Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk
Yan Hikaye: Ürkütücü Cadılar Bayramı Gecesi
“Şeker ya da şaka!” dedi Illuna ve Shii, senkron bir
şekilde.
“...Şeker.” dedi Enne.
“Üçünüz o kostümlerin içinde gerçekten çok iyi
görünüyorsunuz!” dedi Lyuu.
Her bir çocuğa birkaç tane şeker verirken, “Sizin de Cadılar
Bayramınız kutlu olsun,” diye kıkırdadı Leila. “Ve Enne, doğru şekilde
söylemiyorsun. ‘Şeker ya da şaka’ şeklinde olmalı. Eğer sadece şeker dersen o
zaman şeker istiyor olursun.”
“Hı-hı... Biliyorum,” dedi kılıç. “Şaka yapmak istemiyorum.
Sadece şeker istiyorum.”
Herkes duruma uygun şekilde giyinmişti. Illuna iblis
kanatları ve boynuzları olan bir giymiş, Shii vücudunu kurt kulakları ve
kuyruğu olacak şekilde değiştirmiş ve Enne ise üzerine geçirdiği bir cadı
peleriniyle birlikte büyük, sivri uçlu bir şapka takmıştı. Aynı şekilde Lyuu ve
Leila da kutlama elbiselerini giymişlerdi. Kurt kızın yüzünde büyük bir yara
izi ve kafasından çıkan bir vida varken, koyun kızın kedi kulakları ve giydiği
tek parça elbiseyle aynı renk olan uzun siyah bir kuyruğu vardı.
Bu elbiseler Yuki tarafından alınmıştı. Katalogda bulunuyor
olmalarına şaşırmış ve hatta kızların hiçbirinin duyamadığı birkaç garip yorum
da yapmıştı.
“Sanırım... ‘Şeker ya da şaka?’”
Ejderha, genel olarak Enne’inkiyle benzeşen, büyük bir fark
olarak da şapka yerine içi dışına çıkarılmış büyük bir bal kabağı takmıştı.
“Lefi? Sen neden şeker ya da şaka diyorsun? Bütün şekeri
dağıtmamıza yardım edecek kişi sen değil miydin?” dedi Lyuu, ejder kıza
şüpheli, suçlayıcı bir bakış atarak.
Tuhaf bal kabağı, “D-demek istediğin şeyin ne olduğu
hakkında en ufak bir fikrim bile yok,” diyerek kekeledi. “B-ben Lefi değil,
çaresizlerin yüreklerine korku salmak ve rüyalarını duyulmamış korkularla
doldurmakla bilinen ölüm tayfı Bal Kabağı Feneri’yim. Eğer bana adak adamayı
reddedersen, sen de sonsuza dek bir lanetin tadına bakarsın.” [1]
“Söyleyen sen olunca bu biraz korkutucu olduğundan bana bir
iyilik yap ve şunu kes,” dedi Lyuu. “Ve Bal Kabağı Feneri denen şey, efendimin
bahsettiği serapa benzeyen. O kadar kötü bir şey olmasa gerek.”
“Bu önemsiz ve umursamadığım bir detay.” dedi Lefi. “Bunu
artık önemsememeni ve bana çikolata sağlamanı talep ediyorum.”
“İstediğin şeyi söylerken öyle patavatsızsın ki, sana
vermemem gerektiğini düşünmeye başlıyorum.” dedi Lyuu.
“Sanırım sorun değil. Kostümü çok iyi yapıldığı için bunu
hak ediyor.” dedi Leila, kıkırdayarak. “İşte buyur Lefi.”
“Anladığını görmek beni memnun etti Leila,” dedi Lefi.
“Cadılar bayramı, yılın her bir gecesi kutlamayı isteyeceğim, harika bir
bayram.”
“Bunun için efendime sorman gerek,” tatlı düşkünlüğü
güdümüyle yapılmış yorum, Lyuu’nun diğer kıza garip bir şekilde gülümsemesine
sebep olmuştu. “Efendimden bahsetmişken, nerede o? Normalde hazırlanması uzun
sürmeyen birisi, ama Nell’i aldıktan sonra ortadan kayboldu.”
“Bir fikrim yok.” dedi Leila. “Bu sefer neyin peşinde
olduğunu hayal etmek bile istemiyorum. Bir sürü şey olabilir.”
