Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

14 Temmuz 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1350 Görüntülenme
Bu bölümü 38 Kişi beğendi.
Cilt 16

Tüylü Veda

“Ş-şu kurt yoksa gerçekten düşündüğüm şey mi!? O gerçekten bir Fenrir mi!?”

“Evet. O benim hem aile üyelerimden biri, hem de Lyuu’nun buralarda kalmasının en büyük sebeplerinden biri.” Lyuu’nun taş kesilmiş babasıyla konuşurken nazikçe gümüş kurdu okşadım.

 

Efsanevi canavarın görüntüsü, şaşkınlıktan gözleri yuvalarından fırlamış bir şekilde donakalmasına sebep olmuştu. Hareket eden tek parçası, aslında hala hayatta olduğunu gösteren ara ara kıpırdayan ağzı gibi görünüyordu. Bakışları hala ondayken bana bir soru yönelttiğinde, sonunda kendine gelmiş olsa bile gözleri hala kurda yapışıp kalmıştı.

 

“S-sen bir Fenrir’le mi yaşıyordun!?”

“Evet. Nasıl tepki vereceğinizden emin olamadığım için bu zamana kadar size göstermedim.” dedim. “Hoşunuza gider diye düşündüğümden, sonunda size göstermeye karar verdim.”

 

Rir geçtiğimiz günü, keşfedilebilme riskini minimuma indirmek için zindan içinde olmasa da yakınlarda geçirmişti. Sonuç olarak tüm çabaları boşa gitmişti, çünkü onu yeni meşrulaşmış akrabalarımdan saklamamın garip olacağına karar verdiğim için onu çağırmış ve kalabalığa kendisini göstermesini istemiştim. Evcil hayvanlarımdan bahsetmişken, Rir ya da Shii isminde olmayanlar dışındaki herkes avlanıyordu. Savaş kurtlarını ormanın dışına kadar çıkarmam daha kolay olsun diye, yakınlardaki canavarların sayılarını azaltmalarıyla görevlendirilmişlerdi.

 

Savaşkurtları dizlerine çöküp başlarını dua eder gibi yere kadar eğdiğinden, günün kelimesi tapınmak olmuştu. Dini aktivite, açıkçası huşu içinde olmaktan ziyade kaotikti. Kendilerini daha düzenli bir şekle sokmak yerine, ortamda bulunan her bir hayvansı o anda kapladıkları alanı kullanmayı seçmişti.

 

Lyuu’nun Rir ile ilk etkileşimi daha az heyecanlı olduğundan, savaş kurtlarının pek aşırı tez canlı olmadıklarını düşünmüştüm. Ancak bugünkü gözlemler, bu düşüncenin yanlış olduğunu kanıtlamıştı. Nordlar için Odin ne kadar ilahi ise, onlar için de Fenrirler o kadar ilahiydi.

 

Dramatik tepkiler demişken. Lynaut ile bir olay daha yaşandı. Bilincinin yerine gelmesi üzerine Lyuu’nun eski nişanlısı, bana anlamsızca bağırdıktan sonra koşarak uzaklaştı ve sadece spor düşkünü birinin yapabileceği iğrençlikte, hüngür hüngür ağlamaya başladı. Sonra gecenin geri kalanını, onu neşelendirmek için elinden geleni yapan arkadaşlarıyla içerek geçirdi. Mesajı aldım tabii ki. Şef gibi, o da savaş kurdu prensesinin kalbini kırmamam hakkında beni uyarmak istemişti. Vay be. Galiba onu gerçekten çok sevmişti, en azından kendi yöntemiyle. Bunu bilmek, onu engellediğim için neredeyse üzülmeme sebep olacaktı. Neredeyse. Ah pekala, onun suçu, benim değil. Bunun olmasını istemiyorsa beni dövmeliydi. Üzgünüm dostum, ama işler böyle yürüyor. Vazgeçmek zorundasın. Ama merak etme, sana göre eş mi yok? Zamanı gelince başka birini bulacağından eminim.

 

“A-adını sormamda sakınca var mı?”

“Adı Fluffnir, gerçi normalde onu kısaca Rir olarak çağırıyoruz.” dedim. “Rir, ben Lyuu’nun babasıyım.”

 

Kurt, şefi bir yandan havlayıp bir yandan başını eğerek selamlamıştı.

