Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk
Babalık - Kısım 2
“Pekala, sanırım bu, bir anlaşmaya vardığımız anlamına
geliyor. Lyuu artık benim.”
Vergillus bakışlarını diğer adama çevirdi ve onu inceledi. Yüz
ifadesine baktı, terleme miktarına baktı ve gözlerinin içine baktı. İncelediği
her bir özelliği, iblis lordunun samimi olduğunu daha iyi anlamasına yardımcı
olmuştu.
Adamın doğasına önyargıyla yaklaşmak büyük bir aptallıktı.
Aynı şekilde, kızının adama olan sevgisi de önemliydi.
Yanakları kızarmış bir şekilde gözünün ucuyla ona bakmaya devam ediyor oluşu,
onun yanında kendini mutlu hissettiğine dair ek kanıt oluyordu.
Her zaman, iblis lordunun himayesindeyken sürekli olarak
istismara uğradığını varsaymıştı. Ama gerçek, genelde hayalden daha garip
olurdu. Ters köşe, bir yandan savaş kurdunun anlamakta zorlanmasına, bir yandan
da iç çekip davranışlarının gereksizliğine üzülmesine sebep olmuştu. Kızının
geri dönmeme sebebinin sadece istemiyor oluşu olabileceğini hiçbir zaman hayal
etmemişti. En gerçek dışı rüyalarında bile.
Lyuu’nun her zaman dış dünyayı görmek istediğini, savaş
kurdu köyünün küçük, izole halkından nefret ettiğini hep biliyordu. Ama dünya,
henüz evlenmemiş olması bir yana, genç bir kadının tek başına dolaşmasına izin
verecek kadar nazik bir yer değildi. Her zaman onu kafeste tutmanın sadece
kendi iyiliği için olduğunu düşünmüştü. Ama zindanı ve onu yöneten iblis
lordunu görmek, onu yeniden düşünmeye itmişti.
Vergillus’un beklentilerine meydan okumak iblis lordu için
öyle normal bir şeydi ki, buna inanamamıştı. Hesaplamalarının her biri rüzgarda
uçup, yitmişti. Bir iblis lordunun erdemli olmanın ne anlama geldiğini
bilebileceğini bilmiyordu. Yuki, tabii ki tamamen erdemli birisi değildi. Bütün
bir kadın güruhu tarafından eşlik edilme arzusu, tam da iblis lordunun doğasına
uyan bir şeydi. Ama bu, sergilediği davranışlarda, kendi türüne ait olan tek
şeydi. Diğerlerinin aksine o, bütün bir savaş kurdu ordusunu yerle bir edecek
kadar güce sahip olmasına rağmen kendi gücüyle sarhoş olmamıştı. Ahlakı anlıyor
ve mantıklı davranıyordu. Ve en önemlisi, onunla ilgilenen kadınlar esir
değildi. Ona açıkça güveniyorlar ve sadece kendi özgür iradeleriyle yanında
kalıyorlardı.
Herhangi bir kötü hükümdardan çok, sıradan bir adama daha
çok benziyordu. Ve Lyuu’ya iyi davranacağına, onun değerini bileceği kesindi.
Yapılan seçim ortadaydı. Reddetmekten iyi bir şey çıkmazdı.
“Anlıyorum. Lynaut ve diğerleriyle konuşacağım ve bu kararı
kabul ettiklerinden emin olacağım. Bizim kararımızı. Bunu zaten kocana
söyledim, ama bir sene içinde seni kontrol etmek için tekrar geleceğim. O zaman
gelene kadar geçen sürede yeni rolüne alışmak için elinden geleni yapmalısın.”
Vergillus’un rızası, Lyuu’nun yüzünde güller açmasına sebep
olmuştu. Yüzünde beliren güzel gülümseme, sabah güneşiyle açan bir çiçek gibi
yüzünü süslemişti. Babasını karmaşık duygular sarmıştı. Kızının böyle parıl
parıl ışık saçtığını ilk defa görüyordu. Kararından gurur duyuyor ve onun için
mutlu hissediyordu. Ve buna karşın, kalbi yalnızlıkla sızlıyordu.
Ama bir babanın kızını gelin olarak uğurlaması böyle bir
şeydi.
* * *
Her ne kadar, kendinin ve adamlarının içinde bulunduğu hanın
yapım stilini daha önce hiç görmemiş olsa da Vergillus yine de kaliteli bir
zevkle yapıldığını hissetmişti. Yumuşak, hasıra benzeyen zemin kaplamaları,
hanın basit ama lüks ahşap ve kağıt tabanlı tasarımıyla çok uyuyordu. Adamları,
damadının barında mutlu mesut yorgunluklarını atarken, o ve mevzubahis adam,
dışarıda, verandada oturuyorlardı.
Bakışları doğal olarak iblis lordunun, yani kızının evine
çekilmişti. Önünde yükselen kale, muhteşem olduğu kadar uğursuzdu. Kara
malzemesi gece göğüyle karışıyor ve sanki yıldızları örten bir perde görevi
görüyor gibiydi. Özellikle gecenin çoğunu içerek geçirdiği pirinçten yapılma
şarapla uyumlu olan, harikulade bir manzaraydı.
