Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

20 Haziran 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1464 Görüntülenme
Bu bölümü 31 Kişi beğendi.
Cilt 14

Kahraman - Kısım 1

Kanat taşıyıcılarının yerleşim yeri büyükçe bir yerdi. Bir şehir diyemeyecek kadar büyük olmasa da, en azından küçük bir köy değildi. Bütün köyün savaşın ateşinde boğulmuş olmasının sebebi buydu. Nell’in çoktan birkaç kişiyle karşılaşmıştı bile. Her seferinde, kapüşonlu saldırganları defetmek için kanat taşıyıcılarının tarafında çalışmıştı. Şu anki durum berbattı. Ve daha da kötüye gidecek gibiydi. Kahraman ve yoldaşları köy merkezine yaklaştıkça, kılıçların çarpışmaları gittikçe yükseliyor ve sıklaşıyordu.

 

“Gelişigüzel bir saldırı için fazla koordineler.” Çevresini inceleyen Mekina’nın yüzü buruşmuştu. Sözleri kısık, düşünceye dalmış bir mırıltı şeklinde çıkmıştı. “Bu bir ordu operasyonu olmalı.”

“Doğru.” dedi Ronia. “Açık bir şekilde kanat taşıyıcılarını hedef alıyorlar. Biz sadece şanssız bir şekilde arada kaldık.”

 

Saray büyücüsü her ne kadar duygularını belli eden türde bir kız olmasa da duyguları tam şu anda yüzünden okunabiliyordu. Bakışları keskinleşmişti; tetikte olduğu belliydi.

 

“Durum her neyse, ilerlemeye devam edelim.” dedi Nell. “Şu anda yapabileceğimiz tek şey, olabildiğince çabuk bir şekilde hedefimize ulaşmak.”

 

Kahramanın yoldaşları, Nell’in sözlerine uydu ve sessiz kalarak, yollarına ciddiyetle devam ettiler. Birkaç dakika koşturup çatıştıktan sonra, sonunda varış noktalarına ulaştılar. Yaptıkları ilk şey, yakınlardaki bir binanın arkasına saklanmak olmuştu. Gözlem çok önemliydi--savaşa iyiden iyiye tutulmadan önce, büyük resmi görebilmek adına toplayabildikleri her şeyi toplayabilmek için durumu incelediler. Araştırmaları kısa sürede meyvesini vererek, köy savaşçılarının büyük bir kısmının köy meydanının kuzeyindeki büyük bir evde toplandığını göstermişti.

 

Köyün geri kalanı gibi, merkez binanın çevresi de alevlerle çevriliydi. Her yerde gerçekten ateşler yanıyordu. Binalar tarumar olmuştu--ve bu, sadece siyah giyinen adamların yüzünden değildi. Kanat taşıyıcıları, kendi gözcü kulelerinden birini yıkmış ve onu geçici bir barikata çevirmişti. Yakınlardaki çoğu çatışma, bu barikatın etrafında gerçekleşiyordu. Kanat taşıyıcıları ve siyah giyinen adamlar, savunma yapısının hem önünde hem de arkasında çatışıyordu. Bununla beraber, sadece kim oldukları belli olmayanlar bu yapıdan etkilenmişti. Kanatlı savaşçıların aksine onlar göklere çıkamıyor ve kolaca etrafından dolaşamıyorlardı.

 

Uçmanın şahin yüzlü savaşçılara kazandırdığı avantaj, sadece duvarı aşabilmek değildi. Kanatları sayesinde üç boyutta kolaylıkla manevra yapabiliyor, böylece savaştaki seçeneklerini artırabiliyorlardı. Gökyüzü, çoktandır devam eden ilişkilerinin olduğu bir müttefikleriydi. Hareketleri öyle çalışılmıştı ki, bir amatör bile onların hava savaşlarına alışık olduğunu rahatlıkla söyleyebilirdi.

 

“Çok fazlalar, gizlice geçemeyiz.” Yolundaki sayısız düşmana bakan Nell kaşlarını çatmıştı. “Doğrudan önden ilerliyorum! İkiniz tam arkamda kalın!”