 

“S-seninle tanışmak çok güzel. K-kızım için yaptığın her şey için teşekkür ederim.”

“Sanırım bu, efendime söylemen gereken bir şey baba, Rir’e değil.” Lyuu kıkırdadı.

“S-sessiz ol Lyuu. Bir Fenrir’le tanışırken başka nasıl davranmamı bekliyorsun? Hiçbir savaş kurdunun böyle bir durumda sakin kalabilmesinin mümkünatı yok!”

“Yani, ne demek istediğini anlayabiliyorum. Rir gerçekten asildir, ama en azından sakin kalabilirsin.” dedi Lyuu, kendini beğenmiş bir sırıtışla.

“İstediğini söyleyebilirsin, ama onunla ilk tanıştığında sen de çok farklı değildin.” dedim.

“Bunu söylememen gerekti efendim!” diye şikayet etti, gücenmiş bir şekilde.

 

Hı-hı. Ne diyorsan ondan, Lyuu Ne diyorsan ondan.

 

“Önünde yoğun bir hayat var Lyuu. Hem iyi bir eş olmalı hem de bir Fenrir’e iyi bakman gerek. Dikkatsiz hatalar yapma. Beni anladın mı?” dedi kayınbabam, sert bir şekilde.

“Y-yapmayacağım!” diye ciyakladı köpek kız. “Ama sorun değil! Çünkü ben Rir gerçekten iyi dostlarız. Çoktan aile gibi olduk, değil mi Rir?”

 

Lyuu, sevgili evcil hayvanımın tarafında doğru gülümsedi ve havlayarak onu kabul ettiğini göstermesini bekledi. Ama havlamadı. Onu kabul etmekten ziyade, sinirli genç bir kız gibi, inatçı bir şekilde başını ters tarafa çevirdi.

 

“S-sorun ne Rir? N-neden başını çeviriyorsun?”

 

Onu sorgulamaya çalıştı, ama tekrar sessizlikle karşılaştı.

 

“R-rir? Rir!? Bir şey demeyecek misin?” Yüzüne konuşmak için vücudunun öteki tarafına doğru geçti, ama ona bakmak zorunda kalmamak için boynunu tekrar çevirdi. “N-neden başını benden çevirip duruyorsun?”

 

Paniklemeye başladığı anda, nihayet ona dönmeyi seçmişti. Oyun yapar şekilde gülümsemişti.

 

“B-beni kızdırmaya mı çalışıyordun?”

 

Bu sefer, kurt hem havlamış hem de başıyla onaylamıştı.

 

“Neden benimle şimdi aynı fikirde olmak zorundasın ki!?” diye bağırdı Lyuu, gücenmiş bir şekilde.

 

Öyle eğlenceli bir etkileşimdi ki, kahkahayı basmıştım.

 

“Gerçekten de iyi geçiniyorlar...” dedi Lyuu’nun babası, şaşırarak. “Buna inanamıyorum. Kızım bir Fenrir’le arkadaş olmuş...”

“Yani, bütün bir sene aynı kişiyle yaşayınca, gayet normal.” dedim.

 

Tam olarak dargın olduklarını söyleyemesem de, Rir’in Lyuu’nun yakınlarında bu kadar rahat olması biraz garipti; onun... alışkanlıkları, ondan kaçınmasına sebep olmuştu. Bu seferlik ona ayak uydurmasının tek sebebi, babasına hava atabilmesi için ona yardım etmekti. Ne centilmen ama. Şey, centilkurt? Böyle bir kelime var mı ki?

 

“Rir gerçekten de sahibi gibi.” diye iç çekti Lyuu.

“Peki bu tam olarak ne anlama geliyor?” Diye sordum.

“Bir şey yok, hiçbir şey yok efendim.” dedi. “Sadece, ikiniz de çok naziksiniz.”

“Tabii, eminim bunu kastetmişsindir.” Fenrir’in sırtına atlamadan önce biraz daha güldüm. “Hadi Lyuu, sen de bin.”

“T-teşekkürler efendim.”

 

Ona uzattığım eli tuttuğu anda biraz kızarmıştı, ta ki onu uyarmadan tamamen yukarı çekip ciyaklayana ve onu önüme oturtana kadar. Kulakları şaşkın şaşkın seğirirken, kalın, gür kuyruğu karnıma sürtüp beni gıdıklamıştı.

