Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

03 Temmuz 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1373 Görüntülenme
Bu bölümü 34 Kişi beğendi.
Cilt 15

İkili Konuşma

Zindanın içinde olduğumuzdan, kaçak kahramanı bulmak kolay bir işti. Yapmam gereken sadece haritamı açıp dost işaretçisini takip etmekti. Ona ulaştığımda, henüz Lefi’nin ani çıkışını atlatamadığını fark etmiştim. Elleri hala kırmızı olan yüzünü kaparken camdan dışarı bakıyordu.

 

“H-hey.” Ona seslenirken takılmıştım.

“H-hey.” Aynı şekilde, o da takılarak karşılık vermişti. Bakışlarını camın ötesinde serili çimenli düzlüklerden çekerken yüzü daha da kızarmıştı.

 

Karşılama sözlerimizin ardından garip bir sessizlik anı olmuştu. İkimiz de konuşmayı başlatamayacak kadar gergin ve paniktik. Birkaç saniyelik tereddütten sonra, buzu kırması gereken kişinin ben olduğumu hatırladım.

 

“Tabii ya, senin için bir şeyim vardı.” Envanterime uzandım ve büyük bir metal parçası çıkardım. “Bunu düşürmemen gerekli.”

“Bu Durandal mı!?” Şaşırmıştı. “Çok teşekkür ederim!”

 

Kılıcın nispeten ilginç statları vardı. Onu Analiz ettiğimde şu sonuçları aldım:

 

***

Genel Bilgiler

İsim: Durandal

Kalite: S++

Saldırı Gücü: 1029

Dayanıklılığı: 1692

MP: 1002

 

Eşsiz Yetenekler

Analitik Bozma

Kırılmaz

Yetenekler

Öz Onarım VIII

 

Unvanlar

Düzenin Savunucusu

Kırılmaz Kılıç

 

Özel Etkiler

Büyü Hünerine Büyük Artış

Fiziksel Saldırıya Büyük Artış

Şifa Etkilerinin Etkinliğine Büyük Artış

 

Tanım:

Sadece düzen ve onun savunmasından yana olan kahraman tarafından kullanılması için yapılmış bir kılıç. Durandal, hiçbir durumda kırılmaz ve sonsuza kadar onun yardımına gereksinim duyanları korumaya devam eder. Bu silah, bir kahraman tarafından kullanıldığında, onun bütün statlarına yüzde elli artış sağlar.

***

 

Kutsal kılıcını ve kılıç için yaptığım Yuki marka deri kınını ona uzattım. Her ne kadar kın, teknik olarak bakarsak, sipariş üzerine yapılmış olsa da hiçbir açıdan süslü değildi. Hatta bunun tam tersiydi. En temel derilerden yapılmış, basit görünen sıradan bir kılıftı. Bunu yapmamın sebebi, kılıcın çıplak bir şekilde sallanmasının doğru olmadığını düşünmemdi.

 

Silahla ilgili genel izlenimim, gereksiz fazla dayanıklı olmasıydı. Daha geçen ay gelişmiş olmasını hesaba katmamıza karşın, statları Enne’inkinden daha yüksekti. Ama bunun bir önemi yoktu. Enne’in etkileri daha iyi olduğu için, o kesinlikle çok daha iyiydi. Hah! Al bakalım, seni boktan kutsal kılıç! Özel etkilerin bok gibi! Ayrıca, Enne hala gelişiyor. Etraftaki diğer her silahın aksine o, daha da güçlenmeye devam edecek. Birkaç önemsiz küçük kutsal kılıçtan daha çok potansiyele sahip.

 

Fark ettiğim bir başka detay da kahramanın kılıcının bile bir cinsi yoktu. Enne, bu etiketi gördüğüm tek kılıçtı. Hah, bunu duydun mu Durandal? Enne özel. Ona hiçbir üstünlüğün yok şerefsiz!

 

Nell rahat bir nefes aldı ve kılıcını geri alırken nihayet utangaçlığının büyük kısmından kurtulmuştu.

 

“Şükürler olsun tanrım. Düşmanın eline düşecek diye gerçekten endişelenmiştim.” dedi. “Bulması zor muydu?”

