Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk
Yan Hikaye: Leila’nın Küçük Kız Kardeşi - Kısım 2
Saat geç olmaya başladığından, Enne, Leila, kız kardeşi ve
ben konuşurken, bir şeyler yemeye karar verdik. Bölgedeki tezgahlara yaptığımız
baskını sonlandırıp yemek istediğimiz her şeyi aldıktan sonra, kendimizi hoş,
dışarıda, verandaya benzeyen bir piknik alanında bulmuştuk. Doğal olarak bunun
ardından geç kalınmış bir açıklama gelmişti. Leila’nın kardeşi, bu dünyanın
közde mısırını koçanını kemirirken, Leila iblis diyarı dışında yaşadığı şeyleri
özet geçiyordu.
“İşte bunlar oldu...” sevgili “kız kardeşinin” hikayesi sona
ererken Emyu’nun şaşkınlıktan gözleri açılmıştı.
“İletişime geçmediğim için özür dilerim. Çok endişelenmiş
olmalısın.” dedi Leila.
“S-sorun değil! Yaşadığın şeylerin çok çok daha kötü
olduğunu biliyorum...” diye kekeledi genç iblis. “Yoksa bu, artık enstitüye
dönmeyeceğin anlamına mı geliyor?”
“Dönmeyeceğim. Enstitü fazla sıkı--durgun. Enstitü, fazla
kendine yeten bir çevre. Orada yeni tecrübeler edinmek ya da yeni şeyler
öğrenmek için yeterince fırsat yok. Herhangi bir ilerlemeye ulaşabilmek için
sana ilham verecek bir yer değil. İşte bu yüzden yakın gelecekte efendimin
yanında kalmayı planlıyorum.”
Bunu duydum. Üstünü kapamaya çalıştı ama gayet açık ve net
bir şekilde duydum. Az önce kesinlikle sıkıcı olduğundan şikayet etti. Yani,
aslında bu bayağı nadir bir şey. Leila normalde ağzından laf kaçıran tipte
birisi değildir. Gerçi şimdi düşününce, aslında bayağı cesur ve kendine güvenen
birisi. Daha önce fark etmediğime inanamıyorum.
“Tamam! Seni enstitüye uğrama zahmetinden kurtarıp, dırdırcı
yaşlı cadıya gelmeyeceğini söyleyeceğim!”
“Çok teşekkür ederim, Emyu.” diye kıkırdadı Leila.
Parmaklarını diğer kızın saçlarında nazikçe dolaştırırken, yüzünde sıcak,
sevecen bir ifade belirdi. Aralarındaki iletişimi gözlemlediğimde, Leila’nın,
zindanın genç sakinlerine bakmakta neden hep bu kadar iyi olduğunu anlamıştım.
Emyu’yla ilgilenmek, ona çocuklarla alakalı bir sürü tecrübe kazandırmıştı.
“Bir dakika, kısa bir ziyaret için bile geri dönmeyecek
misin? Emin misin?” Diye sordum. “Aileni falan görmek istemiyor musun? Senin
için endişelendiklerine eminim.”
Bunun hakkında pek fazla konuşmadığımızdan, Leila’nın aile
durumuyla ilgili pek bir şey bilmiyordum, ama onun ani kayboluşundan dolayı
birilerinin uykularının kaçmış olacağını hissetmiştim, ki bu kişi ile aralarnda
kan bağı olmasa bile. Emyu ile olan etkileşimi, ailesinin birbirine sıkı bağlı
bir topluluğun parçası olduğunu düşündürmüştü. Eveeet... Muhtemelen
uğramasından ya da en azından bir merhaba demesinden dolayı gerçekten memnun
olurlardı.
“Gerçekten gerek yok.” dedi Leila. “Çok eski zamanlardan bu
yana, biz koyun boynuzlu iblisler, her zaman ilgimizin bizi götürdüğü yere
gideriz. Sadece bilgiye olan açlığımız tarafından güdülenmiş bir şekilde
dünyayı gezeriz.”