 

İki yoldaşının cevap vermesini beklemekle uğraşmadan, sonuna kadar gerilmiş bir yaydan fırlamış bir ok gibi, kavgaya atılmıştı. Kahraman, dostlarının onu takip edeceğini bilecek kadar onlara güveniyordu.

 

Ona tepki verememişlerdi. Kime çalıştıkları belli olmayan siyah giyen adamlar, Nell’in kılıcının ağzından kaçamayacak kadar, kanat taşıyıcılarının hava saldırılarıyla meşguldü. O ve dostları, kapüşonluların arasından geçip barikatı aşarken, Durandal’a boyun eğmek dışında şansları yoktu.

 

“Bu istila senin işin mi küçük kız!?” Yıkılan kulenin öteki tarafına indiği anda, kulağına kızgın bir kükreme hücum etmişti. Kanat taşıyıcılarının şefi konuşmuştu; sesinde garez, öfke ve şüphe vardı.

“Y-yanlış anladınız!” dedi Nell. “Bunun bizimle alakası yok!”

 

İtirazları, öfkesini çok az bastırabilmişti. Neyse ki, çabasında yalnız değildi.

 

“Lütfen sakinleşin efendim! Bize zararı olmadığını onaylayabilirim. Hayatımı kurtardı, başkalarının da.” Yakınlardaki bir savaşçı şefin yanına geldi ve insan ve dostlarını savunacak şeyler söyledi.

 

Her ne kadar yardımı için minnettar olsa da Nell yardımına gelen adamın kim olduğunu tam olarak çıkaramamıştı. Bu onun hatası değildi. Kanat taşıyıcıları insanlardan öyle farklıydı ki, insanlar, kanat taşıyıcıları arasındaki farkı anlamakta zorlanıyordu. Sadece şef, özellikle kolay ayırt edilebiliyordu. Klan üyelerinin çoğundan daha kaslı olduğundan, şişmiş bir baş parmak gibi göze çarpıyordu. Her ne kadar onu hatırlayamasa da söyledikleri, Nell’in köy meydanına gelirken yardım ettiği bir sürü kişiden biri olduğunu anlamasına yetmişti.

 

Şef gözlerini kapadı ve sakinleşmek için derin bir nefes aldı. Kendi türünden birinin durumu çabucak anlatmış olması onu, kızın yalan söylemediğine ikna etmişti. “Özür dilerim. Anlamadan bir yargıya varmamalıydım. Halkıma yardım ettiğiniz için teşekkür ederim.”

“Sorun değil, anlıyorum.” dedi Nell. “Daha da önemlisi, neler olduğunu biliyor musunuz?“

“İfritler tarafından saldırıya uğradığımızı düşünüyorum.” dedi şef. “Saldırganların ırklarını tam olarak bilmiyorum, ama onları daha önce ifritlerin üyeleriyle birlikte gördüğüme inanıyorum. Ancak, şüphelerimi doğrulayamıyorum. Niyetlerini hala göstermiş değiller. Tek kelime etmeden, saldırıya uğradık.”

“İfritler mi...?”

 

Nell kaşlarını çattı. Bu tanıdık bir isimdi--duymayı tercih etmeyeceği bir isim. Ona, onların düşmanı olduğunu söylediği için, geçici olarak onları da kendi düşmanı olarak görmüştü. Kahraman şefin tahminlerinin doğru olduğunu biliyordu, o zaman bu, iblis diyarının en güçlü iki tarafından birinin ajanlarına karşı oldukları anlamına geliyordu.

 

“Ay ışığının olmaması, bizi kesinlikle dezavantajlı bir duruma sokuyor. Gözlerimiz, karanlık yüzünden işlevlerinin büyük kısmını kaybetti.” dedi şef. “Ancak, biz kanat taşıyıcılar, hala savaşçı bir ırkın üyeleriyiz. Bu, bizi teslim olmaya zorlayacak bir şey değil. Bize onursuzca saldıranlar, bizi hafife alıyor. Ve bu sebepten, onların aptallar olduğunu göstereceğiz!”