“Yoo, pek değil. Güneş ışığındaki parıltısı sayesinde hemen gözüme takıldı. Nasıl kaybettin ki zaten?”

“Beni yakaladıklarında kaybettim.” dedi. “Ama şanslıydım. Beni tutan adam, pek de parlak zekalı biri olmadığından onu kandırmayı ve ondan kurtulmayı başardım. Onu elime geçiremeden dostlarından biri uzağa tekmelemişti.”

“Silahın olmadan kaçmayı başarabildiğine şaşırdım.”

“Yedek silahım vardı.” Beline bağlı olan hançeri çekerken, yüzünde utangaç bir gülümseme belirdi.

 

Kameri Tomurcuk

 

Kendime bir prens avlama umuduyla ziyaret ettiğim başkentteyken ona öylece verdiğim silahtı. Hmm... Görünüşe göre bunu vermek nihayetinde iyi bir seçim olmuş.

 

“Teşekkür ederim Yuki. Savaşmaya devam edebilmemin tek sebebi sensin. O gün beni iki kez kurtardın.”

“Yani bir kerelik, evet. Ama ikinci? Yok. Bir kere ben hiçbir şey yapmadım. Sana verdiğim silahı kullanmış olabilirsin, ama sonuç olarak kendini sen kurtardın.”

“Bu hiç de doğru değil.” Omuz silkmemi, başını sallayarak cevaplamıştı. “Hala nefes alıyor olmamın tek sebebi sensin. Orada ölmüş olabilirdim.”

 

Verdiğim tek tepki, sessiz bir kaş çatma olunca konuşmasına devam etti. Düşündüğü şeyleri dillendirdikçe daha vakur bir ses tonuyla konuşmaya başlamıştı.

 

“Ah, bana şöyle bakma. Kendimi öldürmeye çalışmıyordum. Sadece sayıları çok fazlaydı. Çoktan sınırıma ulaşmıştım, ve hepsiyle başa çıkabilmemin imkanı yoktu.” dedi. “Dürüst olmak gerekirse, korkmuştum. Gerçekten korkmuştum. Öyle korkmuştum ki ağlamak istemiştim. Arkamı dönmek, kaçmak ve her şeyi unutmak istemiştim. Ama yapamadım. Ünvanı hak edecek kadar güçlü olmadığımı biliyorum, ama ben bir kahramanım Yuki. Öylece kaçamam. Sonuna kadar kendimi zorlamak benim için tek doğru şey. İşte bu yüzden ölmemin benim için doğru olan şey olduğunu düşündüm. Ama ölmedim.”

 

Bakışlarını bana çevirdi, yüzünde küçük ama anlamlı bir gülümsemeye belirdi.

 

“Tam pes etmek üzereyken beni kurtardın. Tam ölmek üzereyken.” diye güldü, garip bir şekilde, “Elimde olmadan, seni parlak bir zırh giymiş bir şövalye olarak görüyorum. Sanki, beni tam zamanında beni kurtarmaya gelen beyaz atlı prensim gibi.”

“Gerçekten mi? Ben mi? Beyaz atlı prens? Parlak zırh içinde bir şövalye? Bu bir şaka olmalı. Beni tanımlayabileceğin en isabetsiz yolun bu olduğundan eminim.”

 

Nell benim aynen bu şekilde tepki vereceğimi beklemiş olacak ki, anında bana bildiğini gösteren, sevgi dolu bir şekilde bakmıştı. Ama, yüreğine gömdüğü duyguları dile getirmek yerine, onları abartılı bir iç çekmeyle silip attı, ellerini beline koydu ve beni, çocuğunu azarlayan bir anne gibi azarladı.

 

“Değil mi? Adisin, zarafet namına hiçbir şeye sahip değilsin, biraz salaksın, bencilsin, tuhaf ilgilerin var ve zarafet namına hiçbir şeye sahip değilsin! Kafamdaki mükemmel erkek tasvirini tamamen bozdun, ve hepsi tamamen senin suçun! Artık gerçek bir beyaz atlı prensin neye benzediğinden bile emin değilim!”

“B-benim hatam...”