“Katılıyorum,” dedi Lefi, kıkırdayarak, “Ama onu iyi bilen
biri olarak sanıyorum işi çok fazla çaba sarf etmesi gereken ve muhtemelen
bizim anlayamayacağımız bir şey. Döndüğü zaman, aptallığı ya da gerçekten
etkileyici bir şeyle, gözlerimizi kamaştıracağı kesin.”
“Değil mi? Efendim hep çok tuhaf şeylere çok fazla zaman
ayırıyor.”
“Kesinlikle öyle.” dedi Leila. “Anlayışı bizimkinden biraz
farklı. Ya da başka birisinden.”
Üçü kahkahaya tutulmuşken kapı gıcırdayarak açıldı. Kapıdan
içeriye, tuhaf bir sebepten ötürü sırtında Nell’i taşıyan evin erkeği girmişti.
O, aynı hala yaşamakta olan bir mumya gibi baştan aşağı bandajlarla kaplıyken,
Nell bir yarasa gibi giyinmişti; sanki kanatları varmış gibi göstermek için
kollarından beline kadar inen bir kumaş parçası vardı.
İçeri girer girmez, “Pekala, herkes hazır mı?” diye sordu.
“Hadi parti başlasın!”
“...Senden nefret ediyorum Yuki,” diye sızlandı Nell.
“Ona yaptığın şey de nedir? Ve neden sana bu kadar sitemkar
şekilde bakıyor?” diye sordu Lefi. “Bacakları korkuyla öyle titriyor ki, onu
kendi başına yürüyemeyecek hale soktuğundan şüphelenmeye başlıyorum.”
“Ah, bilirsin işte, yeni bir şey değil. Birkaç tane rastgele
şey olup bitti ve yürüyemeyecek kadar korkar hale geldi. Önemli bir şey değil.”
“Önemli bir şey değil mi? Önemli bir şey değil mi!? Ne demek
önemli bir şey değil!? Onlara beni korkutmaları emrini verdin! Bu nasıl önemli
bir şey değil!?” Bastırdığı öfkenin ateşiyle birlikte Nell bağırmıştı.
“Kime emretti?” diye sordu Lefi, bir kaşı kalkmış bir
şekilde.
“Heyula kızlara!” diye bağırdı. “Bana bir şey için ihtiyacı
olduğunu düşünmüştüm, ama tek istediği heyula kızların beni korkutmasıymış
meğer! Köşeyi döndüğüm anda birden ortaya çıktılar! Ne kadar berbat biri
olduğuna inanabiliyor musun!?”
“Of dostum, verdiğin tepki mükemmeldi. Gülmekten yerlere
yattım,” dedi Yuki. “Senin mi yoksa Lyuu’nun mu daha iyi bir kurban olacağından
emin olamamıştım, ama şimdi doğru kararı verdiğimi biliyorum.”
“N-ne!? Neden ben!?” diye ciyakladı Lyuu.
“Bundan mutlu olabilirsin, ama ben değilim!” diye bağırdı
Nell. “Rezilsin!”
İblis lordunun verebildiği tek tepki, içten bir kahkahaydı.
***
Bir süre daha ağız dalaşı yaptıktan sonra Yuki, bir bayram
kutlandığı anlaşılacak şekilde süslenmiş kale avlusuna kadar kızlara eşlik
etti. Kafaları yerine bal kabakları bulunan iskeletler ve mezar taşları her
yerdeydi. Onlara kalın örümcek ağları, yarasalar ve türlü farklı tüyler
ürperten, korkutucu malzemeler eşlik ediyordu.
Gökyüzü, sürekli kasvetli gözükecek bir şekilde
değiştirilmişti. Kalın, karanlık bulutları delen ay ışığı dışındaki tek ışık
kaynağı, ara sıra beliren zayıf yıldızlardı. Ayrıca yoğun, dumanlı bir sis de
vardı. Her ne kadar karşında duran birini göremeyecek kadar çok olmasa da
insanın yakın çevresindeki şeylerin farkına varmasını engelleyecek kadar
yoğundu.
