Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk
Kahramanın Adamı, Doğruluğun İblis Lordu Sahneye Çıkar - Kısım 2
“...Demek Maskeli Üstat.nihayet giriş yaptı.” dedi Argus,
acı bir tonla. Karşılaştığı beklenmedik durum, lehine olan bir durum değildi.
Tepkisi, zincirleme bir reaksiyona sebep oldu. Birçok
soylunun nefesi şaşkınlıktan kesilmiş ve ortaya çıkan gerçek hakkında
fikirlerini belirtmeye başlamışlardı.
“Son zamanlarda herkesin dilinde olan Üstat o mu?”
“Ülkeyi kurtaran adamın ta kendisi...”
“Daha olgun ve usta birini bekliyordum. Yaşı, bütün
beklentilerimi boşa çıkardı.”
Çünkü sadece yüksek sosyeteye yeni girmemiştim, ayrıca
Nell’e odaklanan dikkatleri en aza indirme planımı da uygulamıştım. Odaya
maskesiz girerek.
Hiçbiriyle vaktimi harcamanın bir anlamı olmadığından, her
taraftan bana dönmüş sayısız bakışı umursamadım ve krala doğru yol açmak için
ikiye ayrılmış kalabalığın içinden geçmeye başladım.
Konuşabileceğimiz kadar yaklaştıktan sonra, zırhı
tıngırdayarak, omzumdaki ölü ağırlığı yere bıraktım ve dizimin üzerine çöktüm.
“Bu da kim Üstat?” Kral, hala Argus’un sözlerinden emin
olamayanlar için, maskeli halimdeki ismimle seslenerek kimliğimi doğrulamıştı.
“Size zarar vermek isteyen ordunun başındaki adam
majesteleri.”
Saygılı bir şekilde davranmamı ve konuşmamı gören kralın
yüzünde, yarı gülümseme, yarı başkası yerine utanma hissiyle karışık bir ifade
vardı; karşısındaki görüntüden hoşlanmadığı kadar, komiğine de gitmişti.
“...Bu şekilde konuştuğunu duymaya hiç alışabileceğimi
sanmıyorum.” dedi, çok yakınımızdakilerin bile duyamayacağı kadar kısık bir
sesle.
“Bundan endişelenmezdim.” dedi Nell. “Muhtemelen sadece
eğlenmek için bilerek yapıyor, her zamanki gibi.”
Kral bu yoruma, anlık da olsa gülmüştü. Kısa süre sonra,
halk içindeki yüzü olan onurlu maskeyi giyen kişiye döndü ve ciddi bir şekilde
başını eğdi.
“Harika bir iş. Ama düşman komutanını buraya kadar getirmiş
olmanın sebebi nedir?”
“Müttefiklerini yakalamamız için kilit rol oynayacağından,
varlığı gerekli majesteleri.” “Bu olayın failini ortaya çıkarmam için vaktinizi
biraz alabilir miyim?”
“...Pekala.” Kral, düşünüyormuş numarası yapmak için bir
süre durakladıktan sonra onayladı. “Böyle bir fırsatı sana sunmakta bir sorun
göremiyorum. Bu saldırının bastırılmasındaki katkıların göz önünde bulundurulduğunda
gayet uygun.”
“Çok naziksiniz lordum.” Kralın hazırlamış olduğum küçük
skeçe istekli bir şekilde ayak uydurmasına gülmemeye çalıştığımı gizlemeden
önce başımı eğmiştim.
Tüm saygımı sunduktan ve hükümdar kararını verdikten sonra
doğruldum, arkamı döndüm ve malum aristokratik piçe sert bir bakış attım.
“Merhaba ‘Sör’ Ladorio. Görünüşe göre nihayet tanıştık.”
dedim. “Ben Y---Wye, kahramanın hizmetinde çalışma şerefine nail olmuş
insanlardan biri.”
Sözlerim nazik olsa da, söyleyiş şeklim tam tersiydi. Ona
söylediğim her şey, bir kinaye ve tiksinti katmanıyla örtülüydü. Bununla
kötücül sırıtışımın birleşimi, adamın alnının buruşmasına sebep olmuştu, ama
öfkesine tutundu ve karşılamamı dostane bir gülümsemeyle karşıladı.
“Bu ülkenin kurtarıcısı tarafından hatırlanmak bir onurdur.”
dedi. “Sizin için ne yapabilirim?”
