Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk
Bar - Kısım 2
Analizimin sonucu şöyleydi:
***
Genel Bilgiler
İsim: Nell
Irk: Ara Şeytan (İnsan)
Sınıf: Yenekli Kılıç Ustası (Kahraman)
Seviye: 59
HP: 2996/2996
MP: 7670/7670
Kuvvet: 684
Can: 757
Çeviklik: 902
Büyü: 898
Maharet: 1101
Şans: 1299
Eşsiz Yetenekler
Bariyer Büyüsü
Hızlandırma
Yetenekler
Kutsal Büyü VI
Kılıç Ustalığı V
Düşman Saptama IV
Kriz Saptama V
Hançer Ustalığı III
Ateş Büyüsü II
Unvanlar
Kutsal Kılıcın Taşıyıcısı
Kronik Yalaka
Koruyucu
***
Kimliğini gizlemek için bir çeşit eşya kullanıyor gibiydi,
ama iblis kralınki kadar güçlü değildi. Seviye on yeteneğim, eşyanın etkisinin
tam ortasından geçmiş ve her şeyi ayan beyan ortaya çıkarmıştı. Yalan statları
hala görünüyordu, ama orijinal değerleri yanındaki boşlukta da olsa
görünüyordu. Bir dakika. Ne ara bu kadar güçlendi?
Onu son gördüğümden bu yana sadece bir ay geçmişti, ama Nell
güçlenmişti. Hem de çok fazla. Şimdiden Alshir’de savaştığım maceracıdan bile
daha güçlü hale gelmişti. Eğer iblis diyarının sakinleri ona saldırmaya
kalkarsa, statlarının çoğu bin sınırı civarında olduğunu düşününce, onları
halletmekte zorlanmayacağından emindim. Bazısı binin üzerindeydi hatta. Şans
statı bile bilinmeyen bir sebepten fırlamıştı. Ne oluyor lan!? Çok kıskandım.
Benimki hareket etmeyi reddediyordu. Ve lanet olsun, çok da hızlanmıştı. Gerçi
aslına bakarsanız bunu birazcık bekliyordum. Kahramanlık klişesi böyle oluyor
sonuçta. Bilirsiniz, bütün bu kahramanın hikayesi olayı bitince ne kadar
güçleneceğini görmek istiyorum.
“S-sen neden buradasın Yuki?” diye sordu Nell.
“Lafı ağzımdan aldın. Asıl sen bu kadar uzakta ne
arıyorsun?” Şaşırmıştım. “Maceraya falan çıkmak için kendine bir parti bulmaya
falan mı çalışıyorsun? Anlarsın ya, burası bir bar falan hani?”
“Hı...?” Bana şaşırmış, boş bir bakışla baktı. “Hayır...?
Bunu niye yapayım?”
Tabii. Bu göndermeyi tabii ki de anlamayacaktı. Aman, her
neyse. Bunu söylememiş gibi davranalım ve devam edelim. Lütfen. [1]
“Tanıdığın biri mi?”
Kapüşonlu diğer kişi, Nell’e sorusunu biraz şüpheli bir
tonda yöneltmişti. Kahraman gibi, masada bulunan diğer kişi de sesi konuşma
şeklinden sanki uykulu olduğu anlaşılan, epey genç bir kadındı. Pekala. Sanırım
o Carlotta değil.
Her ne kadar kahramanın refakatçisinin başkentte tanıştığım
paladin olmasını beklesem de, kısa süre sonra böyle bir şeyin mümkün olmadığını
anladım. Carlotta rütbeliler arasındaydı. Özel bir durum olmadığı sürece ülkeyi
rastgele ve gelişigüzel bir şekilde terk etmesine izin vermezlerdi muhtemelen.
Bana mı öyle geliyor yoksa tanıdığım herkes hatun mu? Arkadaşlarımın çoğu kız.
Hatta, tek bir erkek arkadaşım bile yok. Oran bayağı saçmaydı. Bu çok fazla
dişi arkadaş tesadüf müydü? Yoksa arkadaş sayım zaten çok mu düşük? Peki, bir
şey diyeyim mi? Ne bulmaya çalıştığımdan emin değilim, o yüzden duracağım.
“Şey... Ben... Şeyy....”