 

“Ah, tabii. Artık benimsin, yanı bu, kulaklarının da bana ait olduğu anlamına geliyor değil mi?”

 

“Pek sayılmaz efendim! Onlar hala benim k--eeek! Gıdıklanıyorum!”

 

Mantıklı düşünmeye çalışmasını umursamadan, kıvırcık perçemlerinin arasından uzanan yumuşak çıkıntılara doğru uzanıp oynamaya başladım.

 

“Hmm... Hiç fena değil. Hiç ama hiç fena değil. Hoş, yumuşak ve ipeksi.” dedim. “Ama Rir’inkiler kadar hoş değil. On üzerinden yedi buçuk diyebilirim.”

“N-n-n-n-ne!? Etrafta dolaşıp insanların kulaklarına öylece dokunamazsın!” diye şikayet etti Lyuu, neredeyse yerinden fırlayarak.

 

Köpek kızın kendisi gibi, Rir de sırtında Lyuu’nun bir yerlerine dokunup durmamdan hoşnut değildi. Şikayet etmek için birkaç kez inlese de, kendimi gözlerimin tam önüne yerleşmiş kulaklarla oynamaya kaptırmış bir şekilde, onu duymamış gibi yaptım. Çok sert. Çok gevrek. Hnnng.

 

“Bu cinsel taciz efendim! Lefi’ye söyleyeceğim!”

“Eğer cinsel taciz çiftlere uygulanabiliyor olsaydı, öyle olurdu.” dedim sırıtarak. “Biliyorum. Başımı derde sokmaya çalışmıyorum. Neden bunu daha önceden yapmadığımı sanıyorsun?”

“Lanet olsun efendim, neden her zaman haklı olmak zorundasın!?” diye şikayet etti Lyuu, cinsel kazanımların hoş görülüp görülmeyen durumlarını düşünürken.

 

Heh. Bunu duydunuz mu beyler? Namuslu adam olmak işte böyle bir şey. Elinize kolunuza hakim olun. Ta ki gerek zorunda kalmayana kadar. Cinsel tacizci olarak görülmeme isteğim, kendimi tutmamın büyük sebeplerinden biriydi. Meraktan çatlıyor olmama rağmen, bu zamana kadar Lyuu’nun tüylü uzuvlarıyla oynamamam ya da Leila’nın boynuzuna dokunmamın sebebi buydu. Pekala, tamam. Lefi’yle saaaadece birkaç hadise yaşamış olabilirim, ama bu kesinlikle benim hatam değildi. Üzerime gelen kişi o olduğu için, durumu tamamen farklı bir yöne, kabul edilebilir bir noktaya çekmişti.

 

“Öhöm.” Lyuu’nun babası, bana sert bir şekilde bakarak boğazını temizlemişti. Adam öyle sinirliydi ki, kafasında damarların belirdiğini görebiliyordum. Yani, bu tam da biri kızınızla gözünüzün önünde flörtleşirken yüzünüzde belirecek ifadeye benziyordu.

 

Bir anlık düşünmeden sonra, ellerimi adamın kızından çektim ve başını mahcup ve utanmış bir şekilde öne eğmesini izledim.

 

“Yakınlaşmanızı kafaya takacak değilim, ama lütfen, kapalı kapılar ardında yapın şunu.” dedi, kısık bir homurtuyla.

“D-doğru!” dedi Lyuu, “H-herkesi geçirmemiz gerek efendim.”

“Tabiiii, evet. Onu yapacaktık. Beklettiğim için üzgünüm beyler. Sizi ormanın dışına kadar geçireceğim. Hadi gidelim.”

“Teşekkür ederim.” dedi kayınbabam.

“Ah, tabii. Aklıma gelmişken. Gelmek istediğiniz her bir seferde ormanı geçmek muhtemelen katlandığınız zahmete değmeyecek kadar tehlikeli olacak. Ziyaret etmek istediğiniz zaman sadece dışında durabilirsiniz ve ben de böylece gelir sizi alırım.”

 

Savaşkurtları bölgeme, en zayıf canavarların yaşadığı, ormanın güney bölgesinden gelmişti. Henüz tamamını kontrol altına alamamıştım, ama seneye bu zamanlar, zindanın başka bir parçası olarak diğer kısımlara eklemeyi planlıyordum.

