Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

29 Haziran 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1290 Görüntülenme
Bu bölümü 30 Kişi beğendi.
Cilt 14

Yan Hikaye: Bir Hizmetkarın Hikayesi

Şehrin üzerine karanlık çökmüştü. Güneş çoktan ufkun altına gizlenmiş ve yerini aya bırakmıştı. Ay ne kadar uğraşırsa uğraşsın, altındaki dünyaya güneşin sağladığı enerji ve aydınlığı sağlayamıyordu.

 

Işığın olmaması kesinlikle etken bir faktör olsa da komuta merkezinin fark edilmesini zorlaştıran tek sebep değildi. İfritler, merkezi isteyerek gözden uzak tutacak şekilde yapmışlardı; bir dizi büyük binanın arasına sıkıştırılmış ve herhangi bir gizli saklanma yeri kadar fark edilemeyecek şekilde tasarlanmıştı. Ve buna rağmen keşfedilmişti.

 

“T-toplamda dört kişiler; ikisi kapının yanında, ikisi de çatıda.” Binanın girişine bakan üç kişiden biri, raporunu gergin bir şekilde kekeleyerek vermişti. Her ne kadar önünde duruyor olsalar da, her iki yoldaşı da göze pek çarpan tipler olmadığından, Vische’nin aralarındaki en tecrübesiz kişi olduğunu anlamak için tek bir bakış yetiyordu.

 

İlki sanki gecenin kendisiyle bir olmuş gibi görünüyordu. Açıkta duruyor olmasına rağmen görülmesi tamamen imkansızdı. Öteki daha dikkatliydi. Varış noktasına ilerlerken gölgeden gölgeye geçerek ilerlemeye özen gösteriyordu. Vische, ikisinin yeteneklerinin yakınından bile geçemezdi. Yine de öylece ortada durmuyordu da. Çok paniklemiş bir hal içerisinde olmasına rağmen, gözden ırak kalmayı başarabilmişti.

 

“Çatıdaki ikiliyi ben halledebilirim. Diğer ikisini halledebilecek misiniz?”

“Kesinlikle, kaptan.” gölgelerde gezinen adam, görevini alır almaz, seslenmek için takımın en yeni üyesine doğru döndü. “Burada kal ve izlemeye devam et Vische. Alttaki ikiliyi kendim halledeceğim.”

“A-anlaşıldı.”

“Sakin ol. Vische. İyi olacaksın.” dedi gölgede sinsice gezinen adam. “Şu durumdan daha fazlasını halledecek kadar eğitimden geçtin. Ve o kadar eğitim almamış olsan da kaptan ve ben yanındayız. Gerçekten bu kadar gergin olmana gerek yok.”

“Bunu nasıl yapacağım ki!?” dedi Vische, içerlemiş bir şekilde. Fark edilmediklerinden emin olmak için, sesini olabildiğince alçak tutmaya çalışmıştı.

“Kolaylıkla hallolacak Vische. Sakin ol.” dedi kaptan. “Şimdi işe koyulalım.”

 

Gecenin kendisi, yok olurken sanki titremiş gibi görünmüş, ardından, binanın tepesinde duran iki muhafız yere yığılırken, çatıda tekrar belirmişti. İnfazları, gerçekleşme hızı kadar sessizdi. Zamansız ölümleriyle karşılaştıklarında hiçbir ses çıkmamıştı.

 

Vische’nin diğer yoldaşı, kaptanın yaptığı gibi doğrudan olaya girişti. Doğrudan, binanın önünde duran iki muhafıza fırladı ve ilkinin boğazını kestikten sonra hançeriyle ikincinin kalbini deşti.

 

Kaptanının aksine o, mükemmel, sessiz ölümler gerçekleştirememişti. İki adam da canlarını verirken inlemişti, ama en azından yere çarpmadan onları yakalamayı başarmış, yığılmalarına eşlike edebilecek sesi engellemişti.

 

“Her zaman etkileyici olabiliyorlar...” dedi Vische, ikisi için de.

