Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

30 Haziran 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1283 Görüntülenme
Bu bölümü 32 Kişi beğendi.
Cilt 15

Yan Hikaye: Karanlık Zirve

“Bana yalan söyledin!” Sinirli bir ses konferans odasında yayılırken, sesin sahibi genç kanat taşıyıcı yumruğunu masaya vurmuştu. “Hiçbir şey planlarınıza göre gitmedi!”

 

Kanat taşıyıcılar, yüzlerinin kuşlara benzemesinden dolayı, hisleri anlaşılması zor bir ırktır. Ama bu kanat taşıyıcının hisleri gayet net anlaşılabiliyordu, ve öfkesi, vücudunu kaplayan tüyler kadar açıktı.

 

“Bunun basit bir operasyon olacağını söylemiştiniz! Bunamış herkesi silmeniz ve halkıma lider olarak beni yerleştirmeniz gerekiyordu! Bunun kolay olacağını söylemiştiniz, ama şimdi kendinize bir bakın! Bir başarısızlık! Yeni kazandığım unvanımın bir değeri yok! Eğer bir kaplan olsaydım, muhtemelen kağıttan yapılma olurdum. Ve bir kurt olsaydım, hep havlar, hiç ısırmazdım! Kalan kabile üyelerim sadece gidip kaçmadılar, ayrıca güçlerini düşmanlarımızla birleştirdiler! Anlaştığımız şey bu değildi. Bana yalan söyledin Nagutt!”

“Bana yalancı mı diyorsun? Lafı ağzımdan aldın.” Tepeden tırnağa siyah giyinmiş bir adam, alay etmişti.

“Saçmalık!”

“Saçmalık mı? Raporun, kanat taşıyıcılarının tek müttefiklerinin bir grup zayıf, önemsiz insan olduğunu belirtiyordu. Bir kahramanın varlığından bahsetmek aklından geçti mi acaba? Sen de bizi uyarma konusunda batırdın. Hazırlıksız olmamız gayet doğal. Bir de yetmezmiş gibi, onların kimlerle bağlantılı olduğunu araştırmaya bile uğraşmamışsın. Kahramanın çabaları ve maskeli adamın olaylara dahil olması, adamlarımın yarısına mal oldu.” Nagutt’un ses tonu, sakin olduğunu düşündürse de, sakinlikten olabildiğine uzaktı. Bakışları adil bir öfkeyle yanıyordu. Tehlikeli bakışları bir yana, söylediklerinde açıktı. Kanat taşıyıcısını, beceriksizliğinin sebep olduğu bir sürü kişinin ölümüyle suçluyordu.

 

“Bu tamamen kendi hatalarıydı! Daha az zavallı olsalardı ölmezlerdi!”

“Sen, etrafındaki dünyayı anlamaktan aciz cahil, aptal bir çocuksun.” dedi Nagutt, soğuk bir şekilde. “Gözlerin öyle işe yaramaz ki, çıkartman hiçbir şeyi değiştirmez.”

“Bu ne cüret!?” Kuş adam, öfkesinin göstergesi olarak, ayağa kalkarken bir sandalyeyi devirmişti.

“Gördün mü? Davranışları, tarif ettiğim kadar çocuksu.” dedi, hor gören bakışlarla siyah giyen adam.

“Kavgayı derhal kesin, ikiniz de.” Durum hızla aşağılık bir hale gidiyor gibi göründüğünden, üçüncü birisi, Derrivus, konuşmaya müdahil oldu. Ve konuşmayı sonlandırdı. “Şefin önünde olduğunuzun farkında değil misiniz?”

 

Derrivus’un sesinde öfke vardı. Şefin emir eri olarak, adamlarının idolleri karşısında kendilerini aşağılamasına hiç niyeti yoktu. Ve ikisi de onun gazabına uğramak istemediğinden, ikisi de mantıklı tepkiler vermişti. Siyah giyen adam, itaatkarlığını gösteren bir şekilde başını eğerken, kanat taşıyıcı isteksiz bir şekilde sandalyesini kaldırdı ve gagasını hayal kırıklığı içinde bükerken yerine oturdu.