“Pekala, şöyle ki, elimde olmadan şurada yatan adamın
kılıcındaki hilale gözüm takılıyor.” baygın komutanın silahını kınıyla birlikte
aldım, havaya kaldırdım ve odadaki herkesin iyice görmesi için, yavaşça
çevirdim. “Ve zannediyorum ki bu işaret size ait.”
“...Kesinlikle öyle.”
Piç herifin cevabı, kalabalığın hareketlenmesine sebep
olmuştu. Bir sürü farklı kademeden soylu ve tebaası, yaşanan aydınlanma
hakkında birbirleriyle fısıldaşmaya başlamıştı. Her ne kadar meslektaşlarının
onun arkasından konuşmasını umursamıyor gibi görünse de, açık bir şekilde
yöneltilen suçlamalardan memnun değil gibiydi.
“O gerçekten de benim emrim altında ama, ne onu bayıltmış
olmanızın, ne de onu böyle gülünç bir şeyle suçladığınızı anlayamadım. Ona da
diğer adamlarım gibi, kalenin savunmasını artırmak için muhafızlık yapma emri
verilmişti.” İki yüzlü yılan dostane maskesini düşürüp, soğuk, alaycı bir ifade
takınmıştı.
“Güvenlik mi? Ah efendim, siz bile kraliyet muhafızlarının
zaten bu görevden sorumlu olduğunun farkındasınızdır.” Diğer yandan ben
gülümsemeye devam ediyordum.
“Gayet tabii. Ancak, adamlarımı getirmenin, bu etkinlikte
bulunan herkesin yararına olacağını hissettim. Kulağıma tesadüfen bir potansiyel
saldırı haberi geldiğinden, beklenmedik bir olay karşısında önlem olması için
onları mevcut yerlerine atadım.”
“Ve özellikle neden böyle bir saldırı ihtimalini üst
makamlara haber vermediniz?”
“Verdim. Orduyla ve ordu işleriyle alakalı olan birçok şahsa,
saldırının muhtemelen gerçekleşeceği bilgisini verdim ve kendi adamlarımı da
önlem olarak getireceğimi belirttim. Tüm standart prosedürleri izledim ve bütün
hareketlerimin ve kararlarımın yazılı olarak belgelendiğinden emin oldum. Eğer
isterseniz bu belgeleri size getirtebilirim de.”
Her ne kadar bir yanım sözlerinden şüphe duysa da kendine
güveni, muhtemelen söylediklerinin doğru olduğuna inanmama sebep olmuştu. Bir
şey bilip bilmediğini sormak için kralın olduğu yöne doğru bir bakış attım, ama
verdiği tek cevap başını hafifçe sallamak olmuştu. Hmmm... bilmiyor. Sanırım
bu, şu bok suratlının bağlantılarını kullandığı anlamına geliyordu. Muhtemelen
ona yardım etmesi için bir destekçisi vardı.
“Ve açıkçası, bu durumdan ne anlamam gerektiğinden emin değilim.
Adamlarımdan birini getirip onu, bize saldıranlara liderlik yapmakla
suçladığına inanamıyorum. Bir yerde bir tür yanlış anlaşılma olduğudnan eminim.
Ama, yaptığın şey ortada. Allysia’nın kurtarıcısı olsanız bile, adamlarım masum
olduğu için, koşullar uygun hale geldiğinde bunun sonuçları olacaktır.” dedi
utanmadan.
“Saçmalık!”
Bir poz verip bir avukat gibi onu işaret ettim. Normalde
böyle bir durumda bağırılacak söz “itiraz ediyorum.” olurdu, ama ben tam olarak
bir avukat olmadığımdan, yaratıcılığımı biraz serbest bırakmıştım. [1]
“Şey... Vay be. Az önce gerçekten kötücül bir yüz ifadesi
yaptı.” dedi bir izleyici.
Kapa çeneni Nell! Tek yaptığım sırıtmaktı!
“Dinle beni bok kafalı. Senin sikik bir beyinsiz olduğunu
biliyorum, o yüzden biraz yavaştan alacağım ve ilerlerken her adımı dikkatlice
anlatacağım. Burada sonuçlardan bahsetmesi gereken kişi benim. Kraliyet
muhafızları düşmanla çatışmaya başladığında adamlarının ne yaptığını biliyor
musun? Öylece oturup sikik sikik izliyorlardı sadece. Tam zamanında yetişmişler
gibi göstermek için kelimenin tam anlamıyla bekliyorlardı. Çevirdiğin aptal
küçük dolaplar, beynin gibi yarım yamalak çalışıyor.”
