Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

24 Temmuz 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1297 Görüntülenme
Bu bölümü 34 Kişi beğendi.
Cilt 17

Kahramanın Dönüşü - Kısım 2

“Görünüşe göre şehir ufukta yükselmeye başladı.” Alfyro’yu gördüğüm anda işaret ettim. Her ne kadar Rir Ekspresi şehre iki saat içinde ulaşmamıza imkan tanıyacak olsaydı da Pek de Rir Olmayan Ekspres ile olan yolculuğumuz tam altı saat sürmüştü--kötü bir şey olduğundan da değil. İşimiz, başkente çılgın gibi koşturmamızı gerektirecek kadar acil bir şey değildi ve sakin, olaysız geçen yolculuk, arkamıza yaslanıp rahatlamak için bize iyi bir fırsat sağlamıştı.

 

Alfyro, hiçliğin ortasında bulunuyordu. Çok az kişinin gezmeyi dileyeceği bir bölge olan Uğursuz Orman, yakınlarındaki tek büyük bilinen yerdi. Ve buna karşın, hayat doluydu. Kapısının dışında bile sıra vardı. O kadar fazla insan içeri girmek istiyordu ki, gayet hızlı ilerlemesine rağmen, sıranın azalacak gibi bir hali yoktu.

 

Kendimize hoş, bizi gözden ırak tutacak çalılarla kaplı bir ağaçlık bulup indik... Rir’den aşağı atladım ve Nell’e elimi uzattım. Durağımıza gelmiştik. Başkente kadar efsanevi kurdu sürmeyi planlamıyordum. Kim olduğumuzu ortaya çıkarmanın manası yoktu. Kötücül bir komployu engelleme acelesi içinde değildim... Ne de aptal bir prensi halletmeye koşturuyordum. Eski bir at arabası, taş döşenmemiş toprak yolda hoplaya hoplaya ilerlerken, insanların yaptığı gibi tembellik edip manzaranın tadını çıkarmak için mükemmel bir şanstı.

 

“Teşekkür ederim Rir.” Evcil hayvanımın tüylerini karıştırdım. “Bizi buralarda beklemene gerek yok. Bu sefer ne kadar süre kalacağımız hakkında bir fikrim yok.” dedim. “Eve dönmek için başka yollarımız da var zaten.”

 

Tabii ki, beni doğrudan çekirdeğime ışınlayabilen harika, kolyeye benzer aletten bahsediyordum. İşimiz bittiğinde istediğim zaman onu kullanıp eve dönmeyi planlıyordum.

 

“Ben yokken herkes sana emanet.” dedim. “Ama kendini çok zorlama. Eğer zor durumda kaldığını düşünürsen, Lefi’ye haber verdiğinden emin ol. Seni neredeyse her şeyden kurtarabilir.” Başındaki tüyleri son kez kabarttıktan sonra, bir adım geri attım ve hem ona hem de arkasındaki dörtlüye baktım. “Teşekkür ederim Rir ve size de teşekkürler çocuklar.”

 

Beş canavar da, anlaşıldığını belirten bir bağırışla başlarını eğdi.

 

Bana iyi hizmet etmeye devam edeceklerini bildiğimden, başımla onları selamladım, şehre döndüm ve peşimde Nell ile ön kapıya doğru ilerledim.

 

***

 

Sıra, güzel bir hızda ilerliyordu. Şehrin ziyaretçilerini incelemekle görevli askerler, nadiren birilerini durduruyorlardı. Ve durdurduklarında ise, işleri çabuk bitiyordu. Belgeleri kontrol ediyor, bir iki soru soruyor ve sonra girmelerine izin veriyorlardı.

 

En azından sıra bize gelene kadar.

 

“Günaydın ve Alfyro’ya ho--bir saniye. Seni daha önce görmüştüm.” Muhafızlardan biri, yaşlıca bir adam, kapıdan içeri adımımızı atmadan önce bizi durdurdu. Şüpheli bir tanıma ile bir kaşını kaldırmıştı; beni kesinlikle bir yerden tanıyordu.

 

Hmm... aslında o da tanıdık görünüyordu.

 

 

“Bir dakika, geçen sefer bu kapıdan geçmem gerektiğinde karşılaştığım sinirli yaşlı adam değil misin sen?"

“Evet, oyum. Ve görüyorum ki sen de hala terbiye almamışsın.” kollarını birleştirip alayla karışık gücenmiş bir şekilde hıhladıktan sonra yüzünde dostane bir gülümseme belirdi. “Seni buralarda görmeyeli birkaç ay oldu. Ne var ne yok?”