“Yani demeye çalıştığın şey, senin halkın için birisinin bir
gün aniden kaybolması ve bir daha asla dönmemesi normal bir şey, öyle mi?”
“Kesinlikle efendim. Emyu hala çok genç olduğundan,
muhtemelen birkaç sene daha köyde kalacaktır, ama yaşı geldiğinde onunda
muhtemelen yolculuğa çıkacağını düşünüyorum.” dedi Leila. “Ayrıca, evini
ziyaret etmesi gereken biri varsa, o kişi Lyuu olmalı.”
“Bir dakika, ne?” Neden birden Bayan İşe Yaramaz konusuna
girdi ki?
“Eminim evden kaçtığı anda yakalanmıştır. Ailesi çok
endişelenmiş olmalı”
“Gerçekten mi? Evinden mi kaçtı? Hiç bilmiyordum...”
“...Doğru. Sana söylememem için söz verdiğimi şimdi
hatırladım.” Leila bakışlarını kaçırdı ve bir elini ağzına götürdü.
Batırdığının gayet farkındaydı.
Dostum. Ciddi misin!? Lyuu evinden mi kaçtı? Aslında o
söyleyince aklıma geldi, birilerinin ona gitmemesini söylediğiyle ilgili bir
şeyler dediğini hayal meyal hatırladım... Hmmm...
“Evet, şey... Sanırım onu bir süre evine yollamalıyım,
galiba?”
“Sana anlatmamamı söylediği için, bunu istediğini
sanmıyorum, ama bu konu hakkında onunla konuşmak daha iyi olabilir.”
“Evet, eve gider gitmez bunu yapacağım.”
Yani, şu anda ailesinin nasıl hissettiğini bir düşünelim.
Kızları evden kaçtı ve tamamen kayboldu, ta ki hakkında hiçbir şey
bilmedikleri, rastgele biri için bir hizmetçi olarak çalışana kadar. Eeeevet...
Eğer babası ben olsaydım, muhtemelen beni boğmak isterdim. Zaman işleri daha
kötü bir hale getirmeden eve gidip onlara iyi olduğunu söylemesi muhtemelen
daha iyi olurdu.
“Tamam, pekala! Bir iblis lordu olabilirsin, ama en azından
senin Leila’yı kurtardığın gerçeğini kabul edeceğim! Bunun için çok teşekkür
ederim! Ama sana teşekkür etmiş olmam kafanı bulandırmasın! Henüz bu işten
sıyrılmış değilsin! Yemin ederim, eğer onun kalbini kırarsan, seni uykunda
öldürürüm! Bunu sakın unutma!”
“Tabii, tabii, anladım. Ama şey, daha önemlisi, sanırım
ellerine dikkat etmek isteyebilirsin. Şişindeki sos her yere sıçrıyor.”
“Öyle mi...? Ah olamaz! Cübbem! Cübbem!! Çok kirlenmiş!”
Mısır koçanını kaplayan sos, ona verdiği dikkati kestiği
anda her yere saçılmaya başlamıştı.
“Ah Emyu, hiç değişmiyorsun.” dedi Leila. “Kıpırdama.”
Büyük koyun kız, bıkkınlığını açıkça gösteren bir şekilde iç
çekerek, küçük kardeşini bir mendille temizlemeye başladı.
“Kendimi temizleyebilirim! Artık o kadar da çocuk değilim!”
“Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz Emyu. Eğer üzerine bu
kadar titrememi istemiyorsan, o zaman buna ihtiyacın olmadığını göstermen
gerek.”
İstemeden yürekten bir kahkaha patlattım. Leila haklıydı,
hem de çok haklıydı.
“Lanet olsun sana İblis Lordu!”
“Kaba olma Emyu. Onun bir adı var.” diye fırçaladı Leila.
“Ona Yuki Efendi şeklinde seslenmen senin için en iyisi olur.”
