Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

14 Ağustos 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1076 Görüntülenme
Bu bölümü 35 Kişi beğendi.
Cilt 17

Balo - Kısım 3

Her ne kadar dostane bir gülüş ve kendine güvenen bir havayla öne çıkmış olsa da, Baron Argus Ladorio’nun içi hiçbir şekilde rahat değildi.

 

“Nell’in unvanını koruması gerektiğine inanmıyorum, ülkemizin içinde aktif bir rol oynam---”

“Garip bir söz Sör Ladorio.” Argus’un mükemmel derecede sabit bir ses tonuyla seslendirdiği dikkatlice inşa edilmiş argüman, kralın piyonlarından biri tarafından yarıda kesilmişti. Ülkenin kırsal kesiminin ortasında sadece küçük bir şehirden sorumlu olan Başkan Lurubia, saygısızlığını açıkça gösteren bir şekilde sözünü bilerek yarıda kesmişti. “Kahraman unvanı, saygınlığa göre değil, yeterliliğine göre bahşedilir. Bu unvanı daha az yeterli birine vermek, önceliklerimizde hata yapmaktır ve halkın onun yeteneğinden endişeli olmasından bağımsız olarak karar verilmelidir.”

“Ateş olmayan yerden duman çıkmayacağından, vatandaşlarımızın endişelerini bir kenara bırakamayız Lord Lurubia.” dedi Argus. “Dürüst olmak gerekirse, halkımızın tam olarak bu endişesi, onun görevlerini gerçek anlamda yerine getirecek yeterlilikte olmadığının bir kanıtı olduğuna inanıyorum.”

“Sengilia’da yaşanan olayı duymadınız mı?”

“Kesinlikle duydum, ama ne ifade etmek istediğinizi tam olarak anlamadım...”

“Eğer bunu duymuş olsaydınız, o zaman Nell’in tek başına, tek bir kayıp vermeden, bütün bir canavar ordusunu püskürttüğünü de duymuş olurdunuz.”

“...Duymadığımı söyleyemem.”

 

Argos, kendi dümenini kendisine karşı kullanan başkandan öyle rahatsız olmuştu ki, neredeyse bir öfke nöbetine girecekti, ama kralın kendisinin sorumlu olduğu güruhun bulunması bir yana, diğer soyluların önünde böyle bir şey yapacak kadar aptal değildi. Öfkesinin görülür tek belirtisi, kaşının anlık olarak seğirmesiydi.

 

“Gücünün büyüklüğüne karşın herhangi bir rapor gönderememiş olması sadece, karşılaşmak bile sıradan bir kişinin kesin ölümüne neden olabilecek kadar güçlü, inanılmaz korkunç bir yaratıkla uğraşmakta olduğunun bir kanıtı olur.” “Dönüşü eleştiri ile değil, övgüyle karşılanmalıdır. Kahraman her şeye gücü yeten bir tanrı değil. Hiçbir zaman engellenmeyeceğini bekleyecek kadar saf olamayız.”

 

Argus, hem diğer adamın onu herkesin içinde aşağılamasından hem de kalabalıktaki birçok kişinin kahkahalarına engel olamamalarından dolayı tekrar öfkelenmişti.

 

Diğer yandan kahraman, mırıldanarak onaylarken, özlem dolu bir şekilde kendi kendine gülümsedi, “Bu doğru. Ve iki tanesiyle başa çıkmam gerekiyordu. Hem Yuki hem de Lefi o kadar güçlü ki, yapabilecekleri tüm çılgın şeyleri hayal bile edemezsiniz.” Ama kısık sesle söylediğinden, sözleri kimse tarafından duyulmamıştı.

 

“O zaman neden doğrudan ilk ağzın fikrini duymuyoruz? Sen ne dersin kahraman?” Baron, Raylow’a karşı konuşmaya devam etmenin onu sadece dezavantajlı bir konuma sokacağını fark edince, daha hassas bir hedef aramıştı. “Şu anki durum hakkında ne düşünüyorsun? Bu şekilde olmasından kaçınmayı çok isterdim ama, ülkemizin şu anki durumda bulunmasından kısmen senin sorumlu olduğun gerçeği değişmiyor.”

