Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

11 Haziran 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1384 Görüntülenme
Bu bölümü 39 Kişi beğendi.
Cilt 13

Ön Elemeler Başlıyor

“Bayanlar ve Baylar! Yüz yetmiş altıncı Dövüş Sanatları Turnuvası, Destia Trome’a hoş geldiniz. Bugün, şenliklerin nihayet tekrar başlayacağı gün!” [1]

 

Şenliğin sunucusu sesini yükseltmek için bir tür büyü kullanıyor gibiydi. Avazı çıktığı kadar bağırmamasına rağmen, sesi bütün stadyumda yankılanıyordu. Sesi, bağırışmalarına neden olduğu için, kalabalık buna alışık gibiydi.

 

Stadyumdaki koltuklarında oturan izleyicilerin aksine ben, omzuma Zaien’i dayamış bir şekilde bir parmaklıklara dayanıyordum. Ama onlar gibi ben de gözlem olayına odaklanmıştım. Özellikle, bakışlarımı arenada gezdiriyor ve manzarayı inceliyordum. Bulunduğum yer sayesinde mükemmel bir manzaraya sahiptim. Bekleme odamla bağlantılı olan bir izleme platformundaydım. Kısa süre sonra turnuva katılımcılarının üstünlük için yarışacağı sahne olacak arenanın yakınlarında bir yerde bulunuyordu. Ve bu sayede, dikkatli bir şekilde baktığım sürece, arenanın diğer tarafındaki her bir koltuğu görebiliyordum. Çoğu koltuk çoktan dolmuştu. Sadece ön elemeler olmasına rağmen, bir sürü insan yine de hevesli bir şekilde yakında başlayacak savaşları izlemeye gelmişti.

 

“Bu akşam çok özel iki misafirimiz bize katılacak.” diye devam etti sunucu. “Hem Kral Phynar, hem de İfritlerin şefi Gojim yakında bizimle birlikte olacak!”

 

Açıklamayı duyunca şaşırmıştım. Kralın arkadan işler çevirebilmek için bu fırsatı kullanacağını düşündüğüm için, etkinliğe katılmayacağını duymaktan daha fazla şaşırmıştım. Sanırım bu, çoktan kendi katılması gereken her şeyi halletiği anlamına geliyordu. Demek istediğim, her ufak şeyde idareyi şahsen ele alacak değildi herhalde, değil mi?

 

Aynı derecede şaşırtıcı bir başka şey ise, nihayet düşman partinin liderini şahsen görebilecek olmamdı; onun gelmesini de beklemiyordum.

 

Anons edilme şekli bile, otoritesinin ne kadar büyük olduğunun bir göstergesiydi. Sunucu onu o kadar önemli biri olarak görüyordu ki, onu, iblis diyarının efendiliğini yapan kralla birlikte anons etmişti. Nasıl biri olduğunu merak ediyorum.

 

İfrit partisi hakkındaki ilk görüşüm, karmaşıktı. İfrit teriminin özel bir ırk ya da bir ırk grubunu temsil ettiğini düşünmüştüm, ama yanılmıştım. Bu terim eskiden rastgele üreme şeklinde doğmuş antik iblisler için kullanıldığından, birkaç yüz yıl önce söylemiş olsaydım, daha doğru bir şey söylemiş olurdum. Onlar, Lefi’nin geçmişte tanıştığı iblislerle ilgili konuşmalarımızda sık sık bahsettiği kişilerdi. Ve bu yüzden modern ifritlerin, soyları yüzünden diğer ırklardan daha güçlü olan, onların soyundan gelen iblisler olduğunu sanmıştım.

 

Ama sonuçta tekrar yanılmıştım. Modern ifritlerin çoğunun antik ifritlerin soyundan geldiği, ve diğerlerini sadece soylarına ve safkanlığa göre yargıladıkları doğruydu, ama hepsi sadece bundan ibaret değildi. Kendilerine ifrit diyenler, daha çok Yehova’nın Şahitleri gibilerdi. Sattıkları ürünler, bir dinin sattığı şeylere çok benziyordu, ama bu, güç kavramına tapılan bir dindi. [2]

 

Kanın önemli olduğuna inanıyor olsalar da, iyi kan kötü kan tanımlarını değiştirme konusunda tamamen isteksiz değillerdi. İfritler, onları desteklemeye niyetli herkesi safkan ifrit olarak tanımlamaya ve düşmanlarını bulanık zayıflar olarak yaftalamaya eğilimliydi. Bu tanımlar ve tarikatın uyum göstermeye olan niyeti, parti ve yandaşlarının daha fazla kişiye ulaşmasını sağlamıştı.

