Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk
Bir Kahramanın Istırabı
“Aman tanrım! Benim sorunum ne!?” Nell, davranışlarından
ötürü yakınırken, halının üzerinde yuvarlanıp duruyordu. “B-bütün bunları
söyleyip, yaptığıma inanamıyorum!”
Öğleden sonraki olaylar, onu gerçekten etkilemişti. Yuki’nin
derisinde gezen dilinin hissettiği karmaşık his, en azından unutulmayacak
denebilir bir histi. Ensesine üflediği her sıcak nefeste sinir sistemine hücum
eden dürtüyü, ne de gözlerinin içine baktığında kalbinin hızla atışını asla
unutamayacaktı. Ve sonra kokusu da vardı. Öyle erkeksiydi ki, uyanık olduğu her
anı, o kokuyla sarmalanarak geçirme isteği, ihtiyacı hissetmişti.
Sanki onu işaretlemiş gibiydi. Kokusu vücudunun içine sızmış
ve uyku haline geçtiği için hiçbir emare göstermeyen kalıcı bir iz bırakmış
gibiydi. Şimdi bile onu rahatsız ediyor ve sürekli bir ıstırapla
cezalandırıyordu.
“Hepsi Yuki’nin suçu!” dedi. “Kanında garip bir şeyler olduğunu
biliyordum!”
Kahraman, normalde böyle müstehcen davranışlarda asla
bulunmayacağına emindi, özellikle halka açık bir yerde. Kanını içmek istemesi,
sadece meraktandı. Onu baştan çıkarmak gibi bir niyeti hiç olmamıştı. Ama kanı,
şeytanın suyuydu. Onu içmek, kendini kaybetmesine sebep olmuştu. Onu içtiği
anda, anlayamadığı sebeplerden ötürü dönmeye başlamıştı. Mantıklı olma yetisi kaybolurken
hem vücudunu hem de zihnini hoş bir his kaplamıştı. Gardını indirmiş ve iç
güdülerinin ortaya çıkmasına izin vermişti.
“Arrrrrrrrrrrghhh! Çok utandım! Öyle utandım ki,
kaybolabilirim!”
Lefi tarafından fırçalanmış olmak, algısını geri
kazandırmıştı, ama sersemlik halinden tamamen çıkaramamıştı. Bir süre daha
etkisi altında kalmaya devam etti; sarhoşluk etkisi, henüz geçmeye başlamıştı.
Ve bu yüzden utanmış hissediyordu.
Utancının yarısı, herkesin içinde böyle davranmış olmasıydı.
Diğer yarısı ise, yeni keşfettiği öz farkındalığından kaynaklanıyordu.
Derinlerinde bir yerde, istediği şey buydu. Yüreğinin
arzusu.
Bunu bilmek, onu öyle aşılamaz bir rezil olmuşluk hissiyle
doldurmuştu ki, yolunu şaşırmasına sebep olmuştu. Kendiyle ne yapması
gerektiğini bilmiyordu. Duygularına nasıl yaklaşması gerektiği hakkında hiçbir
fikri yoktu. Onları serbest mi bırakmalıydı, bir şişeye mi tıkmalıydı, ya da
başka bir şekilde mi halletmeliydi, bilmiyordu.
Henüz bir aynaya bakmamış olmasına rağmen, Nell yüzünün
domates gibi kıpkırmızı olduğunun gayet farkındaydı. Şu anki haliyle kimsenin
onu görmesini istemiyordu. Neyse ki yalnızdı--ve muhtemelen kimse gelmezdi.
Özel odasının yerini değiştirme zahmetine girmişti. Özel odası olan tek kişi
Nell değildi. Yuki, her bir zindan sakini için birer oda yapmıştı, ama
çoğunlukla kullanılmamıştı.
“...O kadar güzel kokmasının suçlusu ben değilim.” Nell
kolllarını ve bacaklarını açmış ve sırt üstü halı kaplı yere yatmış bir şekilde
durdu.
Eğitimleri, bir çok adamla sık sık yakın mesafelere
girmesine sebep oluyordu. Ama hiçbir tecrübesi, bu kadar yakın ve kişisel
olmamıştı. Ve babasını çok erken yaşta kaybettiğinden, karşı cinsten başka
birisiyle kucaklaştığını hiç hatırlamıyordu. Yaşadığı tecrübenin bu kadar yoğun
olmasının sebeplerinden biri de buydu.
“...Yoksa bu düşündüğüm şey mi?” Başını çevirdiğinde
gömleğinin üzerinde kırmızı bir çizgi olduğunu fark etmişti. “Gerçekten de
öyle...”
