Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk
Düello - Kısım 3
Pekala Yuki, sakin ol. Derin bir nefes al ve durumu gözden
geçir. Kendime sormam gereken ilk soru şu: Bütün bunlar tam olarak nasıl
gerçekleşti? Abartıp, muhtemelen söylediğim bir şeyden dolayı olduğunu varsayıyorum.
Yani, çok garip bir şey söylediğimi düşünmüyorum. Tek
yaptığım, herhangi bir müdürün söyleyeceğini söyleyip, Lyuu’nun babasına ona
değer verdiğimi söylemekti. Ve onu korumak için hayatımı fed--ben tam bir
salağım.
Anca, yaptıklarımı düşündükten sonra, fiili olarak evlilik
teklif etmiş olduğumu fark ettim.
“Sanıyorum suratındaki ifade, hatasını fark ettiğini
gösteriyor.” dedi Lefi.
“Ben de aynı şeyi düşünüyordum.” dedi Nell. “Yuki’yi anlamak
çok kolay.”
“Kesinlikle öyle.” dedi Leila, “Efendimin ifadesi, kritik
durumlar dışında, anlaması çok kolay oluyor.”
“B-bir dakika, bana bir saniyeliğine izin ver!”
Ailemin geri kalanına doğru hızla ilerlerken, kolumu ona
kaldırdım ve durmasını istedim. Benim aksime onlar sakin, soğukkanlıydı ve
hatama gayet normal bir şeymiş muamelesi yapıyorlardı.
“Bu benim düşündüğüm şekilde ilerlemedi! Şimdi ne yapmam
gerekiyor!?”
“Duruma tanıklık edenlerden biri olarak, bu sonucun
beklentilerini neden aştığını anlayamıyorum.” dedi Lefi.
“Aynen.” dedi Nell. “Kesinlikle evlilik teklifi ettin!”
İki kız da çileden çıkmış bir şekilde yanıt vermişti. Bıkkın
ifadeleri, açık bir şekilde beni tarttıklarını gösteriyordu.
“Demek istediğim şey bu değildi! Bir müdür bakış açısıyla
konuşuyordum!”
“Niyetlerin alakasız. Ya kendini açık bir şekilde ifade
etmeliydin, ya da yeminini etmeden önce yanlış anlaşılmayı düzeltmeliydin. Şu
anda artık çok geç.” dedi Lefi. “O inatçı birisi, sözünden cayma girişiminde
bulunursan muhtemelen bir öfke krizine girecektir.”
Haklıydı. Lyuu’nun babasını sakinleştirmek bütük bir belaydı
ve sözlerimi o kadar zaman boyunca almak yerine şimdi alırsam, bütün çabalarım
kesinlikle boşa gider.
“Pekala Yuki, işte böyle aptal ve umursamaz davranmanın
karşılığında alacağın şey bu.” dedi Nell.
“Katılıyorum. Her ne kadar çok güvenilir biri gibi görünüyor
olduğun kesin olsa da, aptal hatalar yapmak senin karakterinde olan bir şey.”
“Ama onda sevdiğin şey tam da bu değil mi Lefi?” diye
kıkırdadı Nell.
”K-kapa çeneni. Sanki sen çok farklısın.”
“Buna itiraz edemem.”
Kızlar, lütfen. Yapmasak mı? Böyle bir zamanda
konuşulamayacak kadar utanç verici bir konu bu.
“Lyuu’yu eşlerinden biri yapmanda ne sorun var Yuki?” diye
sordu Illuna, masum bir şekilde.
“Yaşasın! Ne kadar çok o kadar iyi!” dedi Shii.
Vampir hanım, konuşmamız gerek. Eş dediğimiz şeyler eşya ya
da birine ait olan bir şeyler değillerdir. Öylece gidip daha fazlasını
alamazsın. İşler öyle yürümez.
Bir süre derin derin düşündükten sonra, nihayet çekingen bir
şekilde Lyuu’nun olduğu tarafa baktım. Bana kızgın olduğunu farz ediyordum.