“Ah, şeyyy...” Nell onunla konuşulacağını beklemediğinden bocaladı ama sadece kısa bir süreliğinde. “Kendimi olabileceğim ya da olmam gerektiği kadar güçlü görmüyorum. En azından şimdilik. Hiç zamanında rapor gönderememiş olmam ve tabii ki sizi bu kadar endişelendirmiş olmamın tek sebebi, güçsüzlüğüm.”

 

Argus’un ağzında, kendine güvenen bir sırıtış belirmişti. Aptal genç kız, tam da ümit ettiği şeyleri söylüyordu.

 

“Ama öyle olsa bile, pelerinimden vazgeçmeyeceğim. Böyle bir zamanda dış baskılarla onu bir kenara atmak ne benim ne de bir başka gerçek kahramanın yapabileceği bir şeydir.” sesi, inancını bütün balo salonuna yaymıştı. “Bu görevi, ülkeyi korumak için üstlendim. İlk kabul gördüğümden bu yana elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştım. Ve bu, diğerleri ne düşünürse düşünsün, yapmaya devam edeceğim şey. Çünkü duruşumla ilgili önemsediğim tek görüş kendi görüşümdür.”

“Buna gerçekten inanıyor musun? Diğerlerinin görüşlerinin tamamen alakasız olduğunu söyleyecek kadar sorumsuz bir iddiada bulunmakta ciddi misin?”

“Evet. Çünkü öyleler.” Konuşurken, bakışlarını yavaşça odada gezdirdi. “Bu rolün gereklerini yerine getirmek, sadece kendi irademin ispatıdır. Bu ülkeyi tek bir şey için, sadece tek bir şey için koruyorum. Çünkü Allysia’yı seviyorum. İşte bu yüzden, eğer şans verilirse, bana ait olan bu görevi devam ettireceğim. İşte bu yüzden, hayatıma mal olsa bile pes etmemeyi ve bu ülke için savaşmayı seçtim. Ve işte bu yüzden sadece ve sadece kendi görüşüm alakalı.”

 

Açıklamasının ardından gelen gülümseme, kalabalığı bir başka çılgınlığın içine sokmuştu. Her taraftan ona övgüler yağıyordu. Çoğu genç erkek, onun cesaretinden bahsediyor, ona aziz diyor ve hem iç hem de dış güzelliğini övüyordu.

 

İşte o zaman Argus’un maskesi nihayet düşmüştü. Tanınmış olduğu tilkiye benzeyen gülümsemesi kaybolmuş, beraberinde sadece sinirli bir somurtma gelmişti.

 

Onun eleştirisi karşısında geri adım atmamıştı. Elinden geleni yapmasına karşın, zihnine doğrulttuğu her bir saldırı, sonuçsuz çıkmıştı. Ve sadece o da değildi. Hiçbir huzursuzluk belirtisi yoktu. Ne kahramanda ne kralda ne de ona sadık olanlarda.

 

Sadece birkaç kısık ses, baronun argümanını desteklediğini dile getirmişti. Genelde tarafsız kalan kişilerden hiçbirinin ona desteğini sunmasını beklemiyordu, ama dostlarının ve rüşvetle satın aldıklarının en azından kendi mantığından yana olduğu izlenimi altındaydı. Bunun kısmen kendi hatasından kaynaklandığını biliyordu. Kahramanın Sengilia’daki başarısı, kahramanın argümanlarını daha ikna edici yapmıştı. Eğer canavar güruhunu tek başına uzaklaştırmamış olsaydı, muhtemelen o zaman onun zayıflığının boyutunu uzun uzun konuşmak isteyen birçok kişi olurdu. Onun yerinden edilmesini isteyenler bile, halk içinde onu kınamanın şu anda çıkarlarına hiç hizmet etmeyeceğini ve seslerini çıkarmanın onları azınlık konumuna düşüreceğini anlamıştı. Bu yüzden, sessizce taraf değiştirip Argus’u ortada bıraktılar. Ceplerine koyduğu aşırı miktarlardaki rüşvetlere rağmen.