 

Bir dakika. Zarafet kısmını iki kez söyledi. Peki öyleyse. Bu kadaaaar rahatsız ettiğini bilmiyordum.

 

“Lanet olsun Yuki, daha vakur olmayı gerçekten öğrenmen gerek! Eğer kendine bir iblis lordu diyeceksen, etrafta salak gibi davranarak gezemezsin!”

“K-kesinlikle koç. Bir daha olmayacak.” Takındığı ani sert ses tonu, beni ürkütmüş, bana geri adım attırmıştı. Vay canına. Zavallıyım. Muhtemelen yeni dip noktam bu olmalı, benim için bile.

“Güzel.” Oyuncu kıkırdamasının ardından bir süre durdu. Kısa sürse bile, yine de durmuştu. Yüz ifadesi, açıkça bir şey söylemek istediğini gösteriyordu, ama söylemek yerine onu defetmişti. “Söylemek istediklerim bu kadar. Diğerlerinin dedikleri şeyleri merak etme. Hepsi bu, yemin ederim!”

“Nell, ben...” doğru kelimeleri bulmaya çalışırken, sesim kısılmıştı.

“Sorun değil! Ben iyiyim. Demek istediğim, senden hoşlandığım doğru, ama bu gayet doğal. Hayatımı kurtardın. Seni elimde olmadan başka biri gibi görmeye başladım. Ama Lefi’nin dediği gibi değil. Yanlış anladı.”

 

Her ne kadar başka bir yüz takınmış olsa da, onun içini görebiliyordum. Gerçek düşüncelerini ve isteklerini saklıyordu. Bütün sebebi, onu geri çevireceğim için kötü hissetmemi istememesi. Çünkü, ona acı çektirdiğimin farkına varmamı istemiyordu. Göz yaşlarına boğulmak üzere olmasına rağmen, gülümsemeye devam etmek için elinden geleni yapıyordu.

 

“Lefi ve Illuna’nın dedikleri şeyler hakkında endişelenmene gerek yok. Tek istediğim, her şeyin normale dönmesi ve senin de her zamanki gibi davranman.”

 

Beni ikna etmek yerine, daha çok kendini ikna etmeye çalışıyormuş gibiydi.

 

“Ah, lanet olsun.” Bir elimi kafasının üzerine koydum ve saçlarını karıştırdım.

“N--!?”

“Pekala, pekala, bu kadar yeter. Şu anda bayağı saçmalamaya başladın, o yüzden artık bırak şunu yapmayı. Bir çocuğun kötü hissetmemden dolayı canını sıkmasına izin veremem. Sonuçta bir yetişkinim yani.”

“Çocuk mu!? Ne demek şimdi bu!? Benden daha çok çocuksun sen!”

 

Yanaklarını şişirip kızgın bir şekilde bana bakarken, başındaki elime bir şaplak atmıştı.

 

“Evet, sanırım benim de çocuksu olduğumu söyleyebilirsin.” diye güldüm. “Ama biz iblis lordları böyleyizdir. Ne istersek onu yaparız. Ne eksik ne fazla.”

“Öfffff, yine mi aynı konuşma! Sana inanamıyorum! Ciddi bir konuşma yapmaya çalışıyordum! Neden bir kavga çıkarmak zorundasın ki!?” diye şikayet etti. “Ve bir şeylerden sıvışmak için sürekli unvanını kullanmayı kes artık! Ona bağlı olduğunu biliyorum, ama her şeye kullanabileceğin bir bahane değil o!”

 

Ah, görünüşe göre bunun farkında olan tek kişi ben değilmişim. Şu işe bak!

 

“Bunu söyleyebilirsin, ama bu kesinlikle doğru. İblis Lordları, herhangi bir şeyi ya da birisini hiç umursamaz. İblis Lordu olmak demek, sonuçları umursamadan, işleri kendi bildiğim yoldan yapmaya hakkım olması demektir. Ayrıca, aynı sözleri ben de senin için söyleyebilirim. Hatta, sana benden daha uyuyor. Unvanını, kendini öldürmek için bir bahane olarak kullanmayı kes!”

“...Henüz ölmedim ama, değil mi?”

 

Sinirli homurtusuna başımı sallayarak karşılık verdim.

