Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk
Evden Ayrılış
“Pekala, gidiyorum.” Gizli servisle iletişime geçtikten
sonraki sabah, zindan sakinlerine yola çıkışımı haber vermek için onlara yüzümü
döndüğümde gülümsüyordum
“Herkese güle güle.” dedi Enne.
“İyi yolculuklar!” diye bağırdı Illuna.
“Ve iyi eğlenceler!” diye ekledi Shii.
“Sanırım zaten bunun farkındasındır Yuki, ama bir an
evvel--”
“Evvel eve döneyim ve ayartılıp oralarda takılmayayım, değil
mi?” Lefi’nin cümlesini onun için tamamladım. “Biliyorum zaten. Ayrıca,
Leila’yı benimle yollaman içini rahatlatmıyor mu?”
“Merak etme Lefi. Efendime kesinlikle göz kulak olacağım.”
dedi hizmetçi.
Elimde olmadan yarım gülümsedim. Kızlar dün gece, özellikle
dışarıda bırakıldığım bir konuşma için tekrardan toplanmıştı. Sohbetlerinden,
tek başıma gönderilmemem gerektiği sonucu çıkmıştı. Ellerimi iblis diyarında
karşılaştığım kadınlardan uzak tutmamdan emin olmaları için, iblis lordu görevi
Leila’ya verilmişti. Hadi ama. İblis lordu görevi mi? Gerçekten mi...?
Her ne kadar böyle bir görev için en iyi seçenek Lefi
olurmuş gibi hissetsem de kızlar bu görevi iblis hizmetçiye vermişti. Görünüşe
göre Lefi bu seferlik gelemiyordu. Ondan bir açıklama kopartmaya çalışsam da,
bana herhangi bir şey söylemeyi reddetmişti. Ve bu yüzden bu görev, altından
başarıyla kalkabilecek diğer kişiye düşmüştü. İblis diyarı şu anki haliyle
onlar için çok tehlikeli olduğundan, çocuklardan hiçbirini yanımda götüremedim.
Ve Leila’nın aksine Lyuu, baskıya dayanıksızdı. Kızlar, ona beni yalnız
bırakması için ısrar etmeye başladığım anda muhtemelen pes edeceğine karar vermişti.
Açık olmak gerekirse, Leila’nın yanımda gelmesinin de iyi
bir fikir olmadığını düşünüyordum, ama bu yetersiz olduğundan değildi.
Yeteneklerinin saf yoğunluğu, tam da kalması gerektiğini hissetmemin sebebiydi.
Evi gerçekten çekip çevirebilecek tek kişi Leila’ydı. O olmadan zindanın bir ev
olarak işlevini yürütmeyi keseceğinden korkuyordum. Yine de herkes ve herkesi
kastediyorum, onun benimle gelmesi için ısrar etmişti, çünkü bu bana, diğer
alternatiflerimden daha büyük bir rahatlık hissi verecekti. Ve bu yüzden,
kendimi, karşı çıkmaya cüret edemeyeceğim bir bekçi köpeğiyle yan yana
bulmuştum. Yine de... Neden ya? Bana biraz güvenseniz ölür müsünüz? O kadar
kötü biri değilim, değil mi?
Yanımda sadece Leila gelmiyordu tabii ki. Enne de
benimleydi. Ama Enne benim silahım olduğu için benim irademe boyun eğmek temel
görevlerindendi ve bu yüzden diğerleri onu, iblis lordu görevine sorumlu
olabilecekler listesinden diskalifiye etmişti.
“Mükemmel.” dedi Lefi. “Anlaşmaya vardığımızı görmekten
memnunum.”
“Ne evhamlısın Lefi. Hadi ama, sadece ve sadece sana sadık
olduğumu göremiyor musun?”
Ejder kızın etrafına kollarımı doladım, onu havaya kaldırdım
ve onu çevirdim.
“Ş-şunu hemen kes Yuki!” diye kekeledi yüzü kızarmış bir
şekilde.
“Ah. Ben de dönmek istiyorum!” dedi Illuna.
“Ben de!” dedi Shii.
“O zaman ikiniz de buraya gelin.” diye güldüm.
Lefi’yi indirdim, kızları kollarıma aldım ve karımı
döndürmeme benzer bir şekilde ikisini de döndürdüm. Onlardan sonra sıra Enne’e
gelmişti. Bir şey dememiş olsa da, kılıç kızın kıskanç bakışları ne istediğini
çok belli ediyordu.
Dönenler tek biz değildik. Uğurlamaya katılan heyula kızlar da
biz daireler çizerken etrafımızda dönüp durdu. Dönüyordum. Etrafım dönüyordu.
Her şey dönüyordu. Kısa süre sonra dönmeyi kestim. Bütün bu dönüş işi beni
sersemletmişti.
