Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

15 Ağustos 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1161 Görüntülenme
Bu bölümü 31 Kişi beğendi.
Cilt 17

Kahramanın Adamı, Doğruluğun İblis Lordu Sahneye Çıkar - Kısım 1

Nell, Enne ve prensesle yollarımı ayırdıktan sonra yaptığım ilk şey, bir grup adama katılmaktı. Benim aksime, onlar resmi kıyafetler giymiyordu. Ne de kalenin arazisinde bulunmalarına izin verilmişti. Eldeki verilere bakarsak, kralın bahçesine izinsiz girmişlerdi.

 

“Al bakalım piç kuruzu!” En yakınımdaki izinsiz gireni suratından yakalayıp, suratını iyice sıkıp ve dostlarından birine fırlattıktan sonra grubun bütün üyeleri, birden ortaya çıkmış olmamın şokunu atlatmayı başardı. Kabul etmeliyim ki, yaptığım açılış alçakçaydı, ama öyle olsa bile, hareket edememeleri kendi sorunlarıydı, benim değil.

 

“S-sen de kimsin!?”

 

Sorusuna cevap vermek yerine, karnına güzel bir döner tekme attıktan sonra yanındaki adamı yumruklayarak zavallı adamın dönerek havaya fırlatmıştım.

 

“Ne oluyor lan!? Lanet olsun!”

 

Diğerleri anca dostlarından dördünün düştüğünü gördükten sonra kılıçlarını çekebilmiş ve savurmaya başlamıştı. Bütün bir gruplardı, ama statlarımızın arasındaki fark hasar almaktan kaçınmamı, bire saymak kadar kolaylaştırıyordu. Kalabalığın içinden bir yandan saldırılarından kaçarken, bir yandan yumruklarla ve tekmelerle ilerledim. Kılıçlarını sadece çıplak ellerimle kolaylıkla kırmış olmam, etkisiz hale gelmeden önce şaşkınlıktan donakalmalarına sebep olmuştu.

 

“Neyle uğraştığını anlıyo---” başları gibi görünen adam beni konuşarak ikna etmeye çalışmıştı, ama ikna olmaya niyetim yoktu.

“Kapa lan çeneni, aptal! Saçmalıklarına ayıracak zamanım yok!”

 

Hızlı bir başlangıçtan sonra vücudumun alt kısmını kaldırdım ve yüzüne yukarıdan aşağı doğru bir tekme indirdim. Bununla birlikte ayakta kalan son adam da düşmüştü, daha doğrusu düşmemişti. Saldırım, başını arkasındaki duvara gömmüş ve o şekilde kalmasına sebep olmuştu.

 

Bütün grubun ayağımın dibinde baygın yatması, sadece birkaç dakikamı almıştı.

 

“Bu tam bir katliamdı, Maskeli.”

 

Tanıdık bir kadın şövalye, bıkkın bir sesle beni selamladı. O, Carlotta De Maya sadece Nell’in patronu değil, aynı zamanda, arkasındaki sayısız adamdan anlaşılacağı üzere, bütün paladin ordusunun lideriydi. Onu tam olarak tanıdığımı söyleyemezdim ama yabancı da değildi. Alshir’i ilk ziyaretimde bana birçok yardımı dokunmuştu ve çabalarımı desteklemişti.

 

“Evet, şöyle ki, eğer benim yerimde olsan sen de zıvanadan çıkardın. Bir grup azgın soylu nişanlıma asılırken, benim burada boş boş oturup zaman harcayacağımı mı sanıyorsun? Hayatta olmaz! Acilen geriye dönmem ve pislikleri uzaklaşana kadar püskürtmem gerek.”

“Durumu tarif edişin, sanki bunun gerçekleşeceğini tam olarak gördüğünü ima ediyor.” Güldükten sonra, daha meraklı bir şekilde devam etmişti. “Ve ikiniz tam olarak ne zaman nişanlandınız? Bu kadar yakın olduğunuzu fark etmemişim.”

“Evet, değildik, ama sonra bir şeyler yaşandı.”

“Şeyler mi?”

“Evet, hem de çok fazla.”

“Anladım...” diyerek güldü. “Daha bilgilendirici bir cevap umuyordum, ama sanırım şimdilik bununla yetineceğim.”

“Her neyse, eğer buradaysan, başlarında olman gereken bütün ahmakları hallettiğini tahmin edersem muhtemelen yanılmam diye düşünyüorum, öyle mi?”