 

“Bak, düşmanlarına karşı dikilebilmek ve sonuna kadar savaşabilmek, kesinlikle takdire değer şeyler. Çoğu kişi, ölümün karşısında geri çekilir. Ve anlıyorum, başına birçok şey geldi ve bir sürü şey yaşadın. Ama, ya eğer yaşamadıysan? Ya kaybettiysen? Arkadaşların için ölmüş olduğun anlamına falan gelebilir, bu kesin, ama bunun bir anlamı yok. Şu an etrafında olanlara bir bak ve onlardan bir şeyler kapmaya çalış. Ne kadar özgür olduklarını görmüyor musun? Aslında herkesin nasıl her istediğini yaptıklarını? Onlar gibi ol. Çünkü, hayatın tadını çıkarmanın sırrı bunda yatıyor.”

“Öyle yaptıkları kesin.” diye kıkırdadı kahraman.

 

Sadece heveslerinin peşinden gitme konusundaki baş örneğimdi, ama sadece o da yoktu. Zindan sınırlarında yaşayan herkes, hayatlarını istedikleri gibi yaşıyordu. Bu düşünce tarzı, günlük aktivitelerimizin sonucunda ortaya çıkan saf kaosun tadını çıkaran çocuklara bile bulaşmıştı,

 

“Bana göre, çok gerginsin. Rolüne zamanla alışman için kendine izin vermiyorsun. Yavaş yavaş bir kahramana dönüşmen için kendine izin vermiyorsun. Dışarıdan, kendini umutsuzca bu rolü oynamaya zorluyormuşsun gibi görünüyor. Çünkü kahramanlık rolün, bireysel yaşantını elinden almamalı. Klişe her neyse, onu kopyala-yapıştır yapmak zorunda değilsin. Aptal, eski bir unvanın her hareketini dikte etmesine izin vermek zorunda değilsin. Bu, kendine dürüst olmanı engellememeli.”

“...” sessizlik takip etti. Dudakları titlemeye ve gözleri dolmaya başladı, ama tek kelime bile etmedi--edemedi--.

“Şimdi, bu kadar inatçı olmayı bırak ve bana gerçeği söyle. Gerçekten ne istiyorsun?”

 

Kendi ve görevi arasında seçim yapmaya çabalarken yine dudakları titriyordu. Ama uzun süreliğine değil. Onu yeterince zorladığımı biliyordum. Kalbinin etrafına ördüğü duvarlar çoktan yıkılmaya başlamıştı.

 

“Ben... ben sadece...” yavaşça, ama kesinlikle konuşmaya başladı. “Sadece seninle olmak istiyorum...”

“Yani, seni kimse seni engellemediği için, bu dileğinin kabul olduğunu var sayabilirsin.” dedim. “Buradaki herkes senden hoşlanıyor gibi görünüyor, ben de dahil. Burada istediğin kadar kalmandan memnuniyet duyarız.”

 

İfadem tam olarak gerçek değildi, ama gerçeğe yeterince yakındı. Nell’e karşı hala çekincesi olan tek kişi, Lyuu’ydu. İyi tarafından bakacak olursak, işe yaramaz küçük hanım biraz avanak olduğundan, ona er ya da geç ısınacağından eminim. Ayrıca, bir iki küçük beyaz yalandan da zarar gelmez.

 

“Peki şey, Lefi’nin bahsettiği şeylere gelirsek...” Konuşurken garip bir şekilde başımın arkasını kaşımıştım. “Seni şaşırttığı kadar beni de şaşırttı. O yüzden şeyyy, yani, özür dilerim.”

“Özür dilemesi gereken kişi benim.” Nell, üzgün bir şekilde bakışlarını indirdi. “Bunun sıkıntı çıkardığından eminim...”

“A-alakası bile yok. Böyle hissetmenden dolayı mutluyum. Gerçekten mutluyum. Sonuçta ben ihtiyaçları olan basit bir adamım.”

“G-Gerçekten mi?”