“Aynen, tanıdık demek olayı özetler.” İblis olduğum için
Nell’in ilişkimizin doğasını açıklamakta zorlandığını fark edince araya girdim
ve ona biraz yardımcı oldum. “Uzun zaman önce bir şekilde birbirimizle tanıştık
ve bayağı iyi anlaştık.”
Nedendir bilinmez, kahraman bana memnuniyetsiz bir şekilde
kaşlarını çattı. Açıklamamdan pek mutlu değil gibiydi. Anlamadım. Ters bir şey
söylemediğime eminim. Neden bu kadar sinirli?
“Bu doğru.” dedi Nell, hımlayarak. Kahraman, ilgisizliğini
ifade etmek için bana sırtını döndü, kupasını aldı ve somurtarak içindekileri
yudumladı. Nell cidden biraz garip, değil mi?
“Ah, tabii ya.” Bir süre somurttuktan sonra ortak
arkadaşımız olmasına rağmen beni arkadaşıyla tanıştırmayı unuttuğunu fark etti.
“Yuki, bu Ronia. Benim iyi bir arkadaşımdır. Ronia, bu Yuki, o da bir başka iyi
arkadaşım.”
“Tanıştığıma memnun oldum Ronia.”
“Ben de.” dedi Ronia, başını öne eğerek.
Ronia bana çok fazla Enne’i anımsatmıştı. İkisi de kısa
cümlelerle konuşuyordu ve biraz ketum bir hava taşıyorlardı. Ancak, Enne’in
aksine Ronia, uykulu çıkmıştı. Herhangi bir anda uyuduğunu görsem şaşırmazdım.
Onun stat sayfası da Nell’inkine benzer bir şekilde
gizlenmişti. Sayfası şu şekilde özetlenebilir.
***
İsim: Ronia Lucidor
Irk: Ara Şeytan (İnsan)
Sınıf: Yetenekli Sahire (Saray Büyücüsü)
Seviye: 42
***
Ronia bir saray büyücüsüydü ve statları da buna uygundu. Güç
ve benzeri statlarının çoğu, insanlara göre ortalama seviyelerdeydi, ama büyü
ve mahareti çok çok yüksekti. Büyü temelli bir kapışmada bayağı işe yarayacağı
kesindi.
Gerçi, bütün statları Nell’inkinden düşüktü. Yetenekli
olduğu alanlarda bile kahramanı geçmeyi başaramamıştı. İkisini kıyaslayınca,
Nell’in ne kadar özel olduğunu görmüştüm. İnsan standartlarından öyle ayrı bir
yerdeydi ki, ham statları yüksek rütbeli ve son derece uzmanlaşmış birini, bir
saray büyücüsünü bile tamamen gölgede bırakabiliyordu. Yani, şimdi bir
düşününce, onunla ilk tanıştığımız zaman eğitimini muhtemelen henüz yeni
tamamlamıştı. Güçlenmeye birkaç ay önce başlamış olsaydı, gördüğü yerde beni
parça parça ederdi. Şeyyy, aslında belki de olmazdı, değil mi? Ayakta
duramayacak kadar korktuğunu görünce... Yani, bir şey diyeyim mi? Muhtemelen
bir sorun olmazdı.
Nell gibi Ronia’nın karakter sayfası da gizliliğe tabiydi.
Ve tabii ki, her ikisi de sözde parçası oldukları ırka uyacak şekilde fiziksel
görünüşlerini değiştirmişlerdi. Başlarında küçük boynuzlar ve yanaklarında
dövmeler vardı. Muhtemelen iblis kuyruğu gibi kuyrukları olduğunu da
düşünmüştüm, ama ikisi de trençkot giydiklerinden onları görememiştim.
“Eğer Ronia biraz kaba gelirse üzgünüm.” dedi Nell.
“Söylediklerinde ciddi değil. Sadece iyi bir konuşmacı değil.”
“Doğru değil.” diye şikayet etti büyücü. “Sadece insanlar
dinlemeyi bilmiyor.”
“Ama insanların anlamakta zorlandığı tek kişi sensin...”
dedi Nell, pis bir gülümsemeyle. “Öyle dobrasın ki, herkesin kafası karışıyor.”
Kahraman fikrini vurgulamak için bir süre bekledikten sonra
birlikte olduğum kişilere doğru döndü.