 

Vücudu gibi diğer kanat taşıyıcılarınınkinden belirgin bir şekilde daha büyük olan naginatasını eline aldı.  Bıçak hem rüzgarın hem de en yakın düşmanının içinden geçerken, rüzgar tiz bir ses çıkarmıştı.

 

“Yardım edeceğiz!” dedi Nell. “Ronia, büyünü kullanarak herkese destek ol! Mekina, yaralılarla ilgilen!”

“Anlaşıldı.” dedi büyücü.

“Tabii ki tatlım.” dedi istihbarat memuru.

“Üzgünüm insanlar.” Şef başını eğmişti. “Galiba sizi de sorunlarımıza bulaştırdık.”

“Bizi silah arkadaşınız olarak tanıdınız şef. Ve biz de görevimizi yapma niyetindeyiz. İhtiyaç anında sizi terk etmeyeceğiz!”

 

Nell’in sesi kati, tereddütsüz ve inanç doluydu--kanat taşıyıcının yüzünde koca bir gülümseme oluşturmuştu.

 

“Işık olduğunda çok daha iyi savaşçılar olduğunuzu söylemiştiniz değil mi?” diye sordu Nell.

“Bu doğru. Karanlıkta iyi göremeyiz. Ama yeterli ışıkta, görüşümüz en güçlü araçlarımızdan biri haline gelir. Güneş tepede olduğunda, en uzaktaki tepeleri bile görebiliriz.”

 

Kanat taşıyıcılar tamamen gece körüydü. Köylerinin yanıyor olmasının bir sebebi de buydu. Kanatlı savaşçılar, düşmanlarını görebilmek için evlerini feda etmişlerdi. İfritler de bunu biliyordu tabii ki. İki taraf da alevleri münakaşa için noktaları olarak belirlemişti.

 

“Bununla ilgili bir şeyim var.” Kahraman ilahi kılıcını başının üzerine kaldırdı ve büyülü sözler söyledi. “Atalarımın ruhlarına yalvarıyorum! Çağrıma kulak verin! Yolumu aydınlatın! Kutsal Işıldama!”

 

Durandal’ın ucunda parlayan bir küre belirdi, gökyüzüne yükseldi ve etrafına ışık yağdırmaya başladı. Yaydığı ışınlar, çevresini sanki öğle saatiymiş gibi gösterecek kadar güçlüydü. Ama güneşin aksine küreden yayılan ışıklar, dayanılmazdan daha hafif, kavurucu sıcaktan daha sıcaktı.

 

“Teşekkür ederim. Bu tam da ihtiyacımız olan şeydi!” dedi şef. “Askerler! Düşmanlarımıza saldıralım! Silahlarınızı kaldırın ve onları cehenneme gönderin!”

 

Kanat taşıyıcılar kükredi. Nell’in ışığı, sadece düşmanlarını değil, birbirlerini de görebilmek için gerek duydukları her şeyi vermişti. Ruhları ateşlenmiş ve silahları hazır savaşçılar, birlikte çalışarak kara cübbeli düşmanlarını hızla süpürmeye başlamıştı. Ani momentum artışını gören Nell’in kaygıları yatışmış ve onu özgüvenle doldurmuştu. İşler iyi görünüyordu. Kanat taşıyıcılarının zaferi kazanması an meselesi gibiydi.

 

“Şef!”

“Oh, şuna bakar mısınız? Bu benim oğlum dediğim salak. Bu şanlı savaşımızda bize katılmana ne engel oldu?”

 

Genç, tepeden tırnağa zırhlı bir kanat taşıyıcı şefe yaklaştı. Onları birbirinden ayıramıyor olsa da Nell onu tanımış gibiydi. Kanat taşıyıcılarının tüylerinin rengi yaşlandıkça değişirdi ve şefin karşısındaki kişinin çok belirgin bir renk tonu vardı.

 

Nell’in şaşkınlığını gören Ronia, arkadaşının kulağına eğildi ve onun kim olduğunu söyledi. “O, biz şefle konuşurken bağırmaya başlayan adam.”