“Doğru. Bizi haberdar ettiğin her bir grubu, daha doğrudan tuzağa yürüdüklerini fark edemeden bastırdık ve yakaladık.”

“Güzel. O zaman geriye kalan tek şey, kalenin içinde takılan birkaç adamı halletmek ve bu gecelik paydos etmek.”

“Katılıyorum. Nell’e zarar vermeye çalışan her kim olursa olsun, gözünün yaşına bakılmayacak.”

 

Karşılıklı hırçın bir şekilde sırıtırken kaleye geri dönüş yoluna koyulduk. Konuşmalarımızdan anlaşılacağı üzere, ortak bir operasyonun ortasındaydık. Araştırmalarım nihayetinde, kilisenin büyük bir çoğunluğunun aslında Nell’in gönderilmesini istemediği sonucuna varmıştı. Sadece iki büyük baş, iki kardinal, bunu istiyordu. Birisi gizlice gözetlediğim şerefsizdi, diğeri ise onun yakın arkadaşlarından biriydi. Kendi adamları bile onlara itaat etme meraklısı değildi, ama nüfuzlarının ne boyutlarda yayıldığını bilmiyordum.

 

Bu yüzden kiliseyle bir iş birliği yapmak kolay olmamıştı. Carlotta, onların komutasının dışında bir orduya aitti ve dini organizasyon içinde bulunan güvenebileceğimi bildiğim tek nüfuzlu kişiydi. Kral bile ona kefil olmuştu. Yine de, ona ilk yaklaşma çabam, söz konusu kişi şehirde bulunmadığından, pek de iyi gitmemişti. Tahmin edilen dönüş zamanı belli olmayan bir iş için şehir dışında olduğundan, o an için kilisenin yardımını güvenceye almaktan vazgeçmiştim.

 

Neyse ki tesadüf eseri son anda dönmüş olduğu için onunla bağlantıya geçtim ve yardımını istedim. Durumları hakkında bilgi alır almaz, şövalya hanım hemen yardım teklif etmişti. Görünüşe göre, “bunamış yaşlı morukların kiliseyi istedikleri gibi yönetmelerine” pek de meraklı değildi. Yardımının yararlılığının sınırı yok gibiydi. Göz açıp kapayıncaya kadar bizim tarafımızda olacaklara ve olmayacaklara saptayabilmişti. Hatta, aşırı yetkin paladin, ikna edilmesi gereken herkesi konuşarak ikna edecek kadar ileri bile gitmişti. Onun sayesinde, kilisenin işlerini umursama konseptini az çok sallayabilmiştim. Ve sadece bu da değildi. Ayrıca, elimdeki görevde bana yardımcı olmaları için bir grup şövalye bile konuşlandırmıştı: dahil olan herkesi yakalamak. Bu sadece, şehrin en önemli hükumet binalarının birçoğunun yakınına konuşlanmış serseri gruplarını kapsamıyor, ayrıca onları yakalamaya hazır olan askerleri de kapsıyordu.

 

Düşmanlarımın yürüttüğü “dahiyane plan”, klasik, “çözmek için sorun çıkarmanın” basit bir uyarlamasıydı. Gizlice bir sorun çıkarmayı planlamışlar, böylece bunu çözerek övgü almaktı. Yani, bugün Alshır’de toplanmış bütün serserilerin burda olmasının tek sebebi, parayla tutulmuş olmalarıydı. Her ne kadar onlardan, bir aptalın yardakçıları olarak bahsetmeye niyetim olmasa da, magandaların büyük bir kısmı, teknik olarak Allysialı askerlerdi, özellikle prensin isyanı sırasında onun tarafında olanlardı. Sadece emirlere uyduklarından, kral ülkenin kontrolünü ele geçirmek için o kadar çabaladıktan sonra bile, adamların hiçbiri cezalandırılmamıştı. Ama bu, gerçekten affedildikleri anlamına gelmiyordu. Kabahatlerinin farkında olan diğerleriyle birlikte iş arkadaşları, onlara her zaman şüpheli ve saygısız bakışlar atmışlardı. Ve bundan hiç memnun olmadıkları açıktı.

 

Muhtemelen Argus’un onları kendi olayına dahil olmaları için ikna edebilmiş olmasının sebebi de buydu. Ben Alshir’e gelmeden önce gerçekleşmiş olduğudnan, konuşmanın tam olarak nasıl ilerlediğinden emin değildim. Durum her neyse, serseriler tuzağa düştüklerinin farkındalarmış gibi görünmüyorlardı, yani bu, muhtemelen rollerini oynadıktan sonra susturulacakları anlamına geliyordu. Eh, benim problemim değil. Boktan kararlar alıp boktan müttefikleri seçerlerse başlarına bu gelir.

