğumdan, istismar edebileceğim çok, çok belirgin bir zayıflık bu değil mi?”

“S-seni alçak herif...”

 

Dişlerini birbirine geçirdi ve bana dik dik baktı, ama muzaffer gülüşüm kaybolmak bir yana, bozulmadı bile.

 

“Peki, ikinci raunta ne dersin?”

 

***

 

“Mmmnnngh…” gözlerimi yavaş yavaş açarken inlemiştim. Kendimi bir konsol veya TV karşısında değil de, son birkaç aydır çok daha alıştığım bir çevrede buldum.

 

Bu zindandı.

 

Yetişkinlerin her biri, her zamanki gibi kendi işlerini yapıyorlardı. Lyuu asıl taht odasının bir köşesinde çocuklarla evcilik oynuyordu. Leila çamaşırları katlıyordu, ve Lefi shogi tahtasının önünde oturuyordu. Taşların dizilişine bakarsak, tek ejderhalı bir oyun oynuyor gibiydi.

 

“Sonunda uyandın mı Yuki?” Benim hareket ettiğimi fark edince, başını kaldırdı ve gözlerini bana çevirdi.

“Evet... galiba sızıp kalmışım.”

 

Biraz gözlerimi kırptıktan sonra, tahtın üzerinde uyuyakaldığımı fark ettim. Yani, o zaman hepsi bir rüya mıydı...?

 

“Sorun nedir?” diye sordu ejderha. “Yüzünde bayağı salak bir ifade var.”

“Biraz alakasız gelecek ama, daha önce benim büyülü hayvanım olmuş olabilir misin?”

“Tam olarak ne demeye çalıştığını ya da bu söylediğinin nereden geldiğini anlamıyorum.” dedi şüpheli bir şekilde.

“Aman, boş ver, kafanı takma.” Bu düşünceyi yavan bir gülümsemeyle uzaklaştırdım.

“...Gerçekten bazen çok tuhaf biri oluyorsun.”

 

Tekrar şaşırmış bir şekilde baktı, ama tekrar düşüncelerime geri dönerken, bunu kafama takmadım.

 

Lefi benim büyülü hayvanım değildi. Ya da ona benzer bir şey değildi. O, Leficios, bu dünyanın masallarında söylenegelmiş, her şeye gücü yeten, efsanevi, Yüce Ejderhaydı. Bir noktada, bu zindanın beleşçilerinden biriydi, ama yakın zamanda bu durumu değişiklik geçirmişti. Olabilecek en gerçek anlamda, benim ailemin bir parçası olmuştu. Karım olmuştu.

 

Ama, içgüdüsel olarak biliyordum. Aptalca şeyler için bile sürekli kavga edebildiğimiz, boş boş takılabildiğimiz ve günlerimizi birlikte geçirdiğimiz bu ilişkiyi, çok uzak, paralel bir evrende bile olsa paylaştığımızı biliyordum, aynen rüyamda olduğu gibi. Gerçi, onları görememiş olsam da, zindanın geri kalan sakinleri de muhtemelen orada yaşıyor olurlardı. Ve ayrıca onlar da hemen yakımızda olurlardı. Büyük ihtimalle, bitişiğimizde yaşarlardı ve oyun oynamak falan için haftasonları bize gelirlerdi. Yani, sadece tahmini söylüyorum ama, içimden bir şey muhtemelen her şeyin böyle olacağını söylüyordu. Dostum, bu paralel evren işi kulağa gayet eğlenceli geliyor.

 

Bir süre düşündükten sonra kendi kendime kahkahalara boğulmuştum. Evet, bu doğru olabilir. Lefi’yle hala birlikte olabilirdik. Bir başka dünyada olsak bile.

 

“Ne oldu Yuki? Neden bana böyle ilgili bakıyorsun?”

“Yoo, önemli bir şey yok.” dedim. “Her neyse, görünüşe göre kendi kendine oynuyorsun. Sana yardımcı olmak için katılmama ne dersin?”

“Pekala, bu günü sonunda seni ağlatacağım gün olarak tarihe geçirmek için, hadi, akıl oyunu düellomuza başlayalım.”

“Beni ağlatmak mı?” Kıkırdadım.

 

Yüzümü çamura gömen öteki Lefi’nin tersi ha?

 

“Neden gülüyorsun?”

“Sebebi yok. Sadece, bilirsin işte, bunu başarabileceğinden şüpheliyim.”

“Ne küstahça!” diye homurdandı. “Bu kadar alıştırmayı boş yere yapmadım! Ama, peki öyle olsun, bakalım hangimiz kazanan olacak. Beni küçük gördüğün için pişman olacaksın!”

“Cidden, her seferinde bunu söylüyorsun.” tahttan inip karşısına geçerken, çok bıkkın bir şekilde iç çekmiştim. “Ama hiçbir şey değişmiyor.”

 

Ve sonra, diğer ben gibi, bir başka günü daha Lefi’nin yanında geçirmiştim.

Çevirmen Notu

İlk kısımda oynadıkları oyun, Super Smash Bros, Nintendo’nun oyun konsollarına özel olan bir dövüş oyun serisidir. İçinde Nintendo’nun konsollarına çıkmış çoğu oyundan karakterler olduğu gibi, Nintendo dışından karakterler de bulunur. Yuki’nin oynadığı Zeldia karakteri Legend of Zelda serisinden, Zelda, bahsettiği diğer karakter de, (emin olmamakla birlikte) muhtemelen bunları okuyan herkesten yaşlı olan Donkey Kong’dur (ilk oyunu 1981’de çıkmış!!!!).  * * *

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
İners (132 puan) Üye
2021-07-15 14:05:56
Çeviri ve edit için teşekkürler
Shin (95 puan) Üye
2021-04-20 18:50:48
Çeviri ve edit için teşekkürler.
KW299 (17 puan) Üye
2020-10-05 20:39:29
Çeviri için teşekkürler.
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-27 20:07:36
Bölüm için teşekkürler elinize sağlık Çeviri ve edit için teşekkürler
STERBEN (225 puan) Üye
2020-06-24 02:07:28
Çeviri ve edit için teșekkürler.
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-05-30 03:08:02
Bir an noveli bırakıcaktım, okumaya bir başladım alakasız alakasız yazar ne yazdıysa artık ne oluyor, wtf ,neredeyiz , bu ne mk ...diye kafamfandan okadar çok düşünce geçti ki konu olay mekan bütün herşeyin içine etmiş diyip tam bırakıyordum biraz daha okumaya devam ettim ve yazarın gene boş yaptığını ve herkesi trollediğini ve tekrardan benden kensine bir ağız dolusu küfür yediğini farkettim 😂😂😂 birazdaha yazsam novel olacak burda bitiriyorum. Teşekkürler 🤗
Kunai 52 (151 puan) Üye
2020-05-30 01:09:04
Çeviri ve edit için teșekkürler.
Krano (23 puan) Üye
2020-05-29 22:09:26
E.s.
Ker!m (339 puan) Üye
2020-05-29 21:42:49
Çeviri ve edit için teşekkürler.
DeliDana (2871 puan) Üye
2020-05-29 21:08:25
Çeviri ve edit için teșekkürler.
darkrai (79 puan) Üye
2020-05-29 17:05:48
çeviri için teşekkürler
JNXL (1237 puan) Üye
2020-05-29 16:15:50
Novel'in parelel evren versiyonu da fena olmazmış hani. Ellerinize sağlık teşekkürler.
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-05-29 14:46:34
Çeviri için teşekkürler