Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk
Rızam Olmadan Verilen Bir Karar - Kısım 2
“B-bu da nereden çıktı be!?” Nell fare gibi ciyaklarken şok
içinde gözlerini ardına kadar açtı. Lefi’nin mantıksız açıklamasına hazırlıksız
yakalanan tek kişi ben değildim belli ki.
“Bu kadar şaşırmış gibi davranmana gerek yok. Arzularının
gayet farkındayım.”
“F-farkında olduğunu biliyorum, ama aniden söylenir mi?! En
azından bundan bahsedeceğini önceden haber verebilirdin!”
Ejderhanın paniklemiş kahramana verdiği tek tepki, bıkmış
bir iç çekmeydi. Ve ben de burada oturmuş aynı fikirde olduğumuzu sanıyorum.
“Bir dakika Lefi, dur bakalım. Bütün bunlar ne anlama
geliyor? Açıklayacak mısın?” Konuşmaya tekrar dahil olurken başımın kenarına
bir elimi koydum ve şakaklarımdan birini ovmaya başladım.
“Açıklamama ihtiyaç duyduğun şey nedir?” Lefi yukarıdan bana
doğru bakarken şaşırmış bir şekilde kaşlarını çattı. “Niyetin onunla evlenmek
değil miydi? Onu buraya getirmenin başka bir nedenini göremiyorum.”
“Bak, pislik biri olduğumu biliyorum, ama daha karımı
balayına çıkarmadan daha fazla kadın bulmaya çıkmam.” dedim. “Onu buraya
evlenmek istediğim için göndermedim. Tam savaşa girmek üzereyken yığılıp
kaldığından, çatışmanın arasında kalmasını önlemek için onu uzağa yolladım.”
“Düşmanların böyle aşırı tedbir almanı gerektirecek kadar
güçlüler miydi?”
“Yoo, bayağı zayıflardı.” dedim. “Ama uyandığı anda büyük
ihtimalle kavgaya geri girecek gibi görünüyordu. Ne kadar yorgun olduğunu
düşündüğümde, bunun hiç de iyi bir fikir olmadığını düşündüğümden, ona bir
iyilik yapıp, onu kavgadan uzak tuttum.”
İksirler her derde deva değillerdi. Yorgunluğu
gideremiyorlardı. Ve Nell çok fazla yorulmuştu. Girmiş olduğu savaş ona öyle
büyük bir dayanıklılığa mal olmuştu ki, mantıken birkaç gün boyunca sadece
yatakta yatmak dışında pek bir şey yapabileceğinden şüpheliydim. Mantıken.
Kahraman hakkında tek bir şey biliyorsam bu, mantıklı
olmadığıydı. Amacına olan adanmışlığı, saçmalık sınırındaydı. Onu hareketsiz
bırakan basit bir yorgunluğun onu yatakta tutmasının imkanı yoktu. Ve sorun da
tam olarak buydu. Nell limitlerine uygun davranmıyordu. Muhtemelen kendini
zorlar ve kanat taşıyıcılarının köyüne dönüp kalan her şeyi kurtarmaya
çalışırdı. Vücudu dinlenmeye ihtiyaç duysa dahi. Bu tam bir ölüm fermanı
olurdu, ama yine de bunu yapardı.
Çünkü, kahraman olmak bu demekti.
Nell olmak bu demekti.
“Y-yani buraya sadece benim iyiliğim için mi yolladın? O-oh.
Demek gerçekten de umursuyorsun...” kahraman, yüzü kızarırken kıpır kıpır
olmuştu. Kes şunu. Kızarma. Ve bana utanmış gibi bakma. Şu anda kendimi
gerçekten rahatsız hissetmeme sebep oluyorsun.
“Aaah yaaaani.” Gözlerimi kahramanın tutkulu bakışlarından
kaçırdım ve karıma doğru döndüm. “Her neyse, dediğim gibi, onu buraya göndermiş
olmamın sebebi, boktan işlerin olmasıydı. Sadece bu. Ne eksik, ne fazla.”
