Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

07 Haziran 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1357 Görüntülenme
Bu bölümü 37 Kişi beğendi.
Cilt 12

Bar Kavgası - Kısım 2

Dostum... Gerçekten diğer insanların işlerine burnumu sokmayı bırakmam lazım. Gelen saldırılarla uğraşırken içimden bir of çektim. İlk adamın yumruğu yüzüme doğru gelirken onu yakaladım ve aşağı ve yana doğru büktüm. Momentumdaki ani değişim dengesini bozdu ve pozisyonu bozuldu. Arkadaşının bana doğru salladığı yumruktan kaçacak kadar hızlı davranacak durumda değildi.

 

Saldırı yüzüne inip onu barın duvarlarından birine yapıştıracak kadar güçle onu fırlatırken bağırdı. Böyle bir sahneyi bir manga ya da başka iletişim araçları dışında bir yerde görmeyi cidden beklemiyordum, ama iblis iblise dövüşten bekleneceği üzere bu, bayağı sık görülen bir şeydi. Statları o kadar yüksekti.

 

“Miguel!” Arkadaşının yüzüne çakan herif cıkladı. “Lanet olsun!”

 

Bulunduğu kaygılı durumdan yararlanıp, boynunu kırmayacak kadar kendimi tutarak, sert bir şekilde çenesine bir yumruk indirdim. Beynini etkileyen ani sarsıntı, adamın bilincini kaybetmesine ve yerde büzüşüp kalan adamın üzücü ama sakin bir yığın haline gelmesine neden olmuştu.

 

Bilinçten bahsetmişken, her yerin karardığını söylediklerini bilirsiniz. Aynen, bu bayağı doğru bir tanım. Hala bir şeyler görebiliyorsun, ama gördüğün şeyin ne olduğunu bilmiyorsun. Hala arkadaşlarının seslerini de duyabiliyorsun, ama ne söylediklerini tam olarak anlayamıyorsun. Bir keresinde arkadaşlarımla basketbol oynarken başıma gelmişti. Of dostum, bu korkunçtu.

 

“Al ulan!”

 

“O şeyi kullanırken dikkatli olmalısın.”

 

Ben başka şeyleri düşünmeye başlamışken, adamlardan biri belinde sallanan bıçağı çekmişti. Bıçağı bana doğru savurdu, ama yan tarafımı delebilen bu saldırıdan belimi çevirdim ve kaçındım. Sonra eline dirseğimle vurdum ve onu yakındaki bir masaya yapıştırdım. Bu harekete bir çift ses eşlik etmişti. İlki, saldırımın elindeki kemikleri kırdığını işarete eden yüksek sesli bir çıtırtıydı. Ondan sonraki ses yere düşen bıçağın tıkırtısıydı.

 

“Bir sokak kavgasında bıçak kullanmaman gerektiğini bilmen gerekirdi dostum. Bu şey birinin canını fena yakabilir.” dedim.

 

Hala acı içinde inlerken onun yanına gittim ve arkadaşına yaptığım gibi onu da sakinleştirdim---çenesine bir yumruk çaktım ve gözlerine bir perde indirdim.

 

“Kendini bir bok sanmaya kalkma piç herif!” Üçüncü bir adam arkamdan bana yaklaşırken bağırdı.

 

Ona bakınca, bana kocaman, sıcak bir kucak sunduğunu fark ettim. Başka bir erkekle sarılmaya hiç meraklı olmadığım için eğilerek bundan kaçındım. Ondan kurtulunca kollarından birini yakaladım, onu üzerimden yuvarladım ve savurdum. Judoya benzeyen tekniğim, adamı balkonun kenarına doğru yuvarladı. Yüzü birinci kattaki masalardan birine yapışana kadar yerçekimiyle hızlanmaya devam etti. Tabaklar, çatal-bıçaklar ve bardaklarla yakından haşır neşir olmak zorunda kalırken acıyla bağırdı. Bir süre kasılıp bağırdıktan sonra, nihayet o da “sakinleşti”. H-hassiktir! Hiçbir şeyi kırmamaya uğraşıyordum, ama artık bu durumu bozduk, n’ apalım.

 

“Lanet olsun dostum. Yaman delikanlıymışsın!” dedi müşterilerden biri.

“Böyle ilginç bir olay, yeni bir içkiyi hak ediyor!” diye bağırdı bir başkası. “Barmen, bana bir bardak daha!”