“Bir sorum var iblis lordu.” gözleri hala kalede ve elleri
hala bardağındayken konuşmuştu.
“Ne oldu?”
“Kızımla ilgili sevdiğin şey nedir?”
“Oov, biraz ani mi oldu sanki?” Garip, çocuksu bir şekilde
gülümsemişti. “Birçok şey, açıkçası. Ama en önemli olanı seçmem gerekirse,
muhtemelen rahat olması derdim.
“Oh?”
“Lyuu’nun etrafında olmak, rahatlamamı kolaylaştırıyor.”
diye açıkladı. “Sürekli birbirimizle uğraşıp, kendimizi çeşitli aptal durumlara
sokup duruyoruz. Onunla olmak öyle eğlenceli ki, sanki tekrar çocukmuşum gibi
hissetmeme sebep oluyor. Ve bana sorarsanız, uzun süreli bir ilişkinin en
önemli noktalarından biri muhtemelen budur derim. Bu, karşındakinin canını
sıkıp sıkmadığından endişelenmek yerine, kendin gibi davranabileceğin anlamına
geliyor.”
Savaş kurdu boynunu uzattı ve iblis lordu tanımlamasını
yaparken, kızına doğru baktı. Mutlu bir şekilde diğer savaş kurtlarına
yemeklerini ve içkilerini servis ederken, onlarla normal bir şekilde konuşup
geçen sene boyunca kaçırdığı şeyleri öğreniyordu. Büyüdüğü kesindi ve bu süre
boyunca yüzünde bulunan az çok kendini beğenmiş gülümsemesi, bunun gayet
farkında olduğunu gösteriyordu--ve bununla hava atmaya çalışıyordu.
Lyuuin her zaman bir erkek fatma olmuştu. Doğası, ortalama
bir savaş kurduyla zıtlık gösteriyordu; çoğu savaş kurdu erkeği, daha feminen
görünen kadınları tercih ediyordu. Ancak, zevkler ve tercihler çeşitli
olduğundan, tam tersi hisseden kişiler de yok değildi. İblis lordunun sözleri,
bu durumu gözler önüne sermişti. Anlayışı, savaş kurtlarının normal olarak
tanımlayacağı şekilde değildi.
Görünüşe göre kızım kendine uygun bir partner bulmuş.
Vergillus, onu gülümseten bir şey düşündükten sonra başka bir soru sordu.
“Lyuu’nun buradaki hayatı nasıl?”
“Hmmm... Nereden başlasam? Ah tabii ya! Şuradaki hizmetçiyi
görüyor musun? Mükemmel bir şekilde huzurlu gözüken? İşte o Leila. O ve Lyuu
aynı anda hizmetçi olarak işe başladılar. Yani, sayılır.” dedi. “Açıkçası
sadece ismen hizmetçiler. Bazı ev işlerine yardım ediyorlar, ama hepsi bu
kadar. Gerçi, Lyuu’nun durumu için yardım doğru kelime mi emin değilim. Şu anda
çok daha iyi, ama açıkçası biraz sakar.”
“Özür dilerim. Bu benim hatam olmalı.” diye güldü Vergillus.
“Onu şımartmak niyetinde değildim, ama şefin kızı olduğundan, hiç ev işi
sorumluğu almak zorunda kalmadı.”
“Önemli değil.” İblis lordu da kendi kahkahasıyla karşılık
verdi. “Herkesin kendine ait güçlü ve zayıf yanları vardır. Lyuu, konu ev işi
olduğunda pek işe yarar olmasa da, sahip olduğu fazla enerjisini herkese
yaymakta gayet iyi. Onun etrafta olması, herkesi mutlu ve canlı tutuyor.”
“...Bunu duyduğuma sevindim.”
“Olmalısın da. Bu, onu iyi yetiştirdiğin ve gurur duymana
değer bir şey olduğu anlamına geliyor.” İblis lordu konuşurken savaş kurdunun
bardağını tekrar doldurdu. “Ah, tabii. Lyuu’nun köyden ayrılmadan önce nasıl
birisi olduğunu anlatmanızda bir sakınca var mı?”
“Teşekkür ederim.” Vergillus bardağın içindekileri tek
seferdi mideye indirmişti. “Sana hiç söylemedi mi?”
“Yani, denedi ama eski hikayeleri anlatmada pek iyi olmadığı
için, açıkçası pek bir şey öğrenebildiğimi söyleyemem. Ve hep, eskiden nasıl
bir hayatı olduğunu merak ediyordum.”
“Lyuu hep, biraz garip bir kız olmuştur.” Şef yavaş ve
nostaljik bir şekilde konuşmaya başlamıştı. “Köyümüzün sınırları içindeki hayat
yerine, köyümüzün dışındaki yaşamla daha çok ilgilenmişti.”
Vergillus, hikaye ardına hikaye anlatmaya başlamıştı. İblis
lorduna Lyuu’nun birçok sakarlıklarını ve maceralarının yanında, onun en önemli
olduğunu düşündüğü anlarını anlatmıştı. Eğer utangaç bir hizmetçi onu durdurmak
için ona koşmuş olmasaydı, muhtemelen anlatmaya devam ederdi.