Onun kanı.
Yapışkan sıvı çoktan kumaşın içine işlemiş ve dikkatli bir
şekilde ilgilenilmezse, bir iz bırakması muhtemeldi.
Ama potansiyel bir iz, Nell’i endişelendirecek son şeydi.
Çünkü, çoktan bir kez daha transa girmeye başlamıştı.
Kumaşı yüzüne yapıştırdı ve alabildiği kadar derin bir nefes
aldı. “...Gerçekten ama gerçekten hoş kokuyor.” diye kıkırdadı. “Aynı onun
gibi.”
Nell, birçok kişinin kesinlikle anormal bulabileceği bir şey
yaptığının gayet farkındaydı. Ama yalnızdı. Onu yargılayacak kimse yoktu.
Ve bu yüzden endişelenecek hiçbir şey yoktu.
Bir başka nefes daha alırken yüzünde bir gülümseme
belirmişti.
Öyle büyülenmiş, öyle esir olmuştu ki, kapının çalınma
sesine tepki vermeyi bile başaramamıştı.
Ancak açıldığı zaman hata yaptığının farkına vardı.
“Hey Nell? Akşam yemeği vak---” aklındaki adam odaya girmiş,
dona kalmış ve aynı girdiği şekilde dışarı çıkmıştı. “...Peeekala. Sana iyi eğlenceler.”
dedi arkasından kapıyı kapatırken.
“N-ne!? İyi eğlenceler mi!?” Zihni, az önce yaşanan olayları
sindirmeye çalışırken, adamın sözlerini, kendini kaybetmiş bir şekilde
tekrarladı. “Bir dakika! Bekleeeeee! Kesinlikle düşündüğün şeyi yapmıyordum!” Kapıyı
mümkün olduğunca çabuk açtı ve adam fazla uzaklaşmadan onunla yüzleşti.
“Sorun değil Nell. Kendini koklamak hoşuna gitse bile seni
yargılamıyorum. Tuhaflıklarından biri olduğunu not alıp, bu günlük bu kadar
diyecektim.”
“Kendimi koklamıyordum! Gömleğime biraz bulaşan kanını
ko---” Nell’in gözleri panikle ardına kadar açılmıştı. “Bir dakika! Aman
tanrım, neler söylüyorum!?”
Yüzündeki ifade içten bir endişeden pis pis sırıtışa
dönerken, Yuki bir kahkaha patlatmıştı.
Nell, tam o anda ne döndüğünü anlamıştı.
“B-benimle sadece alay mı ediyordun!?” diye ciyakladı.
“Eeeeeeh, pek sayılmaz.” dedi. “Aslında alay edilmek için
kendi kendini ayarlayan sensin, ben sadece olaya dahil oldum.”
Reddetmeyi deli gibi istese de Nell onun haklı olduğunu fark
etti. Bu yüzden birkaç adım geri attıktan sonra topa dönüştü ve elleriyle
yüzünü kapadı.
“Bunun olduğuna inanamıyorum.” diye homurdandı, “Çok
utanıyorum. Bir deliğe gidip ölmek istiyorum.”
“Peki, o zaman sanırım cesedini yağmalamam gerekecek.” İblis
lordu bir kolunu Nell’in bacağının altına, diğerini sırtına yerleştirdi.
Nell’i, bir prensin prensesi kaldırması gibi kaldırması, onun için hiç zor
olmamış gibiydi.
“N-Ne yapıyorsun!?”
“Seni masaya kadar götürüyorum. Dediğim gibi, akşam yemeği
zamanı.”
“Bu, beni oraya kadar taşımak zorunda olduğun anlamına
gelmiyor!”
“Öyle diyorsun ama, seni taşımazsam muhtemelen bir deliğe
girip kim bilir ne kadar uzun süre saklanacağından, taşıyacağım.” Onu indirme
zahmetine girmeden koridorda yürümeye başladığı için, onu dinlemeye hiç niyeti
yokmuş gibi görünüyordu.
Hisleri, baştan bütün yaşananların sebebi olan iki şeye,
onun sıcaklığı ve kokusuna kurban gitmişti. Ama her ne kadar sicilinde soruna
sebep olduğu yazsa da, adamın vücudundan yayılan koku, onu yine de
rahatlatmıştı.
“Ah, ah, hadi ama...”
binlerce düşünce zihninden geçmişti. En nihayetinde sıkıntılarını seslendirmeyi
seçmiş olsa da, direnmeyi kesti, göğsüne yaslandı