Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

29 Temmuz 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1133 Görüntülenme
Bu bölümü 34 Kişi beğendi.
Cilt 17

İzdiham - Kısım 3

“Oh, görünüşe göre Nell saldırıyı yaptı.” Koca bir patlamayı duyup, ardından başlayan kan yağmurunu görünce, kahramanın olduğu tarafa baktım. Gerçekten kan yağıyordu. İçi dışına çıkmış canavarlar, daha doğrusu canavarların kalıntıları, gökyüzünden toplu halde düşüyor ve bölgeden geriye kalanı, hayati sıvılarıyla boyamışlardı. Öğğğk. Evet, kafamı çevireceğim. Sizi bilmem ama, be pek de vahşet seven bir tip değilim.

 

“Bu bayağı gürültülüydü.” dedi Enne, telepati kullanarak.

“Evet. Ve tamamen harikaydı.” dedim. “Nell ve ben güçlerimizi birleştirdiğimizde işte bu ortaya çıkıyor.”

“Hı-hı. Ama eğer biz birleştirmiş olsaydık daha güçlü olurdu.”

 

Kılıç, kendini beğenmiş bir şekilde üstünlüğünü belirtmişti. Biliyor musunuz, şimdi bir düşününce, Enne gerçekten de her şey olup bittikten sonra galip gelmeyi çok seviyor, değil mi? Bir bakıma, neredeyse önemsiz sayılırdı. Acaba bunu kimden öğrendi?

 

“Evet, eminim öyle olurdu.” donakalmış ordunun arasında hızla ilerlemeye devam ederken gülmüştüm.

 

Yanından geçtiğim düşmanları yenmekle uğraşmamıştım. Bugünlük, bu görev benim değildi. Baş karakter tacında elimi çekmiştim ve kendime daha çok destekleyici bir rol seçmiştim.

 

Göze batmayı ya da gösteriş yapmayı planlamasam da arkama yaslanıp Nell’in her şeyle tek başına ilgilenmesine niyetim de yoktu. Onu gereksiz strese sokmanın bir sebebi yoktu. Kendi aptallığımın bir sonucu sebebiyle onun incindiğini görme fikrine bile katlanamıyordum. İşte bu yüzden doğrudan düşman saflarının derinlerine dalmıştım.

 

Bir canavar topluluğunu zayıflatmak, stratejik olarak herhangi bir orduyu zayıflatmaktan farksızdı. Herhangi bir mantıklı durum altında en geçerli çözüm, düşman komutanını etkisiz hale getirmekti. Komuta merkezi olmayan bir ordu, anca başa çıkılmaz bir ayak takımı kadar etkili olurdu.

 

Varış noktama ulaştığımda, gizlilik yeteneğimi devre dışı bıraktım ve hedefim olarak belirlediğim hantal titana doğru baktım.

 

“Hey koca çocuk, orda havalar nasıl?”

 

Selamlamamı yönelttiğim canavar, aniden belirmeme pek de şaşırmamıştı. Hatta, iki gözü uzun süredir benim üzerimde, benimkiler de onun üzerinde olduğundan, ortaya çıkmamdan çok öncesinde beni fark etmiş gibiydi. Farkındalığına bir başka kanıt da birkaç kalın notanın birleşip bir dizi homurtuya dönüşmesi şeklinde verdiği, sakin sesli tepkiydi. Her ne kadar sözlerinin anlaşılır bir şey olup olmadığını anlayamasam da en azından selamlamama kendince karşılık verdiğini anlamıştım.

 

Benim iki katımdı. Gerçekten. Hem uzunluğu hem de genişliği, benim iki katımdı. Tepeden tırnağa koca, şişkin kaslarla kaplı vücudu, her yerinde bulunan sayısız yara iziyle birlikte, onu daha korkutucu yapıyordu. Kafasının ön tarafından çıkan iki boynuzdan biri, muhtemelen bir başka savaş sonucunda aldığı bir başka hasardan dolayı ikiye bölünmüştü. Silahı, bir ağaç gövdesi kadar kalın olan sopası, benim kadar uzundu. Hiçbir şekilde iyi yapılmış olduğu söylenemezdi. Sanki yerden bir ağacı sökmüş ve şu anki şekline sokmak için, hangi aleti kullandıysa, onunla kaba bir şekilde yontmuştu. Bana vurduğunda canımı yakarmış gibi görünüyordu. Vuracağından değil tabii ama yine de öyle görünüyordu. Birini dümdüz etmek için kullanılacak türden bir silaha benziyordu kesinlikle.

