Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

16 Haziran 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1310 Görüntülenme
Bu bölümü 42 Kişi beğendi.
Cilt 13

Asıl Olay Başlıyor: Yaşlı Uşak - Kısım 3

Yaşlı uşak, sağlam bir rakipti. Envai çeşit saldırı denememe rağmen, hiçbiri tam anlamıyla isabet etmemişti. Eğer bir sebep arayacak olsaydım, muhtemelen yeteneği olurdu. Adlandırmak gerekirse, Zihin Gözü ve Kılıç Görü. Her bir saldırımı önceden görüyor gibi hissettiriyordu; çok kitap okumuşluğum vardır.

 

İşinde üstat olan kahyanın aksine ben, sadece bir başka eğitim görmemiş bir köpek yavrusuydum. Eğer zamanda bir sene geriye gidip, dövüş sanatlarıyla ilgili bir şey bilip bilmediğim ya da kavgacı bir tip olup olmadığım sorulduğunda cevabım basitçe “hayır” olurdu. Tecrübe eksikliğim, statlarımızdaki büyük farka rağmen beni dezavantajlı bir duruma sokuyordu.

 

Tamamen umutsuz durumda değildim. Hatta, Lefi’nin büyüsünü görmüş olmak, beni tamamen kitlesel yıkıma odaklanan bir büyü geliştirmeye itmişti. Kahyayı silmem için tek yapmam gereken onu kullanmaktı. Ama yapamazdım, büyü çok güçlüydü. Onu kullanmak, bütün stadyumun yok olmasına sebep olurdu. Devam etmekte olan mutlu, şenlik havasındaki etkinliğin, nesiller boyu hatırlanacak trajik bir “kazaya” dönüşmesine sebep olurdu. Ama bu, büyü tabanlı kaba kuvvetin ihtimal dışı olduğu anlamına kesinlikle gelmezdi.

 

Eğer büyük çaplı büyüler ihtimal dışıysa, bir tanesi ona isabet edene kadar küçük büyüler fırlatıp durmam gerekliydi. Amacım basitti. Öyle gerçek bir mermi cehennemi yaratacağım, onu öyle yoğun bir yaylım ateşine tutacağım ki, her bir saldırıyı görse de görmese de onlardan kaçmayı imkansız hale getireceğim. Pekala, bütün gücümü verme zamanı!

 

“Kendini hazırlasan iyi olur babalık, çünkü artık sana dinlenme fırsatı vermeyeceğim!”

“Çelimsiz, yaşlı kemiklerime acırsan, gerçekten hiç gücenmem.”

“Çelimsiz, yaşlı kemiklermiş!”

 

Kendimi onun tam üzerinde konuşlandırdım ve düzinelerce su ejderhası yaratmak için büyü enerjimi dolaştırmaya başladım.

 

“Git! Babalığa saldır ve kalan birkaç senesini ondan al!” Onu büyü yağmuruna tutarken, bana bile kötü kalpliymiş gibi gelen bir emir haykırmıştım. Yakınlarımda cisimleşen ejderhalar ona doğru atılmaya başlamıştı.

 

Saldırılarım kılıç hamleleriyle karşılanıyordu. Her ne kadar tek bir kılıç kullanıyor olsa da anki kılıçlardan oluşan bir bariyer tarafından savuşturuluyormuş gibi görünüyordu. Her şey, ona yaklaşan her şey ikiye bölünüyordu. Ama umursamadım.

 

“ORAORAORAORA!”. Garip bir maceranın ortasında bulunan bir adam gibi bağırırken saldırıma devam ettim. Yok edilen her bir ejderhanın yerine, hemen bir yenisi geliyordu; gerçek bir shoot ‘em up oyunu nasıl olur ona göstermiştim [1], [2]

 

Gerçi, kahyanın gücünü alt etmek için birkaç düzine su ejderhasının yetmeyeceğinin gayet farkındaydım. Onları, insan dışı bir hızla kesiyor ve kolaylıkla yok ediyordu. Sorun değildi. Çünkü bunlar sadece kurulum içindi. Eşkıyalara karşı kullandığıma benzer dev bir toprak ejderha yaratmak için onları kullanarak dikkatini dağıtıyordum.