 

Birinci kattakilerin üzerine bir adam düştüğü anda panikleyip bağıracaklarını beklemiştim. Ancak bu, beklediğimin tam tersiydi. Diğer müşteriler tezahürat yapmaya ve kavgayı kışkırtmaya devam etmişti. Anahtar kelime: devam etmek.

 

Hemen etrafımızda toplaştılar ve boktan saçlı adamla konuşmaya başladığım anda olayı çekirdek çitleyen izleyici gibi izlemeye başladılar. Kalabalığa göre kavga, sadece bir eğlence kaynağı, içkiyle iyi giden bir mezeydi. En azından mekan sahibinin umurunda olmasını beklemiştim, ama kavganın durması, hem mekan sahibi hem barmen olan bu adamın planladığının tam tersiydi. Özünde bir tüccar olmasına rağmen bu fırsatı, cebinden not defterini çıkarıp bahisleri almaya başlayarak para kaldırmaya döndürmüştü.

 

Sahnede çalan grup bile duruma ayak uydurmuştu. Çaldıkları sakin, rahatlatıcı melodilerden, daha canlı, daha hızlı bir tempolu bir şeye geçmişlerdi. Vay anasını be. İblisler bayağı cesurlarmış. Sanırım böyle şeyler buralarda çok sık yaşandığı için, artık alışmışlardı.

 

Grubum kalabalığın içinde göze çarpıyordu. Diğer herkesin aksine, onlar ne tezahürat ediyorlar ne de içki içiyorlardı. Leila ve Enne sakin bir şekilde olayı izlerken, Nell ve büyücü dostu pek sakin değildi. İkisi de tetikteydi. Elleri silahlarının üzerinde, anında çekmeye hazırlardı. Sizi de buna sürüklediğim için özür dilerim. Özellikle planlarınızı falan batıracaksa. Ciddiyim. Benim hatam.

 

“Ne işe yaramaz adamlarsınız!?”

 

Adamlarının sırayla dayak yediğini gören, saçlarının kazınmasına ya da bir peruğa ihtiyacı olan adam, cıkladı. Sabırsızlanmaya başlayınca ipleri kendi eline almak için oturduğu masayı yerinden sökerek kavgaya kendisi dahil olmaya karar verdi. Ağır ağır ilerlerken örgüleri hafif hafif salınıyordu. Hadi ama dostum, bu ne lan!? Eşyaları öylece kıramazsın. Eğer mekan sahibi sana kabarık bir hesap çıkarırsa benim suçum değil, tamam mı?

 

Masanın ne kadar ettiğini düşünmek, Örgülü’nün bir dükün oğlu olduğunu hatırlatmıştı. Ona göre bu masa sakız parası falan olmalıydı. Diğer yandan benim başım dertteydi. İki masa ve bir sürü yemek takımını parçalamıştım. Pekala. İblis kralının benim için karşılamasını umalım.

 

“Peki. Benimle ileri geri konuştuğun için seni pişman edeceğim!” diye bağırdı Örgülü. “Ve diğer acınası güçsüzlerin aksine ben, hakaretlerinin kefaretini ölümünle ödeteceğim!”

“Dostum, hadi ama. Bu bir yanlış anlaşılmaydı ve zaten üzgün olduğumu söyledim.” dedim. “Sana yemek ve içki ısmarlayayım ve bugünlük bu kadar yeter diyelim, ha?”

” Kapa çeneni! Yoksa ben kaparım!”

 

Adamın beni dinlemeye bile niyeti yoktu. Barış yapma girişimlerime kulak asmadı ve koşarak saldırı yapmak için birden atıldı.

 

Elimde olmadan gözlerimi devirdim... Offf. Bu sinirlerimi bozmaya başladı. Hadi ama sokacağım he... Ne istiyorsun dostum, zaten özür diledim ve hatamı telafi etmeyi teklif bile ettim. Benden daha ne bekliyorsun? Geleneklerine değer verdiğini ve o geleneklere göre yetiştirildiğin için senin için gerçekten önemli olduğunu biliyorum. Ve kan dökmenin normal olduğu bir zamana ait olduklarını da biliyorum, o yüzden silaha davranmakta biraz erken davranıyorsun. Ama yani, çoktan olayı sakinleştirmeye çalıştım. Ve işe yaramamış olmasının tek sebebi, senin aptal beyninin beni dinlemeyi reddetmesi. Dur tahmin edeyim. Seninle aynı fikirde olmayan herkesi eşek surdan gelinceye kadar dövmeden asla rahatlayamayan tiplerdensin, bu yüzden de ağzımı yüzümü dağıtmadan sakinleşmeyecek ve susmayacaksın. Siktiğimin salağı.