 

Görünüşe göre çoğu antik ifritin ırkları iblis ile bitiyordu, o yüzden bahsedilen bu kalıpla uyumlu olan ırkların modern partinin bir parçası olduğunu düşünmüştüm. Ama tekrar yanılmıştım. Gerçi, aslında bu, ırklarında iblis olmayan herhangi bir kişinin, bu partinin bir parçası olmamasından daha olası bir şeydi. Bilirsiniz, bütün hepsi sadece bir tarikatsa, o zaman da bu işin başındaki kişinin muhtemelen karizma saçan tipte biri olması gerektiğinden emindim.

 

Düşüncelerim dallanmaya devam etmek için çok müsaitti, ama daha fazla ilerleyemeden yarıda kesilmişlerdi. Savaş alanıyla bekleme odasını bağlayan kapı dönerek açılınca, arkasından elinde hesap defterine benzeyen bir şey olan etkinlik görevlisi belirdi.

 

Görevli, gündemi bir süre bize anlattı. Dışarı çıkınca, doğal olarak seyircilerin aşırı gürültülü tezahüratlarıyla karşılaşmıştık. Ama onu hala açıkça duyabildiğim için, parmaklıklara yaslanmaya devam ettim. Özetlemek gerekirse, sayı sıralamasına göre çağırılacaktık. Elliye kadar olan kişiler bir grup, elli birden yüze kadar olan kişiler ikinci grup, şeklinde ilerliyordu. İlk raundun sabah onda başlaması planlanmıştı, ve her biri, bir ile iki saat arası sürecek gibi görünüyordu.

 

“Görünüşe göre biraz beklememiz gerekecek.” dedim.

“Üçüncü müyüz?” diye sordu Enne, telepati ile.

“Öyle görünüyor. Muhtemelen öğle yemeği zamanı civarlarında savaşacağız.” dedim. “Eğer ilk iki raund hızlı biterse, öğle saatlerinde başlayabiliriz.”

 

Öfff. Kötü zamanlama.

 

“Aç karnına savaşmak zorunda kalacağız.” dedi Enne.

“Muhtemelen evet.” dedim hafif bir kıkırdamayla. “Telafi için sonrasında iyi bir şeyler almaya ne dersin?”

“Tamam.” dedi Enne. “Sabırsızlanıyorum.”

 

O anda fark etmemiş olsam da, etrafımızdaki tipler bize ciddi bakışlar atıyordu. Kılıcımla konuşmuş olmamı garipsemiş gibilerdi, ama ne olursa olsun bunu yapmaya devam etmiştim.

 

“İlk ön eleme turu şimdi başlayacak!”

 

Sunucunun anonsuyla Dövüş Sanatları Turnuvası’nın üzerindeki perde kalktı ve seyirciden çılgın bir tezahürat serisi koptu.

 

***

 

Ön elemeleri izlemek pek de eğlenceli değildi. Asıl turnuva yarına kadar başlamayacağı için, bir dizi karman çorman savaşı izlemek zorunda kalmıştık. Ön eleme sonrasında herhangi bir turu kazanmış kişiler seribaşıydı, yani bu, izlediğimiz maçlardaki tiplerin sadece bir grup güçsüz tipler olduğu anlamına geliyordu. Elli kişilik herkesin tek olduğu dövüş, görsel açıdan bakıldığında, gösterilen çabanın çok daha ilginç görünmesine neden oluyordu, ama bu, her birinin hala çok zayıf olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Daha da kötüsü, tüm olay, insanların birbirine koşturduğu ve bir ya da iki grup inene kadar yumruklamaya devam edilen bir kaba kuvvet gösterisi, hemen hemen kıran kırana geçen koca bir kavgaydı. Biraz etkileyici görünen birkaç kişi vardı, ama özellikle güçlü ya da yetenekli oldukları için değildi. Göze çarpıyorlardı, çünkü akrobatik yeteneklere sahip gibilerdi.

 

Ortalama bir dövüşçü, prensle uğraşmaya giderken dövüştüğüm maceracının yanında hiçbir şeylerdi. Dostum, bir düşününce, o cidden hayvan gibi güçlüydü he. Gerçi, bunun hala bir ön eleme falan olduğunu düşünürsek, sanırım bu aptallarla onu karşılaştırmanın pek bir mantığı yoktu. Eğer ilginç bir şey görmek istiyorsanız, muhtemelen yarına kadar beklemeniz gerekecekti.