“Ama bu, onun aşkını kabul ettikten sonra yaptığın bir şey
değil mi? Onu kahramanca kurtarışın sana olan aşkını öyle derinleştirmiş ki,
sevgisini hemen sana itiraf etmeyi seçmiş diye bilgilendirildim.”
“N-n-neeee!? B-bunu gerçekten ona söylemek zorunda mıydın!?
Kesinlikle bunu bir sır olarak saklamanı söylemiştim!” diye bağırdı Nell.
“Nell de aynı Lefi gibi! Seni çok fazla seviyor!” dedi
Illuna.
“Sen de mi Illuna!”
Iııııı... Ben... şey.... aaah... evet, aaah hay... Ne demem
gerektiğini bilmiyorum. Ya da ne yapmam gerektiğini. Ya da ne düşünmem
gerektiğini. Ya da nasıl hissetmem gerektiğini. Hay sıçayım. Gerçekten hiçbir
fikrim yoktu, kafam allak bullak olmuştu. Hey, Shinji dostum, dinliyor musun?
Şey, pekala, sanırım şu anda tanrıcılık işleriyle uğraşıyor olmalısın. Her
neyse, böyle bir zamanda ne yapman gerektiğini bildiğini biliyorum. Şu
kardeşine bir tavsiye vermeye ne dersin? [1]
…
Pekala, bir şey diyeyim mi, bir güne bu kadar kaçmak yeter.
Siktir et. Cesaretimi toplayıp gerçeklikle yüzleşme zamanı.
Derin bir nefes alırken anılarımı düşündüm. Geçmişi
düşündüğümde, bayılmasından önce ona daha çok dikkat etmiş olsaydım, muhtemelen
böyle olacağını anlayabilirdim. Off, dikkat etmesem bile bunun olacağını bir
kilometre öteden anlamam gerekirdi. Eskiden, ne kadar bariz olursa olsun
insanların ona yazdığını, ilk adımı attığını anlamayan mankafa ana karakterlere
hep söylenir, kızardım, ama bir şekilde aynı durumun kendi başıma gelmesini
sağlamıştım. Sıçayım, dostum, mal gibi hissediyorum. Gerçekten kendim için
diyecek hiçbir şeyim yok. Tüm suç benim.
Şey, yani, aslında tekrar düşününce, bayağı iyi bir bahanem
var. O zaman çok sinirliydim. Göstermemek için elimden geleni yapıyordum ama,
dostum, deli gibi sinirliydim. Gerçekten, D E L İ gibi. Kafamın dediğini
kavrayamayacak kadar meşgul olmasından dolayı beni suçlayamazsınız, değil mi?
…
Pekala, tamam. Kesinlikle suçlayabilirsiniz. Kesin lan.
Salak olduğumu biliyorum.
Nell de ben de bunu tamamen beklemediğimiz için, tepkilerimiz
hiçbir şekilde birbirine paralel değildi. Benim tepkim tamamen şaşırdığımı
gösteriyordu. Öte yandan onunkisi, daha çok utangaçlığını gösteriyordu.
“B-bunu ona neden söylemek zorundaydın ki!?” Kahraman diğer
kızların ona ihanetinden dolayı öyle paniklemişti ki, birden taht odasından
dışarı çıkmış ve gözleri yaşlarla dolu bir şekilde koridorda koşmaya
başlamıştı.
“Amanın...” dedi Illuna. “Sanırım onu kızdırmış olabiliriz.”
“Endişelenmene gerek yok. Kızgın değil, sadece utangaçlığını
yatıştırmayı başaramadı.”
“Pekiiii şey...” kahramanın kaçışını izledikten sonra tekrar
Lefi’ye döndüm. “Yani, ne demek istediğini anlıyor gibiyim ama, anlamıyorum
gibi de. Yani, bilemiyorum. Bu pek mantıklı gelmiyor. Tam olarak neden onunla
evlenmemi istiyorsun?”