 

Olaya dahil olan taştan yaratığım kükredi. Kahya, aynı su ejderhalarına yaptığı gibi onları da kesmeye çalışmış, ama ne yazık ki toprak ejderhasının yapısı farklıydı. Oluştuğu mana bile farklıydı. Her ne kadar onu su ejderhalarımla birlikte göndermiş olsam da bunu, mana havuzumun ayrı bir kısmını kullanarak yapmıştım. Kahya yine parça parça kesebiliyordu, ama ejderha yine de kendini yenileyip saldırmaya devam ediyordu.

 

Engelleme saldırılarının onu kesmeyi başaramayacağını hemen fark etmiş, bu yüzden kaçış manevraları kullanmayı tercih etmeye başlamıştı. Kendini öyle bir pozisyona almıştı ki, toprak ejderhayı, su ejderhalarıyla arasına alıp onu bir kalkan olarak kullanıyordu. Lanet olsun, herif çok iyi ya! Ama bu iş daha bitmedi.

 

Yaşlı adam dalga dalga gelen saldırılardan kaçınmak için zıpladı ve takla attı.

 

Ta ki yanlış adım atıp, bastığı yer patlayana kadar. Ona gönderdiğim diğer saldırılarımın aksine kahya, az önce ona isabet eden saldırıyı öngöremediği için, bunu atlatamamıştı; vücudu kısa sürede alev ve dumana boğulmuştu. Ona vuran saldırı, ejderha selimle dikkatini dağıtırken yerleştirdiğim bir sürü tuzaktan sadece biriydi. Beyinsiz Kral ile olan savaşım bana, tuzakların aşırı derecede kullanışlı olduğunu öğrettiğinden, onları kadim büyüyle yapmayı öğrenmiştim. Kahyanın bastığı, basit bir tuzaktı. Üzerine biri bastığı anda büyü kullanarak bir patlama yaratıyordu. Toprağın altına gömülü olduğundan, üzerinde bulunan saha parçaları şarapnele dönüşüyordu. Uzun lafın kısası, tuzak ustalığının etkisinden yararlanan, büyülü bir kara mayınıydı. Yetenek onu sadece daha güçlü yapmıyor, ayrıca fark edilmesini de güçleştiriyordu.

 

Mayının yarattığı patlama öyle güçlüydü ki, sıradan bir düşmanın alt yarısını parçalara ayırırdı. Ama kahya, kesinlikle sıradan birisi değildi. Basit bir tuzağın onun işini bitireceğini asla düşünmedim. Ama bununla beraber, yine de maçı kazanmak için bana mükemmel bir fırsat vermişti. Eğer bunu bitirmek istiyorsam, şu an tam yeri, tam zamanıydı.

 

Her bir ejderhayı doğrudan patlamanın merkezine yönlendirirken, ben de aynısını yaptım. Kanatlarımı çırptım, yönümü onun olduğu tarafa ayarladım ve dalışa geçtim. Asıl olay topyekün girişmekti. Ya da en azından kriz saptama yeteneğim devreye girene kadar öyleydi.

 

Tehlike bana doğru geliyordu, hem de hızlı bir şekilde. Hemen havada dönerek tepki verdim. Kaçınmamdan kısa bir süre sonra lazer hızındaki bir kılıç yanımdan geçmişti. Kıyafetleri parçalanmış ve vücudu is lekesine bulanmıştı. Ama bu onu durdurmamıştı. Menziline girdiğim anda doğrudan bana doğru atılmış ve yüksek hızla kılıcını bana saplamaya çalışmıştı. Lanet olsun. Korkutucusun dostum.

 

Kurtulduktan hemen sonra havada duruşumu düzelttim ve Enne’i savurdum. Onu savuşturmayı başardı ve onu etkisiz hale getirir getirmez, momentumunu kaybedip düşmeye başladı.

 

“Kaçmıyorsun!”

