Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk
Yan Hikaye: Gözlemci Evcil Hayvan
Sahibim çok tuhaf birisiydi. Hizmet ettiğim efendimin yüzünü
kürküme daldırırken, bir düşünceye dalmıştım.
“Çok yumuşaksın Rir. Kürkün her zaman harika hissettiriyor.”
dedi. “Bir dakika, bunu yaptığımı bildiğin için, ortaya çıkmadan önce kendini
tarıyor musun?” Başını kaldırdı ve bunun yerine parmaklarını tüylerimin
arasında gezdirmeye başladı. “İşte bu çok şirin.”
Amacımın ne olduğunu biliyordum. Doğduğum andan zihnime
kazınmıştı. Ben bir silahtım, izinsiz girenleri kovalamak ve onları dişlerimle
avlamak için yaratılmış bir silah. Efendimin düşmanı olarak tanımladığı şeylere
karşı öncülük etmek için yaratılmış bir silah. Görevim için yaşamak. Ve bir gün
onun için ölmek.
“Evet! Rir süper şirin!” Efendimin kız kardeşi olarak
gördüğü kişillerden biri, doğduğumdan beri tanıdığım insan yavrusu, onun
sözlerinden etkilenmiş bir şekilde konuşurken başımı okşuyordu. O da karşı
koyamayacağımı bildiğim birisiydi. Onu hep ikinci efendim, yemin ettiğim bir
diğer lord olarak tanımıştım.
İkisi herhangi bir durma belirtisi göstermiyordu. Onları
yola getirmek bana düşmüştü. Bugünkü işin ne olduğunu efendime sormak için bir
kez havladım.
“İş mi? Oh, seni iş için çağırmadım.” dedi. “Oynamayı iş
olarak görüyorsan başka tabii.”
Şaşkınlıktan donakalmıştım Emir beklerken, efendim yüzsüz
bir şekilde yapılacak bir işin olmadığını ilan etmişti. Bazen, istemeden,
efendimin benim amacımı gerçekten anlayıp anlamadığını merak ediyordum.
Sevgisinden memnun olmama rağmen, görevimden öyle ayrıydım
ki, kafam karmakarışıktı.
“Hey, bak! O Rir!”
“Hı-hı.”
Efendim her yerimi severken, ikinci bir grup yaklaşmaya
başlamıştı. Grup kaleden geliyordu, ve üç kişiden oluşuyordu. İlki bir başka
yavru, gülümsemeden hiç görmediğim bir yapışkandı. İkincisi de aşağı yukarı
aynı yaştaydı. Ama diğer yavruların aksine, ifadesi sabit kalıyordu. Açıkçası,
diğer gençlerden tamamen farklı görünüyordu. Gerçek kişiliği efendimin kılıcı olduğundan,
çok daha güçlüydü. Grubun son üyesi, diğer herkesten çok daha üstün olan bir
yetişkin, bir ejderhaydı.
Yaklaşan yüzlere baktığımda, vardığım bir şeyin farkına
vardım. Efendimin etrafında çok sayıda farklı kişi--farklı türde--toplanmıştı.
Ve, ikimizin de aynıydık.
Hiç yoldaş aramamıştım. Ve buna karşın, tam bir canavar
alayının lideri haline gelmiştim. Üzerine, efendim bir de kendinden dört tane
daha eklemişti; benim gibi, onun bölgesini korumak dışında başka bir amacı
olmayan dört silah. Birçok görevim vardı. Çok fazla görevim vardı. Yapılacak o
kadar çok iş vardı ki, elimde olmadan gergin hissediyordum.
Buna karşın, efendim gergin değildi. Benimkinden ağır olmasa
bile, benim kadar ağır iş yükü altında olsa da, hiçbir yorgunluk belirtisi
göstermiyordu. Bununla kolaylıkla baş edebilecek kapasitede mi, yoksa sadece
umursamak zorunda hissetmediği için mi, emin olamıyordum. Gözlemlerim, ilkinden
çok ikincisini işaret ediyor gibiydi. Ama efendimden şüphe etmemden iyi bir şey
çıkmazdı. Bu ihtimali düşündüğümü bile unutsam iyi olur.
“Ah bakın, nihayet geldiniz. Ve görünüşe göre, gelmesini
beklemediğim birini bile getirmişsiniz.”
“Kesinlikle. Çocuklar onlara katılmamı istedi, ve ben de
kendimde, isteklerini reddedecek kapasiteyi göremedim.”
“Aynen, bunu anlayabiliyorum.”