“Öfff... peki. Aptal ismini kullanacağım!” bakışları Leila
ile benim aramda gidip gelirken homurdanmıştı. “Kes şunu Yuki! Hem zaten neye
gülüyorsun ki!?”
Veledin bana bir gram bile saygı duymadığı öyle açıktı ki,
Leila’nın önerdiği unvanı anında bir kenara attı ve bana sadece ismimle hitap
etti.
“Özel bir şey değil. Sadece ikinizin iyi geçindiğinizi
görmek hoşuma gitti.” diye kıkırdadım. “Değil mi Enne?”
“Hıhı. Aynı bizim gibiler.”
“Evet! Aşağı yukarı.”
Bunu söyledi mi gerçekten? Hnnnng. Enne gerçekten de
dünyanın en tatlı şeyi, değil mi? Yanı başımda oturan şirin yaratığın başını
hemen okşamaya karar verdim.
“Peki başkentte sen ne yapıyorsun Emyu?” diye sordu Leila.
“Turnuvayı izliyorum tabii ki! Bu senenin turnuvası, her
zamankinden çok daha etkileyici olacak gibi görünüyor! Yarışmacılardan biri,
kendi ön eleme turundaki herkesi sadece bir kükremeyle bayılttı! Bu inanılmaz
bir şey! Çok uzakta oturduğumdan ve yüzünde maske olduğundan ona çok iyi
bakamadım, ama eminim harika birisi olmalı! Ona gerçekten saygı duyuyorum!”
“Hı hı...”
Kendimi gülümsemeye zorlarken gözüm seğirmişti. Kızın
gözleri parlıyordu. Başından beri maskenin altındaki kişinin ben olduğumu
söylesem, tepkisi ne olurdu diye merak ettim. Heh.
“Bunca yolu kendi başına mı geldin?”
“Evet, ama sorun değil! Yaşlı cadı beni yollamadan önce bana
birkaç tane tılsım yaptı.”
Emyu cübbesini karıştırdı, bir dizi kağıt tılsım çıkardı ve
endişeli görünen kardeşine gösterdi. Merağıma yenik düştüm ve hemen onları
analiz ettim.
***
İsim: Misilleme Tılsımı
Kalite: A+
Tanım: Bu eşya, taşıyıcısı bir saldırıya maruz kaldığında,
otomatik olarak taşıyıcısının aldığı darbenin iki katı hasar kadar karşı
saldırı yapar. Bu eşya Emyu’nun mülkiyetindedir. Eğer başka bir kişi dokunmaya
yeltenirse, ölümcül bir yara alır.
***
İsim: Tespit Tılsımı
Kalite: A+
Tanım: Bu eşya, belirli bir mesafede bir düşman varlığı
durumunda taşıyıcısına bilgi verir. Bu eşya Emyu’nun mülkiyetindedir. Eğer
başka bir kişi dokunmaya yeltenirse, ölümcül bir yara alır.
***
İsim: Günah Keçisi Tılsımı
Kalite: A+
Tanım: Bu tılsım, alınan ölümcül darbeyi, üç seferlik olmak
üzere geçersiz kılar. Bu eşya Emyu’nun mülkiyetindedir. Eğer başka bir kişi
dokunmaya yeltenirse, ölümcül bir yara alır.
***
Vay canına. Yani, vay be. Ekipmanlarına bakınca, bir
refakatçi ya da bir vasi olmadan bir yolculuğa çıkmasının nispeten güvenli
olduğunu kesinlikle anlamıştım.
“Müdirenin tılsımlarına sahip olman, gerçekten içimi
rahatlattı.” dedi Leila. “Sonraki birkaç gün boyunca kalede kalacağız. Bir şey
olursa, hemen bizi bul.”
“Kale mi? Tamam. Bir dakika, kale mi!? Kralın yaşadığı kale
mi!?”
“Kesinlikle. Efendim, kralın isteği nedeniyle başkentte bulunuyor
ve bu yüzden onun kalesinde kalıyoruz.”