 

“Üçüncü ön eleme maçı kısa süre sonra başlayacak. Tüm katılımcılar, lütfen hızlıca sahaya ilerleyin.”

 

Üçüncü raunda katılacak diğerleriyle gibi, ben de anonsa uydum ve savaşların  yapıldığı dev sahaya doğru ilerledim. Koridordan çıkıp arenaya girmek için tek bir adım gerekiyordu, ama iki alan arasındaki fark çok keskindi. Adımı atmak, bambaşka bir dünyaya geçmek gibiydi. Kendimi dışarıya maruz bıraktığımda ilk hissettiğim şey bir heyecan dalgasıydı. Ve sadece benimki değildi. Kalabalık savaşın başlamasını çok istiyordu, ve enerjileri tamamen sahaya odaklanmıştı. Aynı şekilde, diğer savaşçılar da öyle gergin ve heyecanlıydı ki, sadece yakınlarında olunca bile ruhlarının yanıp tutuştuğunu neredeyse hissedebiliyordum.

 

Yukarı baktığımda üzerimde, havada asılı duran büyük kristla bir küre görmüştüm. Beyzbol statlarında görebileceğiniz devasa ekranların boyutlarındaydı, ve bu ekran gibi, kürenin de görevi, önemli olayların olduğu yerlere odaklanarak, sahanın büyütülmüş görüntüsünü vermekti. Dostum, bu dünya cidden garip. Teknolojilerinin çoğu eski çağlardan kalma gibiydi, ama bunun gibi şeylere sahiplerdi. Bu ne saçmalık lan?

 

“Görünüşe göre üçüncü ön eleme katılımcıları toplandı. Daha fazla kargaşa çıkmadan, artık savaş başlasın!”

 

Etkinlik görevlilerinden biri büyük bir gonga vurunca, kalın titreşimdi bir nota statta yankılandı.

 

Ses, havadaki heyecan miktarının tepe yapmasına sebep oldu. Ve bununla birlikte hararet de artmıştı. Herkes birden hücuma geçti ve kısa süre içinde terli, topyekün bir kavgaya girişti.

 

Silahları birbiriyle çarpışan adamlar, savaş çığlıkları atıyordu.

 

Ben de tabii ki bu saldırganlığın bir derecesine maruz kalmıştım. Bir çift saldırgan, hiçbir şey yapmadan hemen hemen dikiliyor olmama rağmen, silahlarını çekmiş ve alevli ruhlarıyla bana doğru hücuma geçmişti.

 

Bir tanesi, “Öleceksin velet!” diye bağırdı.

“Seni geberteceğim!” diye bağırdı bir başkası.

 

Pekala, zamanı geldi sanırım. Henüz öğle yemeğimi yemediğim için bu işi çabucak bitirecek ve sonra gidip Leila ile buluşacağım.

 

“Hey Enne?”

“Hıhı?”

“Kulaklarını hemen kapa, olur mu?”

“Hıhı.“

 

Bir dakika. Kulaklarını tıka dedim ama, Enne sadece bir kılıç olduğundan kulakları var mı ki? Bu formdayken nasıl duyuyordu ki zaten? Dostum, biliyor musunuz, bunu söylemek için biraz geç kaldım sanırım ama, Enne gerçekten de gizemli bir yaratık, değil mi? Bir dizi düşünce üzerinde kafa yorarken yarım gülüşümü yaptıktan sonra derin bir nefes aldım.

 

Ve sonra, tepemdeki ikiliye dönerken aldığım nefesi tek seferde dışarıya bıraktım.

 

Kükreme şeklinde.

 

Yer titredi.

 

Hava titredi.

 

İlkel çığlığım bir şimşek gibi yankılanırken her şey sarsılmıştı.

 

Diğer savaşçılar birer birer sinek gibi yere düşmeye başlamıştı. İlk düşenler yakınımdakilerdi, ama uzakta olanlar da kısa süre sonra onlara katılmıştı. Aranuzdaki mesafe arttıkça, düşmelerindeki süre de artıyordu. Ama yine de yere düştüler.

 

Ayakta kalan son adam olmam, sadece birkaç saniyemi almıştı.