“Doğru...”

 

Büyücünün hatırlatması, kahramanın hafızasını harekete geçirmeye yetmişti. Sözlerinin gücendirdiği adamın şefin oğlu olduğunu fark etmemişti. Bu aydınlanma iyi bir şeydi, ama aslında ona pek bir şey ifade etmediğinden, kılıcını kaldırdı ve köye saldıran adamlarla çarpışmak için kendini hazırladı.

 

O anda bütün planları bozulmuştu.

 

Şef öksürdü. Dudaklarından kan damladı ve göğsüne batırılan kılıcın üzerine düştü.

 

Oğlu tarafından.

 

“Şef!”

“Patron!?”

“Yolumdan çekilin! Liderimize gitmeliyim!”

 

Kanat taşıyıcılar sarsılmıştı. Savaşçıların çoğu savaştıkları siyah giyimli adamları hemen bir kenara itti ve bağlılık yemini ettikleri adama doğru ilerlemeye çalıştılar. Ama yapamadılar. Onlar geri çekilmeye çalışırken düşmanları araya girip onlarla tekrar çarpışmaya girdi ve onları kargılarını sallamaya devam etmeye zorladı.

 

“Seni... hain...!” Kanat taşıyıcısının sesi, boğazında biriken kandan dolayı düzgün çıkmıyordu. İşlevini yerine getirmek için gerek duyduğu havayı umutsuzca almaya çalışan vücudu inip kalkıyordu.

“Hmph.” Genç savaşçı, babasının yaralarına üzülmek yerine, yaralı adamın göğsündeki kanlı kılıcı çekerken sadece alay etmişti. “Bunamışsın baba. Gençliğinde olduğun reis değilsin artık. Emekliye ayrılmanın zamanı geldi.”

 

Nell, ancak daha fazla kan gördüğünde nihayet kendine gelmişti. İkiliye doğru hızla ilerledi ve saldırgana kılıcını savurdu. Yapabileceği en iyi şey kaçmaktı; Nell, karşı koyamayacağı kadar hızlıydı. Ama Nell, onu takip edip işini bitirmek yerine, onu silah arkadaşı olarak ilan eden adamı yakaladı ve onu güvenli bir yere götürdü.

 

“Mekina!”

“İlgileniyorum canım!”

 

Üç kadının içindeki en olgun olan, şefin yanına koştu ve yaralarıyla ilgilenmek için uzanırken, yaralı savaştı tarafından itilmişti.

 

“Lütfen sakinleşin efendim. Böyle derin bir yarayla hareket etmemelisiniz!” dedi.

“Bu... sadece... basit bir... sıyrık...”

 

Nefesi kesik kesikti ve sözlerine, kan pıhtıları eşlik ediyordu. Yarasından kan fışkırdı, göğsünden aşağı aktı ve bulunduğu yere yayıldı. Ağır yaralıydı. Buna rağmen silahının alınmasını reddetti; naginatasındaki eli hiç gevşememişti. Tek dizinin üzerine kalkmak için silahını baston olarak kullandı, bir süre sonra ayağa kalktı.

 

“Demek... sendin...” sözleri memnuniyetsizlik ve sade öfkeyle doluydu. “Sendin demek... saldırganları... topraklarımıza getiren...”

“Doğru baba. Kardeşimiz olmaya layık olan tek grup olan ifritlerle güçlerimi birleştirdim.”

“Seni aptal...” diye iç çekti şef. “Bu kadar mı düştün... kendi oğlumun... aldatmacalarına yenik düşeceğini... düşünmezdim...”

“Dilediğini söyleyebilirsin baba, ama senin zamanın geçti. Kanat taşıyıcıları klanı, artık senin emrinde değil! Senin yerine yönetecek olanlar biziz!”

 

Bu bir işaret görevi görmüştü. Sözleri, birkaç düzine kanat taşıyıcısının yanında toplanmasına sebep olmuştu. Hepsi onun kadar genç, aptal ve yozlaşma durumlarından gurur duyuyordu.

