Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

09 Ağustos 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1100 Görüntülenme
Bu bölümü 30 Kişi beğendi.
Cilt 17

Başkentte Bir Gezinti - Kısım 2

Bit pazarına giden yol, şehrin ana caddesinden biraz daha az kalabalıktı, ama bu tamamen boş olduğu anlamına gelmiyordu. Tezgahlar yolun iki yanına dizilmiş, herkesin görebilmesi için en güzel ürünlerini vitrinlere koymuşlardı. Yolun kenarında bir sürü stantlar ve at arabası bile dizilmişti. Dükkanların aksine bunlar, farklı türde yemekler satıyor ve kendilerine has aromatik karışımları ile müşteri çekmeye çalışıyorlardı. Dikkatimi tesadüf eseri çeken özellikle bir küçük işletme vardı ve zihnimizi, bit pazarı merkezli gezintimizden bir anlığına kendine çekebilmişti.

 

“Hey aşk kışları, gelin ve Alshir’in en ünlü yemeklerini tadın!” Tezgahtar, dükkanının yanından geçerken bize el sallamıştı. “Kızarmış domuz, şehrin en iyisi. Bu randevuyu diğerlerinden daha hatırlanmaya değer kılacak tek şey, bir ısırık.”

“...Bize aşk kuşu dedi.” Nell’in parmakları, kendi kendine adamın sözlerini tekrar tekrar mırıldanırken, neşe ve utançla kımıldadı. Tatlı dilli satış konuşması, tam isabet etmişti.

“Tabii, neden olmasın? Bize iki porsiyon ver.” Açıkçası, gayet iyi bir konuşma olduğunu düşündüğümden, adama hakkını verdim. “Aslında, düşündüm de, üç olsun. İki buraya, üçüncü paket.”

“Teşekkür ederim efendim. Lütfen tekrar gelin.” dedi ürün ve paralar el değiştirirken. “Sonrakinde de şimdiki kadar iyi olacağını garanti ediyorum.”

 

Sardıklarından birini envanterime attım, kendiminkinden bir ısırık aldım ve son şişi, ona pis pis sırıtarak Nell’in ağzının önüne götürdüm.

 

“Ve işte senin payın.”

“O-oh, ş-şey... Teşekkürler.”

 

Önce biraz tereddüt etti, ama nihayetinde şişi ağzıyla yakaladı, tam da istediğim gibi.

 

“Envanterine koyduğunu Enne için mi aldın?” diye sordu, ona uzattığım şiş kebabı aldıktan sonra.

“Evet. Yemeye ne kadar düşkün olduğunu biliyorsun, değil mi? Bütün yemeği kendimiz yersek muhtemelen surat asar.”

 

Bahsi geçen kılıç bizimle değildi ve sadece Nell ve benim baş başa kalmamız için gelmemiş değildi. Bu sefer, envanterimin içinde bile değildi. Bunun yerine, ülkenin en yüksek klasmanında bulunan bir çocukla oyun oynama buluşması vardı. Bu durum, kısmen dikkatsizlikten kaynaklanıyordu--benim dikkatsizliğimden. Bize ayrılan oda özel bir alan olduğundan, içinde kaldığı sürece istediğini yapmasına izin versem de bulunmayacağını düşünmüştüm. Belli ki yanılmıştım.

 

İkimizin kanepede tembellik yaptığı bir zaman, Iryll odaya habersiz bir şekilde dalmıştı. İkisini birbiriyle tanıştırmama sebep olan olay buydu ve endişelerime rağmen, birbirleriyle gayet iyi anlaştılar. Enne’in oyuncak bebeğe benzeyen görüntüsü, diğer kızın hemen hoşuna gitmişti. Bununla birlikte Iryll’in aynı yaşta arkadaşının olmayışı, prensesin, en sevdiği ünlünün buluşmasına giden bir hayran kız gibi heyecanlanmasına sebep olmuştu. Hatta öyle enerji doluydu ki, suskun, ifadesiz Enne’in bile gözlerini şaşkınlıkla açmasına neden olmuştu. Heh. Bu beni iyi güldürmüştü.

 

Her ne kadar izleniyor olsak da silahsız olmamdan dolayı endişeli değildim. Boyutlarından dolayı, zaten Enne’i şehrin içinde savuramazdım ve yeni bir oyun arkadaşı edindiği için memnundum. İkisi iyi arkadaş olursak çok mutlu olurdum.

 

“Şimdi bahsedince fark ettim, o gerçekten de yemek yemeyi seviyor değil mi? Normalde yüzünde pek ifade yapmıyor ama her zaman yemek masaya gelir gelmez, mutlu bir şekilde gülümsüyor.”

“Öyle de denebilir, evet. Süper şirin, değil im?”

“Hı-hı. Gerçekten de öyle.”

 

Birkaç dakika daha yürüdükten sonra, Nell de aynı benim kavşakta durmam gibi donakalmıştı. Bizi izleyen adamın tarafında doğru bakmamak için kendini bilfiil durdurduğunu görebiliyordum.

 

“Hey Yuki? Takip edildiğimizi fark etmiş miydin?” dedi yapabildiği en soğukkanlı tonda.

“Evet, bir süredir biliyorum.” dedim.

 

Nell’in takip edildiğimizi fark etmesine hiçbir şekilde şaşırmamıştım. Bizi kalabalıkta kaybetmemek için peşimizdeki daha çok yaklaştığından bu gayet doğaldı. Bu kadar uzun süre Nell’in algısından kaçabildiği için, yetenekleri gayet iyi olmalıydı--kaleden ayrıldığımızın hemen arkasında bizi takip etmeye başlamıştı. Ama yakında olması, foyasının meydana çıktığı anlamına geliyordu.

 

“Öff, bana söyleyebilirdin.” dedi kaşlarını çatarak.

“Evet, ama onu fark ettiğimizi bilmesini istemedim.” dedim. “Bazen biraz şapşalca davranabiliyorsun, o yüzden aşırı tepki verip açık edebilirsin diye düşündüm.”

 

Muhtemelen ona verilen görev ya kim olduğumu öğrenmek ya Nell’in ne yaptığını gözetlemek ya da her ikisi olduğundan, izleyiciyi kovalamak yerine bizi izlemeye devam etmesine izin vermek, daha iyi bir seçenekti. Durum her neyse, muhtemelen uzunca bir süre beni izlemek durumunda kalmıştı, yani bu, bir noktada onun dikkatini fiili olarak çekmiş olduğum anlamına geliyordu, özellikle Nell ile flörtleşmeye ne kadar niyetim olduğu düşünüldüğünde. Heh. Kahramanla Takılan Bu Herif De Kim Lan Operasyonu zamanı.

 

“Aaa, bu çok kabaydı.” diye öfledi. “Çuvallamazdım. Böyle bir durumda sakin kalmak, resmi eğitimde bana öğretilen şeylerden biriydi. Ayrıca, bana şapşal demesini isteyeceğim son kişi sensin!”

“Tamam, kusura bakma o vakit.” dedim. “Her halükârda, onu kendi haline bırakabiliriz. Sadece izlemeye devam etmek dışında bir şey yapacağından şüpheliyim.”

“...Hı-hı.“ Başıyla onayladı, randevumuzun üçüncü bir kişi tarafından izleneceğini fark edince, yüzü kızardı.

 

***

 

“Vay. Bu yer büyükmüş.” Bit pazarına girişinden şöyle bir baktım. Önceden bir sokak olan pazar, o kadar fazla tüccarla ve mallarıyla doluydu ki, kendimi bir alışveriş merkezine bırakılmış, kısa sürede gezmek için merakımı cezbedecek kadar fazla içerik tarafından hem gözü korkmuş hem de heyecanlanmış bir çocuk gibi hissediyordum. Burada, gerçekten, yoldan daha fazla dükkan vardı.

 

Bir bit pazarına ilk kez gelişim değildi. Başkent Tokyo’nun kalbinde gerçekleşecek büyük çaplı bir etkinlik öncesi bir bit pazarına uğramıştım. Ama o bile, gözümün önündeki manzarayla aşık atamazdı. Daha etkileyici bulduğum şey, Nell’e göre, Alshir’in bit pazarının tüm yıl boyunca bu kadar kalabalık olduğuydu. Başkentin insanları öyle bir girişimci ruhla doluydu ki, pazar şehrin turistlerin şu anki en uğrak noktalarından biri haline gelmişti.

 

“Burada satılan bazı şeyler gerçekten değerli çıkabiliyor. Buradan bir şeyler satın alan insanlar geleneksel tüccarlara gidiyor ve değerlerinin, ödediklerinden çok çok daha fazla olduğunu öğreniyorlar. Ve bu her zaman oluyor.” dedi Nell. “Ama ayrıca, birçok insanın da pahalı görünen şeyler alarak, aslında ederinden çok çok daha az olduğu ortaya çıkınca büyük paralar kaybettiğini de duyabiliyorsun.”

“Ah, yani şu vazo gibi mi?”

“Hangi vazo?”

“Şuradaki.” Yakındaki bir dükkanın vitrininde bulunan mallardan birini işaret ettim.

“Onunla ilgili yanlış bir şey mi var? Bana normal bir vazo gibi göründü.”

“Yani, o tamamen lanetli. Sahibine sonsuz kabuslarla lanetlemesi için efsunlanmış.”