“Uzun uzun konuştuk.” dedi Lefi. “Etkileşimimizden
çıkardığım sonuç, onu eş olarak almanda sakınca görmemen. Ona değer veriyorum.
Hem senin hem de Leila’nın yokluğunda geçirdiğimiz zamanda geride hiçbir
yetenekli aşçı yoktu.”
Sesi kısılmış ve sözleri yavaşlamıştı. Hatta konuşurken,
gümüş saçlı bakirenin gözlerinin içinde parlayan parlak ışık bile kısılmıştı.
“Karanlık zamanlardı, bize iyi hazırlanmış bir yemeğin
gerçek değerini öğreten bir zaman. Bizi bu dipsiz kuyudan kurtaran kişi, mutfak
sanatlarında yetenekli biri olarak O’ydu.”
Ses tonu ve yüzündeki ifadenin birleşimi garipti. Sanki
psikiyatri koğuşun daimi ikametgahını taşımasına sebep olan travmatik bir olayı
hatırlayan bilge bir keşiş gibi konuşuyordu. Yani bana, bütün bu onaylama
olayının, lanet midenle alakalı olduğunu mu söylüyorsun? Gerçekten mi...? Şey,
şimdi tekrar düşününce, birinin kalbine giden yol midesinden geçer diye bir
tabir vardı. Bir dakika. Duuuuuuur. Zindanda yaşamadan önce Lefi tam olarak ne
yiyordu ki? Ve bekle, neden açlıktan ölecek kadar kötü bir duruma düştüler ki?
Tüm tariflerimi onlara bıraktığıma yemin edebilirim. Ve buz dolabı ağzına kadar
yemeye hazır yemekle doluydu.
“Pekala, Nell konusunu bir süre kenara bırakalım. Öncesinde
öğrenmem gereken daha önemli bir şey var. Illuna düzgün şeyler yiyebildi mi?
Yoksa ne bulduysan onu mu verdin?”
Zindandaki hiçbir kızın yemeye ihtiyacı yoktu. Shii, heyula
kızlar ve evcil hayvanlarımız, yaşamak için zindanın manasına ihtiyaç
duyuyordu. Onlar için karınlarını doyurmak sadece bir keyifti. Öte yandan
Illuna dengeli beslenmezse ölürdü. Aynısı Lefi ve Lyuu için de geçerliydi ama
onların ne yedikleri gerçekten de umurumda değildi. Yemek yemeleri gerekse
bile. Illuna’nın aksine onlar, büyüme çağında değildi. İkisi de açlığın sebep
olabileceği korkunç sonuçlardan mustarip gibi görünmüyordu.
“E-endişelenmene gerek yok.” Ses tonum Lefi’yi korkutmuştu;
cevap verirken kekelemişti. “Yaptığımız yemeklere kesinlikle lezzetli denemese de
yenilmeyecek gibi de değillerdi. Dahası, mutfak maceralarımızın sayısı da çok
değildi. Hazırladığın yemekler bize bir hafta yetti.”
“Evet! Başta işler gerçekten kötü gibiydi, ama sonra
düzelttik! Hep birlikte çalıştık, elimizden geleni yaptık ve yemek yapmada çok
daha iyi hale geldik!” Konuşurken, vampirin göğsü gururla şişmişti.
“Gerçekten mi...?”
“Evet! Gerçekten! Öyle geliştim ki, eminim seni tamamen
şaşırtacak bir şey yapabilirim!” dedi Illuna. “Öğrendiğim her şeyi Enne’e
öğretmek ve hızla bize yetiştirmek için sabırsızlanıyorum!”
“Kulağa hoş geliyor. Denemek için sabırsızlanıyorum.” Ona
gülümsedikten sonra Lefi’ye geri döndüm. “Pekala, görünüşe göre soracaklarım bu
kadar, o yüzden diğer konu hakkında konuşmaya geri dönebiliriz. Daha fazla eş
almamın sorun olmayacağından gerçekten emin misin? Çünkü bana kalırsa bu kulağa
bayağı olumsuz bir şeymiş gibi geliyor.”