 

Kanatlarımı çırparak aşağı doğru hızlandım ve başımın üzerinden yaptığım bir vuruşla peşinden gittim. Saldırıyı engelledi ve savunmasını, bir kılıç saldırısına bağladı. Saldırısı kanımı akıtmayı başarsa da, duruşunun bozuk olması, aslında saldırıya hazırlıklı olmadığı anlamına geliyordu. Sonuç olarak saldırı, sadece bir kesiğe sebep olduğu için, bunu önemsemeden ayağımla vücuduna yukarıdan bir darbe vurdum. Saldırının sonunu getirdiğimden emin oldum; ayağımı üzerinde tuttum ve onu sahaya çarptım.

 

İnanılmaz bir çarpışma hissi vücudumda yankılandı. Altımızdaki yer sanki sarsılmıştı.

 

Ağır bir darbe indirmiştim. Saldırıyı savunamamış olan kahya, ağız dolusu kan öksürmüştü. Ciddi darbe almak yerine, her şeye rağmen savaşmaya devam etmişti. Kılıcını savurmuştu, ama her zamankinden daha zayıf bir saldırı olduğundan, üzerinde bulunmayan ayağımla saldırısını tekmeledim ve Enne’i boynuna dayadım.

 

“Galiba ben kazandım.” dedim nefes nefese.

“Kesinlikle öyle.” diye kıkırdadı. “Galiba tersini yapma niyetinde olsam bile kaybettim.”

 

Öyle kötü yaralanmıştı ki, dudaklarından kanlar akıyordu, ama yine de gülümsemişti. Muzip bir gülümsemeydi; bir çocuğun yaptığı masum bir şakanın hemen ardından yüzünde beliren bir gülümseme gibiydi.

 

“Ve galibimiz belli oldu! Ypsilon bir maçı daha fırtına gibi kazandı!”

 

Performansımızdan dolayı sesi kesilmiş seyirciler, sunucunun galibiyetimi anons etmesinden kısa süre sonra tezahüratlara boğulmuştu.

 

Ayağımı üzerinden çekerken derin bir nefes çektim ve kılıcımı omzuma geri astım. “Doktoru her nerede tutuyorlarsa, bir görünsen iyi olur, hem de bir an evvel. Vücudun gittikçe yaşlanıyor babalık. Kendini bu kadar zorlamamalısın.”

 

“Galiba evet.” dedi Ronia, gülerek. “Önerdiğini yapıp, derhal revire gideceğim.”

 

Yerden kalktı ve kıyafetlerini vurarak temizledi. Hal ve hareketleri, sanki hiç yaralı değilmiş gibi görünmesine sebep oluyordu.

 

“Bu kadar yaşlı olduğun için şanslıydım.” Uzaklaşmasını izlerken gergin bir şekilde sırıttım. İlk yardım ekibinin bir üyesinin omzunda olmasına rağmen, adımlarında hala her zamanki sağlamlık vardı.

 

Onu öldürmemiştim, ama ona çok fazla hasar vermiştim. Ve açıkçası, onun sorun yokmuşçasına uzaklaşmasını görmek korkutucuydu, her ne kadar sağlam gibi görünmeye çalışıyor olsa da. Aynen dediğim gibi. Bu kadar yaşlı olduğu için şanslıydım. Neredeyse hiç hasar almamış olmamın sebebi, vücudunun yaşlanmış olmasıydı; eğer en parlak dönemindeyken karşılaşmış olsaydık, muhtemelen kaybederdim.

 

Bütün maçları izlemediğim için, turnuvaya katılanların ne kadar yetenekli olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Ama, yaşlı kahyayla olan düellom, turnuvanın güllük gülistanlık geçmeyeceğini göstermişti en azından. Etkinliğe katılanların bazıları, formlarının ve sınıflarının zirvesindeydi. Ve tecrüben sayesinde öğrendiğim tek şey de bu değildi. İblis kralının insan tehdidinden neden endişelendiğini şimdi daha iyi anlıyordum.