 

Ancak, onu en çok sinirlendiren şey, başkalarının önünde aşağılanmaktan ziyade, ciddiye alınmamış olmasıydı. Kahraman, onun yanıtını beklemeden çoktan prenses ve yabancı bir ülkeden gelmiş gibi görünen diğer çocuğu eğlendirmek için yanlarına gitmişti. Keza kral da ona sadece çok az dikkatini vermişti. Gözleri ve kulakları, sanki Argus’un vaktini harcamaya değmeyecek biri olduğunu ima eder şekilde, eğlenmekte olan kızına çevrilmişti. Davranışları, içinde bulundukları durumun aslında ne kadar vahim olduğu hakkında hiçbir fikirlerinin olmadığını ortaya çıkarmıştı.

 

Argus’un bir kozu vardı. Onu oynamak için son bir çekincesi vardı: kahramanın nişanlısı. İkilinin şu anda balayı aşamasında olduğunu duymuştu. Ve bu yüzden onun yanında olmasını ve ona desteğini sunmasını beklemişti, özellikle güçlükle dolu böyle zamanlarda. Aslında casusları, Maskeli Üstat’ın baloya katılmak için çok istekli olduğunu belirtmişti.

 

Ve buna karşın, ortada yoktu.

 

Argus, istemeden adamın perde arkasından bir şeyler karıştırdığından şüphelenmişti. Sadece kendi sinirine dayalı olan, her şeyin ne kadar kötü ilerlediği varsayımından kaynaklanıyordu. Bunu bilerek derin bir nefes aldı, kendini sakinleştirdi ve bu düşünceyi bir kenara koydu.

 

Üstatın ne yapmakta olduğu gerçekten önemli değildi. Planının son kısmının başarısı, kesinlikle her iki büyük tehdidin var olmasına dayanarak hazırlanmıştı. Ama üstat gitmiş olsa bile, kendisi kesinlikle başarılı olacaktı. Gereken tek gerçek ön koşul, kahramanın varlığıydı. Hitabet sanatında yetenekli olması kötü giden her şeyin üzerini örteceğinden, eğer üstat karışsa ve komplonun etkinliğini düşürse bile durumu istediği yöne doğru yürütebileceğini biliyordu.

 

Güçlü mevkilerde olan müttefiklere sahip olmak iyiydi, ama ne olursa olsun gerekli değillerdi. İhtiyaç duyduğu tek şey, aptal kitlelerin gözlerini boyamak ve onları manipüle etmekti. Bu zamana kadar yaptığı gibi. Başarısının bütün tohumlarını çoktan atmıştı. Kahramanın saygınlığını azaltmak için yaydığı tüm söylentiler, sıradan halkın ondan şüphe etmesine sebep olmuştu. Argus, her ne olursa olsun komplosunu kolaylıkla tekrar rayına oturtabileceğinden emindi. Çünkü hala üstündü.

 

“Majesteleri, böyle keyifli bir akşamın ortasında size engel olmaktan çok üzgünüm ama, dikkatinizi kısa bir süre istirham ediyorum.” Bir asker, daha doğrusu kraliyet muhafızlarının bir üyesi, balo salonuna girdi ve kralın yanına hızla ilerledi.

 

Muhafız raporunu majestelerinin kulaklarına fısıldarken, birçok soylu da ikilinin etrafında toplanmaya ve çeşit çeşit dedikodu yapmaya başladılar. Ama Argus onlara katılmadı.

 

Çünkü onların aksine o, başarısını kutluyordu.