 

Örgülü’nün bakış açısından bakmaya çalıştıkça, içimde ona karşı daha da fazla kızgınlık birikmeye başladı. Ama aptallığı, kızgın ve uyuz olduğum şeylerin yarısı bile değildi. Şu anki asıl büyük sorun, başta onunla konuşmama sebep olan şeydi.

 

“Hay sikeyim! Buna daha fazla katlanamayacağım! Bunu siktir et! Sahip olduğun aptal gibi görünen saçla alakalı o kadar fazla sıkıntı var ki, neresinden başlayacağımı bile bilmiyorum!” Bana doğru yaptığı şarjı savuşturdum ve yanımdan geçerken kafasının yanındaki aptal örgülerden birini yakalayıp zorlayarak kopardım.

 

“Saçım! Saçım!!! Acıyor!” Saldırısının momentumu ve “saldırımın” gücü birleşerek örgülerinden birinin saç kökleriyle birlikte falan kopmasına sebep olunca, acı içinde bağırmıştı.

“Senin siktiğimin sorunun ne lan!? Ne tür bir erkek saçını örer lan zaten!? Hareket ederken ne kadar salak göründüğünü hiç gördün mü? Sallanıyor! Sallanıyor lan! Bunun ne kadar iğrenç olduğunu biliyor musun?! Siktirin gidin. Bunu istemenizden dolayı siktirin gidin! Siktirin! Gidin! Anlamaya çalışmak bile beni bir moron gibi hissettiriyor!”

“Bana mı öyle geliyor, yoksa hiç tereddüt etmeden birden davranışını mı değiştirdi!?” Nell, herkesin boşalttığı ikinci katın bir kenarından laf sokmuıştu.

“Off...” Örgülü, inlerken, az önce saçının bulunduğu yeri ovuştururuyordu. “B-bu ne cüret! Saçıma bunu yapmaya nasıl cüret edersin!?”

“Sus lan beyinsiz!” Diye bağırdım. “Peki, bak ne diyeceğim. Eğer bu aptal saçını almayı bu kadar istiyorsan, o zaman alabilirsin!”

 

Avcumu açtım ve ondan kopardığım saçı ağzının içine toktum.

 

“Ve saçını almışken, burdan da siktir olup git!” Şikayetime devam ederken etrafımda dönüp, klasik döner tekmeyi yüzüne geçirdim. “Seni ya da senin boktan saç şeklini bir daha görmek istemiyorum!”

 

Saldırının gücü, onu balkonun kenarından aşağı uçurmuştu. Kendini havada düzeltmeye çalışsa da, bunu yapamadan yere çakılmıştı. Çarpışma onu bayıltmış ve gevşetmişti.

 

“Pekala millet, maç bitti!!” Kendimize ne zaman bir maç spikeri bulduğumuzu bilmiyorum, ama barın müşterilerinden biri öne çıkmıştı. “Kazanan... meydan okuyan!”

 

Sözleri, mekanda bulunan sarhoşların tezahürat etmelerine sebep olmuştu. Diğer yandan ben, hala az önce dövdüğüm aptallarla ilgili şikayet etmeye devam ediyordum. Öff... Ne can sıkıcı iş.

 

“Buradaymış.”

 

Düzeltme: dövdüğümü düşündüğüm aptallar.

 

Bağırış sanki bir işaret olmuştu. Kaba görünen büyük bir grup adam, birden barın içine doluştu.

 

“Patronla kavga çıkarıp bundan paçayı sıyırabileceğini düşünen aptal şu yukarıdaki! Onu yakalayın ve dersini verin!” Emirler yağdıran adam, balkondan aşağı fırlattığım ilk adamdı. Görünüşe göre onunla ilgilenmediğim zamanlarda gidip destek getirmişti.