 

“Sanırım önceden tartıştığımız konuya geri döneceğiz.” dedi Derrivus. “Nagutt, adamlarının durumu nedir?”

“Çok fazla asker kaybettim. Gözcülükten fazla bir şey yapabileceğimizi pek sanmıyorum.”

“Ve kahramanın akıbeti nedir?”

“Cesedini bulamadığımız için kaçtığından şüpheleniyoruz. Maskeli adamın onu kurtarmak için geldiğini tahmin ediyoruz.”

 

Derrivus, hemen karşılık vermek yerine olasılıkları düşünmek için bir süreliğine durdu. Ve bu sebepten, bir başka şahıs fırsatı değerlendirerek araya girdi ve sorularından birini sordu.

 

“Sana sormak istediğim bir şey vardı.” Sesi çok alçaktı, ve ses kapkara, tamamen metalden yapılma zırhının içinden boğuk çıktığı için, sahibinin cinsiyetini ayırt etmek imkansızdı. Aynı şekilde, üslubundan da çıkarması zordu. Konferans boyunca kolları bağlı şekilde sessiz durmuşlardı. “Şu maskeli adam, gerçekten bahsettiğiniz kadar güçlü mü?”

“Evet.” dedi Derrivus, net bir şekilde. “Nagutt’un gizli servis timinin yarısını tek eliyle etkisiz hale getirdi ve daha geçen gün, güç yarışmasında şefimizle boy ölçüşebildi.”

“Mükemmel.” diye kıkırdadı, zırhın içindeki.

“Asla değişmeyeceksin.” Şefin yardımcısı, alaycı bir şekilde gülümsedikten sonra masadaki diğer bir kişiye döndü. “Soruşturmalarından bir şey çıktı mı?”

“Tam olarak kim olduğunu bulamadık, ama en azından çemberi daraltmayı başardık. Görünüşe göre, muhtemelen dört kişiden birisi.”

“Açıkla.”

 

Soruşturmanın şefi derin bir nefes aldıktan sonra Derrivus’un emrini dinledi ve bulduklarını açıklamaya başladı. “İlk adayımız, kralın en bilinen ajanlarından Sessiz Suikastçi, Lunogill. Kim olduğu kesinlikle tartışılabilir olsa da, maskeli kişinin o olduğuna dair kesin bir kanıtımız olmadığından, listemizi genişletmeye başladık. Bunu yaparken, Phynar’ın yeminli yarı insan müttefiki, kılıç ustası Shanadia, ve hizmetindeki ejmender savaşçı J’nadelle’in ikisi de, muhtemel maskeli olabilirdi. Son adayımız, Yuki adındaki zindan efendisi. Ne yazık ki, adaylardan bağımsız olarak, şüphelerimizi doğrulayacak herhangi bir kanıt bulmakta başarılı olamadık.” [1]

“Seni anladım. Sessiz Suikastçi, Kılıç ustası, ve savaşçı, gerçekten de muhtemel adaylar olarak görünüyor.” Derrivus kaşlarını çattı. “Tanıdık gelmeyen bir isim vardı. Bu... Yuki denen kişi de kim?”

“Allysia’nın kaderini belirleyecek komplomuza engel olan iblis lordu. Maskeler takmasıyla ve uzun, kılıca benzer silahlar kullanmasıyla bilinir. Açıkçası, adaylarımız içinde en az ihtimale sahip olanı o.”

“Peki neden? Tarifin, şefimizle savaşan adamın tarifiyle birebir örtüşüyor.”

“Yuki bir iblis lordudur. Bir labirenti, zindanı yönetir. Zindan efendileri, çekirdeklerine bağlıdır, ve ne olursa olsun onu korumak zorundalardır. Sadece bu bile, onun neden en düşük ihtimale sahip olduğunu anlamanıza yeterli gelemezse, size zindanının bulunduğu yerden bahsetmek isterim. Zindanı, Uğursuz Orman’ın derinlerinde yatıyor.”