 

“Artık bitti baba! Bu toprak senin mezarın olacak!”

“Beni öldürmek mi istiyorsun? Pekala! Dene bakalım!” Hala kanamakta olan yarasına rağmen, şef silahını iki elle kavrayarak pozisyon aldı. “Hepiniz aptalsınız. Halkımızın şefi olarak, elimde olan her şeyi sizin yeniden ıslahınıza adamak benim görevim.”

“Sanırım şu anda ölümün eşiğinde olduğundan bu sözleri boşa söyledin, ama cidden bizi dinlemen gerekirdi.” Şef ve müttefikleri onun etrafında toplanmışken, siyah giyen adamlardan biri küçümseyerek şefle konuşmuştu. “Sadece itaat etmiş olsaydın, bunların hiçbiri olmayacaktı.”

“Hah! Ne üç kağıt!” Şef güldü. “Sizler birer korkaksınız. Hileli planlara ve haksız kazançlara güveniyorsunuz! Sizin gibilere gösterecek sadakatimiz yok! Şimdi benimle dövüşün! Onursuz pislikler gibi bana sürü grup halinde bana saldırın! Halkıma yönelttiğiniz saldırı emrinin karşılığını ödetmek için silahımı kullanacağım!”

 

Savaş çığlığı, bir sürü ruhu canlandırmıştı. Moralleri yeniden tepe yapan ona ihanet etmemiş olanlar, silahlarını kaldırdı.

 

“Yalnız savaşmayacaksın şef! Kılıcım emrindedir!”

“Ve benimki de! Bunun için canımı ortaya koyarım!”

“Biz senin sadık savaşçıların olarak, seninle omuz omuza savaşacağız!”

 

İki grup dağılıp liderlerine doğru ilerledi. Silahlarını çekmiş ve düşmanlıkları açığa çıkmış bir şekilde birbirleriyle yüzleştiler.

 

“...Böyle bir zamanda yine de sadık kalmayı seçmenizi tuhaf bulsam da, kararlarınızda yanlış görmüyorum.” Derin bir nefes almak için bir anlık duraklayan şef, bağırmaya başladı. “Bana gelin adamlarım! Bu gece, cehennem kapılarından geçeceğiz! Bu son savaşımız olsun!”

 

Yüzünde büyük, güven veren, savaşçı gülümsemesi vardı.

 

“Ş-şef!?” Nell, şaşkın bir biçimde ona bağırmıştı, ama o, Nell’e aldırmadı ve konuşmasına devam etti.

“Şimdi, ilerleyin beyler! Çocuklarınızı terbiye edin ve haysiyetlerini kaybettiklerini onlara gösterin!”

 

Sözleri bittiği anda karman çorman bir boğuşma başladı. Dost ve düşman, ayırt edilemeyen bir bütün haline geldi. Ve bu yeterince kötü bir şey değilmiş gibi, sorunlar peş peşe geliyordu. Her savaşçının indirmesi gereken düşman sayısı çok fazlaydı. Yine de kanat taşıyıcılar gerçek elitlerin yapacağı gibi onlarla korkusuzca çarpışıyordu. Gayretleri baskı yayıyordu; savaş arzuları eziciydi ve güçleri tartışmasızdı.

 

Gizemli, siyah cübbeli ordusunun başındaki adam, tadı kaçmış bir şekilde cıkladıktan sonra yakınlarında bulunan bir adamına seslendi. “Hey sen! İnsanları hallet!”

“İşte, buna izin veremem.”

 

Anlamsız bir emirdi. Adamı daha menzile giremeden, tek bir hamleyle boydan boya kesilmişti.

 

“Burayı terk etmelisiniz! Eğer gerçekten bize yardım etmek istiyorsanız, savaşamayanları alın ve gidin!”

 

Kahraman bir anlığına tereddüt etti. Şefi ve savaşçılarını terk etmek istemiyordu.

 

“Nell!” Onu çağıran Ronia’nın sesindeki sabırsızlık, Nell’in gerçekliğe geri dönmesini sağlamıştı. Harekete geçmesi lazımdı.