“İçerideki düşmanların durumu nedir?” Çatıdaki adam sorusunu sorarken yere tekrar inmişti.

“B-bir saniye.”

 

Vische gözlerini kapayıp derin bir nefes aldıktan sonra tekrar açtı ve önlerindeki binaya dik dik bakmaya başladı.

 

“İçeride toplam... 16 düşman var. Bizi henüz fark etmediler, ama alarm yüksek seviyede.”

“Sanırım bu beklendik bir şey. Son zamanlarda üslerine biraz sık baskın yapıyoruz. Nerede konumlanmış durumdalar?”

“Üçü kapının hemen bitişiğindeki güvenlik istasyonunda. Koridorun sonundaki odada dört tane daha var. İkinci katta sadece bir kişi var. Arka taraftaki odalardan birinde uyuyor. Bodrum katta yedi kişi var, dördü merdivenin sağ tarafındaki odada ve üçü en uzaktaki odada.

“Sayıları çok fazla... Kaptan, sen ne düşünüyorsun?” Hançer kullanan adam, patronuna fikir sormak için dönerken suratını ekşitmişti.

“Sorun değil. Tehdit olamayacak kadar dağınık durumdalar. İçeriye tek gireceğim. Ben yokken Vische’ye göz kulak ol.”

“Emin misin kaptan?”

“Merak etme. Sıradan bir görev işte. Kısa süre içinde geri gelirim.” Geride sadece söylediklerini bırakarak, sanki geceye karışmış ve kaybolmuş gibiydi.

“H-her gördüğümde bunu söylediğimi biliyorum ama, kaptanın büyüleri gerçekten de çok etkileyici.” dedi Vische.

“Evet, öyleler. Ona neden kralın sağ kolu dediklerini kolaylıkla anlayabiliyorsun.” dedi hançer kullanıcısı. “İfritler için o, yürüyen bir kabustan farksız değil. Eğer o kapılarının önünde beliriyorsa, kesinlikle ölüler demektir. Saldırısını bitirmek ve onun birden belirmesini engellemek için hiçbir şey yapamazlardı En kötü kısmıysa, saldırıya uğradıklarını fark edemeden ölmüş olmalarıydı. Her şey bir anda bitene kadar tir tir titremek dışında bir seçenekleri yoktu.

“O-onun bizim tarafımızda olduğuna şükrediyorum.”

“Ben de Vische. Ben de.”

 

Söyleyecek başka bir şey olmadığından, ikili binanın önünde boş boş duruyordu, ta ki kapı gıcırdayarak açılana kadar. Adam derhal hançerini çekti ve kendini savaşa hazırladı ama binadan çıkan kişinin birkaç dakika önce konuştukları kaptanın ta kendisi olduğunu fark edince, silahını kaldırdığı gibi indirmişti.

 

“Bu hızlı bir temizlikti kaptan.” dedi.

“İ-iyi iş başardın kaptan!” dedi Vische.

“Teşekkür ederim. Çok güçlü değillerdi. Üsteki adamlar genel olarak eşkıyalardan oluşuyordu.” dedi. “Toparlamaya başlayalım. Hadi.”

“C-cesetler ne olacak?” diye sordu Vische, sessiz bir şekilde.

 

Vische ağzını açtığı anda kaptan, yakınlardaki bir cesede dokundu. Dokunduğu anda da tamamen yok oldu. Cinayetle ilgili tüm kan ve deliller, arkasında iz bırakmadan kaybolmuştu.

 

“Üzgünüm Vische, tam olarak anlayamadım. Ne demiştin?”

“Ş-şey, bir şey değil kaptan, önemli değil.”

“Güzel. Pekala grup, hadi üsse geri dönelim.”

 

***

 

Yatağına uzanırken Haloria’nın kulağına bir kıkırdama sesi gelmişti. Garip bulduğu bir şey olmamasına rağmen, her gün duyduğu bir şey olmadığı da kesindi. Merağına yenik düşmüştü, ama yanına dönemeyecek kadar yorgun olduğundan başını uzattı ve hem oda arkadaşı, hem de iş arkadaşı olan kıza baktı.