Bütün konuşma boyunca yanakları kızarmış bir şekilde, sessiz kalmıştı. Gözleri
arada bir bana bakmış olsa da bakışları genelde aşağı yönlüydü. Sanki benim bir
şey dememi bekliyor gibiydi.
“Hey, Lyuu?”
“N-nebrf efendim?” Ağzı takılmıştı.
“Kızgın mısın?”
“N-ne hakkında?”
“Yani bilirsin işte, bütün olan bu şeylerin rızan dışında
gerçekleşmiş olması falan.”
“Hayır, şey... pek değil.” Başını salladıktan sonra
konuşmasına, her kelimede gittikçe sessizleşen bir şekilde devam etti. “Beni bu
kadar çok önemsemenden çok mutluyum efendim. Ve ben de şey... senin içim aynı
şeyleri hissediyorum.”
Dostum. Ciddi misin? Ondan aldığım tepki, en az beklediğim
tepkiydi. Of dostum, kadınlar tarafından sevilmek böyle bir şey olsa gerek.
Sanırım zamanla herkesin başına böyle şeyler gelir. Ahahahahaha. Hahaha. Haha.
Ha! Sikeyim.
Lyuu’dan hoşlanmadığımdan değildi. Gerçekten güzel, eğlenceli
ve anlaşması kolay birisiydi. Onun yanında rahatlayıp kendim gibi
davranabileceğimi biliyordum. Ama eş sınırına çoktan ulaştım zaten. İkincisi
zaten sınırın üzerine çıkmama neden olmuştu. Üçüncüsü ise, muhtemelen baş
edebileceğimden çok daha fazlaydı.
“Peki şey... bu konu hakkında bir fikrin var mı Lefi?”
Hemen, birinin reddine sığınmaya çalışmıştım.
“Sorun değil. Bana yabancı birisi değil ve sergilediğin
üzere, ona layık biri olduğunu kanıtladın.” dedi ejderha, öylece.
“P-peki sen Nell?”
İlk şarjörüm boş çıkınca, hemen ikinciyi taktım.
“Eğer sen ve Lefi için sorun değilse, benim için de sorun
yok. Ayrıca, onu beni tanıdığından çok daha uzun süredir tanıyorsun. Ve şu anda
hala burada olmamın bir sebebi de onun iyi niyeti olduğundan, hayır diyemem.”
Sıçtıııııık. Pekala, üçte keramet vardır.
Başka bir koz bulabilirim belki diye umutsuzca odanın içinde
bakındım. Ama hiç kimse yoktu. Leila, sanki hiç onu ilgilendiren bir şey
değilmiş gibi gülümsüyordu. Pek işime yaramazdı. Diğer yandan çocuklar,
evliliğin ne anlama geldiğini anlayamayacak kadar masumdular. Onlara göre tek
önemli olan şey, herkesin sonsuza kadar birlikte olmasıydı, yani bu,
bağlarımızı güçlendirmeyi destekleyecekleri anlamına geliyordu.
Ah, siktir et. Umurumda değil artık. İki? Üç? Aralarında
hiçbir lanet olası fark yok ki. Savaşmayı siktir et. Pes ediyorum. Şu noktada,
hepsini yakalasam da olur. [1]
“Lyuu.” İsmini, sert, emreder bir tonda söylemiştim, sanki
bir eğitim çavuşuymuş gibi.
“E-evet?”
“Şu andan itibaren sonsuza kadar bu zindanda kalacak ve her
anının tadını çıkaracaksın. Anladın mı?”
“A-anladım efendim! Sonsuza kadar yanda olacağım!”
“Pekala, sonraki soru. Benimle evlenmek senin için uygun
mu?”
“Kesinlikle efendim! Seve seve eşlerinizden biri olurum!”
“Tamam, iki sorumu da sordum.” dedim. “Şimdi gel bakalım
buraya.”
Onu çekip sarıldıktan sonra, havaya bir prenses gibi
kaldırırken, şaşkınlığının salakça bir göstergesi olarak ciyakladı. Bir kolum
dizlerinin altında, diğeri ise sırtına sarılıydı.
“Ş-şey, efendim, bu gerçekten utanç verici...”