“Her zamanki gibi.” Diyerek omuz silktim. “Dostum, beni nasıl bu kadar çabuk tanıyabildin? Beni tanıdığını belli edene kadar, seni tanıdığımı fark etmedim bile.”

“Hafızam, en güçlü yanlarımdan biridir. Beni bu kapıya görevlendirmelerinin sebebi bu.” diye içten güldü.

 

Blöf yaptığına dair ona laf atacaktım, ama kendimi tuttum ve onunla birlikte gülmeye başladım. Ne şaka yapıyor ne de övünüyordu. Doğruyu söylemiyor olsaydı beni tanıyamazdı. Vay be. Aslında gayet etkilendim.

 

“Bugün yine Bayan Kutsal Şövalye ile geldiğini görüyorum. Diğer kız nerede? Son seferkinde yanında gümüş saçlı, senin kadar kaba bir veledin olduğuna yemin edebilirim.”

 

Pekala, öncekinde bayağı etkilenmişti, ama şimdi tamamen afallamıştım. Yuh be, herif 3’te 3 yaptı. Lefi’yi bile hatırlamıştı. Ve burada bile değilken.

 

“Vay be dostum, gerçekten de iyi bir hafızan var.” diye belirttim. “Bizimle gelmedi, çünkü bugün şehirde pek de bir işi yoktu. Değil mi, Bayan Kutsal Şövalye?” Söylediğimi doğrulaması için Nell’e döndüm.

“Hı? Ah, şey, evet.” Yarı paniklemiş bir şekilde başıyla onayladıktan sonra kendi kendine mırıldanmaya başladı, “Neredeyse kiliseyle olduğumu unuttum. Ve bir şövalye olduğumu... Benim hakkımda konuştuklarının farkına bile varmadım.”

 

Beeeeeeeelki de duymamam gereken bir şey duymuş olabilirim. Ama bir şey diyeyim mi, neyse ne. Sadece göz ardı edip, devam edeceğim.

 

“Pekala, geçmemize izin verecek misin?” Yaşlı kapı muhafızına döndüm. “Bu sefer gerçekten de belgelerim bile var.” Maceracılar Loncası’ndan aldığım kartı gösterdim.

“Oh, şuna bakar mısınız, öğrenebiliyormuşsun demek!” Diye güldü. “Pekala, eğer belgelerin varsa, o zaman başka bir seçeneğim yok. Kapıdan geçin ve kaldığınız sürenin tadını çıkarın.” Verdiğim karta şöyle bir baktıktan sonra arkasındaki kapıya bir el hareketi yaptı.

“Öyle yapacağız. Görüşürüz.”

 

Muhafız yolumuzdan çekilince, başka engel olmadan işimize gücümüze bakabileceğimizi düşünmüştüm. Yanılmıştım. Şehre adımımızı attığımız anda, ikinci bir sorun bizi karşıladı.

 

Garip bir çınlama sesi duydum. Metalik sesin kaynağına doğru bakışlarımı çevirdiğimde, karşıma bir kez daha tanıdık bir asker belirmişti. İlki gibi, bu da yaşlıydı. Ama bir bakışta, bu seferkinin daha görmüş geçirmiş olduğunu söyleyebilirdiniz. Adını hatırlayamıyor olsam da, onun Uğursuz Orman’ı istilasına liderlik eden ve hayatta kalan komutanlardan biri olduğunu hemen tanıdım.

 

Bir anlığına, bize şaşkın bir şekilde baktı. Bir ayağı kapının dışında kalakalmıştı; yarısı, muhafız karakolunun iç tarafında kalmıştı.

 

“S-siz ikiniz burada ne yapıyorsunuz!?” Kendine gelir gelmez koşmaya başladı ve hemen yanımıza geldi. Beni aşan bir sebepten ötürü, yüzündeki ifade çok telaşlı bir hal almıştı.

 

Hmm. Garip.

 

“Uzun zaman oldu, yaşlı iki numara dostum.” dedim, normal bir şekilde el sallayarak.

“Leydi Nell’i bu kadar iyi tanıdığını bilmiyordum, Dem--efendim.”

“Evet, öyle. Neler dönüyor?”

“...Büyük ihtimalle zaten planların olduğunu biliyorum.” Derin bir nefes aldı. “Ama lütfen planlarınızdan önce araya girip, size başkan köşküne kadar eşlik etmeme izin verin. Onu derhal görmeniz, azami önem arz ediyor.”

“Bir şey mi oldu?”