 

***

Irk: Ogre

Sınıf: Ogre Kralı

Seviye: 72

***

 

Analiz sonuçları hem haritamdan hem de gözlemleme çabalarımdan öğrendiğimi doğrulamıştı. Hem diğerlerinden çok fazla olan seviyesinden hem de açık bir şekilde burada bulunan en güçlü ırkın kralı olduğunu gösteren unvanından anlaşılacağı üzere, onların lideriydi. Tehdit oluşturabilecekler seviyesindeki cin cücelerin aksine hem ogreler hem de orklar tehlikeliler seviyesindeydi. Gerçi, iki tür de hiçbir şekilde denk değildi. Ogreler besin zincirinin üst kısımlarında bulunuyordu ve genel olarak daha tehlikeli olarak görülürlerdi.

 

Ogre Kralı’nın sesini duyan yakınındaki adamları, gerçekliğe geri dönmüşlerdi. Cin cüceler ve orklar, kılıçlarını savurup, işlerine burnunu sokanla çarpışmak için harekete geçerlerken, tiz seslerle ciyaklamaya başladılar. Ama menzile giremeden durduruldular. Kralın bir yumruğunu kaldırıp başına paralel şekilde çekerek yaptığı hareket, bulundukları yerde kalmalarına sebep olmuştu. Ve her ne kadar dinginlik hissi öğretilmemiş olsa da en azından saçma sapan bağırmayı kesmişlerdi. Vay be. İşte lider diye buna derim. Adamları üzerindeki hakimiyeti, demir kadar sağlamdı.

 

Çoğu için, seçimi gerekçesiz görünebilirdi. Beni çevreleyip ordusunun ağırlığının altında ezmek için daha iyi bir fırsat olamazdı. Böyle bir şey mümkün olsaydı. Ordusu bana hiçbir şey yapamazdı. Ve o da bunu benim bildiğim kadar iyi biliyordu.

 

“Bak dostum, neden burada olduğunuzu ya da neyin peşinde olduğunuzu bilmiyorum. Ve açıkçası, hiç de umurumda değil. Demek istediğim, anladım, muhtemelen bütün bunları bir sebepten yapıyorsunuz ve bahse girerim muhtemelen bu bayağı süper bir sebeptir. Ama bunun bir önemi yok. Şehrin üzerine yürüme olayı? Evet, bu gerçekleşmeyecek.” Ogrenin beni tam manasıyla anlayacağını bilmiyordum, ama yine de konuşmaya devam etmiştim. “Gücenmece yok dostum. Bunu bir tür kötü şans olarak düşünebilirsin.”

 

Etkili olması için bir anlık beklerken, sessiz bakışlarla karşılanmıştım.

 

“Ama bu kadar konuşmak yeter. Bu bir savaş ve savaş alanının farklı taraflarında bulunuyoruz. Bu işlerin tam olarak nasıl döndüğünü bildiğinden eminim.”

 

Enne’i omzumdan kaldırdım ve ağız kısmını canavarın burnuna doğrulttum.

 

Yavaşça gözlerini kapadı ve bir süre sessizce durdu.

 

Birden etrafındaki aura değişmeye başladı. Gözleri hızla tekrardan açılınca bir yöneticiden bir savaşçıya dönüştü. Sopasını kaldırıp başlayacak kavgaya kendini hazırlarken, sımsıkı kapalı olan ağzı, heyecanlı bir sırıtışla açıldı. Düelloyu destekleyecek kadar geniş bir halka yaratmak için adamları geri çekilirken, bunun da isteğini adamlarına iletmek için bir emir görevi gördüğünü düşünmüştüm.

 

“Biliyor musun, hep böyle bir şey yapmak istemiştim.” Şu andan çok da farklı olmayan durumlar içeren birçok tarihi filmi anımsarken gülümsedim. “Ve görünüşe göre bunu isteyen tek kişi ben değilim.”

 

Kartlarımızı açtık---

 

O, ağır, aşağı doğru bir vuruş yapmak için sopasını kaldırırken, ben ise Enne yanımda olacak şekilde bir pozisyon aldım, kılıcımın ağız kısmını, vücudunda bir yarık açmak için hazırladım.

 

---Ve bağırmaya başladığında, oyunumuza başladık.

 

***

 

“İyi akşamlar. Biraz zamanınızı ayırabilir misiniz?” İyi giyimli bir adam, şehrin kapısında duran adamlardan birinin omzuna dokundu.

“Tabi---” Sengilia’nın en başarılı komutanlarından biri olan şövalye, arkasını döndüğünde, konuşanın kim olduğunu öğrenince, telaşlanmış bir çocuk gibi bağırdı. “S-sör Raylow!? S-sizin karşınızda olmak büyük bir ayrıcalık efendim! B-bu onuru neye borçluyum!?”

“Tesadüfen şehirde bulunuyordum.” Emekli komutan, Nigel’ın malikanesinden ayrılmasının üzerine hemen savaş alanına gitmiş, konuşurken şehrin dış duvarları ile yaklaşan ordu arasında boylu boyunca uzanan yarı saydam bariyere bakmıştı. “Bu, kahramanın büyülerinden biri mi?”