“Gerçekten. Biliyor musun, seni öyle param parça ve zor nefes alırken görünce, öyle sinirlendim ki, sanki kırmızı görmüş bir boğa gibi hissetmiştim. Ve tam o anda, senden düşündüğümden çok daha fazla hoşlandığımı fark ettim. Benim için, yaşadığım insanlar kadar önemlisin.”

 

Sol elimdeki yüzüğe bakmak için bir anlığına durakladım.

 

“Ama zaten evliyim ve başka bir eş almayı planlamıyorum. Bir tanesi bile bana yetiyor. Gerçi Lefi bana, ‘Övgüyü hak eder bir şekilde sana deliler gibi aşık olmuş bir kadınla nasıl başa çıkabildiğini bana göster. Bir erkek olduğunu bana göster.’ falan dedi. Sanırım cesaretimi toplayıp, öyle ya da böyle bununla başa çıkmalıyım.”

“Bu kesinlikle Lefi’nin söyleyebileceği bir şey.”

 

Kıkırdama şekli, yüzümün yavaş yavaş kızarmasına sebep oldu, ama utangaçlığımı zapt ettim ve konuşmaya devam ettim.

 

“Yani evet, uzun lafın kısası, burada yaşamakta özgürsün.”

“Burada? Bu kalenin içinde mi?”

“Evet. Çoktan dostlarına birkaç kötü sakatlık geçirdiğini ve yeniden ayağa kalkana kadar seninle ilgileneceğimi söyledim. Bunu hak edilmiş bir tatil olarak düşünebilirsin, bilirsin işte, son zamanlardaki tüm sıkı çalışmanın karşılığında aldığın bir hastalık izni gibi. Şu şehir, Alfyro muydu neydi, sadece bir adım uzaklığında. Herkese iyi olduğunu söylemeyi çok isteyecek olursan, oraya gidebilir ve bir iki mektup yollatabilirsin.”

“Ama ben...”

“Aması maması yok. Zaten gereğinden çok şey yaptın, en azından şimdilik. Biraz molaya ihtiyacın olduğunun farkına vardığın için kimse sana kızmayacak. Ayrıca ben, şey... burada olmandan çok memnun olurum.  Kulağa eğlenceli geliyor.” Kızarmaya başlayacakmış gibi hissettiğimden, konuşurken bakışlarımı kaçırırdım.

 

En fazla bu kadar sakin olabilirdim ve bunu biliyordum. Şu anki durumu andıran tek şey, Lefi’ye evlilik teklif ettiğim andı. Ve her ne kadar o daha utandırıcı, zor bir iş olsa da, kendimi zorlayarak bunu kolaylıkla atlatabilmiştim. Çünküama bunun tek sebebi, ölümün kıyısında olmamdı. Damarlarımda dolaşan adrenalin, kendime uyguladığım genel kısıtları tamamen defetmişti.

 

“O yüzden evet, Lefi’nin dediği şeyleri şimdilik düşünmeyelim. Çünkü dediğin gibi, aniden olup bitmişti. Bunu düşünmeden önce, seni tanımayı tercih ederim. Buralarda takılmanı söylememin sebebi biraz da bu.”

 

Yüzümdeki ifadenin olabilecek en zavallı şekilde göründüğünü bilmek için bir aynaya ihtiyacım yoktu. Ama Nell, bunu nispeten sevimli bulmuştu; utangaçlık duygumla münakaşamı izlerken gülümsüyordu.

 

“Yani bu, doğrudan bir ilişkiye atlamak yerine önce arkadaş olarak mı başlayacağız anlamına mı geliyor?”

“E-evet, öyle de denebilir. Senin için kötü bir anlaşma olduğunu biliyorum.” Kendini küçümseyen bir tavırla geri çekilmiştim. “Ama kulağa her ne kadar zavallıca ve kararsız gibi gelse de, uzlaşmak için yapabileceğim tek şey bu.”

“Sorun değil. Seni hiç de zavallı ya da kararsız olarak gösterdiğini düşünmüyorum.”

“Ö-öyle mi diyorsun?”

“Hıhı. Anlıyorum”--dedi ağzı kulaklarına varana kadar gülümsemeye başlayarak--”ikimizi de üzmemek için elinden geleni yaptığını, ve kararını vermeden önce çok fazla düşündüğünü biliyorum. İşte bu yüzden bu teklifini kabul edeceğim Yuki. Bu kalede yaşayacağım ve tam yanında duracağım.”

