Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk
Yan Hikaye: Sabah
Sabah güneşi perdelerin arasından sızmaya başladığı an, Nell
uykusundan uyanmıştı. Hala uyku sersemliğinin ağırlığı altında olan göz
kapakları yavaş yavaş açılıp kapanırken yattığı yerden doğruldu. Son bir esneme
ile zihnini perdeleyen son uyuşukluk parçasını da uzaklaştırdı ve onu bekleyen
güne kendini hazırladı.
Bilincini kazandıktan sonra baktığı ilk yer, kendininkinin
yanında olan diğer yataktı. Yatağın içinde Allysia ya da etrafındaki bölgelerde
pek görülmeyen, koyu renkli bir saça sahip bir adam yatıyordu.
Onu uykusunda gözlemleyebilmesi için nadir bir fırsat
olduğunu fark eden Nell, geceyi geçirdiği yumuşak, harika mobilyasından kalktı
ve sessizce ona doğru yaklaştı. Yavaşça, sessizce odada ilerledi, durduktan
sonra dikkatlice onun yatağına çıkarak kendini, onun vücudunun üst kısmının
karşısına gelecek şekilde yerleşti. Geçen ay boyunca yaşadıkları yakınlık
seviyesi, onu uyanmadan önce yakalayabilme fırsatını pek vermemişti. Ve bu,
gece kuşu olduğu gerçeğine rağmendi; her gün gecenin kör saatlerine kadar Lefi
ile masa oyunları oynardı. Ve buna karşın Yuki ondan önce uyanırdı. Kendini
erkenci kuş olarak sansa bile.
Bu garip durum, Yuki’nin, sıradan ırkların herhangi bir
üyesine göre içinde hayal bile edilemeyecek kadar fazla güç barındıran bir
iblis lordu olmasından kaynaklanıyordu. Evinin olduğu bölgede, zindan ona çok
fazla enerji sağlıyor ve uyku ihtiyacını azaltıyordu. Sadece, tesadüfen
inanılmaz erken kalkabilme alışkanlığına sahip olan Lyuu ondan önce
kalkabiliyordu. Bu çok kez, Nell’in uyanıp kahvaltıya yardım etmek için mutfağa
gittiğinde, çoktan yemek masasına oturmuş olduklarını görmelerine sebep
olmuştu.
Ancak, zindan bölgesinin dışında olmak, Yuki’nin
biyoritminin çarklarına bir çomak sokulmuş etkisi yaratıyordu. Dayanıklılığı
tamamen gittiğinde, iblis lordunun enerjiye ihtiyacı oluyordu. Bu ona, normalde
yapmayacağı, inanılmaz seviyelerde yemek yemek gibi şeyler yaptırıyordu. Hatta
öyle çok yiyordu ki, akşam yemeğinin, onun kudretinin büyüklüğünün ispatı
olarak hissetmeye başlamıştı. Sonuçta kazanması gereken çok fazla gücü vardı.
Kalori tüketimini kesmenin bir başka yolu da, uyku halinde kalmaktı. Normalden
çok daha uzun dinlenmek--ve böylece Nell’e, o fark etmeden yüzüne bakabilmek
için çok fazla zaman vermesi--aynı enerji tabanlı sorunun sadece bir başka
yönüydü.
Ona iyice bir bakınca, uykusundayken, uyanık olduğu anlardan
çok daha çocuksu göründüğünü fark etmişti. Pek bebek yüzlü birisi değildi, ama
vücudunun geri kalan kısımlarından kesinlikle daha genç gözüküyordu. Hatta,
kendi yaşlarında gözüktüğünü hissediyordu. Uykusunda yüzünü süsleyen masum,
neredeyse meleksi ifade, onu canavar avlayan bir güç deposu olarak hayal
etmesini zorlaştırıyordu. Ancak bu, yeni bir şey değildi. Uyanık haldeki
davranışlarında bulunan muzip, tuhaf fikirli haller, masum, habersiz bir
seyircinin ona iblis lordu demesi için de aynı şekilde zor, hatta imkansız bir
şeydi.
İkisinin tanıştığı günden bu yana Nell, onu sanki, ondan
birkaç yaş daha tecrübeli bir dostane komşu olarak düşünmüştü. Ve şu an bile o
şekilde hissediyordu. Sanki hiç sahip olmadığı çocukluk arkadaşı gibiydi. Sanki
birlikte büyümüşler gibiydi. Onu sadece bir yıldır tanıyor olmasına rağmen.
Onun için Yuki, bu kadar önemliydi.
Onu çocukluğundayken hayal edince gelen kıkırdama ile, bu
düşünceyi bir kenara itti ve kendini ona izleyeme odakladı. Saçı karman çorman
dikenler gibiydi. Saçları neredeyse her yerde tutamlar oluşturuyor ve rastgele
yönlere bakıyordu. Ama şaşırtıcı bir şekilde yumuşaktı ve hatta ipeksi bir his
veriyordu. Nazikçe Yuki’nin dikenlerini parmaklarıyla tararken, sıcaklığının
onu rahatlattığını hissetti.