 

Her ne kadar lanetlenmiş terimini kullansam da bu, Enne’in, onu ilk aldığım zamanki hali gibi değildi. Teknik olarak konuşursak, bu sadece sıradan, çok fazla zarar verici etkiyle efsunlanmış bir eşya.

 

Ne diye böyle bir şeyi yaparsın ki? Diye düşünürken, kendimi kahkaha atmamak için tutmuştum.

 

“Oh, şey, vay canına.” dedi Nell, şaşkın bir şekilde birkaç kez göz kırparak. “Bir sürü çılgın şeyler bulabildiğini söylediğimi biliyorum ama, daha başlar başlamaz bir tane bulacağını hiç beklemezdim.”

“Evet, ben de ama tesadüfen gözümün kenarına takıldı.” dedim. “Gerçi böyle büyük bir yer için, her yerde çakma şeyler bulabileceğimizden gayet eminim. Hatta, bulacağımız onca şeyin yanında bunun sadece buz dağının görünen yüzü olduğuna eminim. İntikam için kana susamış kötücül bir ruh tarafından ele geçirilmiş bir şey bile olabilir burada.

“K-kes şunu. N-ne kadar kolay korktuğumu biliyorsun.”

“Haklısın, benim hatam. O zaman, sana musallat olacak bir şey görsem bile ağzımı kapalı tutacağım.”

“...Zalim.”

 

Somurtmasına sırıtarak karşılık verdim. Bu, ikimizi de güldüren, tanıdık bir etkileşimdi.

 

İkimiz de sakinleştikten sonra, bit pazarının içine el ele girdik ve peşimizdeki takipçiyi umursamadan akşamın tadını çıkararak gezdik. Gözümüze tesadüfen takılan her şeyi inceleyerek, sokakta bir ileri bir geri dolandık Nell’in açıkladığı gibi, bir sürü değersiz ıvır zıvır vardı. İncelediğimiz eşyalardan bizi şaşırtacak kadar fazlası, hiçbir şekilde gerçek ederini yansıtmayacak fiyatlarla etiketlenmişti. Gerçek değerler, skalanın her iki tarafındaydı. Bazısı, az önceki vazo gibi, tamamen zarar vericiydi ve alıcı çok özel bir dizi koşul içinde bulunsa bile almaya uygun olmayan şeylerden oluşuyordu.

 

Vazo demişken, az önce birinin onu gerçekten de aldığını gördüm. Hassiktir. Gerçi adam için kötü hissetsem de, satın aldığı şey hakkında onu uyarmanın bir manası olmadığını biliyordum. Onun kısa süre için kendi dükkanını açık aldığı defolu malı sonraki kurbanına satacağına neredeyse emindim.

 

Değer skalasının diğer tarafında bulunan çok sayıda eşya da görmüştüm. Her ne kadar onları satın alıp kendime iyi bir kazanç sağlayabilecek olsam da bunu yapmaktan geri durdum. Ormanın ortasında yaşayan biri olarak, paraya hiç ihtiyacım yoktu. Elde etmek için uğraşmak, tamamen boşa olurdu. Ve para istiyor olsam bile, maceracılar loncasına gidip envanterimdeki cesetlerin bir kısmını satarak, kolaylıkla sahip olabilirdim. Sahip olduğum canavarlar, sadece Uğursuz Orman’ın içinde ortaya çıkan yaratıklardı ve kesinlikle sağlam paraya giderlerdi.

 

Daha fazla paraya satılmaktan çok işlevleri için alınabilecek, kar dostu birkaç eşya da vardı. Genellikle büyülü etkilerle efsunlanmış aksesuarlar ve zırh parçalarından oluşuyorlardı. Ama onları toplamakta da bir amaç görememiştim. Efsunlar öyle düşük seviyedeydi ki, tamamen gereksiz sınırlarında bir yerlerdeydi. Kendi araç gerecimi efsunlama yeteneğine sahip olmasam bile herhangi bir şey satın almazdım.

 

“Hey Nell? Şu küpeler hakkında ne düşünüyorsun? Sana yakışacağını düşünüyorum.” Yakındaki bir dükkanda bulunan bir el yapımı küpe setini aldım ve yüzüne doğru kaldırdım.

“G-Gerçekten mi?”

 

Aksesuarı takan kişinin kulağına tutturan bir çift birbirine kenetlenen halkaya asılı bir kalp şeklinde bir tasarımı vardı.

 

“Bunu kendiniz mi yaptınız?” Diye sordum dükkan sahibine.