“Memnuniyetle.” ona gülümsedikten sonra, bir kahyada görebileceğinize benzer zarif, tarafsız bir tavır takındım. “İblis Lordu’nun kalesine hoş geldin, kahraman. Ekibim ve ben, size en yüksek konforu sağlamak için elimizden geleni yapacağız.”

“Bu işten kaçmak için gerçekten iyi bir yol. Sonuçta bayağı bitkin düştüm.” dedi, oyuna katılarak.

“Bitkin misiniz? Ne berbat bir durum.” dedim. “Merak etmeyin kahraman. Sahip olduğumuz konforlu şeylerin çoğunun sizi gündelik hayattaki meşgalelerinizden uzaklaştıracağını biliyorum. Bu kalenin lordu olarak, her ihtiyacınızı karşılamak için elimden geleni yapacağım.”

 

Muhahahaha! GG kahraman, işin bitti! Kalemde her şey var, bir kaplıca, bir Japon hanı, güzel manzara ve hatta tatlı kızlar. Bir erkeğin isteyebileceği her şey var. Bunu duydunuz mu millet? Bu iblis lordunun kalesi artık halka açık. Alabileceğiniz en iyi hizmeti size sunuyoruz. Şimdi arayın ve odanızı bugün ayırtın.

 

“Her ihtiyacım mı? O zaman, umarım şimdiden rahatlamaya başlamam sorun olmaz.”

 

Kollarını belime doladı ve göğsüme yaslandı. Birden vücudunun sıcaklığına ve yumuşaklığına maruz kalınca panikledim.

 

“Şeyyy, ne ben. Ne? N-Ne yapıyorsun!?”

“Çok sıcaksın...” söylediklerimi umursamadı ve daha da sokuldu.

 

Küçük, nazik bir şeydi. Omuzlarına yüklenen ağır yükü kaldıramayacak kadar küçük bir vücuttu. Gayretinin farkında olmak, bir elimi nazikçe 

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Pika-sama (98 puan) Üye
2022-02-09 12:00:30
Olm nell çok şirin ya
Shin (95 puan) Üye
2021-04-22 19:12:30
Çeviri ve edit için teşekkürler.
yusuf (157 puan) Üye
2021-03-28 00:58:26
evet yakında imha edilmesi gereken kişi sayısı 2 ye çıktı :D
... (26 puan) Üye
2021-02-07 23:38:25
Onunla da evlenmede ne yaparsan yap Yuki.
shypax (132 puan) Üye
2020-10-08 00:29:18
Oh be direk almadı en azından ben harem taraftarı değilim ama yapcak bişi yok illa girecek yani
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-28 20:35:20
Bölüm için teşekkürler elinize sağlık
STERBEN (225 puan) Üye
2020-07-08 15:33:37
Çeviri için teşekkürler
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-07-06 12:22:38
Çeviri için teşekkürler
Sadecesama (301 puan) Üye
2020-07-05 08:51:25
Olm gerçekte yaşansa friendzone dan çıkamazdım be. Bu arada bölüm sonu tam bitmemiş mi bana mı öyle geldi? Çeviri ve edit için teşekkürlerr :3
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-07-03 17:52:48
Bu yuki salak hemen son aşama evlenebilecekken baştan arkadaş başlayalım ne aq yazarı
yusuf (157 puan) Üye
2021-03-28 00:58:00
@ASİLZADE, yok bence yaptığı gayet mantıklı en azından onun bakış açısından ve ne diyecem aslında nell karakteri ile evlenmesini taa kaç bölüm önce tahmin etmiştim bu yüzden istiyorum eğlenceli bir ikili hem hikayede hareme okey ama o çocuklar asla hareme katılmayacak XD
ilgin (71 puan) Üye
2020-07-03 17:20:09
Bölüm için teşekkürler
DeliDana (2871 puan) Üye
2020-07-03 17:18:44
Sonu tam çıkmamış. İlk gördüğümde elini nazikçe Nell'in eteğinin altına mı attı dedim ama saçlarının arasında gezdirmiş.