“Kesinlikle öyle.” dedi şövalye. “Kahraman olduğunu düşündüğümüz bir kadın, bunu, savaş başlamadan hemen önce yarattı. Hemen hemen aşılamaz bir sağlamlıkta ve adamlarımın yaralanmalarını kesinlikle engelliyor.”

 

Raylow bakışlarını duvardan çevirip kapıya yönlendirdi. Büyüyü yapan kişi, hemen dikkatini çekmişti. Bir doğal afet kuvvetiyle hareket ediyordu. Ona yaklaşan her canavar tek ve hassas bir vuruşla öldürülüyordu. Teknik olarak, bir savunmacı rolünü oynuyordu. Amacı şehri korumak ve istilacılarını uzaklaştırmaktı. Ve buna karşın, düşman saflarını kıyma şekli, saldırgan tarafın sanki o olduğunu gösteriyordu.

 

“Görünüşe göre o kadar da endişelenmeme gerek yokmuş.” diye mırıldandı başkan. Bir anlık durakladıktan sonra bir kez daha şövalyeye döndü. “Ne senin komutanınım ne de Sengilia’nın güçlerinde onursal bir pozisyonda bulunuyorum, o yüzden bunu senden istemem belki kabaca gelebilir ama, bana hızlı bir durum raporu verebilir misin?”

“H-hiç de bile efendim!” diye yanıtladı şövalye, panik bir şekilde. “Sizin kadar savaş sanatında yetenekli bir kişiye doğrudan rapor vermek, benim için bir onurdur!” Devam etmeden önce düşüncelerini toplamak için bir anlık durakladı. “Kahraman, düşmanın ilerleyişini durdurdu.” Sesinde biraz da olsa bir gerginlik vardı, ama açık ve öz kalacak kadar kendini sakinleştirmişti. “Güçlü bir büyüyle ilk dalgayı yok etti ve şu anda ikinci dalgayla mücadele içerisinde. Onun çabaları sayesinde, hiçbir zayiat vermiş değiliz.”

 

Raylow, askerlerin çoğunun bulunduğu surlara doğru başını kaldırdı. Savaştan uzakta tutulduklarından, savaş gayreti için yapabilecekleri tek şey tezahürat yapmaktı. Ve öyle de yaptılar. Sesleri coşku ve heyecanla doluydu. Kendilerini kaybetmişlerdi. Yaşlı başkan güldükten sonra, ona eşlik etmesi gereken adamı hiçbir yerde göremediğini fark edince kaşlarını çattı.

 

“Bunca zaman tek başına mıydı?” diye sordu Raylow. “Yanında bir yoldaşı olduğunu düşünmüştüm.”

“Önceden yanında birinin olduğunu gördük efendim.” dedi şövalye. “Bu kişinin bir erkek mi yoksa bir kadın mı olduğunu tam olarak belirleyemedik. Ne de yaşını tahmin edemedik. Ancak, ikisi açık bir şekilde etkileşimde bulunduklarından, sanırım bahsettiğiniz yoldaşın o olduğu varsayımında bulunabiliriz.” Komutan, bir elini çenesine götürdü. “İyi bir noktaya değindiniz efendim. Yoldaşının nereye gittiği hakkında hiçbir fikrim yok, ama onu bariyerin dışında gördüğümden eminim.”

 

Kaşlarını bu sefer, kendini düşüncelerin içinde kaybetmiş bir şekilde çatmıştı.

 

İblis lordu savaşa katılmıştı. Bundan emindi. Ortalığı cehenneme çevirebilen bir adamın böyle düşük seviyeli canavarlardan oluşan bir ordudan kaçmasının bir manası yoktu. Bu sadece, bilerek gözden ırak kalmaya çalıştığı anlamına gelebilirdi. Çünkü, bütün dikkatleri kahramanın üzerine çekip, onun durumunu düzeltmek istiyordu.

 

Raylow’un, iblis lordunun planladığı şeyin tam nedeni hakkında bir fikri yoktu. Ama iki şeyden emindi. İlki vardığı sonuçtu. Şu anki durum hakkında mantıklı başka bir açıklama yoktu. İkincisi ise, iblis lordunun planının işe yaradığıydı. Bulunan her bir askerde, takdir hissi içinde oldukları görülebiliyordu. Sengilia’nın savunulması, ziyaret ettikleri her barda konuşulacağı kesin olan bir konu olacaktı. Oradan, yolculukları boyunca taşıyacakları ozanlara yayılacaktı. Bütün diyarın onun kuvveti ve yiğitliğini öğrenmesi, çok sürmeyecekti.