 

“Bugün moralin gerçekten de iyi gibi görünüyor.”

“O kadar belli oluyor mu?” diye sordu Vische, bir kez daha kıkırdayarak.

“Tabii ki. Birbirimizi ne kadar süredir tanıyoruz sence?” Haloria gülümsedi. “Eee? Ne olmuş?

“Kendin bak!”

 

Vische, elindeki parşömeni diğer kızın olduğu yöne doğru fırlattı. İlk bakışta, pek de önemli bir doküman gibi görünmemişti. Aslında bunun tam tersiydi. Sayfadaki tek şey, garip karalamaydı.

 

“Bu da ne şimdi?”

“Bu bir imza! Bunu kralımızın tuttuğu maskeli adamdan aldım!”

 

Haloria gibi Vische de gizli servisin bir parçasıydı. Onun görevi, kralın isteklerini yerine getirmek ve bunları iblis diyarının her yerinde uygulamaktı. Buna karşın diğer üyelerin aksine Vische, casusluk sanatı söz konusu olduğunda, yetenekli denilebilecek birisi değildi. Özellikle güçlü birisi değildi. Yetenekleri saf sayılarda değil, sahip olduğu nadir, özel yeteneğinde saklıydı. Bu, Uzakgörü denilen eşsiz bir yetenekti.

 

Detaylandırmak gerekirse Uzakgörü, kehanet ve gerçekgörünün birleşimiydi. Görmek istediği herhangi bir bilgiyi algılamasını sağlıyordu. Vische için duvarlar sınır değildi. Birinin manasının kalitesini ve miktarını bile algılayabiliyordu.

 

Ve bu yüzden, Kral Phynar onun yeteneklerini tanımıştı. Hemen onu işe aldı, canına okudu, ve onu en güvendiği hizmetkarıyla ortak yaptı. Son resmi eğitimini henüz bitirdiği için, sonunda görevlere çıkmaya başlamıştı. Önemli bir düşman üssüne yapılan bir saldırıya bile katılmıştı.

 

Yüksek miktarda büyü enerjisi kullanmak, Vische’nin kalabalık içindeki düşmanlarını tanımasını kolaylaştırıyordu. Böylece kral, onu tam da bu iş için görevlendirdi. Kendini Destia Trome görevlilerinden biri gibi gösterdi ve tüm rakiplerinin kimliklerini tespit etmek için konumunu kullanıyordu.

 

Bu sayede maskeli adamın savaşlarına tanık olmuştu. Ve, sonuç olarak bu sebepten, tamamen büyülenmişti. O gerçekten, çok fazla güçlüydü. Kral Phynar’ın, onun desteği için bunca zahmete girmesinin sebebini tamamen anlıyordu.

 

Gücüyle yaptığı gösteriş, anlı şanlıydı. Hareketleri öyle gereksiz abartılıydı ki, ona fiyakalı demek zorunda hissetmişti. Sırf rakibiyle arasındaki güç farkını göstermek için, bilerek bir darbe almıştı. Sadece bu da değildi. Aynı rakibinin yüzüne basarak onu aşağılamış ve ardından seyircileri kışkırtmıştı. Saçma bir şeydi. Kendini iflah olmaz bir kötü adam şeklinde gösteriyordu.

 

Ve buna rağmen, ağzı açık kalmıştı. Çünkü anlıyordu. Onun aslında sahadaki kişi olmadığını. Bilerek yapıyordu. Hepsi, öyle harika, kasten öyle iyi yaratılmış bir roldü ki, bir sanat eseri olarak sayıyordu. Performansından öyle etkilenmişti ki, rehberlik etme sırası ona geldiğinde, elinde olmadan ondan imzasını istemişti.

 

“Şey... senin için iyi olmuş, sanırım.” dedi Haloria, şaşırmış bir ses tonuyla.