“Y-yuki, kral tarafından çağırılacak kadar önemli birisi
mi!?”
“Sonunda bana farklı bir gözle görmeye hazır mısın?”
Çocukça sırıttım, ama çok da iyi bir tepki vermedi. Koyun
çocuk, anında hımladı ve yüzünü benden çevirdi.
“K-kral tarafından çağırılmak hiç anlam ifade eden bir şey
değil! Leila’ya hiç layık olmayan biri olduğun gerçeğini değiştirmiyor! Eğer
onu gerçekten istiyorsan, en azından maskeli adam kadar güçlü olman gerekir!”
Şişimdeki etten bir ısırık alırken, “Kulağa zor bir iş gibi
geliyor.” diye kıkırdayıp, rolü devam ettirdim. “Sanırım eğitimlerimde daha çok
çaba harcamalıyım.”
Akşam yemeği, benzer bir şekilde devam etti. Gece boyunca
konuştuk ve yedik ve yedik ve konuştuk. Tabii ki araya birisi girene kadar.
“Hey Dostumyav! Seni buralarrrda göreceğimiiev sanmıyordum!”
Tanıdık sesin geldiği yöne doğru döndüm--karşımda
yolculuğumuzda aynı aracı kullandığımız bir maceracıya ait olan çift kediye
benzeyen kulak görmüştüm.
“Ah, merhaba Naiya. Naber?” Diye sordum. “Ve birlikte
takıldığın iki arkadaşın nerede?”
“Şahsi meselelerimiyavzle ilgilenmek için bu günlük ara
verdik İyi arkadaşlar olabiliriz, ama bu her zaman birlikte dolaşacağız
anlamına gelmiyor.”
Evet, onu anladım.
“Loncaya uğrama fırsatın oldu mu? Görevlilere senyan gibi
bir adam gelirse haber vermelerini söyledim, ama her sorduğumda seni, ya da
çocuklu başka bir adamı, hiç görmediklerinden emiyavn olduklarını söylediler.”
Konuşurken kollarını boynuma dolamış ve başımın arkasına doğru eğilmişti.
Her ne kadar vücudundan hoş, feminen bir koku yayılıyorsa
da, sağlam kalmayı ve cazibeden etkilenmemeyi başardım. Naiya da Lefi ve Lyuu
gibi tahta göğüslü olduğu için, mesafeyi korumak için çok uğraşmama gerek
yoktu. Ne düşündüğünüzü biliyorum, ama ltfn. “Her” seferinde kendimi
kaybetmenin eşiğinde değilim. Gerçi, kulaklarını kullansa işler değişebilirdi.
Hnnng. Şu kulaklar. İşte bu yüzden bana böyle sinirli bakmaman gerek Enne!
Sorun yok! Sakin ol, hallediyorum.
Naiya söyleyince, düşüncelerim iblis diyarının maceracılar
loncasına doğru kaymıştı. Açıkçası, gayet hoş bir yerdi. Bina gayet genişti, ve
ses ve enerjiyle dolup taşıyordu. Ama hepsi bu kadardı. Başka özel bir yanı
yoktu. Müşteriyle yüzyüze işlem yapılan diğer devlet dairelerinden hiçbir farkı
yoktu. İçeri adım attığım anda kuyruğumu çevirip çıktığım iblis diyarı
loncasındansa, insanların loncası çok daha ilgi çekiciydi.
“Eeeevet... gittim ama, içeri adımımı atar atmaz geri
çıktım. O kadar yalın ve sıkıcıydı ki, dayanamadım.”
“Ciddyan mi!? Ne dediğini anladımyaav!” İçten bir kahkaha
atmıştı. “Gerçekten de biraz sıkıcı. Eğlenmek istiyorsan, şuna ne dersin? Sen
ve ben, biraz yalnız zamaaovn geçirmeye ne dersiyan?”
“Hayır! Kötü!” Enne, ben daha yanıt veremeden koluma
yapışmıştı.
