Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

31 Temmuz 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1244 Görüntülenme
Bu bölümü 38 Kişi beğendi.
Cilt 17

Kararlılık

“...Görünüşe göre yaşlı moruk bariz olduğunu söylerken şaka yapmıyormuş.” Önümde serili olan manzaraya bakarken kendi kendime mırıldanmıştım. Öyle korkunç bir manzaraydı ki, sanki canavar ordusunun saldırısı başarılı olmuştu. Askerler ve şehir halkından bir sürü kişi sokaklara yayılmış, sanki katledilmiş görünecek kadar pis ve dağınıklardı. Vay anasını, aaah... sadece... vay be.

 

Uyanık olan birkaç kişi, durumu sadece daha da kötü gösteriyordu. Akşamdan kalmışlığın sonucu olarak ağrıyan başları, sallanıp durmalarına ve zombi gibi inlemelerine sebep oluyordu. Eeeeeevet, burada nelerin döndüğünü bilmesem, muhtemelen bir korku filminin içinden geçmiş olabileceğimi düşünürdüm. Ya da cehennemin. Muhtemelen cehennemin.

 

Pekala, bu saçmalık. Ama sadece koku yüzünden. Öyle sertti ki, muhtemelen kilometreler öteden bile alınırdı. Durum her neyse, bir şey kesindi. Saldırının hemen ardından yapılan parti yakın zamanda unutulacak gibi değildi. Büyük ihtimalle, hatalı olan dolaylı olarak bizdik. Düşman baskınında hiç rol oynayamadıklarından dolayı, muhtemelen askerlerde aşırı enerji birikmişti. Düşene kadar elinden geldiği kadar partilemek, aşırı yüklenmiş pillerini boşaltmak için kendi yöntemleriydi sadece.

 

“Ölülerle” bezeli sokakta ilerlerken, onlara basmamak için dikkat ediyordum. Birkaç dakikalık gezintiden sonra, nihayet merkez noktaya, yani bara ulaştım ve içeri bir göz attım. “Görünüşe göre mekân burası.”

“Üzgünüm, ama kapalıyız.” dedi barmen. “Eminim sebebini görebiliyorsunuzdur.”

 

Benim gibi o da bir grup yarı cesedin içinde yolunu bulmaya çalışıyordu. Benim aksime onun elinde bir süpürge vardı ve sarhoşlar tavernasının her yerinde sızıp kaldıktan sonra yaptığı temizliğin ortasındaydı.

 

“Sorun değil. Buraya bir aile üyesini almaya gelmiştim zaten.” dedikten sonra odaya göz gezdirdim. “Ama evet, haklısın. Görünüşe göre her şeyi tekrar hazır hale getirmek, muhtemelen çok can sıkıcı bir sorun olacak.”

“Evet, sonuçta iş iştir.” diye güldü barmen. “Bu dükkânın sahibi olarak, hiç umursamıyorum diyemem.”

“E Makul.”

 

İşte girişimci ruh diye buna derim.

 

Barmenle biraz lafladıktan sonra, aradığım kişiyi bulmak için dükkana dağılmış cesetleri ayıklamaya başladım.

 

“Bir bakalım... Nell... Nell... Aha, işte burada!” Bir süre sonra, onu bir sandalyenin üzerinde, yüzünü kollarının üzerine yaslamış bir şekilde sızmış buldum. Ona ulaşınca ellerimi omuzlarına yerleştirdim ve onu birkaç kez hafifçe sarstım.

“Nell. Uyan. Hana geri dönme zamanı.”

“Nnmmnnm...” yavaşça doğrulup gözlerini ovuştururken hafifçe inlemişti. “Yuki...?”

“Evet, benim. Hadi, gidelim buradan. Uyumak istiyorsan, oraya gittiğimizde uyuyabilirsin.”

“Hehehe... Ukkiiii.” Bana doğru eğilip yüzünü göğsüme sürterken sarhoş bir şekilde kıkırdadı.

 

Yarı uykuda mıydı? Yoksa sadece sarhoş muydu? Hmm... Görünüşüne bakarsak, muhtemelen ikisi de.

 

“Lanet olsun kadın, ne kadar içtin?”

“Hmmm... Çok!” dedi. “Öğzür diğleerrim, seeğnnn hağla meşşşgulken pağrtilemeeye bağşladık.”

“Sorun değil. Bunun kadar önemsiz bir şeye takılmak için anca bir çocuk olmak gerek.”

“Mhmm... Seeğn çoğk iyiğsin.”

 

Tamam, peki. Hala biraz sarhoş olduğu kesin. Sözlerini olmayacak kadar karıştırıyor. Ve bunun üzerine bir de garip davranışları var tabii. Bulunduğu durumu düşünürken omuzlarımdan biriyle onu destekledim ve ayağa kalkması için yardımcı oldum.

 

“Yuki.”

“Evet?”

“Beğni taşııı!”

“Hay lanet olsun...” çömelip sırtıma binmesine izin verirken iç çekmiştim. “Cidden. Ne kadar içtin sen be?”

“Çoooğğğğk!” Kollarını boynuma doladı ve güvende olduğunu göstermek için boynumu sıktı.

 

Lanet olası sarhoş. Ayağa kalkıp dengemi sağladıktan sonra kendi kendime gülümsedim.

 

“Gerçekten çok güzel kokuyorsun!”

“Bu... utanç verici. Böyle şeyleri kendine saklamaya ne dersin?”

“Olmaaaağz.”

 

Ah, tamam. Sırtımda Nell ile bardan çıktım ve hana doğru geri dönüş yoluna koyuldum.

 

“Hey Yuki...?” Birkaç dakika sonra sessizliği bozdu ve kısık bir sesle konuşmaya başladı.

“Evet?”

“Bunun üzerine çok düşündüm. Kahramanların aslında kim olduklarıyla ilgili. Ve bir kahraman olmanın ne anlama geldiğini.”

“Hı hı...”

 

Duraklayınca konuşmaya devam etmesi için ses çıkardım.

 

“Kahraman olmak zor. Gerçekten zor. En ufak zayıflık göstersen bile insanlar senin hakkında gerçekten çok kötü şeyler söylemeye başlıyor. Ve sana kötü şeyler yapmaya da çalışıyorlar. Ne düşündüğümün bir önemi yok. Söylentilerin, gerçeklerden ne kadar uzak olduğunun bir önemi yok. Rakipsiz olacak kadar güçlü olmadığım sürece hiçbirinin önemi yok. Kahramanların zayıf olmalarına izin verilmiyor. Ne olursa olsun.”

“Hı-hı...”

“Ama ben yine de bu ülkenin kahramanı olmak istiyorum. Artık başkası için değil. Ama kendim için. İnsanların benden ne kadar nefret ettiğini umursamıyorum. Çünkü bu, bu ülkeyi sevdiğim gerçeğini değiştirmez. Ve onu koruma isteğimi de.”

“Gerçekten mi...?” Şaşırmıştım. Gerçekten hala seviyor musun? Birileri arkandan bıçaklamaya çalışsa ve seni siyasi çıkarları için kullanmak istese bile mi?

“Hı-hı! Gerçekten, Allysia’yı seviyorum. Ve seni de seviyorum. Çok, hem de çok. Hayatımın geri kalanını seninle geçirmekten ve koca, süslü kalende yaşamaktan mutlu olurum. Eğer yapabilseydim, sonsuza kadar senin yanında kalmak isterdim. Ve hayatımı seninle paylaşmayı. Ama yapamam. Ben sadece... yapamam.”

“Çünkü artık bir kahraman olamazsın, öyle mi?”

“Hı-hı. Kahramanlıktan vaz geçmek, şerefimi fırlatıp atmak gibi olur. Sadece çok az bir kahramanım. Ve bu, bu haliyle, gururumun hiçbir anlamı olmadığı anlamına geliyordu. Ama öylece vazgeçemem. Henüz değil. Hiç olmazsa, bu ülkenin zor zamanlarından çıktığını görmek istiyorum. Onunla kalmak ve istikrara kavuştuğundan emin olmak istiyorum. Ve bana artık ihtiyacı olmadığından. Ancak o zaman görevimi tamamlamış olacağım.”

“Pekâlâ.”

 

Söyleyebileceğim hiçbir şey yoktu. Şerefin değerini biliyordum. Ve onun zihnindeki yükü de.

 

“Yuki...” sesi gergin bir kararsızlıkla titredi.

“Evet?”

“Senden bunu istemenin gerçekten bencilce olduğunu biliyorum. Ama... Yine de evlenebilir miyiz? Senle yaşayamasam ya da senin yanında kalamasam da?” Soru çekingen, dikkatli ve neredeyse korku dolu gelmişti.

 

Tepkim kısa ve hoştu.

 

Onu yere indirdim.

 

Kollarımı altından çektim ve kıçının üzerine düşmesine izin verdim.

 

“Off! Bu acıttı Yuki! Ne oluyor!”

“Sen lanet olası bir salaksın, biliyor musun?” Onunla yüz yüze gelmek için etrafımda döndüm--

“Ah!”

 

--ve alnına hafifçe vurdum.

 

“Lanet olsun. Sen beni ne sanıyorsun? Böyle önemsiz bir şeyin, seni kendime almaktan alıkoyacağını mı sanıyorsun?” Kollarımı birleştirdim. “Hayatta olmaz! Ben lanet olası bir iblis lorduyum. Ne istersek onu yapar ve alırız.”

“Evet, sanırım bu doğru.”

“Eminim bunu zaten çok fazla kez duymuşsundur ama, iblis lordları aç gözlülüğün hayat bulmuş doyumsuz bir halidir. Ne kadar engel aşmak zorunda olsak da istediğimiz şeyleri alırız. Ve ayrıca, ben gerçek bir erkeğim, yarım akıllı, salyaları akan bir aptal değil. Sadece ‘birlikte yaşayamıyoruz’ diye seni asla terk etmem.”

 

Ona elimi uzattım.

 

“Bak, ben işleri şöyle görüyorum. Birlikte o kadar zaman geçiremesek de önemli değil. Hatta ayrı yollara gitmek zorunda kalsak bile önemli değil.” Hem kelimelerimi doğru seçmek istediğimden, hem de utangaçlığımı gizleme ihtiyacı hissettiğimden, daha yavaş ve temkinli konuşmaya başladım. “İki türlü de, benim yanımda olacaksın. Çünkü nihayetinde bizimle yaşamayı planlıyorsun, değil mi?”

 

Başını sallarken, gözlerinde yaşlar birikti--

 

“Evet.”

 

--ve elimi tuttu.

 

Onu daha sıkı kavradım, onu ayağa kaldırdım ve kollarıma aldım. Hoş vücudunu sarmalayıp hissin tadını çıkarması için biraz bekledikten sonra konuşmaya başladım.

 

“Ama biliyorsun, dürüst olmam gerekirse, bundan o kadar da hoşlanacağını sanmıyorum. Yaşadığım insanlardan bazıları biraz gürültülü ve bayağı can sıkıcı oda arkadaşı olabiliyorlar. Bununla uğraşmak zorunda kalma diye önceden söylüyorum.”

“Sorun değil.” diye kıkırdadı. “Kafama takmam. Hatta, en azından her zaman biraz ses varsa sanırım daha çok severim.”

“Pekala, o zaman gayet iyi uyum göstereceksin.” yüzümdeki sıcak gülümsemenin geniş bir yarım gülümsemeye dönüşmesine izin verdim. “Ama dostum, sen gerçekten de kurnaz bir kızsın. Gerçekten işi abartıp bir sarhoş gibi davranarak benden laf almaya mı çalıştın? Yani cidden, hadi ama, biraz gerçekçi olalım. Tam olarak ne söyleyeceğimi kesinlikle biliyordun, ama yine de bunu yaptın, sadece duymak istediğin için.”