“Yalan söylemeden, öyle düşünmediğimi söylemek imkansız
olur. Eğer tamamen sadakatsiz olsaydın çok kızmış olurdum ve ihanet etmekten
keyif alır hale gelmeni istemem. Yine de, başka eşler almanı önemsemiyorum.”
dedi. “Henüz benim seviyeme ulaşmamış olsan da, hala normalden çok ötesin.
Başka birisi için sen bir fırtınasın, ezici bir güç taşıyan, durdurulamayan
yüce bir doğal afetsin. Kadınların başına üşüşmesi, beklediğim bir şey. Çünkü
bu dünyada işler böyledir.”
Konuşmasına devam ederken arkasını döndü ve kapıya doğru
baktı.
“Ejderhalar arasında bile, kadınların büyük güce sahip
erkeklerin etrafında toplanması normal bir davranıştır. Tersi de geçerlidir.
Erkekler, genellikle eşlerine kaba kuvvetlerini sergileyerek kur yaparlar. Bu
iyi bildiğim bir tecrübe. Çoğu beni kudretiyle etkilemek için çok çaba sarf
etti.” derken iç çekmişti. “Ve her biri, önümde el pençe divan durmaktan
fazlasını hak etmediğini göstermişti.”
Sözleri çok sertti. Bu dünyanın yerlisi olmadığımı
hatırlamama sebep olmuşlardı. Benim değerlerim farklı olduğunu göstermişlerdi.
Ama bu, ayak uydurmaya niyetimin olmadığı anlamına gelmiyordu. Dediklerini
anladım ve kabullendim.
Günümüz Japonya’sının aksine bu dünya, sadece en güçlünün,
en çok uyum sağlayanın hayatta kalabildiği bir dünyaydı. İblis diyarının
ötesinde bile güce önem verildiği düşünüldüğünde, mantıklıydı. Çünkü çok
eşlilik, bir hayatta kalma stratejisidir. Güçlü kişilerle çiftleşmek, kişinin
çocuğunun, yani genlerinin devam etme olasılığını büyük ölçüde artırmak için
iyi bir yoldu. Ve işte bu tam olarak çoğu yaşayan canlının başarmaya çabalaması
için genlerine işlemiş bir görevdi.
Sürekli daha az flörtöz olmam gerektiği hakkında homurdanıp
durmasına karşın, şaşırtıcı bir şekilde daha çok eş almam konusunda destekçi
olan kadından yüzümü çevirdim ve Illuna’nın olduğu yere döndüm.
“S-sen ne düşünüyorsun Illuna? Tüm bu olanlara itiraz
etmeyecek misin? Vampir bana aşırı bağlı olduğundan, onunla çok fazla vakit
geçiremeyeceğim için diyecek şeyleri olabileceğini düşünmüştüm.
“Hayır!” Ama görünüşe göre, tamamen yanılmıştım.
“Büyüdüğümüzde ben, Enne, Shii, Rei, Rui, ve Lowe ile evleneecğin konusunda
zaten söz verdiğin için, hiç önemsemiyorum!”
“...”
Sikeyim.
Şaşkınlıktan donakalmıştım Lefi’yle evlenmemizin hemen
ardından benden istedikleri şeyi hatırlamıştım, ve tam teşekküllü bir yetişkin
olana kadar hislerinin zamanla değişeceğini beklediğimden, söylediklerini
başımla onaylayıp büyüyene kadar beklemeleri gerektiğini söylediğimi kesinlikle
hatırlamıştım. Sıçayım. Haksız değildi. Teknik olarak tüm bu çok eşlilik
olayını kabul etmiştim.