“B-bu ne cüret! Ne şerefsiz birisin! Leila’yı öylece
aldatamazsın!” Sonraki konuşan, yüzü domates gibi kızarmış Emyu’ydu. Hahaha. Ne
kadar da masum.
“Bu doğru sahip. Ben de varım. Aldatmak yok. Kötü.”
“Şeyy... Enne, söylediğin şeyin, düşündüğün şey olmadığına
eminim. Çünkü az önce söylediğin şey, aah, deli saçması. Ayrıca, bütün bunlar
tamamen bir yanlış anlaşılma. Sadakatsiz olmaya hiç niyetim yok.”
“Ama sanki sırıtacakmış gibiydin.” diye itiraz etti Enne.
“B-bir dakika, olayın bu olmadığını kesinlikle
söyleyebilirim! En azından bu seferlik öyle değil!”
Görünüşe göre, anında gürültülü bir başka kahkahaya boğulan
Naiya panikleme şeklimi çok komik bulmuştu.
“Her zamanki gibi çok popülersin, değil miyaav? Korkunç bir
şekilde sana bakan bir sürü kız var etrafında!”
“Öyle diyorsun ama, bu durum tamamen senin hatan.”
Ona sinirli bir şekilde baktıktan sonra, öksürdüm ve
konuşmayı tekrar yoluna oturttum.
“Pekala, her neyse, özür dilerim. Davetin için gerçekten
teşekkür ederim, ama böyle bir şey için hiç zamanım yok. Ve olsa bile hayır
derdim. Eğer karım bunu öğrenirse beni gerçekten öldürür, ve anormal derecede
keskin bir koku duyusu olduğundan, anında durumu anlar.”
“Aaaa, bu çok kötü. E pekala, bunu unuabilirsinan. Beniyan
de patilerim meşgul zaten, ayrıca bu bir şakaydı.”
“...Yapmaz mısın? Böyle bir şaka, bir gün birinin
linçlenmesine sebep olacak.”
“Hayır! Seninle uğraşmak gerçektyan eğlenceli Yuki. Verdiğin
tepkiler her zaman çok komiyavk oluyor!”
Bunu bana söyleyen ilk kişi olduğuna eminim... Bu doğru
olamaz. Değil mi...?
“Hayır. Kötü Naiya. Sana sahibi vermem.”
“Çok yazık.” dedi gülerek. “Pekala, şimdi gerçekten gitmem
gerekiyor! Görüşürüz kazanova!”
kedi kız boynumu bırakmış, Enne’in başını birkaç kez
okşamış, ve kalabalıkta kaybolamdan önce son kez bana göz kırpmıştı.
“Dostum... şu kız bir fırtına gibi gelip gidiyor.” Dedim.
“Gerçekten de ruh haline çok iyi geliyor. O etraftayken
atmosfer çok daha rahatlatıcı oluyor.” dedi Leila.
“Iııı... rahatlatıcı mı? Gerçekten mi...? Çünkü ben öyle
söylemezdim.”
“Öff, sahip. Her zaman aldatıyorsun. Gözümü senden ayırır
ayırmaz.” dedi Enne.
“Ne sadakatsiz bir adam!” diye bağırdı Emyu. “İblis
lordlarının uçkurlarına düşkün olduğunu biliyordum! Leila’yı onun gibi bir seks
suçlusunun ellerine bırakmamın imkanı yok!”
“Beni öyle çok şeyle itham ediyorsunuz ki, neresinden
açıklamaya başlamam gerektiğini bile bilmiyorum.” diye homurdandım. “Ama en
önemlisi, eğer bütün zamanınızı konuşmaya harcarsanız akşam yemekleriniz
soğuyacak, o yüzden şimdilik neden buna odaklanmıyoruz?”
Yemeğimiz bitince, Leila’nın kız kardeşini kaldığı hana
kadar bıraktık ve vedalaştık. Tam o anda, onunla en beklenmedik zamanlarda
karşılaşacağımız hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu.