Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk
Komplonun Bir Parçasını Ortaya Çıkarmak
İhtiyacım olan bilgiyi itiraf ettirdikten sonra hana geri
döndüm. Handa, bulduklarımı tartışacağım yaşlı başkanı buldum. “Tüccarın”
aslında, kahramanın koltuğunun boş kalmasını isteyen pislik bir soylu
tarafından gönderilmiş bir ajan olduğu ortaya çıkmıştı.
Orduyu çekip, tam bizim geldiğimizin ertesinde saldırı
yapmalarından kendisinin sorumlu olduğunu itiraf etmişti. Yöntemi, kendini
iğrenç bir maddeyle kokutmak, evlerine girmek ve sağı solu dağıtmaktı.
Dikkatlerini çektikten emin olduktan sonra, peşinden geldiklerine emin olacak
şekilde doğrudan şehre geri dönmüştü.
Planı, onu işe yaramaz olarak suçlamaya yarayacak kadar büyük
sayıda kayıp verdirmekti. Varlığının, ölen asker sayısına hiçbir etkisi
olmadığı hakkında tartışma niyeti vardı. Ama, müttefiklerinden birinin bile
kılına zarar gelmediğinden, tadı kaçmıştı. Bildiği kadarıyla, tek başına gelen
kuvvetleri ezmiş ve orduyu geri çekilmeye zorlamıştı. Planları boka batmıştı.
Yaptığı hesaplardaki hatalar, bütün planı yolundan çıkarmıştı. Özenle
hazırladığı planı çöpe atmak ve olay mahallinde sudan bir tartışma çıkarmak
dışında bir seçeneği kalmamıştı. Sana iyi oldu piç herif.
Komplonun arkasındaki isim, görünüşe göre Argus Ladorio’ydu.
Niyeti, Nell’in saygınlığını kovulacak seviyeye gelene kadar indirmekti. Planın
geriye kalan detayları ajanla paylaşılmamıştı, ama muhtemelen kahramanın yerine
bir dalkavuk yerleştirerek, bu güçlü noktadaki adamı Argus’un emir kulu yapacak
ve hem kilise hem de hükumet üzerindeki nüfuzunu artıracaktı.
Bu bayağı sağlam bir plandı. Pekâlâ, şunun altını kesinlikle
çizeyim, dostum, buraya gelmem kesinlikle iyi bir fikirmiş. Eğer Nell tek
başına gelseydi, kim bilir başına neler gelirdi. Türlü türlü oyunlar
oynayabilirlerdi. Zaten oynuyorlardı da.
Onu indirmek için yaptıkları ilk deneme başarısız olmuştu.
Ama bu, her ne şekilde olursa olsun, onunla uğraşmayı keseceklerinin
garantisini vermiyordu. Tam tersine, gayretleri daha da artacaktı.
Nell benim tam tersimdi. Ben sadece kendi çıkarlarıma hizmet
eden olaylara karışırken, o, ismini ve cismini bilmediği sayısız insan adına
hareket ediyordu. İyi bir kalbi olan, tatlı bir kızdı. Ve, bir araç muamelesi
görmekten ve siyasi kazanım elde etmek için kullanılmaktan çok daha fazlasını
hak ediyordu. Ve buna karşın, bu ülkeyi yöneten birçok adam, onun bir
“kahraman”dan öte olduğunu göremiyordu. Onun taviz vermeyen ve aşırı özgüven
yoksunluğuna rağmen görevlerini tamamlamak için elinden geleni yapan bir kız
olarak görebilecek seviyede değillerdi. Halkının koruyucusu rolünü oynayabilmek
için ne kadar çabaladığını anlayamayacak kadar körlerdi. Ve bu beni
kızdırıyordu. Beni, yakıp yıkacak seviyeye kadar kızdırıyordu. Siz orospu
çocukları bayağı cesursunuz. Hakkınızı teslim edeyim. Ama bu değişecek.
Kesinlikle değiştireceğim.
Kendi çıkarları için onun düşmesini dileyen her kim var kim
yok hepsine öfkemi tattırmaya çoktan karar vermiştim. Ona zorla bir şeyler
yapmaya kalkarlarsa, ben de onlara zorla bir şeyler yaptıracağım ve onları,
elimdeki her şeyi kullanarak un ufak edeceğim. İblis diyarındayken bir kez
batırdım zaten. Ve bundan dersimi aldım. Bu sefer daha esaslı iş çıkaracağım.
“Hmmmm...” yaşlı başkan ona verdiğim gizli bilgiler üzerine
derin düşüncelere dalmışken, bir elini çenesine götürdü. “Peki ajana ne oldu?”
Oh. Doğru ya. Onunla konuştuğumu neredeyse unutmuştum.
Sorduğu soru beni hayal aleminden aşağı çekti ve yaptığımız konuşmaya tekrar
odaklanmamı sağladı.
“Açık mı olayım? Bilmiyorum. Eğer şanslıysa hayatta kalır,
ama şansıma pek güvenmezdim.” dedim omuz silkerek. Demek istediğim, ona
çooooook bir şey yapmadım. Şöyle ki, sadece kollarını ve bacaklarını kestim ve
bir grup ogrenin önüne attım. Belki onu yememişlerdir. Belki.
“Ben... sormayacağım.” Raylow, ifadesinin hoşnutsuzluktan
sert bir şekle bürünmesi için bir süre durdu. “Argus’un tek komplocu olduğundan
çok şüpheliyim. Daha büyük bir güç için çalıştığına neredeyse eminim.”
“Gerçekten mi? Nedenmiş?”
“Argus’un alçak planlarının bitmek bilmez olduğu hakkındaki
dedikodular. Uzman bir komplocu olarak bilinir, ama kilise kadar sarsılmaz ve
geniş etki alanı olan bir organizasyona bir köstebek yerleştirebilecek kadar
nüfuzlu değil.
“Pekâlâ, mantık olarak bu, o seviyede nüfuza sahip biri için
çalıştığı anlamına mı geliyor?”
“Benim bakış açıma göre, muhtemelen öyle.” dedi başkan
başını sallayarak. “Başkente varır varmaz, onu araştıracak birilerini
ayarlayacağım. En azından birkaç ipucu bulabileceğimizden eminim. Doğal olarak,
bulduğum her şeyi sana derhal ileteceğim.”
“Güzel. Teşekkür ederim ve bütün bu sorunlar için üzgünüm.”
“Sorun değil.” dedi Raylow. “Kahramanı tehlikeye sokan
herhangi bir çirkin komplo, insanlığın geri kalanını tehlikeye sokar. Bunu
çözmek için seninle çalışmak gayet doğal.” Sanki tedirginlik yüzünden
yapıyormuş gibi, ellerini birbirine geçirmek için bir anlık duraksadı. “Ama
sana sormam gereken bir şey var. Başkente ulaştığında ne yapmayı planlıyorsun?”
Bu gayet iyi bir soru. Asıl planım, Nell’in patronunu alıp,
Nell ve geleceği hakkında kısa bir konuşma yapmaktı. Başka bir şey yapmayı
planlamamıştım aslında. Ancak, şimdi Argus ve arkadaşlarını bildiğim için, her
şey değişmişti. Artık listemdeki ilk şey, bütün düşmanları ortaya çıkarmak ve
etkisiz hale getirmekti. Birileriyle konuşmanın beklemesi gerekiyordu. Şeyyy,
bir dakika. Ne aptalım. Aslında ikisini de aynı anda yapmamı engelleyecek
hiçbir şey olmadığından, sanırım böyle yapacağım. Hatta bu belki daha iyi bile
olabilir.
Nell’in nişanlanmış olması, gayet kaliteli bir yem olabilir.
Bu işin arkasındaki adamın bu durumu avantajına çevirip onun canını yakmak için
bir bir sebep olarak kullanacağından şüphem yok.. Eğer emir komuta zincirinin
tepesine doğru öldüre öldüre ilerleyeceksem, başkentte takılmak, düşmanları
açığa çekmek için muhtemelen fazla fazla yetecektir.
“Nasıl hissedersem ona göre davranacağım.” dedim dürüstçe.
“Ve ilk hamlelerini yaptıklarından, sanırım bu, kendi hamlemi yapacağım
anlamına geliyor.”
“...Mümkünse, şehir halkına zarar vermekten kaçınabilir
misin lütfen?”
“Böyle bir şey yapmayı planlamıyordum. Adamlarının rastgele
birilerini öldürmesi, sadece Nell’in saygınlığını azaltacaktır. Dikkatli
davranacağım.”
Cevabım, başkanın iç çekerek, gözle görülür bir rahatlama
yaşamasına sebep olmuştu. ...Peki, neden bana kana susamış bir manyakmışım gibi
davranıyor? Yemin ederim değilim.
“Teşekkür ederim.” dedi. “Endişelerim için kusura bakma,
gücünün büyüklüğünü bildiğimden kaynaklanıyor. Kıyamet koparmaya karar verip
Alshir’in sokaklarını halkının kanıyla bulamaya karar verirsen, seni hiçbir
şekilde durduramayacak olmak, beni ürkütüyor.
“Ah, hadi ama. Aşırı abartıyorsun. Beni durdurabilecek bir
sürü şey var.”
Olmadığım tek bir şey varsa, o da her şeye gücü yeten biri
olmamdı. En sonunda Lefi’nin yanında olabilecek kadar gelişmek için elimden
geleni yapıyordum, ama onun yakınında bile değildim. Onun aksine ben, her gün
eğitim yapıyordum, çünkü kılıç kullanabilir seviyede olduğumu hiç sanmıyordum.
Dahası, dövüş stilim karışık ve düşmanımın zayıflıklarını hedef alma üzerine
kurulu, sanki oyun oynarmış gibiydi. Rakiplerimi hazırlıksız yakalamak için
dilediğimce numaralar ve tuzaklar kullanıyordum. Zehirli bataklıklar, taştan
kazıklı çukurlar, büyülü bombalar, kara mayınları, çivili tabutlar ve birçok
başka niş eşya, zindan efendisi alet çantamın birer parçası olmuşlardı.
Başta kullandığım her tuzağı satın almıştım, ama zamanla onları
büyüyle yapmayı öğrenmiştim. Yaratılan eşyalar çok daha düşük maliyetli olsa
da, pek de etkili değillerdi. Gerçi, aynısı su ejderhası büyümde olduğundan,
yapmaya devam ettiğim sürece eninde sonunda bunda ustalaşacağımı biliyordum.
Günün birinde, çok miktarda ölümcül tuzağı düşmanımın ayaklarının dibine hiç
zorlanmadan kurabilecek kadar yetkin olacağımdan emindim.
Elimin altındaki bunca alete rağmen, kendimi, Uğursuz
Orman’ın bütün canavarlarıyla karşılaşacak seviyede göremiyordum. Çoğu, beni
tamamen aşıyordu. Evcil hayvanlarım ve ben başa çıkamayacağımız bir şeyle
karşılaştığımızda, ı-ıh deyip canımızı kurtarmak için kaçıyorduk.
Halledebileceğimizi düşündüğümüz canavarlar bile, her zaman beklediğimiz gibi
davranmıyordu. Ara sıra çıkan numunelik bir tip avuçlarımızdan kaçmayı
başarabiliyordu. Ve bölge üzerinde hak iddia etmekle uğraşmamalarının sebebi
buydu sanırım. Canavarlar aşırı düşmanca davranıyordu.
Her ne kadar hayvanlarım ve ben genellikle kaçmayı seçsek
de, bizden güçlü rakiplerimizle savaşmak için kendimizi zorlamıyor da değildik.
Anında zindana dönebilme yetimiz tarafından sahip olduğumuz güvence bize,
güvenli bir şekilde zayıf canavarları öldürüp durmak yerine sınırlarımızı
zorlama fırsatı sağlıyordu.
“Evin yaptığın anormal derecede tehlikeli orman dışında
bunun geçerli olabileceğinden bayağı şüpheliyim...” dedi başkan, iç çekerek.
“Evet, belki öyle, ama şöyle ki, dünya bayağı büyük bir yer.
Ne olursa olsun durdurulamaz değilim ve benden çok daha güçlü birçok kişi ve
canavar var.” dedim. “Aklıma gelmişken sormak istediğim bir şey var, bu olay
planlarımızda bir değişiklik yaratır mı? Çünkü hala bugün buradan
ayrılabileceğimizden şüpheliyim.”
“Yaratır.” dedi kelleşen başkan. “Adamların her şeyi düzene
sokması yarım gün alır. Öğleden sonra ayrılabilmemiz mümkün, ama kalkışımızı
bunun yerine sabaha erteledim. Alshir’e gecenin bir yarısı varmanın bir anlamı
yok. Güneşin çoktan doğduğunu ve gün ortasında uyumanın nispeten zor olduğunu
biliyorum, ama bu fırsatı dinlenmek için kullanmanı öneririm. Güçlü olsan da
böyle uzun bir günün ardından sen bile muhtemelen yorulmuşsundur.”
“Evet, iyi fikir. Biraz kestirmek kulağa çok iyi geliyor şu
an.” Konuşurken hanın lobisine baktım. “Ah, Nell nerede? Çoktan odaya geri mi
döndü?”
Hala sabahın erken saatleri olsa da dün geceki olay herkesi
sabaha kadar uyanık tutmuştu. Bir sürü insan uyanmış dolanıyordu, ama Nell
onlardan biri gibi görünmüyordu. Başkanın askerlerinin çoğu etraftaydı, ama
kahramanın kendisi hiçbir yerde görünmüyordu.
“Savaş sonrası temizlik için şehir muhafızlarına yardıma
gitti. Yeterince ilerleme kaydettikten sonra paydos verdiler ve onu para
götürdüler. Onlara katılmadan önce araştırmalarını tamamlamanı beklemek istiyor
gibiydi, ama hararetli istekleri geri çeviremedi.”
“Evet, baskı altındayken hep pes eden türde birisi
olmuştur.” dedim.
Onun zorla götürüldüğünü kafamda canlandırırken gülümsedim.
“Uygunsuz bir şey olmadığından emin olmak için adamlarımdan
bazılarını onunla gönderdim.” dedi başkan, pişman bir şekilde. “Ama bu olayı
bütün olarak durduramadığım için özür dilerim. Bir grup adamın evlenmek üzere
olan bir kadını alkolün etkisi altına sokabilecek bir yere götürmesine izin
vermek, hiç iyi bir fikir değildi.”
“Yani tabii, ısrarcı tiplerin yanında Nell pek de dirençli
olmasa da aptal ya da birileriyle takılacak birisi değil Yeri geldiğinde hayır
diyebilir. Merak etme.” diyerek güldüm. “Peki bu bar nerede?”
“Surların yakınında bir bar olmalı. Toplanan grup, nasıl
desem... biraz vahşi olduğundan, hiç zorluk çekmeden bulabileceğinden eminim.
Sanırım bakman gereken tek şey, sokaklarda sızıp kalmış büyük bir grup adam
aramak.”
“Tamamdır, teşekkürler. Gidip onu alacağım.”
Başkana normal bir şekilde el salladım ve kapıdan çıktım.