 

Nell, saldırganları uzaklaştırma kısmında görev almazken ve sadece akşamın tadını çıkarmaya devam ederken, siyasi rakipleri her şeyi halletmesi için kendi adamlarını kullanacak, sonra bu olayı onun gereksizliğine ve Allysia’yı güvende tutanların aslında onlar olduğuna dair bir kanıt olarak kullanacaklardı.

 

Eğer propagandaları halka yayılırsa, o zaman Nell’in durumu kesinlikle kötüleşecekti. Çünkü ülkesi, ona körü körüne ona güvenemeyecek kadar korkuyla yoğrulmuştu. Halkın kesin zafer getirebilecek birisine ya da bir şeye ihtiyacı vardı. İnançları sağlam kaldığı sürece güven duyabilecekleri, onları asla hayal kırıklığına uğratmayacak bir sembole ihtiyaçları vardı. Eğer Nell’in gücünün boyutlarını biliyor olsalardı, o zaman onun hakkında kötü konuşmaya cüret bile edemezlerdi. Ama bilmiyorlardı. Bu yüzden duydukları söylentileri yayıyorlardı. Ve bu yüzden, ülkenin hükümdarının tehdit altındayken onun sadece yiyip, içip, dans ettiğini öğrenmek, ona bağladıkları son umut parçalarını da yok edecekti.

 

“Söylemem gerek, gerçekten korkutucu bir adamsın.” Sonraki görevimize doğru ilerlerken, şövalye kadın benimle konuşmuştu.

“Ne demek istiyorsun?”

“Savaş hünerlerin inanılmaz. Normalde senin kalibrendeki adamların başka bir yeteneğe sahip olmaması beklenir, ama sen, bu olay süresince, bilgi toplama konusunda da gayet yetenekli olduğunu kanıtladın. Tek başına bu kadar bilgi toplayabilmiş olman gerçeği, neredeyse her şeyi görebildiğinden şüphelenmeme sebep olacak.”

“...Pekala, makul. Gerçekten de biraz korkutucuyum, öyle baktığın zaman.” dedim gülümseyerek. Şövalye hanımın tahmini şaşırtıcı derecede isabetliydi.. Her şeyi görmüyordum ama, kem gözlerimi ve kem kulaklarımı doğru yerleştirdiğim sürece ne istersem onu görür ve duyabilirdim.

 

Alshir’deki günlerim meşgul geçmişti.. Perde arkasından, görgü kuralı öğrenmek olsun, dans etme sanatını kendime zorla sokmak olsun ya da Enne ve prensesle evcilik oynamak olsun, hep şunu bunu yapıp duruyordum. Casusluk üzerine çabalamak, nihayetinde mükemmel bir yatırım olduğunu kanıtlamıştı. Karşı olduğum aptal, kendi evinin sınırları içinde planları hakkında atıp tutarken, gizlice dolaşıp onu duyabilecek kadar iyi olduğum ihtimalini asla aikkate almamıştı. Sürekli her bir detayı önüme döküp durması, birkaç kez beni güldürmüştü. Heh. Bir iblis lordunu hafife alırsan böyle olur işte.

 

Gerçi, bilmek, savaşın sadece yarısıydı. Başkentteki her bir serseriyi ben bile tek başıma temizleyemezdim, en azından zamanında. Sayıları çok fazlaydı. Ayrıca, kralın adamlarının yardımını almak da ne yazık ki mümkün değildi. Kraliyet muhafızları güvenlikle uğraşmakla meşguldü ve benim saçmalıklarım için hiç boş vakitleri yoktu. Neyse ki şövalye hanım son anda baskın yaptı ve günü kurtardı.

 

“Ama demek istediğim, gerçekten, beklenildiği kadar tabii ki. Kralın grubunda olmak, en iyiler için ayrılmış bir yer olmalı, değil mi?”

“Gerçekten onun adamlarından biri olduğunu ima ediyorsun.” dedi paladin, bilen bir sırıtışla.

“Neden bahsettiğini bilmiyorum.” Soruyu omuz silkerek geçiştirdim. “Görünüşe göre kraliyet muhafızları biraz ileride bir gruba denk gelmiş. Aptalın adamlarından oluşan bir ikinci grup biraz daha uzakta bekliyor. Görünüşe göre araya girip “yardımcı olmak” için bekliyorlar, çünkü muhtemelen savaş başladığı anda ortada belirmek biraz şüpheli olurdu.” Uzaktaki bir yere bakarken gözlerimi kısmıştım. “Cahil rolü yaparak onları temizlemeye ne dersin?”