 

Yüzü, göz açıp kapayıncaya kadar, soluk pembeden kırmızıya dönmüştü. Hatta, öyle kırmızıydı ki, sanki patlamak üzereymiş ya da kulaklarından dumanlar fışkırıyormuş gibi hissetmiştim.

 

“B-biliyor muydun!?” diye ciyakladı.

“Kesinlikle. Çok belliydi. Uyandığında gerçekten sarhoş olduğunu biliyordum, ama sonra tamamen ayıldın ve bunun yerine kötü rol yapmaya başladın. Bunu açığa çıkaran şey, konuşmandaki bozuklukları yapmayı tamamen kesmiş olmandı. Gayet açık bir şekilde foyanı ortaya çıkardı.”

“Neden fark etmemiş gibi davranmadın ki en azından!?” dedi mazlum bir şekilde inledikten sonra.

“Çünkü birilerine sataşmayı seviyorum. Ya ne olacaktı?”

“Gerçekten mi!? Sebebi bu mu!? Senden o kadar nefret ediyorum ki Yuki! Tam bir zalimsin! Bir zorbasın! Ve tamamen kötüsün!”

“Hoooop hop! Sakin ol! Şehirde, günün ortasında, kılıcını böyle çekmemen gerektiğinden gayet eminim!” Dedim, kılıcından kolaylıkla sıyrılarak. “Ve bana mı öyle geliyor, yoksa bir deja-vu mu yaşıyoruz? Böyle bir şeyin daha önce yaşandığına yemin edebilirim.”

” Kapat çeneni! Senin gibi kötü iblis lordları sadece kaybolmalı!”

“Muhahahaha! Ne yazık kahraman! Ama kötü asla yok edilemez! Duygu sahibi varlıklar var olmaya devam ettiği sürece karanlık taraf da var olmaya devam edecek! Gerçek kötülük asla yok kovulamaz! Sadece geciktirilir!” Kızarmış kahramandan kuyruğumu kıstırıp kaçarken gülüyordum.

“Ooo hayır, kaçmıyorsun! Buraya gel!”

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Shin (95 puan) Üye
2021-04-26 02:39:03
Çeviri ve edit için teşekkürler.
yusuf (157 puan) Üye
2021-03-31 10:04:06
“Çünkü birilerine sataşmayı seviyorum. Ya ne olacaktı?” YUKİ karakterimiz MÜK tür ne dersiniz bölüm için TŞK
STERBEN (225 puan) Üye
2020-10-12 21:23:06
Bölüm için teşekkürler elinize sağlık
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-08-10 12:55:20
çeviri için teşekkürler
Ulaş (1600 puan) Üye
2020-07-31 20:04:32
Bölümler için saolun
DeliDana (2871 puan) Üye
2020-07-31 17:19:29
Beklediğim bar kavgası olmadı ama yinede güzel bölümdü. Çeviri ve edit için teșekkürler.
Oburcuk (733 puan) Üye
2020-07-31 16:37:21
çeviri için teşekürler
Ker!m (339 puan) Üye
2020-07-31 14:45:17
Sonra kıskanma ama Nell. E. S.
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-31 14:18:58
Çeviri ve edit için teşekkürler elinize sağlık bölüm için teşekkürler
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-07-31 14:43:01
@DasanDra, mütiş bir yorum türkçede gerek kpss gerek okul sınavlarında bu cümleni anlatım bozukluğu olarak sorabilirler, muhteşem bir yorum bu yorumuna iki rütbe birden veriyorum altın oldun tebrik ediyorum 👏👏👏🎉🎊 😂😂
bcennet11 (75 puan) Üye
2020-07-31 14:04:24
Oley be nell be
ThisIsTurk (88 puan) Üye
2020-07-31 13:16:37
Güzel bölümdü elinize sağlık