 

“Teşekkür ederim. Bu gerçekten de kulağa daha uygun bir alternatif gibi geliyor.” dedi şef. “Pekala beyler, gidiyoruz! Bu sefer Yuki ve Fenrir bizimle olabilir, ama bu tedbiri elden bırakabileceğiniz anlamına gelmiyor! Bir an bile!”

“Evet efendim!”

 

Savaşçılar savaşa hazır olduklarını göstermek için silahlarını kaldırdı ve hep bir ağızdan bağırdılar. Tabii, şey, eminim buna tamamen gerek yok. Bölgedeki canavarlar ya çoktan kaçtı ya da öldü. Ve zaten merak etmemesi gerektiğini söylediğimden emindim.

 

***

 

Daha önceden söylemiş olmama rağmen, Lyuu’nun babası, yollarımız ayrılana kadar sözlerimi gerçekten kabul etmemişti.

 

“Merak etmememizi söylemiş olduğunu biliyorum, ama hiç saldırıya uğramamış olduğumuza neredeyse inanamıyorum.” dedi. “Canavarlar, biz ormana girerken çok daha ısrarcıydı. Bitmek tükenmek bilmeksizin, dalga dalga üzerimize gelmişlerdi.”

“Evet, öylelerdir. Sebeplerinden biri, yanımızda Rir’in olması. Bu bölgede yaşayan her şeyden çok daha güçlü olduğundan, çoğu şeyi korkutup kaçırır.” dedim omuz silkerek. “Diğer adamlarım da kalanları hallettiği için, aşağı yukarı güvende olduğumuzu söyleyebilirim.”

“Sanırım iblis lordları, biz geri kalanlardan gerçekten de farklılar...” dedi Lyuu’nun babası. “Ah, neredeyse unutuyordum. En yakın insan şehri, bir tür karışıklıktan geçiyor gibi görünüyor."

“Öyle mi?”

 

Zihnimdeki haritaya göre, malum prensi halletmek için ziyaret ettiğim krallıktan bahsettiği sonucuna vardım. Kralıyla şahsen tanışıklığımın olduğu ve Nell’in hizmet ettiği ülkeydi. Oranın adı neydi? Allysia mıydı? Evet, öyle bir şeydi.

 

“Ülkenin merkezini sarsan bir tür siyasi çekişmenin ortasında olduklarını duydum. Muhtemelen pek tehlike oluşturmayacaklarını biliyorum, sen ya da bu orman için, ama ne olur ne olmaz diye seni uyarmanın iyi olacağını düşündüm.”

 

Yeniden mi? Cidden mi? Vay be. Umurumda değil diyemem ama yine de... Vay be. Sorunları özellikle ilgimi çeken şeyler değil ve denkleme zorla dahil olmadığım sürece kendim dahil olmayı planlamıyordum. ...Gerçi, bütün tuzaklarımı tekrar kontrol edip, hala çalıştıklarından emin olmak isteyebilirim. Ve doğru yerleştirildiklerinden. Kralla zaten bir anlaşmamız olduğundan, buraya bir daha geleceklerinden şüpheliyim, ama kötü bir durumda yakalanmaktansa, hazır olmayı tercih ederim. Evet. Kendime not: savaş kurtlarını yolladıktan sonra zindan işlerini yap.

 

Galiba farklı bir yol izleyerek, kayınpederime Allysia’nın tekrar politik bir mücadelenin ortasına düşme sebebini sorabileceğimi, ancak sonrasında fark etmiştim.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Pika-sama (98 puan) Üye
2022-02-09 17:43:57
Eh kralı ziyaret etsek fena olmaz sanırım
Shin (95 puan) Üye
2021-04-24 07:01:37
Çeviri ve edit için teşekkürler.
STERBEN (225 puan) Üye
2020-08-12 01:24:43
Bölüm için teşekkürler elinize sağlık.
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-29 19:19:19
Prenses ne olcak acaba 😂 Bölüm için teşekkürler elinize sağlık
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-07-15 13:01:57
Çeviri için teşekkürler
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-07-15 03:40:55
Bakalım ne olacak şehirde
ThisIsTurk (88 puan) Üye
2020-07-14 20:56:37
Ellerinize sağlık devamını hızlı getirirsiniz umarım
Kaptan bijon (103 puan) Üye
2020-07-14 20:42:27
Elerine sağlık çevirmen beyy
DeliDana (2871 puan) Üye
2020-07-14 16:14:54
Șehre git de prensesi kaçır reis.