Yakınlarındaki konfor hissi, parmaklarından yayılıp ve
vücudunun içinde erirken, kalbi yavaş yavaş hızlanmaya başlamıştı. Her bir
atış, bir öncekinden bir salise daha hızlı atıyordu. Çünkü, şu anda ona bu
şekilde dokunmanın normal şartlar altında asla yapmayacağı bir şey olduğunu
biliyordu. Nell’in üzerinde sürekli çok fazla göz oluyordu ve böyle bir sevgi
gösterisini herkesin içinde yapmak çok utanç verici bir şeydi.
Ama şimdi sorun değildi.
Burada sadece o ve kendisi vardı.
Ve başka kimsecikler yoktu.
Sıcaklık, göğsünü doldurdu. Kalbi öyle coşkulu atmaya
başlamıştı ki, ona acı veriyordu. Yine de, parmaklarını saçlarında gezdirirken
gülümsemeye devam etti.
Ama çok geçmeden, geçirdikleri yalnız zaman sona erecekti.
Yuki’den değil de, misafir odasının en önemli parçası olan kanepeden gelen
sessiz, bir uyanış inlemesi duymuştu.
Bakışlarını sese doğru çevirdiğinde, saçları Yuki’ninkiyle
aynı olan genç bir kız gördü. Karmaşık olması açısından değil de, daha çok
nadir, bulunması zor olan renk açısından. Bölgenin yerlisi olmayan bir halka
ait, geleneksel bir giysi gibi görünen kıyafetleri, gözlerini ovuştururken
hareket edip duruyordu.
“Günaydın Enne.” dedi kumral saçlı kız.
“Mmmnnn... Günaydın...” diye esnedi kılıç.
Kendi için Durandal ne ise, iblis lordu için de o kılıç
oydu, birincil silahı olarak görev gören güvenilir arkadaşı. Bu yüzden, o da
doğal olarak yolculuğa katılmıştı. Nell için sevdiğiyle yalnız vakit
geçirebilmesi için nadir bir fırsat olduğunu bildiği için, kılıç, zamanının
çoğunu Yuki’nin yanında taşıdığı şeyleri sakladığı uzay yarığında uyuyarak
geçiriyordu. Nell, kılıcın normalde böyle bir şeyi tercih etmediğini bildiği
için, bu davranışı için ona minnettardı--ve sahibinin istediği zaman yanında
vakit geçirmesine izin verildiği için bunun adil olduğunu söylese de, Nell onun
canının sıkıldığını ya da yalnız hissettiğinden emindi.
Herkes uykudayken, tabii ki onu bir yerlere tıkmanın bir
anlamı olmadığından, Yuki onu almış ve sabaha kadar uyuduğu kanepeye
yaslamıştı. Uyanmasının ardından Kişileşme yeteneğini kullanmış ve sahibi ve
müstakbel eşiyle daha iyi iletişim kurabilmek için insan formunu almıştı.
“Ne yapıyorsun?” Zaien, başını biraz yana çevirerek, bu yeni
bakış açısının Nell’in yapmakta olduğu şeye daha iyi göz atmasını sağlayacağını
ummuştu.
“Onu uyurken izleyebilmek için pek fırsatım olmuyor.” diye
yanıtladı kahraman. “O yüzden, fırsatım varken biraz bakabileceğimi düşündüm.
Bana katılmak ister misin?”
“...Hı-hı.“
Enne bana doğru geldi, yatağa trmandı ve kendini, insan
arkadaşının yanına yerleştirdi.
“Sahip... hala uyuyor.”
“Hı-hı.”
“Çok nadir.” dedi Enne. “...Bu onu şirin gösteriyor. Neden
bilmiyorum.”
“Ben de tam aynı şeyi söyleyecektim.” diye kıkırdadı Nell.
Onun etrafındaki hava sakin, hatta masumdu. Abartı
kişiliğini ifade ederken yaptığı hareketler sebebiyle oluşan atmosferden çok
farklıydı. Yuki hep, Lefi kadar aşırı olmadığını söylese de, Nell buna
katılmıyordu. Nell’in gözünde onun garipliği, Yuki’nin en sevdiği laflardan
biriyle mükemmel şekilde özetlenebilir, “Mantığa sokam. Sadece kaba kuvvet
kullanacağım.”
“Biraz Rir’e benziyor.” dedi Enne, birden.
“Şey... E-emin misin?”
“Hı-hı.” diye onayladı Enne.
İkilinin konuşması, çok geçmeden yanında oturdukları iblis
lordunun hareketlenmesine sebep olmuştu. Birkaç kez gözlerini kırptı,
doğrularak oturdu ve gözünün kenarından gördüğü iki kıza doğru döndü.
“Günaydın Yuki. Özür dilerim, seni uyandırdık mı?”
“Günaydın sahip.”
“Günaydın...” diye inledi iblis lordu. “Peki, bana ikinizin
neden yatağımda olduğunu söyleyecek misiniz?”
“Ah, biliyor musun, bir sebebi yok.”
Başta Nell gülmesini tutabilmişti, ama kısa süre sonra
kontrol edemediği bir kahkaha krizine girmişti. Ona gözleri hala uykulu, yarı
kapalı bakışı, onu Rir’e çok benzetmişti.
“Demiştim.” Enne diğer kızın neden güldüğünü hemen
anlamıştı. Ve ifadesi değişmemiş olsa da, bir zafer kazanmış havası yaymaya
başlamıştı.
Bu olayın tamamen dışında kalmış Yuki, iki kız neşeli bir an
yaşarken, sadece şaşkın şaşkın bakmıştı.