 

“Adamdaki cesarete inanamıyorum...” başkan, iç çekerken bir elini burun kemiğine götürdü ve böyle kötü bir durumu, yüksek seviye halk gösterisine dönüştüren kahramanın nişanlısının, ne kadar desur olduğunu düşünüyordu.

 

“Sör Raylow, sonraki hamlemiz hakkında bir öneriniz var mı?” Komutanın iyi niyetli sorusu, başkanı gerçekliğe geri çekmişti. “Askerler emrinizle hareket etmeye hazır.”

“Sizin komuta subayınız olmadığımdan gayet eminim.” Raylow, savaş alanına göz gezdirirken, bir iç çekti. “Kahraman, düşman kuvvetlerini açık bir şekilde eziyor, ama savaş alanı öngörülemez bir yerdir. İşlerin ne zaman dönebileceğini hiç bilemezsiniz.” Kendi karşı çıkışına rağmen konuşmaya devam etmişti. “İşte bu yüzden, karşılaşılabilecek herhangi potansiyel ihtimale karşın hazırlıklı olmamız, bizim yararımıza olacaktır. Gerek olduğunda onun yardımına koşmaya hazır olmalıyız.” Eski komutan, etkilenmiş bir şekilde gülmüştü. “O güçlü. Ama benim kadar siz de bilirsiniz ki, hiçbir gerçek savaşçı, bir savaşta bir kadının tek başına mücadele etmesine izin vermez. Bu duvarın öteki tarafına geçmek için bir yol bulmak mümkün mü bilmiyorum, ama en azından denemeliyiz. Kendi başlarının çaresine bakıp Sengilia askerlerinin yiğit adamlardan olduğunu ona gösterebilecek elitlerden oluşan bir grup gönder.

“Derhal efendim.” dedi komutan gülerek. “Böyle bir mücadeleden geri duracak değilim. İçimdeki savaşçı kanı, size, kahramana ve yaklaşan canavar güruhuna, Sengilia askerlerinin korkaklıktan ne kadar uzakta bulunduğunu göstermek için kaynıyor!”

 

Şövalye, yaşlı savaş kahramanını selamladıktan sonra adamlarını toplamak için ayrıldı. Canlı, enerji, coşku ve feyizle dolu bir yürüyüşü vardı.

 

Diğer adamdan yayılan aşırı coşkuyu görmek, Raylow’un gergin bir şekilde kaşlarını çatmasına sebep olmuştu.

 

“Gerçekten en iyi seçim bu muydu...?” Şehrin duvarlarının dışında savaşan kıza bakarken düşünmüştü. Cevabın evet olduğundan şüpheliydi. Kahramanın, birtakım olarak çalışabildiğini göstermesi önemliydi. Dost canlısı olmanın ve bir takım içinde çalışmanın nihayetinde, iyiliği ve insanlığının devam ettiği belli olmayan bir güç ışığı olarak kalmasından, çok daha fazla sevilmesini sağlayacağını hissetmişti. “Her şeyin planlandığı gibi gitmesi için sadece dua edebilirim.”

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Shin (95 puan) Üye
2021-04-26 02:12:03
Çeviri ve edit için teşekkürler.
yusuf (157 puan) Üye
2021-03-31 08:55:02
spot ışığı nell'de ağır iş yuki de savaş gg olay dizisi devam etmekte ehh bu oyun bitecek ... canım sıkıldı neyse bölüm için tşk
STERBEN (225 puan) Üye
2020-10-12 19:45:33
Bölüm için teşekkürler elinize sağlık
Kunai 52 (151 puan) Üye
2020-09-07 23:11:09
Çeviri için teşekkürler.
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-08-10 11:41:53
çeviri için teşekkürler
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-30 00:49:22
Bölüm için teşekkürler elinize sağlık
DeliDana (2871 puan) Üye
2020-07-29 17:24:05
Yav reis git biraz hava bas eziklere.
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-07-29 15:30:41
Ogreyle muhabbet edecek sandım bir an
Ker!m (339 puan) Üye
2020-07-29 14:00:17
E. S.
Kaptan bijon (103 puan) Üye
2020-07-29 13:52:38
Çeviri için teşekürler yb devamkeee
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-07-29 15:29:37
@Kaptan bijon, bronz rütbeye terfi ettin 👏 🙂
Oburcuk (733 puan) Üye
2020-07-29 13:10:54
çeviri için teşekürler ichinose iyiydi
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-07-29 15:29:15
@Oburcuk, klasmanın rütbesiz 😂
Oburcuk (733 puan) Üye
2020-07-29 15:50:00
@ASİLZADE, anlamadim?
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-07-29 19:45:28
@Oburcuk, çeviri için teşekkürler ve benzeri yazan herkese rütbe dağıtıyorum 👍😋