 

Kaba kuvvetleri olmasa da insanların teknikleri vardı. Her jenerasyon, tekniklerini bir sonraki jenerasyona aktarıyor, böylece nispeten kısa sürelerde tekniklerini işleyebiliyorlardı. Her insan jenerasyonu, bir öncekinden daha güçlü oluyordu. Dövüş sanatları bilgilerini aktaran sadece insanlar değildi tabii. İblisler, yarı insanlar ve hayvansılar da aynısını yapıyorlardı. Ama onlar daha uzun süreler yaşıyordu. Aynı süre içerisinde daha az kişiye aktarılıyor ve tekrarlamanın az olması, tekniklerin daha az seviyelerde işlenmesine sebep oluyordu. Uzun ömre sahip ırklar, çabuk evrim geçirmezlerdi. Ve dövüş sanatlarındaki yetenekleri de hızlı gelişmiyordu. İşte insanlar, zayıf bir ırk olarak dahil oldukları bu dünyada zamanla büyük bir güç haline bu nedenle gelmişti. Statlar, gücün birkaç ölçütünden sadece biriydi. Eğer ayağımın yerden kesilmesini istemiyorsam, sayılardan daha fazlasına dikkat etsem iyi olur.

 

“Görünüşe göre senden bir sürü şey öğrendim babalık.” Arkamı tezahürat eden kalabalığa dönüp arenadan çıkarken, kendi kendime birkaç şükran kelimesi mırıldanmıştım.

 

***

 

“Aaaaah... Çok yoruldum.” diye inledim. “Yaşlı adam deli gibiydi.”

“Hıhı. Gerçekten çok güçlüydü.” diye onayladı Enne. “Yaraların nasıl sahip?”

“İyiyim. Sadece birkaç et yarası. Biraz iksirle falan ovuştururum sonra.”

“Hıhı.“

 

Enne’le konuşurken bekleme odasına doğru ilerliyorduk.

 

Ama, yolda sadece biz yoktuk. Arkamızdan bize doğru yaklaşıldığını fark edince, bizi takip eden kişiyi karşılamak için etrafımda döndüm. Ve döndüğümde, bir çift tanıdık yüzle karşılaştım.

 

“Oh, merhaba kızlar, n’ aber?” Başımı yana yatırıp sorgulayan bir ses tonuyla Leila ve Ajan Kapüşonoğlu’nu karşılamıştım.

 

Haloria hemen etrafımızı kontrol edip, bizden başka kimse olmadığını kontrol ettikten sonra eğilip kulağıma bir fısıldamaya başladı.

 

“Leila, sana önemli bir mesaj geldiğini söyledi. Kırmızı iletişim küresi parlıyordu. Acil bir durum olmalı.”

 

Bir dakika. Ne?

Çevirmen Notu

[1] ORAORA kısmını ben Luffy’ye benzettim One Piece’ten. Saldırı da Gattling saldırısına benziyor.

[2] Shoot ‘em up, bir oyun türü. İki boyutlu bir düzlemde hareket ederek, gelen düşmanları alt etme amacı vardır. Genelde uzay gemisi ya da uçak temaları vardır.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
İners (132 puan) Üye
2021-07-15 20:38:10
Bizimki acaba stat dışında teknik olarak ne zaman gelişecek acaba
Shin (95 puan) Üye
2021-04-22 16:14:56
Çeviri ve edit için teşekkürler.
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-28 15:43:50
Bölüm için teşekkürler elinize sağlık
STERBEN (225 puan) Üye
2020-06-24 23:46:33
Çeviri için teşekkürler.
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-06-17 02:54:03
Uykum geldi yorum yazamayacak kadar hemde, iyi geceler...
diablo63 (6 puan) Üye
2020-06-17 02:07:21
ORAORA kısmı JoJo'ya gönderme bence. Bölüm için teşekkürler.
darkrai (79 puan) Üye
2020-06-16 20:45:18
elinize sağlık
Sadecesama (301 puan) Üye
2020-06-16 15:20:52
A-ha Nell'e bişi oldu. Bu arada kırmızı ne anlamdaydı. Acil durum mu buluşmalıyız mı? Eski bölümlere bakmak için çok üşengecim, biri yazsa olur mu? Çeviri ve edit için teşekkürler^
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-06-17 02:53:08
@Sadecesama, kırmızı acil durum olmalı bende öyle hatırlıyorum.
ilgin (71 puan) Üye
2020-06-16 14:54:52
Bölüm için teşekkürler
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-06-16 14:45:34
Çeviri için teşekkürler