“Gerçekten de öyle!” Vische sırıttı. “Onunla doğrudan çalışmıştın değil mi? Nasıl birisiydi?”

“Hmm... yani... sanırım onu tarif etmek için en iyi yol, ona acayip biri demek olur.”

“A-acayip mi? Nedenmiş?”

“Yaptığı her şey öyle garip ve anormal ki, onu başka nasıl tarif edeceğimi bilemiyorum.” Haloria omuzlarını silkti. “Gerçekten de çok fazla dikkat çekmede gerçekten yetenekli olduğunu düşündüğümüzde tam da kralımızın aradığı kişi oluyor.”

 

Haloria’nın tarifini bitkin bir şekilde yapması, Vische’yi güldürmüştü. Tekrar düşündüğünde, tam da Haloria’nın anlattığı gibi birisiydi. Arenada savaşan adamın, maskenin arkasındaki adamla aynı kişi olmadığını anlamıştı. Yine de, onun normalden çok uzakta biri olduğunu hissetmişti. Kısacası, farklı birisiydi.

 

“Gerçi, fark ettiğim bir başka şey daha var.” dedi Haloria. “Etrafında olmak, ilginç bir şekilde çok rahatlatıcı. Neden olduğunu bilmiyorum, ama sadece onun etrafında olmak bile rahatlamama yetiyor gibi geliyor.”

“Ah, ne demek istediğini biliyorum!” dedi Vische. “Sanırım bu sadece onun büyü enerjisinin bir özelliği. Gerçekten sakinleştirici ve her zaman etrafına yayılıyor.”

 

Ona Uzakgörü ile bakınca, Vische maskenin arkasındaki adamın, savaşlarındaki kadar abartı ve agresif olmadığını öğrenmişti. Vücudundan yayılan aura, agresif ve gösterişçiden ziyade, yatıştırıcıydı. Her ne kadar saçma seviyede manaya sahip olsa da, bu onu korkutmamıştı. Hatta bunun tam tersi bir etki yaratmıştı. Manası öyle sıcak ve yumuşaktı ki, yapabildiği kadar ona bakmaya devam etme isteğiyle doluyordu.

 

Uzakgörü yalan söylemezdi. Ona aktardığı tek şey, reddedilemez gerçekti. Onun varlığını oluşturan öz, pozitif bir şeydi. Onun bu yönünü anlamak, onun gibi ürkek bir kızın, korku içinde geri çekilmeden ona yaklaşabilmesinin tek sebebiydi.

 

“Sen söylüyorsan, durum bundan ibaret olmalı.” dedi Haloria. “Bir gece için yeterince konuştuk. İkimiz de yarın erken kalkmak zorundayız, ve dinlenmek için kalan azıcık zamanımızı boşa harcayamayacak kadar çok fazla mesai yaptık.”

“Pekala. İyi geceler, Haloria.”

“İyi geceler Vische.”

 

Vische, yüzünde bir gülümsemeyle, odayı aydınlatan mumu söndürdü ve kendini rüyalar aleminin kollarına bıraktı.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
STERBEN (225 puan) Üye
2020-08-11 23:09:25
Bölüm için teşekkürler elinize sağlık.
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-28 19:29:39
Bölüm için teşekkürler elinize sağlık
Sadecesama (301 puan) Üye
2020-07-02 09:24:22
Yaa~ Çok tatlış bir yan hikayeydi. Vische'yi gerçekten sevdim. Kız Yuki'nin olayınını tamamen anlamış. Çeviri ve edit için teşekkürler :3
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-07-01 10:46:39
Çeviri için teşekkürler
DeliDana (2871 puan) Üye
2020-06-29 23:22:48
çeviri ve edit için teşekkürler. asıl merak ettiğim lefi nin ne işi olduğu.
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-06-29 14:54:28
Biraz gereksiz bir bölümdü sanki...
bcennet11 (75 puan) Üye
2020-06-29 17:47:54
@ASİLZADE, olsun güzeldi arkaplanda ne olduğunu anlatıyo