“...Yani zindanı, bizim kara pullu müttefikimizi alaşağı eden efsanevi Yüce Ejderha’nın yakınlarında bir yerlerde öyle mi?” Acı acı gülümsedi; yüzü, sanki tiksinç bir koku duymuş gibi ekşimişti.

“Uğursuz Orman’ın iç bölgesi, Yüce Ejderha’nın varlığı olmasa bile, tehlikeli bir yerdir. Ormanda yaşayan canavarlar, diğerlerine göre 2-3 kat daha güçlüdür. Bölgeyi araştırmaları için en iyi adamlarımdan birkaçını göndermiştim, ama bir tanesi bile geri dönmedi. Çekirdeğinin sürekli tehlike altında olmasından dolayı, bölgesinden ayrılmaya niyeti olmadığı sonucuna varmak gayet doğal.”

“Burada bir aykırılık var. Az önce Allysia’da olduğunu söylememiş miydin?”

“Saygısızlık etmek istemem ama, Uğursuz Orman Allysia Krallığı’na, İblis Diyarı’ndan daha yakın olduğunu hatırlatmak isterim. Yeteneklerinden anladığımız kadarıyla, krallığa birkaç saat içinde gidebilecek kapasitedeymiş gibi görünüyor. Ancak, iblis diyarına gelmesi, birkaç gününü alacaktır. Ve bu, efendim, etkinliğe katılması durumunda uzun süre kalmak zorunda olmasını hesaba katmadığımız hali.”

“Kesinlikle demek istediğini anladım.. Bir labirent efendisinin bölgesini terk etmesi mantıklı değil.” diye mırıldandı Derrivus. “Kim olduğu bir yana, maskenin arkasındaki adam kesinlikle büyük bir engel. Çabalarımızı ve dikkatimizi ona yö--”

“Onu serbest bırakın.”

 

Emir erinin sözleri, hizmet ettiği efendisi tarafından yarıda kesilmişti. Yüzü bir yumruğuna dayalı bir şekilde onur koltuğunda sessizce oturmakta olan Gojim, nihayet konuşmuştu.

 

Phynar ifritler hakkında kesinlikle çok şey biliyordu ancak, hatalı olduğu tek bir şey vardı. Gojim’in adamları emirlerini harfiyen yerine getirmek için kesinlikle ellerinden geleni yapıyor olsalar da, kendi başlarına nasıl düşünmeleri gerektiğini de biliyorlardı. Şefin emirlerini yerine getirmek, hepsi için nadir bir durumdu.

 

Gojim sembolik bir liderdi, ama saygı görmeyen birisi değildi. Ona hizmet edenler için, söyledikleri, onların da iradesiydi. Ama o kadar az emir veriyordu ki, her biri kendi başlarına hareket ediyor gibiydi. Gojim için sıradan bir gün, adamlarının ne isterlerse onu yapmasına izin vermekten ibaretti. Önemli bir karar verdiği tek zaman, gerçekten vermesi gerektiği bir zamandı, maskeli adamın onu halka açık bir düelloya davet etmeye zorlaması gibi.

 

Tamamen sorumsuz birisi de değildi. Hatta bunun tam tersiydi. Gojim, tek iyi olduğu şeyin savaşmak olduğunu biliyordu. Halkı için yapabileceği tek şey, savaşta şampiyonları olarak dik durmaktı. Adamlarının uzmanlık alanlarına gereksiz yere burnunu sokmanın, onları engelleyip ortaya çıkacak sonucun kötüleşmesine sebep olurdu. İşte bu yüzden, boş boş oturmaktan başka bir şey yapmamış, adamlarının ona raporlarını sunmasını beklemiş ve yaptıklarının yükünü omuzlamıştı.

 

Bir şef olarak rolünü iyi oynamıştı. Taşıdığı karizmatik hava öyle güçlü ve hükmediciydi ki, diğerleri doğal olarak onun etrafında toplanıyor ve kanatlarının altında yer arıyordu.

 

“E-emin misiniz şef?” diye kekeledi Derrivus.