“Memnuniyetle.” Omzunun üzerinden geriye baktı ve bir emir verdi. “Dinleyin beyler! Kraliyet muhafızı olmayan herkes düşmandır. Ne söylerlerse söylesinler onları tutuklayın!”

“Peki hanımım!”

 

Altında çalışan paladinler, Nell’in iş arkadaşları ve meslektaşları, coşkulu bir sesle kollarını kaldırdırırken hızlanmaya başladılar.

 

***

 

Gruba bir süre daha liderlik ettim. Çatışma noktasına ulaşmamız birkaç dakikamızı almıştı.

 

Her ne kadar kralın adamları hazırlıksız yakalanmış olsa da, serseri-asker adamlarla kendi başlarına mücadele edebilmişlerdi. Hatta, biz araya girmesek bile muhtemelen galip çıkabilirlermiş gibi görünüyordu, özellikle kraliyet muhafızlarının diğer üyeleri onlara zamanında yetiştiği için. Mevcut durum kısmen adamların tetikte olmalarından kaynaklanıyordu. Kral, kalenin saldırıya uğrayabileceğine dair onları uyarmıştı--dolaylı da olsa, potansiyel aptalların Argus’un planlarını anladığımızı öğrenmelerine engel olmak için.

 

“Pekala şövalye hanım, kraliyet muhafızlarına destek işini sana bırakıyorum.”

“Anlaşıldı. Sen nereye gideceksin?”

“Ah, bilirsin işte, sadece baloya gideceğim. Bu fırsatı, bütün bu saçmalıkların arkasındaki piçe onun ensesinde olduğumuzun fark etmesini sağlayacağım ve ayrıca yarasına biraz tuz basacağım.”

 

Bu ve ardından birkaç ayrılık cümlesinden sonra uzaklaştım. Her ne kadar baloya gideceğimi söylemiş olsam da, aslında oraya hemen gitmeyecektim. Orası ikinci durağımdı. İlk durağımda çok daha fazla asker popülasyonu vardı. Dramatik bir giriş yapmak için bekleyen grubun arkasına sızdım ve hemen dışarıdan izleyen birinin şaşırıp beni deli zannetmelerine sebep olacak bir şey yaptım. Havaya bir kaplan dizi attım, ardından kontrol yakalamasıyla devam ettim ve kollarım açık bir şekilde dönmeye başladım. [1]

 

Eğer Büyülü Göz’e sahip biri durumu görseydi, benim deli olmadığımı hemen fark ederdi. Ya da yalnız olmadığımı.

 

“Neden beni görebiliyorsun!?”

“Kendinizi gizlemek için böyle zavallı bir denemenin gözümden kaçmanızı sağlayacağını mı sandın, salak?” Hız kazanıp kollarımı daha da güçlü bir şekilde döndürmeye başlarken mayak gibi gülmüştüm.

 

Yeterli momentumu kazandıktan sonra, tuttuğum ayak bileğini serbest bıraktım ve sahibini düşman saflarının ortasına fırlattım. Hareket ettiği hız, az önce fark ettiğim adamın büyüsünü bozmuş ve dostlarına çarparken görünmesini sağlamıştı. Hmm... görünüşe göre üç tane falan avladım. Ehhh... yarısını indirmeyi planlamıştım ama hiç yoktan iyidir sanırım.

 

İlk saldırıda yere düşmeyenler silahlarını çekti ve etrafımı sardı.

 

“Sen... kahramanın adamı mısın?” Soru, yüzü bir tam miğferin altına şüpheli bir şekilde gizlenmiş bir adam tarafından sorulmuştu. Zırhı diğer herkesten biraz daha süslüydü, ki bu, onun bu birimin komutanı olduğunu ima ediyordu. Dikkatimi çeken bir diğer şey ise sesiydi. Sesi, çoğu erkeğin orta yaş krizinden geçerkenki yaşlarda olduğunu hissettirmişti.

 

Yüzü tamamen görünmüyor olsa da, onun tam olarak kim olduğunu bildiğimi söylememe gerek bile yok. Topladığım bilgiler bu herifin, başkente geliş yolunda kendimizi içinde bulduğumuz olaya sebep olan şerefsizin altında çalışan adamlardan biri olduğunu söylemişti.