“Kötü biri olsaydı gerçekten çok kızardım. Ama Nell iyi
birisi, o yüzden sorun değil! Şimdiden arkadaşız ve onunla oynamak beni
gerçekten mutlu ediyor. Eğer hepimiz seninle evlenirsek, bu hepimizin sonsuza
kadar birlikte olabileceği anlamına geliyor! En iyisi ben olacağım!” dedi,
masum bir gülümsemeyle.
Çok sevimliydi. Amaaaaa, aynı zamanda söylemesini beklediğim
şeyin tam tersini söylemişti. Bu çok kötü hissettirdi dostum... Plan B de
böylece suya düştü.
“Illuna’nın söylediğinden anlayabileceğin üzere, kararda
hemfikiriz. Yine de, bu kesin olduğu anlamına gelmez. Bu sonuca sen yokken
vardığımızın anlıyorum ve sana bunu zorla yaptırmaya hakkımız yok. Dilersen, bu
konuyu hiç konuşmamış gibi davranmakta özgürsün. Ama bu benim istediğim şey
değil.” Ejder kız bir anlığına duraklayıp, kocaman sırıtmıştı. “Yuki, bana
basit bir oğlan çocuğu olmadığını sergilemeni istiyorum. Övgüyü hak eder bir
şekilde sana deliler gibi aşık olmuş bir kadınla nasıl başa çıkabildiğini bana
göster. Bir erkek olduğunu bana göster.”
Lefi, lütfen. Eşlerin kocalarını başka kadınlar için
kızıştırmaya çalışmaması gerektiğinden kesinlikle eminim. Gerçi, vay anasını
be. Ne özgüven ama. Açık görüşlülüğe girmiyorum bile. Hnnnng. Tekrar tekrar ona
aşık oluyorum. Lefi = en iyi kız.
Çabucak odanın bir köşesine baktım ve masada oturan herkese
şöyle bir göz gezdirdim. Tepkileri, yine bana yardımcı olmamıştı. İki hizmetçi
de, kafalarını sallayarak söyleyecek bir şeyleri olmadığını ifade etmişti.
Shii’nin tek yaptığı, ona bakar bakmaz koca, masum bir gülümsemeydi. Of tnrm.
Tam bir melek. Hatta melekten de fazlasıydı. Muhtemelen baş melek falan olurdu.
Pekala. Bu işe yaramayacak. Sanırım içgözleme başvurmaktan
başka bir seçeneğim yoktu. Pekala ben, tüm bu durum hakkında ne düşünüyorsun?
Ve dürüst ol.
Bir süre derin derin düşündükten sonra, bu fikre tamamen
karşı olmadığım sonucuna vardım. İlk eşimle balayıma çıkmadan önce ikinci bir
eş alma fikri bana çok ürkütücü gelmişti. Beni çok rahatsız ediyordu. Ama bir
erkek olarak, haremlere ve harem gibi durumlara düşkün olmaktan kendimi
alamıyordum.
Tüm kahraman konsepti, bayağı bir rezildi. Normalde
kahramanlık olayından ve diğer otistik beyaz atlı hayırsever saçmalığından
nefret ederdim, ama bunun sebebi herkesin tamamen sahte davranmasıydı. O tarz
beyinsizlerin tek yaptığı şey, kendilerini iyi göstermeye çalışarak egolarını
şişirmekti. Ama Nell öyle biri değildi. Samimiydi. Gerçek bir tehlikeyle
karşılaşınca fikir değişikliği yaşayacak beyinsiz bir özenti değildi. Her zaman
karşılaştığı sorunlara kafalama dalar ve her şeyini verirdi. Ve her şey derken,
HER ŞEYİ kastediyorum. Canını bile ortaya koymaya hazırdı. Aslında hayallerine
inanmıyordum, ama hayallerini ulaşmaya çalışma şeklinin, onu hayvan gibi havalı
birisi yaptığı gerçeğini kabul etmeliyim.