“Çoktan halkın gözünden çekildi. Bir süre bize dert olacağından şüpheliyim.” dedi Gojim. “Nerede olduğunu araştırmaktan daha önemli işlerimiz var. Zamanı gelince kendi başına ortaya çıkacaktır. Onunla ilgilenmek gerçekten elzem olana kadar onu bir kenara bırakabiliriz.”

“...Öyle istiyorsanız.” Derrivus karardan memnun değildi, ama emirlerini onaylamış ve kabul etmişti. “Söylemek istediğiniz başka bir şey var mı şef?”

“Sanırım bir şey vardı.” İfritlerin lordu, yavaş, temkinli bir şekilde konuşmuştu. “Planlarımız baskılandı. Destia Trome’un bir fırsat olacağını düşünmüştük. Ve buna rağmen, kendimizi ondan öncesinden de zayıf bir durumda bulduk. Phynar karargahlarımıza saldırdı ve tesislerimizi yağmaladı. Onu durdurmak için hiçbir şey yapamadık. Planlarımızın gözden geçirilmesi gerekiyor. Her şeyi ikkatlice irdelemek ve önem seviyesine karar vermek gerekiyor. Hiçbir şeyi atlamayın. Her temel yönü değerlendirin.”

 

Tüm oda sessizdi. Odadaki her bir kişi Gojim’in konuşmasını pür dikkat dinliyordu.

 

“Yolumuzdaki engel, hedeflerimizin yanında önemsiz kalıyor. Değişen hiçbir şey yok. Öğretimizi takip etmeye devam edeceğiz. Etmek zorundayız.”

 

Sözleri yumuşak ama ağırdı. Sessiz konuşuyordu, ama her bir kelime bal gibi yoğun bir tutkuyla doluydu; onu güdüleyen tutku, konferans odasında yayıldı ve sesini duyanları etkisi altına aldı. Hiçbiri sakin kalamamıştı. Her birinin göğsü, kısa süre içinde tutkuyla dolmuştu.

 

“Ölenler için, durmamalıyız. Asla durmamalıyız. İradelerini taşımakla yükümlüyüz ve emellerimizin sonunu getirmeliyiz. İlerlemeliyiz. Zafer için.”

“Zafer için!”

 

Herkes şefin son sözlerini tekrarlayınca, odada sesleri yankılandı. Durum, en dipte olduklarını gösteriyor gibiydi. Ve buna rağmen, kalpleri göklerde süzülüyordu. Çünkü biliyorlardı. İşe koyulma zamanıydı. Bunca zaman peşinden koştukları amaçlarını--hayallerini--elde etmek için vücutlarının her bir zerresini yorana kadar çalışmalarının zamanıydı.

Çevirmen Notu

[1] Ejmender(or. Dragonewt): Ataları ejder olan, iki ayaklı ejder ırkı. 

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
İners (132 puan) Üye
2021-07-16 09:02:37
Çeviri ve edit için teşekkürler
Shin (95 puan) Üye
2021-04-22 18:42:05
Çeviri ve edit için teşekkürler.
yusuf (157 puan) Üye
2021-03-27 22:37:04
Kötü olarak adlandırılanlar da aslında kötü değildir genelde ya düşünce yanlıştır ya da yanlış görüş açıları vardır iyiler de beyaz değildir onlarda kötülük yaparlar bu yüzden dünyada gerçekten beyaz ve siyah bulmak çok zordur her zaman bu böyleydi her zaman böyle olacak . :D
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-28 19:37:48
Çeviri ve edit için teşekkürler elinize sağlık
STERBEN (225 puan) Üye
2020-07-08 12:52:41
Çeviri için teşekkürler
Sadecesama (301 puan) Üye
2020-07-02 10:58:08
Olayın diğer taraftan görünüşünü de anladığımıza göre artık ana hikayeye dônebilirizz. Çeviri ve edit için teşekkürlerr^
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-07-01 11:02:13
Çeviri için teşekkürler
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-07-01 09:57:54
Ana hikaye isteriz
DeliDana (2871 puan) Üye
2020-06-30 16:09:51
Hadi lan artik sıktı yan hikayeler.