 

Bunun ardından bir sessizlik oluştu. Diğer savaşçılardan hiçbirinden ses çıkmıyordu. Aynısı kalabalık için de geçerliydi. Tepki vermeyi tamamen kesmişlerdi. Peki öyleyse. Ve ben de en azından birkaç tanesinin ayakta kalabileceğini düşünmüştüm. Ah, her neyse. Benim için dert değil.

 

Aktifleştirdiğim yetenek, türünün kralı olması gereken beyin hasarlı ejderhayı öldürdüğüm zaman kazandığım yetenekten başkası değildi. Etkisi, menzili içindeki bütün rakiplerin gözlerini korkutmaktı, ve bunu yaparak, hareketlerini kısıtlamaktı. Bir başka deyişle, yavaş da olsa kitle kontrolünü sağlıyordu. Ancak görüldüğü üzere, eğer rakiplerim benden çok da güçsüzse, onları bayıltabiliyordu da.

 

“B-buna inanamıyorum! Maç şimiden bitti! Yarışmacılarımızdan biri, diğer kırk dokuz katılımcının hepsini sadece bir kükremeyle yendi!”

 

Sunucunun sesi, kalabalığın, birden değişen durumun sebep olduğu transtan çıkmasına yardımcı oldu. Transtan çıkan kalabalık, maçın başladığı andaki coşkuyla tekrar tezahüratlara başlamıştı. Pekala iblis kralı, işte buradasın. Göze çarpmamı istemiştin, işte çarptım. Ama tek sahip olduğum şeyin bu olduğunu sanma. Heh. Şimdi beni dinleyin ulan develer, çünkü iblis lordlarının elinin altında kükremeden daha fazlası vardır.

 

Ve böylece, ön eleme maçımı, Enne’i kınından çekmeden kazanmıştım.

 

***

 

Seyir alanlarının arasında, etkinliği izleyenler için ayrılmış geçitlerden birinde, iki adam yan yana dikiliyordu. Ön elemeler çoktan başlamıştı, ve bu yüzden bu geçitte sadece bu ikisi vardı. Her biri sahayı, kalabalığın geri kalanını ele geçirmiş heyecandan yoksun, bir çift keskin bakışla izliyordu.

 

“Maskeli adam da kim?” diye sordu birisi.

“Phynar onu birkaç gün önce müsabakalara sinsice soktu.” diye yanıtladı diğeri. “Regighihegg’de doğduğunu iddia ediyor, ama muhtemelen bu bilgi yalan.”

“Herkesin konuştuğu paralı askerin o olduğunu mu düşünüyorsun?”

“Durum kesinlikle bu gibi görünüyor.” dedi ikinci adam, garazlı bir şekilde. “Ve bu, sadece onurumuzu zedelemek için burada olduğu anlamına geliyor. Aşağılık.”

 

Onur terimi, başta pek önemli bir şeymiş gibi görünmeyebilir. Ama aslında, önemliydi. Gücü, her şeyin üzerinde gören bir öğretiye inanan adamlar olarak, maskeli adamın kim olduğunu tartışan ikili, onurun değerli ve korunması gereken bir şey olduğunu hissetmişti. Birinin onurunu kaybetmesi demek, gücünü yitirmesiyle eş değerdi. Ve bu da dolayısıyla, bu kişinin dünyadaki hak ettiği yeri kaybetmesinden farksızdı.

 

“Kesinlikle güçlü görünüyor. Gerçekte kim olduğu hakkında hiç ipucun var mı?”

“Bu hala araştırdığımız bir şey. Henüz detayları bulamadık.”

“Kontrolümüzü aşan tipte birine benziyor. Ama bunun bir önemi yok. Yolumuza çıkacaksa, o zaman onu da yolumuzdaki diğer engeller gibi ezer geçeriz.” dedi gözlemci. “Onu yok edin. İlk gerçek maçtan önce onu ortadan kaldırın.”

“Emirleriniz benim irademdir.”

“İkiniz ne barbarca bir konuşma yapıyorsunuz böyle.”

 

Üçüncü bir ses birden konuşmaya dahil olmuştu.

 

“Ne!?” Varlığı iki ifritin de şaşkın bir şekilde arkalarına dönmesine sebep oldu.

 

Ve döndüklerinde, bir kapüşonla karşılaştılar. İkisi hemen ceplerine uzandılar, birer bıçak çektiler ve saldırıya geçtiler, ama saldırı hedefine ulaşamamıştı. Kolu, omzundan yere düşmüştü. Düzgün kesikten birden kan fışkırmaya başlamıştı.