 

Emirleri diğer adamların benim tarafıma bakıp arkasından merdivenlere doğru yönelmesine sebep olmuştu. Haaaaaaarika. Anında! Aynen, bunları başıma ben sardım. Aaaaaah... Pekala, yani bu seferki kesinlikle benim hatam. Sanırım, yeni edindiğim bu arkadaşları hemen evlerine geri göndererek hatamı düzeltmeliyim. Haaaaaahh...

 

Kavgaya geri dalmak için bir adım öne attığımda, buna gerek kalmadığını fark ettim. Barın diğer müşterileri araya girmiş ve serserilerin yolunu kesmişti. Her ne kadar çoğu sarhoş olsa da, gözlerin vahşi bir coşkuyla dolup taşıyordu.

 

“Hadi ama çocuklar, bunlarla yeni karşılaşmıyorsunuz. Bu bir kavga olabilir, ama yine de kuralları var.” dedi barın müşterilerinden biri.

“Onu istiyorsanız, önce bizi geçmeniz gerekir.” dedi bir başkası.

“B-bizimle ne alıp veremediğiniz var lan!?” diye sordu şaşırmış serserilerden biri.

“Şikayetle alakası yok.” dedi gülerek, bir sarhoş. “Ama böyle bir kavgayı öylece oturup izleyeceğimizi cidden düşündünüz mü? Hadi oradan! Kanımız kaynıyor kardeşim! Ve yumruklarımız da kaşınıyor!”

“Yok ya! Önüme geçmene hayatta izin vermem! Bu serseriler benim!”

“Lanet olası sarhoşlar!” Kalabalığın sebep olduğu saf istekle karşılaşan serseriler afallamıştı.

 

İzleyen birisi için durum garipti. Elimde olmadan sarhoşların aslında kötü adamlar ve serserilerin sadece sadık olmaya çalışan karşıt grup olduğunu, ve sarhoşların sadece kendi bencil istekleri yüzünden onların önüne çıktığını düşünmeden kendimi alamamıştım. Ama durum her neyse, sonuç da aynı olacaktı. İki grup, sonunda  yumruk yumruğa koca bir kavgaya tutuşmuştu.

 

Ortalık karman çorman olmuştu. Herkes birbirini yumrukluyor, tekmeliyor, yakalayıp sağa sola fırlatıyordu. Ve bu, müşterilerin içmeye devam etmelerini engellememişti. İçkileri ağızlarına dökmeye ve boş şişeleri kavga ettikleri adamlara karşı kullanmaya devam ettiler. Hatta iki adam etrafta dolaşıp serserilerin bazılarını tutup kapının dışına koyuyorlardı.

 

Bağırış ve kahkahayla dolu atmosfer çoktan canlanmış, sahnedeki grup sayesinde sadece daha da ileri götürülmüştü. Bu gelişmelerin ışığında, bir başka hızlı, tempolu bir şarkıya geçmişlerdi. Dostum. E yeter artık. Korsanların barı falan mı burası?

 

“Bu konu hakkında tam olarak ne yapmamız gerekiyor?” diye sordu Nell.

 

Kahraman’la birlikte ikinci katın balkonunun kenarında durmuş, aşağıda kavga eden kitleye bakıyorduk. Daha doğrusu, bunu ben yapıyordum. Aksine o, bu fırsatı bana sert bir şekilde bakmak için kullanmıştı. Sen bana soruyorsun da, ben kime sorayım? Yani, cidden. Bilmiyorum.

 

“...” seçenekleri düşünmek için bir süre durdum. “Buradan basıp gitmeye ne dersin?”

“Ne!? Öylece gidecek misin!?” Soruna sebep verme sorumluluğu bende olmasına rağmen, olayı çözmekten kaçınacağım gerçeği, onu şaşırtmıştı.

“Hey Barmen!” Ona cevap vermekle uğraşmadım. Bunun yerine, aşağıda oturan barın sahibine döndüm ve ona bağırdım. “Yiyecek ve içecek için sana borçlandığım parayı buraya bırakıyorum! Kırılan masalar falan için de şu heriflerin kıçlarını iyice tekmeleyin!”

“Merak etme kardeşim! Ve o veletlerin suratlarını iyi benzettin! Günümü şenlendirdin!” dedikten sonra boş bir şişeyi yanındaki bir serseriye geçirip kahkahalara boğuldu. “Burada her zaman hoş karşılanacaksın, o yüzden umarım yakında görüşürüz!”