 

Kahramanın sorusu, adamın yüzünün buruşmasına sebep oldu.

 

“Başkent, bir kaos haline girdi. Şu anki durum, iblis diyarına gittiğinizden daha da kötü bir hale geldi.” diye homurdandı. “Ve daha da kötüsü, sen bile bir tartışma konusu haline geldin.”

“Ben mi?” Nell şaşkın şaşkın gözlerini kırpıştırdı.

“Evet.” diye başını salladı, kasvetli bir şekilde. “Ve hoşuna hiç gitmeyecek bir sebepten. Başkan kadar iyi açıklayamam. Bunu ondan duymanız daha iyi olur. Sakıncası yoksa?”

“Yok ama, senin için var mı?” Bana doğru döndü.

“Neden olsun?” Diyerek omuz silktim. “Eğer senin işinse, o zaman eninde sonunda zaten göz atmamız gerekecek.”

“Teşekkürler Yuki. O zaman şey, Bay... Roston’du, değil mi? Lütfen yolu gösterin.”

“Derhal hanımım. Ve uyum gösterdiğiniz için çok teşekkür ederim.”

 

Ve Alfyro’nun başkanını üçüncü kez ziyaretim bu şekilde başladı.

 

***

 

“Nell!? Ve iblis lordu mu!? Siz ikiniz burada ne yapıyorsunuz!?” Başkanın ofisine girdiğimizde verdiği ilk tepki, adamınınkiyle aynıydı.

 

İsminin hayal meyal Raylow olduğunu hatırladığım adam, evrak işlerine gömülmüştü. Gerçekten. Masasında o kadar fazla kağıt dizilmişti ki, onu güç bela görüyordum. Yakalayabildiğim birkaç saniyede, son gördüğümden daha da yorgun olduğunu görmüştüm. Saçları, rahatsız edici seviyeye gelecek kadar azalmıştı ve göz torbaları öyle belirgindi ki, ailesinde pandalık olduğundan şüphelenmeye başlamıştım. Her ne kadar lüks bir hayat yaşayabilecek kaynaklara sahip olsa da, şu anki haliyle, Japonya’nın en yorgun bazı şirket kölelerinden daha yorgun göründüğü kesindi. Sadece ona bakmak bile, bana rahatsızlık ve acımayla karışık bir duygu hissettiriyordu.

 

“Hey dostum, ben aaah... son zamanlarda kendine bakamayacak kadar meşhur olduğunu biliyorum, o yüzden buyur. Al şunu.” Envanterimden her zamanki iksirlerden birini aldım ve ona uzattım.

“Ve bu ne ola ki?” Hediyeyi almasına aldı, ama şüpheli bir şekilde bakarak.

“Temelde bir vitamin takviyesi. Muhtemelen daha iyi hissetmeni sağlayacağından, yıkılacak gibi olsan da tamamen bitirdiğinden emin ol.”

 

İksirin beklediğinden çok daha etkili olacağından şüpheliydim. Yüksek tesirli manayı boğazından aşağı boca ettiği anda, çoktan enerjiyle dolup taştığını görebiliyordum. Ama ne olursa olsun, bu iyi bir şeydi. Buna ihtiyacı vardı.

 

“Teşekkür ederim.” Dedi, yorgun bir şekilde. “Sanırım son birkaç ayrdır geçirdiğim uykusuz geceler, sonunda beni yakaladı.” Yüzünde, kendiyle alay eden bir gülümseme belirdi. “Sağlığımı iyileştirmek için çabalamana rağmen, bu kadar yorgun görünmeyi beklemiyordum, iblis lordu.” Gülümsemesi, geldiği hızla kaybolmuş, ve yerini çatık kaşlara bırakmıştı. “Şimdi, Kahraman Hanımın burada olma sebebini anlyabiliyorum, ama sen neden geldin? Daha çok iş için mi?”

“Yok. Buraya, o geldiği için geldim.”

“Pek anladığımı sanmıyorum.”

“Ah. Doğru, açıklamayı unuttum. Dünya evine girdik.”

“Anlayamadım?” Beni daha iyi duyabilmek ister gibi eğilerek bir kaşını kaldırdı. “İkiniz... ne yaptınız..?”

“Dünya evine girmek, evlenmek, her nasıl demek istersen,” dedim gerçekçi bir şekilde. “Sorunu çoktan görebildiğini biliyorum, bir kahramanla birlikte olmak falan.” Diyerek omuz silktim. “Her neyse, üstlerini görmeyi ve bazı işlerini halletmeyi planladığından, ben de onun peşine takılıp onun bana ait olduğunu bildirip bundan çıkabilecek sorunları çözerim diye düşündüm.”