“Pekala Lyuu.” dedi Leila. “Sanırım gidiyorum. Döndüğümde
her şeyi kontrol edeceğim için, eşinden geleni yap.”
“E-emin olabilirsin Leila! Beni merak etme! Bunca zaman bana
verdiğin dersleri pratiğe dökebileceğimi sana göstereceğim!”
İki hizmetçi birbirlerine baktı ve diğer herkes bir sürü
gürültü içindeyken işleri hakkında konuşmuşlardı. Hizmetçilerden biri
gülümserken etrafa baskılı bir hava yayıyor, diğeri ise her ne kadar gergin
olsa da meydan okumayı kabul ettiğini belirten şekilde yumruklarını birbirine
çarpıyordu. İlişkilerinde garip bir şey vardı. Leila ve Lyuu tam olarak aynı
anda bize katılmıştı. Pozisyon bakımından ikisi de eşit düzeyde olmaları
gerekirdi, ama çoktan bir tür emir komuta zinciri oluşturdukları belliydi.
Leila sorumlu ve Lyuu onun altında çalışandı. Doğrusu, Lyuu’nun nasıl hissettiğini
tamamen anlıyordum. Leila korkutucuydu. Kendimi, hiç onun dediğine karşı
çıkabilecekmiş gibi göremiyordum gerçekten.
“Pekala çocuklar, ben yokken zindanı güvende tutmak size
düşüyor.” Kızlarla vedalaştıktan sonra evcil hayvanlarıma dönmüştüm. Rir
ortada, diğerleri etrafında olacak şekilde, beşi grup halinde oturuyordu.
Her biri söylediklerimi başlarıyla onayladı ve ben yokken
çalışmaya devam edeceklerini belirtti. Aramıza yeni katılanlara göre, bu, ilk
büyük işleriydi ve bu işi doğru düzgün yapmaları gerekiyordu. Güzel!
Kendilerini işe vermelerini görmekten memnun olmuştum.
“Ah tabii ya, Rir, Orochi, ikiniden bizim için bir iyilik
yapmanızı, bizi götürmenizi isteyeceğim.” dedim. “Bütün yol boyunca değil de,
bizi bırakabileceğiniz güzel bir yer bulana kadar bizi götürmenizi istiyorum.”
Konuştuğum her iki hayvan da emirlerimi anladıklarını
gösteren bir şekilde başlarıyla onayladı.
“Ş-şey... Gitmeye hazır mısınız?” Birbirimizle vedalaşmamızı
izlemek dışında bir şey yapmadan öylece dikilen ajan, gergin bir şekilde
konuşmuştu.
“Evet, benim hatam. Hazır mısın Leila?”
“Her zaman efendim.”
“O zaman hadi gidelim.”
Ve böylece son kez güle güle dedikten sonra arkamızı döndük
ve çimenlikten ayrıldık.
***
“İşte gittiler.” Eşi ve yol arkadaşlarının arkasından kapı
kanadıktan sonra, Lefi kendi kendine mırıldanmıştı.
“Patronu Leila’yı yanında götürmesi için ikna etmeyi
başarmamız iyi oldu, değil mi?”
“Kesinlikle.” dedi Lefi başını sallayarak. “Doğası gereği
karşı cinse karşı nazik davranmak zorunda kalıyor. Bu özelliği, erdemli
olmasından kaynaklanıyor. Ancak, şu anki özel durumda bir sorun görüyorum.”
Her ne kadar Lefi, Leila’yı bir tür bekçi köpeği olarak
Yuki’nin başına dikmiş olsa da, aslında sorun ondan kaynaklanmıyordu. Yuki’ye
güveniyordu. Lefi, Yuki’nin kendisini tek bir kadına adamaya hazır olan türde
bir adam olarak düşündüğünü biliyordu. Ve bunu gayet iyi biliyordu. Ancak, ona
sunulan bu senaryoda, ejderha sadece kocasının sözüne güvenemezdi.
Lefi, Leila ile uzun uzun konuşmuş, misafirlerinin Yuki’yi
kendi taraflarına çekebilmek için her şeyi yapmaya niyetli olduğunu öğrenmişti.
Bu sadece kanıtla destekli bir iddiaydı. Gönderilen haberci, görevini
tamamlamak için ortaya vücudunu koymaya hzır olan türde, casuslukta uzmanlaşmış
genç bir kadındı.
Adamlar, genel olarak, kolayca ayartılabilir yaratıklardı;
kendilerine asılan kadınları geri çevirmekte zorluk yaşarlardı. Yuki daha da
zorlanırdı. Çok fazla nazikti. Bu yüzden Lefi’nin gözleri, genç istihbarat
görevlisinin azmi, endişesinin sebebiydi. Ve o, Yuki’nin yolculuğu sırasında
karşısına çıkacak bir sürü kadından sadece biriydi.