 

“Ah, görünüşe göre sizler beni çoktan tanıyorsunuz.” dedim. “Bu doğru. Kahramanın en inançlı astlarından biriyim. Ve bu yüzden, bir ibli--şey, adalete inanan ve uygulayan biri olarak, buraya birkaç kötü adamın kıçına şaplak atmaya geldim.”

“Eğer amacın adaletse, o zaman bize saldırmaman gerek! Buraya sadece yardıma geldik, çünkü kalenin yakın zamanda bir saldırıya maruz kalacağını fark ettik!”

“Bu bir palavra ve bunu biliyorsun! Siz yarak kafalar, kraliyet muhafızlarının çoktan savaşmakta olduğunu bildiğiniz belli olmasına rağmen öylece duruyorsunuz!”

“Bu bir yanlış anlaşılma! Ve tamamen asılsız! Böyle bir iddia için hiçbir dayanağın yok!” diye bağırdı komutan. “Eğer bize karşı çıkmaya devam edersen, o zaman seni bir istilacı oalraaaaaagh!?”

 

Onu daha fazla dinleyecek kadar kafayı yememiştim; çoktan onun hiç masum olmadığını biliyordum, o yüzden yüzüne bir yumruk geçirerek çenesini kapadım ve adamlarını yerlerinden hoplattım.

 

“Ne!? Bu ne cüret!” diye bağırdı birisi.

“Seni sinsi korkak!” diye bağırdı bir başkası.

“İltifat için teşekkürler.” Adamın işini bitirirken kötücül bir şekilde gülmüştüm.

 

Askerler iyi eğitimliydi. Ben başlatır başlatmaz karşılık vermeye başlamışlardı, ama yine de çok zayıflardı. Uğursuz Orman’ın cin cüceleri bile onlardan daha tehdit ediciydi. Her ne kadar bilincini yitirmiş vücutlarını sağa sola fırlatıyor olsam da, potansiyel negatif tepkiler yüzünden kimseyi gerçekten öldürmüyordum. Bunun yerine, normalde kızlarla oynarken kullandığım teknikleri kullanıyordum; aile üyelerimi incitmemek için elimden geleni yaparken edindiğim kontrol, her bir adamı zorluk çekmeden bayıltacak kadar kuvvet uygulamamı sağlıyordu.

 

Evdeyken, sadece yumurta kırmak için bile sık sık beni çağırırlardı. Heh. Hatta bana Yumurta Kırmanın İblis Lordu derlerdi. Siz de bu kadar havalı olmak isterdiniz.

 

“Pekala, bu işte bu kadardı.” derken, şövalye hanımın desteklemek için gittiği kraliyet muhafızlarına doğru baktım. “Ve görünüşe göre onun da işi bitmiş.”

 

Hala gündemim yapılacak birkaç şey kaldığından, arkamı temizleme işini Carlotta’ya bırakarak, komutanı yakasından yakaladım ve baloya doğru giderken arkamdan sürükledim.

 

Çevirmen Notu

[1] Street Fighter göndermesi. Kaplan tekmesi Sagat’ın, döner yumruk Zangief’in saldırısı. Kontrol yakalaması ise her karaktere özel olan, yakalayarak yapılan bir hareket.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
FiLUcTuBaBy (98 puan) Üye
2022-02-13 20:52:07
Son Cahil bükücü
yusuf (157 puan) Üye
2021-04-01 08:38:32
ve gg oyun bitti soylu ve destekçileri tutuklanacak belki idam edilecek oyun bitecek haaa yoruldum
Crimson Phoenix (3 puan) Üye
2020-12-13 12:24:47
Yumurta Kırmanın İblis Lordu Baya havalı XD elinize sağlık
yusuf (157 puan) Üye
2021-04-01 08:38:51
@Crimson Phoenix, ben beyinsiz iblis lordu derdim
STERBEN (225 puan) Üye
2020-10-13 22:57:11
Çeviri için teşekkürler
Kunai 52 (151 puan) Üye
2020-09-16 13:08:05
Açıklama, Çeviri ve edit için teșekkürler.
Kunai 52 (151 puan) Üye
2020-09-16 13:04:29
Çeviri ve edit için teșekkürler.
DeliDana (2871 puan) Üye
2020-08-15 22:15:43
2 bölüm için teșekkürler.
Ker!m (339 puan) Üye
2020-08-15 20:27:46
Bu gunki ikinci bolum icin tşk
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-08-15 19:35:22
Çeviri için teşekkürler
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-08-15 19:12:42
İlk yorum hahaha