 

İkisi de tam olarak ne zaman çektiğini bilmiyordu, ama kapüşonlu tipin elinde kınsız, kanlı bir kılıç vardı.

 

“Graaaaaaaagh!?” Kolunu kaybetmiş adam, kısa bir gecikmeyle bağırmaya başlamıştı. Bu, normalde çok fazla dikkat çekecek bir bağırıştı. Ama kalabalığın gürültüsünün içinde kaybolmuştu. Tezahüratları öyle yüksekti ki, kimse çektiği acıyı duyamamıştı.

 

Arkadaşının düşüşünü izleyen ikinci adam, arkasını dönüp kaçmaya başladı.

 

“Hayır, hayır, hayır, buraya gel. Bunu yapmana izin veremem. Elimden kaçırdığım için fırça yemeyi hiç istemem.”

 

Adam ilk adımını attığı anda, başının da boynundan uçmuştu. Kısa bir süre kan fışkırdıktan sonra, hiçbir şey olmamış gibiydi. Çığlık atmaya fırsatı olmadan yere yığılmıştı. Ama çığlık yok da değildi.

 

Adamı, korkmuş bir domuz yavrusu gibi ciyaklıyordu.

 

“Ah, merak etme. Seni öldürmeyeceğim. Ne mi yapacağız? Konuşacak çook şeyimiz var.” dedi, korkutucu bir tonda gülerken kolsuz ifriti ensesinden yakalayan kapüşonlu. “Bay Kral’ın en yeni müttefikini gerçekten takdir ediyorum. İşimi çok çok kolaylaştırıyor.”

 

Konuşması bittiği anda, kapüşonlu adam da birden kaybolmuştu. Ve kaybolan sadece o da değildi. Ceset, yayılmış kan ve kolsuz adam da kaybolmuştu. Etrafta ne var ne yok bir anda, arkasında iz bile bırakmadan kaybolmuştu.

Çevirmen Notu

[1] Destia Trome’un turnuvanın asıl ismi olduğunu düşünüyorum. Herhangi bir ipucu verilmemiş. Ben öyle düşündüm, siz de öyle düşünün.

[2] Yehova’nın Şahitleri, internet memelerine konu olmuş bir Hristiyan mezhebidir. Konu olmalarının sebebi ise, kapı kapı gezip “efendimiz ve kurtarıcımız Yehova hakkında konuşmak için biraz vaktiniz var mı?” şeklindeki sormalarıdır. Uzun uzadıya anlatmaya gerek yok, “know your meme” sitesinden gerekli mantığı öğrenebilirsiniz. Tşk.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Pika-sama (98 puan) Üye
2022-02-08 23:06:25
Hmm.. demek dikkatleri çekmekten kastı buydu
İners (132 puan) Üye
2021-07-15 19:55:07
Çeviri ve edit için teşekkürler
Shin (95 puan) Üye
2021-04-22 15:32:17
Çeviri ve edit için teşekkürler.
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-28 14:38:29
Bölüm için teşekkürler
STERBEN (225 puan) Üye
2020-06-24 22:05:21
Çeviri için teşekkürler.
Eyisha (198 puan) Üye
2020-06-21 02:33:02
E.s şu olaylar bitse de zindana geri dönse be
Kunai 52 (151 puan) Üye
2020-06-15 14:15:15
Çeviri için teşekkürler.
darkrai (79 puan) Üye
2020-06-12 00:43:17
elinize sağlık
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-06-12 00:10:02
Yeni bir eleman daha çıktı piyasaya , daha çok eleman çıkacak heralde.
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-06-11 20:15:25
Çeviri için teşekkürler
Sadecesama (301 puan) Üye
2020-06-11 17:53:14
Olum bu şey değil mi.. Kral hakisi? Sondaki suikastçi çok havalıydı QwQ, ilerde tekrar çıkar inş. Çeviri ve edit için teşekkürler^
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-06-12 09:35:27
@Sadecesama, nasıl resim atılıyor ben atamıyorum link kopyala bilmemne bişiyler çıkıyor.
Sadecesama (301 puan) Üye
2020-06-12 17:00:29
@ASİLZADE, bende yeni fark ettim [IMG ]resimLinkiBuraya " /> yazısında link eklemen gereken yere resmin interne tteki linkini yapıştırınca oluyor.