Eğer onun peşini bırakmazlarsa, bir ihtimal kendisini bir
kadının ağına düşmüş ve yatağında tuzağa düşmüş bir halde bulup, bir süre sonra
baskıya dayanamayacağını hissetmişti. Duygusal açıdan, eşinin geceyi bir başka
kadınla geçirmesi düşüncesinden midesi bulanmıştı, ama bunu yapsa bile onu
affetmeye hazırdı--ama iyice bir haşladıktan sonra.
Ancak, bu en son endişelendiği şeydi. Karakterini ve ahlaki
kurallarını biliyordu. Diğer partinin ondan faydalanmayı başardığı bir şey
yaparsa, suçluluk ve sorumluluk hissedeceğinden, kendini affedemeyeceğini
biliyordu. Eşiyle bir keman gibi oynayacaklar ve onu kendi istedikleri gibi
oynatacaklardı.
Ve bu, Lefi’nin kitabında, başka biriyle yatmasından daha da
kötü bir şeydi. Bu asla affedemeyeceği bir şeydi. Ona eşlik etmesi için Leila’yı
seçmesinin sebebi buydu. İblis diyarındakilerin onun nezaketini kendi
avantajlarına kullanmasından endişeleniyordu. Yapabilse kendi giderdi. Ama
yapamazdı.
Ejderha, eğer dünyasındaki tek kişi sadece o olsaydı, durumu
ne olursa olsun kendini ona eşlik etmeye zorlardı.
Ama şu anda durumlar farklıydı.
Lefi kendine, can-ı gönülden güvenebileceği dört arkadaş
bulmuştu. Leila yanında olduğu sürece onun zihnine zarar gelmeyeceğinden,
Leila’nın Yuki’yi onu manipüle etmek isteyenlerden koruyabileceğini biliyordu.
İblis lordunun hizmetçisiyle bir macera kovalaması her zaman ihtimal
dahilindeydi, ama bu, alternatif sonuçlardan çok daha kabul edilebilirdi. Çok
saygı duymadığı, kalbine yakın olmayan biriyle yatmasını daha çok tercih
ederdi. Bu, seçimden memnun olacağı anlamına gelmiyordu. Bu hala bir
sadakatsizlik problemiydi ve yine de yüzü iki katına şişecek kadar sert bir
şekilde ona vururdu. Ama bu, çok çok daha rahat hissedeceği bir şey olurdu.
“Biliyor musun Lefi, patron biraz mutsuz görünüyordu.” dedi
Lyuu. “Ona güvenmediğini düşündürdüğün için olduğuna eminim.”
Hizmetçinin sözlerini duyan gümüş saçlı bakirenin dediğini
duyduğunda ilk yaptığı şey homurdanmak olmuştu. Kızın ne demek istediğini
biliyordu.
“B-bunun gayet farkındayım.” dedi. “Ancak, geldiğinde ona
istediği şeyleri yapıp şımartarak keyfini yerine getireceğimden eminim.”
“Eminim öyle olur.” diye kıkırdadı Lyuu. “Sanırım bu onu
kötü moralden kurtarır ve bayağı mutlu eder. Senin için çıldırıyor sonuçta.”
Lefi kızarmıştı, ama kısa süre sonra bıkkın bir şekilde
utangaçlığının izin verdiği kadar bu hisleri kafaya takmadı.
“Onu rahatlatmayla, aşırı gelişmiş bir çocuğu rahatlatmanın
hiç farkı yokmuş gibi geliyor.”
“Değil mi? Patronun biraz çocuksu bir tarafı var gerçekten.”
dedi Lyuu. “Ama zaten tam da bunun için ona aşık olmadın mı?”
Yanında oturan suratı domatese dönmüş ejderha ile bakışırken
savaş kurdu kocaman sırıtmıştı.
“P-peki, sana sormam gereken bir şey var Lyuu.”
“Hıhı?”
“Leila’nın yardımı olmadan hiç sorun yaşamayacağından emin
misin?”
“Merak etme Lefi! Bunu bana bırak! Her şeyi halledeceğim.
Leila’nın bana öğrettiği her şeyi bir yere yazmıştım. O olmasa bile buradaki
işleri her zamanki gibi yürütebileceğim.”
“O zaman bunu yapmanı bekleyeceğim.” dedi Lefi. “Illuna,
Shii ve heyula kızlar. Sizlerden Lyuu’nun çabasına yardımcı olmanızı
istiyorum!”
“Tamam! Elimden geleni yapacağım!” dedi Illuna.
“Ben de!” dedi Shii.
Aşırı derecede güçlü ejderhadan korkmayı henüz yakın zamanda
bırakmış üç heyula kız, konuşamadıkları için, heveslerini, yumruklarını
birbirine vurarak göstermişlerdi.
Ve böylece, herkesin ruhları yanmış bir şekilde, zindan
sakinleri asıl taht odasına geri dönmüştü.