Efendim, çocuklarla konuşmak için onlara dönerken gülmüştü.
“Pekala kızlar? Bugün ne oynamak istersiniz?”
“Ben Rir’e binmek istiyorum!” dedi vampir.
“Ben de!” dedi yapışkan.
“Ben de. Ona binmek eğlenceli.” dedi kılıç.
“Pekala Rir, onları duydun.”
Sanırım başka bir seçeneğim yok. Efendim mutlak olduğundan,
eğildim ve miniklerin sırtıma çıkmasına izin verdim.
***
“Teşekkür ederim Rir. Sen olmadan bunu başaramazdım.”
Efendim, ellerinden birini nazikçe omuzuma koydu. Diğeri,
geçirdiğimiz zaman yüzünden yorgun düşmüş kız kardeşindeydi. Efendimin,
kardeşinin elini tutması, onu uykuyla uyanıklık arasında gidip gelmesini tutan
tek şeydi.
Bana ettiği iltifat, keyif aldığım bir iltifattı. İşe yarar
olduğumu bilmek, tatmin hissettirmişti. Ama bu hissin, etrafta birkaç yavruyla
oynamak kadar basit bir görevden kaynaklandığını bilmek, beni memnun ettiği
kadar garip de hissettiriyordu. Ama sonuç olarak, memnuniyet, diğerine üstün
gelen duyguydu. Bu görevin, efendimin verdiği diğer görevler kadar memnun edici
olduğunu haklı kılmıştım. Ve bunu bilmek, övgünün verdiği keyfin tadını
utanmdan çıkarabilmem için yeterliydi.
“Sonra görüşürüz Rir!” dedi yapışkan.
“Hoşçakal.” dedi kılıç.
Küçükler, kaleye giden efendimi takip ederlerken bana el
sallıyorlardı. Ama birkaç adım sonra, grubun bir üyesinin henüz hareket
etmediğini fark ettiğinden, ona seslenmek için arkasını döndü.
“Geliyor musun Lefi?”
“Geleceğim, ama önce bir işi halletmem gerek. Benim yerime
çocuklara bakmanı istemek zorundayım.”
“Şeyyyy... Tabii, olur.” Kafası karışmıştı, ama sorgulamadan
gitmeyi seçmişti.
Bir anlık bir sessizlik oldu. Ejderha efendimin kaleye
döndüğünden emin olana kadar hareketsiz bir şekilde kalmıştı. Sonra etrafımızı
inceledi. Yalnız olduğumuzdan emin olduktan sonra, birden yüzünü yan tarafıma
gömdü.
Bu hareketten öyle şoke olmuştum ki, şaşkınlıktan
inlemiştim. Ama beni umursamamıştı.
“Kürkünün verdiği his gerçekten harikulade. Diğerlerinin
buna neden bu kadar düşkün olduğunu şimdi anlıyorum.” Yüzünü yanıma sürtmeye
devam etmişti, ta ki tatmin olup, bana sert bakışlarla bakana kadar.
“Sonuçlarına katlanmak istemiyorsan, az önce yaşanan olayları asla başka birine
söylememelisin.” Ejderha, alçak, tehdit eden bir şekilde homurdanmıştı.
“Yeterince açık konuştum mu?”
Anladığımı göstermek için başımla onaylarken, garip bir
şekilde gülümsemiştim.
Ejderha benden ya da diğer herkesten çok daha yaşlıydı. Ve
buna karşın, sık sık yavrulardan biriymiş gibi davranıyordu. Ve bu, benim
gözümde, efendimin eşi olmasının sebebiydi. İkisi birbirlerine çok
benziyorlardı.
“Mükemmel. O zaman hoşçakal Rir. Efendinin garip doğası
gereği, yüzleşmen gereken sıkıntı ve zorlukların sonunu gelmediğini biliyorum,
ama aptallığına rağmen onun için elinden geleni yapmaya devam edeceğine
güveniyorum.”
Ejder kız, sırıtarak arkasına döndü ve kaleye doğru
ilerledi.
Onunla olan karşılaşmam, zindan sakinlerinin garip
karakterlerinin olduğunu bir kez daha hatırlatmış, akşam güneşinin turuncu
ışıklarının kaleyi, kulelerini ve duvarlarını aydınlatırken, bu hatırlatmanın
verdiği mesaj daha da güçlenmişti.
Gariplerdi. Ama ben de onlardan biriyim. Garip efendisinin
her isteğine uymaya devam etmeye hazır olan garip bir evcil hayvan.
Ve bu düşünce kafamdan geçerken, gülümsemeye başlamıştım.