” Kapa çeneni. Şikayeti kes.”
Yüzü koyu kızıla boyanmış bir şekilde bana baktı. Onu indirmem
için yalvaran gözlerle bana bakıyordu, ama onu umursamadım ve hala
kollarımdayken ringe doğru ilerledim.
“Pekala, sanırım bu, bir anlaşmaya vardığımız anlamına
geliyor. Lyuu artık benim.”
“...Pekala.” Bir anlığına durakladı. “Lyuu.”
Her ne kadar kızına sesleniyor olsa da, gözleri bana odaklı
kalmaya devam etti.
“E-Evet baba?”
“Eğer ondan bıkarsan eve gelmekte özgürsün. Ama bu yolu
kendin seçtiğini asla unutma. İyi bir sebebin olmadan kararından dönmene izin
vereceğimi sanma.”
“Biliyorum baba. Sorun değil... Bir çocuk değilim artık. Ne
istediğimin gayet farkındayım. Kararım değişmeyecek. Ne şimdi ne de sonsuza
kadar.” Yanakları hala kıpkırmızıydı, ama ciddi bir şekilde konuşmuştu. “Bu,
uzun zaman önce karar verdiğim bir şey. Burada yaşamak istiyorum. Efendim ve
diğerleriyle. Köy artık benim evim değil baba. Burası.”
Lyuu’nun babası gözlerini kapadı ve derin bir nefes aldı. Ta
ki kısa bir süre sonra yavaşça tekrar açana kadar.
“Anlıyorum. Lynaut ve diğerleriyle konuşacağım ve bu kararı
kabul ettiklerinden emin olacağım. Bizim kararımızı.” dedi. “Bunu zaten kocana
söyledim, ama bir sene içinde seni kontrol etmek için tekrar geleceğim. O zaman
gelene kadar geçen sürede yeni rolüne alışmak için elinden geleni yapmalısın.”
Lyuu’nun yüzü aydınlandı. Babası, uygun gördüğünü söyler
söylemez yüzünde koca bir gülümseme belirdi.
“Tamam! Teşekkür ederim baba!”
Hımlarken, nihayet bakışlarını bizden çevirdi. “Ne yorucu
bir gündü. Arka arkaya beklenmedik olaylar yaşandı.”
“İsterseniz handa kalabilirsiniz. Temel olarak benim
kayınlarım sayıldığınız için, sizi hoş, sıcak bir şekilde ağırlayacağız.”
“Teşekkür ederim. Teklifi memnuniyetle kabul edeceğiz.”
dedi. “Ve kızını uğurlamak üzere olan bir adam olarak, kocası olmuş adamla
oturup bir iki kadeh bir şeyler içme şansım olursa çok memnun olurum.”
“Tabii. Sonuçta kayınlara hayır denmez.” dedim omuz
silkerek.
“Yok, sanırım diyebilirsin.” dedi savaş kurdu, isteksiz bir
gülümsemeyle.
Bir başka eşi de böyle almış oldum. Of, şey, bana mı öyle
geliyor yoksa bu ifade biraz berbat mı?
[1] Pokemon göndermesi. Serinin mottosu olan “gotta catch
‘em all!” sözüne gönderme.
*Geçen gün baktığımda fark ettim, kimse galiba buraları
okumuyor. Canınız sağ olsun. Ama okumazsanız anlamada zorluk çekersiniz.
Örneğin kedi olduğu sözlerindeki “nyan” ve “miyav” eklentileriyle belli olan
bir karakterin yanlış çevrildiğini, ya da hatalı olduğunu falan söylemişsiniz.
Halbuki hayvansı kardeşlerimizden böyle konuşan çok vardır. Köpekse havlar,
kediyse miyavlar falan
*Bu bölümde Lyuu’nun Yuki’ye sesleniş şeklini değiştirdim.
Normalde “Master” kullanıyor, biraz erkek fatma gibi olduğundan patron
kullansam mantıklı olur diye düşündüm, sonuçta nereden bileyim evleneceklerini.
^^ O yüzden saçma olmaması adına “efendi” kelimesini kullanacağım.