 

Ah, süper. Barın sahibi bile sadece kavga çıkarmak istediğimi sanıyor. Öyle göründüğünü biliyorum, ama gerçekten onlarla uğraşmak falan istememiştim. Hepsi sadece koca bir yanlış anlaşılmaydı.

 

Bir anlığına berbat hissetmiştim. Örgülü ve arkadaşlarının tek istediği dışarı çıkıp, bir yerlerde bir şeyler yemekti, ama varış noktalarına vardıkları anda, berbat bir tecrübeye maruz kalmışlardı. Rastgele bir adam çıkagelmiş, patronlarıyla dalga geçmiş, ve kafalarını gözlerini yarmıştı. Vay anasını şey... evet, bu beni bayağı boktan biri gibi gösterir, değil mi? Evet, evet, biliyorum. Belki de yapmamam..., tamam, peki, hiç yapmamam gereken bir şey yapmıştım. Ama her neyse. Sikerler, umurumda değil artık. Ben bir iblis lorduyum ulan. Başkalarının ne istediği ya da düşündüğü ne diye umurumda olsun ki? Canım ne isterse onu yaparım. Pekala, yakalanıp cezalandırıldığım için biraz uyarı almalıyım tabii, ama her neyse. Bir bok değişmiyor. Eğer birileri bana vurmaya kalkarsa, ben de onlara karşılık veririm. Ve eğer bunu sevmezlerse, yani, kötü olur. Bu kesinlikle benim hatam değil. Ya her zaman onların suçu oluyor ya da kötü şans yüzünden. Onlar için kötü hissetmeye sokam.

 

“Pekala kızlar, hadi kaleye geri dönelim. Artık kapıdan geçemeyecekmişiz gibi görünüyor şeyden ötürü... evet. Peki, bunun yerine şuradan çıkmaya ne dersiniz?” İkinci kattaki camlardan birini göstererek sorumu sormuştum.

“Efendim, dönüşümüzde biraz konuşmamız gerekecek sanırım. Buna biraz zaman ayırırsınız umarım.” dedi Leila, korkutucu bir gülümsemeyle.

“Ş-şeyy... üzerime çok gelme, olur mu...?” Hizmetçinin dehşet verici aurası yüzünden gerildiğimi hissedebiliyordum. Of ya. “Sabırsızlanıyorum.”

“Şey, Yuki? Bu bir pencere.” dedi Nell. “Pencereden dışarı nasıl çıkmayı düşünüyorsun?”

“Ne demek nasıl? Cam yine de bir çıkış sayılır. Pencereyi hemen hemen diğer kullanım şekilleri gibi kullanabilirsin.” dedim, yolculuk ettiğim ikiliye dönmeden önce. “İkinizi bir süreliğine göstermek için ödünç alabilir miyim?”

“Tamam.” dedi Enne.

“Lütfen, rahatınıza bakın.” dedi Leila.

 

Pencere zaten açık olduğu için, pencerenin yanına doğru ilerlerken kızları yanıma çağırdım. Hepimiz bir araya gelince, Enne’i bir koluma aldım ve aynı kolumun eliyle de kılıç halini kavradım. Diğer kolumu Leila’nın beline doladım, bir ayağımı camın pervazına koydum ve dışarı sıçradım. Serin akşam havası, serbest düşüşüm sırasında yüzüme dolmuştu.

 

Yere inmeden dizimi bükerek kuvveti yere aktardıktan sonra ayağa kalktım ve kızları yere indirdim.

 

“Gördün mü? Gayet iyi.” dedim pencereye dönüp. “Şimdi hadi, atlayın! Sizi yakalayacağım!”

“Şeyyy... yapmak istediğime gerçekten emi---Dur! Ronia!?”

 

Nell tereddüt eder şekilde görünüyor ve hatta fikre karşı çıkıyordu, ama bu konuda yalnızdı. Bayan Saray Büyücüsü pencere pervazına çıktı ve tereddüt etmeden aşağı atladı. Ve bundan fazlasını yaptı. Yan tarafına doğru sıçramıştı; eğer onu yakalayamasaydım yüzü yere çakılacaktı. Lanet olsun. Bayağı bir cesurdu.

 

Onu havada yakaladım, sonra yavaşça yere indirdim.

 

“Teşekkürler.”