“Tamam...” dedi, pişmanlık içeren bir ses tonuyla. “Hadi gidelim. Hayatta kal şef! Birbirimizi son kez görüşümüz bu olmasın!”

“Endişen boş. Beni yenmeleri için bin tane adam daha getirmeleri gerek.” diye güldü şef. “Regilis! Orias! Birkaç savaşçı alıp burayı terk edin. Kadınları ve çocukları güvende tutun!”

“Emredersiniz efendim.”

“Evet efendim, hayatıma mal olsa bile görevimi yerine getireceğim!”

 

Nell, gönülsüz bir şekilde şefin emirlerine uydu ve Regilis, Orias ve diğerlerine katılarak savaş alanına dönmüş köyden geri çekildiler.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
İners (132 puan) Üye
2021-07-16 00:26:01
Çeviri ve edit için teşekkürler en sıkıldığım bölümdü
Kumpir (44 puan) Üye
2021-05-17 13:29:09
biraz boş bir bölümdü fazla uzatmışlar ama yapcak birşey yok neyse çeviri için teşekkürler böyle uğraşıyorsunuz valla hakkınız ödenmez elinize emeğinize sağlık
Shin (95 puan) Üye
2021-04-22 16:44:33
Çeviri ve edit için teşekkürler.
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-28 17:26:19
Bölüm için teşekkürler elinize sağlık
Eyisha (198 puan) Üye
2020-06-25 13:29:47
Yazar acayip gereksiz uzattı sal nell bokunu yuki yide sal evine gitsin artık valla bu köy sahnesi yerine yuki nin insan kasabasında boş boş takılma bölümleri daha zevkliydi
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-28 17:26:48
Yazar fazla uzattı Yorumuna katılıyorum
agamoneypls (207 puan) Üye
2020-08-16 12:46:50
@Eyisha, bende katılıyorum bölüm atlayayım diyorum ama hikaye birbirincden kopar diye atlamıyom napçamı şaşırdım. biraz gereksiz oldu nell in bölümleri
STERBEN (225 puan) Üye
2020-06-25 03:26:41
Çeviri için teşekkürler
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-06-21 13:47:20
Çeviri için teşekkürler
darkrai (79 puan) Üye
2020-06-21 13:37:04
elinize sağlık şu nell niye niye kaçıyo ya sinir oldum valla
Sadecesama (301 puan) Üye
2020-06-21 01:50:48
Senin ben yazar.. sakinim sakinim. Allah aşkına nerde bizim yardım isteğimiz nerde o yenilmez düşman. Yine salak bir oğlan babasına baş kaldırıyor (ilkinin tam olarak böyle bitmediğini bilsemde olay başlayışı aynı). Çok güçlü olarak gösterilen bi karakter savaştan çekilip kaçıyor. Ha bi de şefin gücü falan diyip plan yapmışlar şefin gücü nerde? Gerçekten bazı şeyler tekrar edip durcak bu novelde galiba. Yanlış anlaşılmasın hala güzel hala okunası ama bu kadarda olay uzatılmaz ya da bu kadar verilen konu tekrar edilmezki. Neyse.. Çeviri ve edit için teşekkürler. Bizim saçma yorumlarımıza karşın yinede önümüze bu bölümleri getirdiğiniz için ellerinize emeğinize sağlık.
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-06-20 19:01:03
Acil durum sinyali nerde ,yuki nerde ? yazar uzun şeker gibi uzatıp duruyorsun bölümü
ilgin (71 puan) Üye
2020-06-20 15:43:06
Lan dalsana şefe demk gücün vardı adamlarlar şeften korktuğu için gizli saldırdılar
Kiriyodx (69 puan) Üye
2020-06-20 14:45:42
Önceki bölümde nellin gücü tüm köye denkti ya noldu yaprak niye kaçıyo aq yazarı
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-06-20 18:59:49
@Kiriyodx, yazarı tanıyamadınmı daha ne bölümdür sövüyom ben ona 😂