“Seni tekrar görmek güzel Leila.” Hizmetçiye gülümsedikten
sonra yürüyen kılıca doğru baktı. “Ve bu da kim? Daha önce tanıştığımızı
bilmiyorum.”
“Ah, o mu? Oh. O benim kızım olur.”
“Ne!?” Kahramanın gözleri yerinden fırlamıştı. “S-senin bir
kızın mı var!? B-bu Lefi’yi annesi mi yapıyor!?”
Nell sandalyesinden fırladı ve yüzünü yüzüme yaklaştırarak
benden cevap almaya çalıştı. Öyle yaklaşmıştı ki, temastan kaçınmak için geriye
doğru kaçmıştım.
“S-sayılır? Yani, teknik olarak yanlış değilsin.” dedim. “Ve
onunla daha önceden tanışmıştın. Bunu hatırladın mı?”
Sırtımda asılı olan silahı işaret ettim.
“Son görüşmemizde kullandığın silah mı o?” diye sordu
şüpheli bir şekilde. “Bir kumaşa sarılı olduğu için tam emin değilim ama aynı
boyuttalar gibi görünüyor.”
“Evet. O kılıç, o.” Kılıcı göstermek için kullanmadığım
elimi kılıç kızın başına koydum ve bu açıklamanın büyütülecek bir şey
olmadığını göstermek için omzumu silktim.
“Ahhh...” Ne...?”
“Daha açık olmak gerekirse, Enne, kılıcın kişileşmiş formu.
Onu yaptım ve içine Lefi’den biraz koyduğum için, bu onu hemen hemen bizim
kızımız yapıyor.”
“Şey... Yuki... anlamıyorum.” dedi Nell. “Bir silaha, bir
insana dönüşme yeteneğini vermeyi tam olarak nasıl başardın?”
“Bilmem. Bunun işe yarayabileceğini düşündük, denedik ve işe
yaradı.”
“Ben... anladım...” kahraman, ancak uzunca bir süre
durakladıktan sonra ağzından birkaç kelime çıkarabilmişti. Başını yavaşça
ellerinin arasına aldı ve şakaklarını ovarken kulağa acı çekiyormuş gibi gelen
bir ses tonuyla konuşmaya başladı. “Denedin... Ve işe yaradı...”
Aspirin falan ister misin? Kenarda bir iki kutu olacaktı.
“Nasıl hissettiğini anlıyorum Nell.” dedi Leila. “Böyle
zamanlarda çok yardımcı olması için sana bir tavsiye vermeme izin ver lütfen.
Efendim ve sağduyu, ne şekilde olursa olsun, asla bir arada bulunmaz. Bakış
açında değişiklik yapmadan, yaptıklarını ve davranışlarını açıklamaya çalışmak
seni kesinlikle yoracaktır.”
“Haklı bir nokta.” dedi Nell. “Yuki’nin yaptığı ya da
söylediği garip şeyleri sorgulamaya başlasam muhtemelen çıldırırdım.”
“Ah hadi ama.” dedim, gözlerimi devirerek. “Beni umutsuz bir
ucube gibi gösteriyorsunuz.”
“Üzgünüm Yuki, ama senin hakkındaki düşüncelerim tam olarak
böyle.” dedi Nell.
Kadın, sen yürek yemişsin. Sonra bunun intikamını kesinlikle
alacağım.
“Özür dilerim efendim, ama sizi savunmak için
söyleyebileceğim hiçbir şey yok.”
Leila, lütfen. Hizmetçiler efendilerinin tarafını tutmazlar
mı!?
“Bu... doğru değil...” Enne tekrar konuşmadan önce bir süre duraksamıştı.
“Sahip gerçekten çok iyi birisi.”
Enne... benim hakkımı savunduğun için teşekkür ederim ama,
bana mı öyle geliyor yoksa aklına söyleyecek iyi bir şey gelmediği için bayağı
bariz bir şekilde duraksadın mı? Ve benden gözlerini kaçırmayı tamamen kesip
bana bakar mısın acaba? Lütfen? Hadi ama!
[1] Aslında anlaşılır bir şey ama, yine de belirtmek
istedim. Oyunlarda yanınıza adam almak için genelde barlara, tavernalara falan
gidersiniz. Yuki de buna gönderme yaptı ama bu dünyada oyun moyun olmadığı için
anlaşılmadı.