“Sorun değil.” dedim. “Pekala, şimdi sıra sende Nell.”

“Off... Peki.” tereddüt eder şekilde homurdandıktan sonra sonunda kabul etmişti. “T-tamam! Haydi hayırlısı!”

 

Düşme durumunda sakatlanmasını önleyecek kadar yüksek statlara sahip olsa da, iki katlı bir binadan dışarı atladığı gerçeğinden ötürü isteksizdi, o yüzden gözlerini kapadı, cesaretini toplamak için bir süre bekledi ve zıpladı.

 

Başı dertte olan genç bir hanım gibi onu nazikçe yakaladım. Bir kolumla bacaklarından bir kolumla sırtından onu kavramıştım.

 

“Gördün mü? Sorun olmayacağını söylemiştim.”

“E-evet.” Teşekkürler.” dedi. “Bir dakika! Neden sana teşekkür ediyorum ki!? Bütün bunlara sebep olan zaten sensin!”

“Eeeeeeevet. Değilim diyemem. Benim hatam.”

“Merak etme Nell.” dedi Leila. “Efendim ve ben, geri döner dönmez aldığı kararlar hakkında uzun uzun konuşacağız.”

“Teşekkür ederim Leila.” diye cevapladı kahraman. “Umarım beynine biraz sağduyu saplayabilirsin.”

“Hadi ama Kızlar. Üzgün olduğumu söyledim zaten. Ders olmadan da yapabilirim.” Kahramanı indirirken zorlama bir şekilde güldüm.

“Off...” dedi Nell, üzgün bir şekilde.

“Off mu?”

“H-hiçbir şey! Olmamış gibi davran!” dedi kahraman. “Her neyse, her şeye rağmen burada buluşmak hala iyi bir fikir mi sence?”

“Hmmm...”  Bir anlığına düşündüm. “Evet, bence öyle. İkimizin de bildiği tek yer burası. Yani demek istediğim, sadece kaleye gitsen bile bizi kolaylıkla bulabileceğinden eminim, ama böyle bir şeyi ayarlayacak kadar fazla kişi tanımıyorsun henüz, değil mi?”

“Henüz değil. Sen ve Leila’nın bize söylediklerine dayanarak, iblis kralının kralıyla barış yapabileceğimizden eminim.” dedi Nell. “Hatta, belki bir ittifak bile kurabiliriz. Ama bu benim yetkim dahilinde olan bir karar olmadığından şimdilik kaleden uzak duracağım.”

“Aynen, o zaman sanırım bulaşabileceğimiz tek yer burası gibi. Demek istediğim, istemezsen içeri girmeyiz. Burayı sadece bir buluşma noktası olarak kullanıp sonrasında başka bir yere gidebiliriz.”

“Tamam.” dedi Nell. “O zaman, sonra görüşürüz Yuki! Eğer bir şey olursa bana verdiğin küreleri kesinlikle kullanacağım!”

“Evet, çekinme.” dedim. “Görüşürüz.”

 

Vedamızı ettikten sonra Leila, Enne ve ben iblis kralının kalesine doğru geri dönmeye başladık.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Shin (95 puan) Üye
2021-04-20 22:10:49
Çeviri ve edit için teşekkürler.
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-28 01:26:04
Bölüm için teşekkürler elinize sağlık...
STERBEN (225 puan) Üye
2020-06-24 08:15:56
Çeviri için teşekkürler
darkrai (79 puan) Üye
2020-06-09 16:21:35
elinize sağlık
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-06-07 21:39:46
Bunlar diğer bölüm barda buluşur klasik klişe olay diğer elemanlar oraya intikam almaya gelir gene dayak yerler falan filan... Yukinin korktuğu iki kişi var birincisi lefi ikincisi leila zaten 😂
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-06-07 20:50:57
Çeviri için teşekkürler
Sadecesama (301 puan) Üye
2020-06-07 20:17:57
Galiba şimdiye kadar en beğendiğim bölümlerden birini okudum! Şöyle vurdulu kırdılı sahneleri okumayalı ne kadar olmuştu bea. Sarhoş amcalarda ayrı bi manyak zaten :) Çeviri için teşekkürlerr
ilgin (71 puan) Üye
2020-06-07 17:15:54
Bölüm için teşekkürler Adamlar kökten hazırmış yuki yapmasa başkaları kavga edecek mis