Bu biraz, bir tehlike emaresi gibi hissettirse de aynı
zamanda kendi içinde çekiciydi de. Bir yanım ondan temkinli bir şekilde uzak
durmak istiyordu, ama sanırım yine de onunla daha çok zaman geçirmem
gerekiyordu. Bilirsiniz işte, onu kötülüklerden uzak tutmak için. Güvenliği
benim için önemli. Ona Illuna, Leila ve yaşadığım diğer herkes kadar değer
verdiğimi kesinlikle söyleyebilirim.
Şimdi söyleyeceğim şey sığ bir herif gibi görünmeme sebep
olacak muhtemelen ama bu önemli bir şey. Nell, çok güzel bir kızdı. Ayrıca
benim tipime de uyuyordu. Eğer Lefi ile hiç tanışmamış olsaydık, muhtemelen
doğrudan Nell rotasına girerdim. Bana hissettiklerini söylemesi, yelkenleri
indirip, çapayı salmama yeter de artardı. Ama sorun da buydu zaten.
Tanışmıştım. Lefi’yle tanışmıştım
Nell’in durumu Lefi ile aynı değildi. Lefi zafer kazanmaya
iğrenç bir şekilde bağımlı olan tembel bir bok çuvalıydı. Ve onun bu yönünü seviyordum.
Bu yönünü, muhtemelen tanıştığım en düşünceli ve ilgili kişi olmasını sevdiğim
kadar seviyordum. Tüm ufak şeylerin ne kadar da önemli olduğunu anlıyordu. Bana
kalırsa, Lefi, mükemmelliğin tanımıydı. Onun gibi başka kimse yok. Ve her ne
kadar harem istesem de, yapamazdım. Lefi’ye hak ettiği tam, bölük pörçük
olmayan ilgiyi vermemeyi kendime yediremiyordum. Bir şey diyeyim mi? Muhtemelen
bunun hakkında onunla konuşmalıydım. Zamanı gelmişti zaten. Bir gün için bu
kadar iç gözlem yeter de artar bile.
“Lefi, seni seviyorum. Tüm kalbimle.” dedim. “Nell’in iyi
bir kız olduğunu ve mutlu olmayı hak ettiğini düşünüyorum, ama açıkçası, daha
fazla eş istemiyorum. Benim için tek kız sensin.”
“Duyarlılığına gerçekten minnettarım. Sanırım bu foırsatı,
kendi sevgimin sahibi olan kişi hakkında konuşmak için kullanacağım. Sevdiğim
adamı fazla nazik buluyorum.” yuvarlak bir şekilde konuşmaya başlamıştı, sanki
utangaçlığından kaynaklıydı. “Kişiliği canımı gerçekten sıkıyor. Sevdiği adam
için gözünü kırpmadan kendi canını vermeye hazır bir kadını masumca bir kenara
bırakamayacak kadar merhametlidir. Eğer böyle iki kadın olmasaydı, takdir
edebileceğim bir kusurdu.”
“Vay be, şanslı herif.” diye kıkırdadım oyununa katılarak.
“Böyle bir şeyin altından kalkabilmesi için bir ömürlük testosterona ihtiyacı
olması gerek.”
Mesajı açık ve net bir şekilde almıştım, o yüzden yavaşça
ayağa kalktım ve kendimi, sonraki konuşmaya hazırladım.
“Bak, bu harem olayıyla alakalı hala kararsızım, ama en
azından gidip onunla konuşacağım. Sanırım onunla uzun uzun konuşmanın zamanı
geldi.”
“Evet.” dedi Lefi. “Şimdi git. Biz burada kalıp dönüşünü
bekleyeceğiz.”
Kapıdan dışarı çıkarken, Lefi beni saf nezaketle parıldayan
bir gülümsemeyle uğurladı.
[1] İzlemediğim/okumadığım için pek bir fikrim yok ama
internetten baktığım kadarıyla Evangelion’daki Shinji Ikari’ye gönderme
yapıyor. Yanılıyor da olabilirim, çünkü çevirmen kardeş Sh*nji diye yazmış.
Başka bir isim bile olabilir yani ^^