“E-evet, ben yaptım efendim!” Müşterilerle ilgilenmeye pek alışkın birisi gibi durmuyordum. Konuşmasını yapmaya çalışırken kekeledi ve gergin bir şekilde kıpırdandı. “F-f-flörtünüzde gayet güzel d-durdu efendim! E-eminim b-bunu beğenecektir! s-satın almak i-ister m-m-misiniz?”

“Evet, tabii.” dedim tuhaflığına gülerek. “Bir çift alayım.”

“Ç-çok teşekkür ederim!”

 

Kıza parasını uzattıktan sonra, küpeleri Nell’in yüzüne doğru kaldırdım.

 

“Arkanı biraz dönüp bunları takmana yardımcı olayım.”

“H-Hı-hı.“

 

Utanmış bir şekilde onayladıktan sonra soluna döndü. Dikkatlice aksesuarın mandalını açtım ve kulağına taktıktan sonra diğer tarafına da aynı şeyi yaptım.

 

“Heh. Gördün mü, sana yakışacağını biliyordum.” Az önce yalan söylediğim anlaşılmasın diye, her zamanki gibi kendimi beğenmiş bir şekilde yarım gülümsedim. İşin aslı, gerçekten takana kadar küpelerin Nell’de nasıl gözükeceği hakkında bir fikrim yoktu. Bunları almış olmamın sebebi, onun küpeye doğru bakışlar fırlattığını fark etmiş olmamdı; bir iblis lordu olarak sahip olduğum ince hislerim, gözlerinin tam olarak baktığı şeyi saptamamı sağlamıştı. Gücümü, asıl amacından biraz saparak kullanmış gibi hissetsem de, her neyse.

 

“Teşekkür ederim Yuki.” dedi gülerek.

“Sorun değil.” gülümsemesine aynı şekilde karşılık verdikten sonra aşırı dramatik bir şekilde konuştum. “Senin için her şeyi yaparım, benim tatlı nişanlım.”

 

Tekrar birbirimize gülümsedik ve bit pazarında gezmeye devam ettik. Ama bu sefer pek de planladığımız gibi değildi. Uzaktan bir yerden bir cam kırılması sesi ve ardından gelen bir takım sinirli bağırışlar duyduk. Yakından geldiği için, etrafımızdaki insanlar, birden gerçekleşen bu saldırgan tavırdan korkarak, irkilerek tepki vermişti.

 

Ayrıca Nell’de alarma geçmişti. Birden ağırlık merkezini alçalttı ve belindeki kutsal kılıca bir elini yerleştirdi. Kılıcını çekip gölgelerde gizlenen her ne tehlike varsa üzerine atlaması için bir an yeterliydi. Hareketi bilinçliden ziyade refleksifti ve eğitiminin işe yaradığını sergilemişti; bir kahramanın vermesi gerektiği gibi bir tepki vermişti.

 

Seslerin kaynağına baktığımda, az önce kırılmış pencerelerinin içeriden gelen bütün öfkeli sesleri duymamıza izin veren bir restorandan geldiğini gördüm.

 

“Görünüşe göre bir tür kaza oldu.” dedi Nell. “Üzgünüm Yuki, ama bit pazarının geri kalanı beklemek zorunda. Bir paladin olarak, yakınımda gerçekleşen böyle olaylara müdahil olmak benim görevim.”

“Biliyor musun, geçtiğimiz ayın neredeyse tamamını tembellik ederek geçirdin ve kişiliğinin beceriksiz yanları gelişmiş bir şekilde ortaya çıkıyor.” dedim sataşarak. “İhtiyacın olduğu anda tüm bu kahraman görünüşünü takınabilmiş olduğuna gerçekten şaşırdım. Normal davranışların ve şu anki davranışın arasındaki fark öyle fazla ki, açıkçası biraz çılgınca. Ve bir bakıma da harika.”

“Yuki, birazdan ciddi bir meseleyle uğraşacağım. Dikkatimi dağıtacağını bildiğin şeyler söyleyerek yoluma çıkmaz mısın lütfen?”

 

Pekiiiii. Öyle olsun bakalım.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
STERBEN (225 puan) Üye
2020-10-13 18:58:45
Çeviri için teşekkürler
Kunai 52 (151 puan) Üye
2020-09-15 16:32:34
Çeviri ve edit için teșekkürler.
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-08-11 15:18:09
Çeviri için teşekkürler
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-08-11 14:45:06
Metronun son oyununa devam edeyim bende...
Ulaş (1600 puan) Üye
2020-08-10 12:29:09
@Residenttt bölüm yanlış cilte gitmiş
bcennet11 (75 puan) Üye
2020-08-09 20:13:25
Cilt 3 mü nasıl ya
DeliDana (2871 puan) Üye
2020-08-09 19:51:59
Sağolun. Lâkin bölüm yalnıș cilde atilmıș gibi gözüküyor.