Kullanılan dekorlar tüyler ürpertici ve rahatsız edici olsa
da, yerleştirilme ve bir araya getirilme şekilleri orijinal formları yerine
çocuklara hitap edecek şekilde hazırlandığından, vurguyu korkutucu
tasarımlarından alıp göze daha hoş gelecek bir hale getirmişti.
Zindanın dövüşebilen tüm beş canavarı da yanımızda
bulunuyordu. Ve zindan sakinlerinin geri kalanları gibi onlar da sivri
şapkalar, yarasa kanatları ve türlü türlü diğer bayram eşyaları kuşanmıştı.
Giyenlerin insansı olmayan doğalarından dolayı kostümler tam olarak işe
yaramamıştı, ama yine de efendilerinin ısrarları sebebiyle giymeye devam
ediyorlardı.
Illuna avluya girerken, “Vay canına! Bu süper harika!” dedi.
“Süper harika!” diye tekrarladı Shii.
“...Çok abartılı.” dedi Enne.
“Süslemeler gerçekten güzel.” dedi Lefi. “Etkinliği,
ruhların en kötüleri için yapılan bir ziyafet olarak tarif ettiğin için daha
ağırbaşlı bir ortam bekliyordum.”
Lefi gördüklerinden etkilenmişti, ama merak duygusu
çocuklarınkine göre zayıf kalmıştı. Üçü birden gözleri ardına kadar açık bir
şekilde etraflarına bakınıyordu.
Beklenildiği üzere ejderha, sadece onu giymek istemeyecek
kadar sinirini bozduğu için, baş olarak kullandığı bal kabağını çoktan
çıkarmıştı.
Kibirli bir sırıtmayla, “Değil mi?” dedi Yuki. “Kesinlikle
harika. Heyulaların korkutucu şeyler hakkında her şeyi bildiklerini tahmin
ettim, o yüzden onlarla birlikte çalıştım.”
Adı geçen üç kız kardeş, övgüsüne tepki olarak onun
etrafında mutlu bir şekilde dönmeye başladılar. Her zamankinin aksine hiçbir
oyuncak bebeği ele geçirmemişlerdi, ama bunun aksine kendi doğal, yarı-saydam,
ruhani halleriyle süzülüyorlardı.
“Gerçekten de öyleler,” dedi yenilmiş Nell. “Ve özellikle
şeytanlık peşinde olmada iyiler.”
“Aaa, bu bana ilk ortaya çıktığın zamanı hatırlattı. Seni
öyle korkutmuşlardı ki bacaklarında derman kalmamıştı,” dedi Yuki, gülerek.
“Dostum, o eski güzel zamanları özlüyorum...”
“Onları unutmanı tercih ederim.”
Henüz kısa süre önce yürüyebilecek hale gelebilmiş kahraman,
iblis lorduna sitemkar bir bakış attı.
“Her neyse, bu kadar anılardan bahsetmek yeter. Hadi yemeğe
başlayalım.” dedi Yuki. “Madem avludayız, partiye barbeküyle başlayalım
öyleyse.”
“Bu, onayladığım bir öneri.” dedi Lefi.
“Yaşasın, et!” dedi Illuna.
“Ve sebzeler!” dedi Shii.
“...Ben sosu seviyorum,” dedi Enne.
Garip, sorgulayan bir tonda, “Sosu... Mu?” dedi Lyuu. “Başka
bir şeyi kastetmediğinden emin misin? Çnkü barbekü dendiğinde çoğu kişinin sos
için sevineceğinden pek de emin değilim.”
“Sosu kastettim,” dedi Enne. “En önemli kısım.”
Kıkırdayarak, “Gayet haklı bir söz,” dedi Leila. “Sos her
şeyin tadının güzel olmasını sağlamakta büyük bir rol oynar.”
Ve böylece, gürültü patırtı içinde, zindan sakinleri bir
araya geldiler ve hepsinin kesinlikle tadını çıkaracağı bayram yemeğine
koyuldular.
[1] Bal kabağı feneri = Jack O’ Lantern. Bıraksam
anlaşılmaz, çevirsem saçma olur ikilemi arasında gidip gelerek çevirmeye karar
verdim. Cadılar bayramında bal kabaklarından yapılma fenerleri bilirsiniz.
Aslında bu, bataklık, sazlık ve benzeri yerlerde görülen tuhaf, hayaletsi ışık
pırıltılarından çıkmış bir şeymiş.