 

Raylow yüzünü bir eliyle kapadı. Başparmağıyla şakaklarından birine, orta parmağıyla ise ötekine masaj yapmaya başladı.

 

“Bir iblis lordu bir kahramanla mı evleniyor? Ben... anlamıyorum. “Ciddi misiniz?” Elini indirdikten sonra, doğrulamak için Nell’e döndü.

“H-hı-hı...” utanarak başını sallarken yanakları kızardı.

 

Davranışı hem inanılmaz şirin hem de tamamen doğaldı. Oh Nell, seni kurnaz cadı seni. Kalbimi tekrar tekrar kazanmayı kes. Demek istediğim, seni affetmeyeceğimi söylemeyeceğim. Sana kin tutamayacak kadar tatlısın. Ama yine de. Kes şunu, seni sinsi tilki seni.

 

“...” bir süre sessizce Nell’in tepkisini sindirdikten sonra, Raylow iç çekti. “Durumun absürtlüğü hakkında söyleyecek tonla şeyim var, ama kendi akıl sağlığım adına yorum yapmaktan kendimi frenliyorum.” Raylow tekrar iç çekti. “Hiçbir şey duymadım ve ilişkiniz kesinlikle beni alakadar etmez. İstediğinizi yapın.”

“Plan da bu zaten." dedim, yarım gülerek.

“Yine de, sanırım bu, konuşmak istediğim konunun seni de içerdiği anlamına geliyor.” Raylow, rahatsız edici yorumumu anladığını dillendirmekle uğraşmadı bile. Sadece göz ardı edip, devam etti. “Neden iş konuşmaya başlamıyoruz?”

“Ben yokken yaşanan her şey hakkında benimle konuşmayı mı planlıyordunuz?” diye sordu Nell, çekingen bir şekilde.

“Evet.” Nefes almak için birkaç saniye ayırdıktan sonra, yaşlı Başkan Allysia Krallığının durumunu anlatmaya başladı.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Pika-sama (98 puan) Üye
2022-02-09 21:41:15
ortalık yine karışmış
makessense (10 puan) Üye
2021-04-25 20:25:16
Aga herif alışmış gibi resmen saçmalıklara
Shin (95 puan) Üye
2021-04-25 07:57:38
Çeviri ve edit için teşekkürler.
yusuf (157 puan) Üye
2021-03-28 22:43:20
''He bu o piç '' Yuki tam hızla az önce kendine Destroyer diyen adamın bayılttığı adama doğru atıldı ama aniden her şey karardı. ''intikamını almanı sağlarım ama hiçbir şey bilmeyen velet ilk bir sakin ol olur mu ? :)'' her yer karanlıkla kaplıydı Yuki'nin karşısında karanlığın ortasında dikilen adam bunları demişti. ''eğer intikamını istiyorsan benim astım olacaksın ailenin intikamını alacaksan onun gibi daha kendi yaptıklarını bile kontrol edemiyecek kişileri öldürmek yerine arkasındaki kişiyi öldürmelisin değil mi?''
STERBEN (225 puan) Üye
2020-10-12 13:47:44
Çeviri için teşekkürler elinize sağlık.
Damocles (222 puan) Üye
2020-08-14 00:46:51
Çeviri için teşekkürler elinize sağlık.
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-08-10 10:34:51
Çeviri için teşekkürler
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-29 23:49:14
Bölüm için teşekkürler
bcennet11 (75 puan) Üye
2020-07-24 21:33:53
Kiliseyle husumet hissetim
Ulaş (1600 puan) Üye
2020-07-24 20:16:55
🍿🍿🍿🍿 devam et yuki izliyorum :))
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-07-24 17:46:45
Yeni bir darbemi yoksa yuki bir darbede sen yap krallık senin miss
Kiriyodx (69 puan) Üye
2020-07-24 17:28:38
Kesin bizim kızı evlendirmek ilgili bişey umarım bizim eleman kibar davranmaz birkaç aptalı öldürüp olayı kapatır direk yani tüm ülkeyi yok edecek güce sahip 2 3 dene gerkesizle uğraşmasın yaw
Kaptan bijon (103 puan) Üye
2020-07-24 17:08:19
Ćeviri ve edidit için teşekürler
Ellas (919 puan) Üye
2020-07-24 16:58:15
her romanda olduğu gibi klisedekiler yine bir sorun olcak gibi geliyor
Ker!m (339 puan) Üye
2020-07-24 16:23:45
E. S.