 

“Hmmm...” kral, askeri dinledikten sonra sırtını dikleştirdi ve bir süreliğine düşündü. “Bu sorunu bana bildirdiğin için teşekkür ederim.” Muhafızı yolladıktan sonra, etrafında toplanan kalabalığa doğru döndü. “Bayanlar ve Baylar beni dikkatli dinleyin. Kale, bir grup aptal tarafından kuşatma altına alındı. Birkaç kişi kaleye sızdı ve silahlı bir saldırı başlattı.”

 

Ses bütün balo salonuna yayıldı.

 

“Ne cüret! Böyle harika bir etkinliği mahvetmek!”

“Silahlı adamlar mı!? Burada mı!?”

 

İki farklı grup vardı. İlki panikleyenlerden oluşurken, ikincisi kralın yanında toplanan askeri personelden oluşuyordu.

 

“Majesteleri, derhal burayı terketmeniz gerek! Lütfen, güvenli bir yere kadar size eşlik etmemize izin verin!”

 

Bir grup subay etrafında toplandı ve kalkan görevi görüp onu potansiyel saldırganlardan korumak için daire oluşturdu. Ama kaçmak yerine, kral sadece konuşmaya devam etmişti.

 

“Sakin olun!” Odada bulunan çoğu kişinin aksine, hükümdar kendine hakim olmuştu. Odada gürüldeyen sesi, tamamen düzeni sağlamasa da en azından paniği azaltmıştı. “Panik içinde olmanın bir anlamı yok. Saldırganlara çoktan uygun şekilde müdahale edildi. Bu duyuruyu yapmış olmamın sebebi, onları defetmekten sorumlu adamın yakında burada olacağını size bildirmekti.”

 

Argus şüphelenmeye başlamıştı. Böyle bir duyuruyu beklemiyordu. Adamlarına yerlerinden kımıldamamaları, görevleri tamamlandıktan sonra baloya gelmemeleri söylenmişti. Kaygıyla dolmuştu. Bir şeyler yanlıştı.

 

“Girebilirsiniz!”

 

Kralın emriyle açılan kapılar, arkalarında bir çift adamı gün yüzüne çıkarmıştı.

 

“N-ne!?” Baron irkildi.

 

Çünkü, ordusunun komutanı gerçekten de gelmişti. Sadece kendi isteğiyle değil. Hala rütbesini ifade eden zırhı giymekte olan asker, omzunda bulunduğu adamın aksine baygındı.

 

Argus diğer adamı şahsen hiç görmemişti.

 

Ama yine de onu tanımıştı.

 

Planlarını bozmasından endişelendiği adamdı.

 

Maskeli Üstat.

 

“İyi akşamlar.” dedi üstat. “Buraya birkaç kuklacıyı ezmeye geldim.”

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
yusuf (157 puan) Üye
2021-04-01 08:22:40
Maskeli Üstat. “İyi akşamlar.” dedi üstat. “Buraya birkaç kuklacıyı ezmeye geldim.” VE HER ŞEY BİTTİ yuki vurdu ve gol ama başkaraktersin eğer bunu da yapamasaydın defol git . Neyse mantıksız olan kısım bütün oyunu neden denediler fazla açgözlüler neyse bölüm için tşk
STERBEN (225 puan) Üye
2020-10-13 22:33:56
Çeviri için teşekkürler
DeliDana (2871 puan) Üye
2020-08-15 00:23:41
Y A R G I T I M E
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-08-14 23:46:09
Parti zamânıııı 💃💃💃💃💃💃💃
Ulaş (1600 puan) Üye
2020-08-14 21:52:40
Yargı keeeeeğğğ
ThisIsTurk (88 puan) Üye
2020-08-14 19:52:57
Iste geliyor ölüm fermaniniz
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-08-14 18:17:05
Çeviri için teşekkürler
Ker!m (339 puan) Üye
2020-08-14 17:52:04
E. S. Güzel bir rotanında sonuna geldik.
Oburcuk (733 puan) Üye
2020-08-14 17:28:59
çeviri için teşekürler her soylu kötü gibi adam aptal adama aciyorum