“Ve bu iddianı hangi kanıtla destekleyeceksin? Sadece
sözlerinin yeterli olacağını beklemiyorsun herhalde, öyle d---”
“Haklısın. Bunu kanıtlayamam. Ama buna ihtiyacım yok. Neden
biliyor musun? Çünkü, başından beri bu saldırının arkasında olan kişinin sen
olduğuna dair bir kanıtım var.”
Donakalıp beti benzi atarken onu izlerken, zihnimde karanlık
bir kahkaha yankılanmıştı. Heh. Geri zekalı. Cidden şahitliğimin yeteceğini
düşündüğümü mü sandın? Planları olan tek kişiyi kendin sanıyorsun değil mi?
Hadi oradan şerefsiz.
Envanterimi açtım ve içinden, kare şekilldi bir örtü
üzerinde duran bir kristal top çıkardım.
“Bu şeyin adı, kayıt kristalidir. Bunu harekete geçirmek,
hedefinin etrafındaki tüm büyü enerjisini kaydetmeye ve saklamaya sebep olur.
Onu tekrar harekete geçirdiğinizde sakladığı şeyi havaya yansıtır, böylece
kaydettiği şeyleri görebilirsiniz.”
Bir başka deyişle, hologram gösterebilen bir kameraydı. Ne
yazık ki, fotoğraf çeken bir cihazdan beklediğimin çok uzağındaydı. Çalıştığı
büyülü mekanizma mükemmel değildi. Sadece kötü kaliteli görüntüler
oluşturmuyordu, ayrıca onları sadece siyah ve beyaz olarak resmediyordu. Daha
da kötüsü, sadece tek kullanımlıktı. Her bir kristal, sadece tek bir görüntü
kaydediyordu.
Kristali satın almış olmamın sebebi, karşımda donakalmış
soylunun ipliğini pazara çıkarmak değildi, aksine ailemin fotoğrafını çekmek
için aldığım bir şeydi. Ne yazık ki görüntü kalitesi o kadar kötüydü ki, bütün
bu çabadan vazgeçmek zorunda kalmıştım. Hatta, eşyayı öyle işe yaramaz
görmüştüm ki, boyutsal yarığımın arka taraflarında hala birkaç tane vardı.
Böyle bir durum için kullanabileceğimi gerçekten asla düşünmemiştim. Pekala
kamera, kabul ediyorum. İyi iş çıkardın. Ve merak etme, bana verdiğin hizmetler
boşa çıkmayacak. Burada, numara çantamın onur üyesi olduğunu resmi olarak
tanıyorum.
Erişimimin olduğu tek görüntü yakalayan cihaz bu değildi.
Teknik olarak, çok daha modern bir kamera satın alabilmek için kataloğu
kullanabilirdim, ama buna hiç değmezdi. Bu dünyanın mevcut bilim anlayışı
kapsamının dışında olan bütün teknolojik cihazlar, saçma derecede yüksek
fiyatlara sahipti. İşte bu yüzden konsol ya da bilgisayar yerine kartlar ve
kutu oyunlarına param yetiyordu. Lüks mallara öylece saçacak kadar param yoktu.
En azından şimdilik.
“Gerçi, fonksiyonelliğini açıklamak bizi bir noktaya kadar
götürür. O yüzden, neden küçük bir gösteri yapmıyoruz?” Nell’i ve arkasında
duran iki çocuğa doğru döndüm. “Peynir diyin.”
“Hı? Ne? Bir dakika!” dedi Nell, panikle.
“Peynir mi? Yemekten mi bahsediyorsun?” diye sordu Iryll.
“...Zeytin.” Diğer ikisinin aksine, kılıç tam olarak ne
döndüğünü anladığı için, ben büyü enerjimi avucumla küreye aktarırken, işaret ve orta parmağını V yapacak şekilde
kaldırmıştı.
Manamı emen cihaz, birkaç dakika yerinde titredi. İşi
bittikten sonra tekrar manamı kristal eşyaya aktarınca, çektiği fotoğraf havada
yanısrken, tam olarak ışın kılıcı gibi bir ses çıkarmasına sebep olmuştu.
Görüntü açık bir şekilde paniklemiş bir kahramanı, biraz kafası karışmış bir
prensesi ve fotojenik bir kılıç kızı göstermişti. [2]
“Gördüğünüz üzere, basitçe bu cihaz bir sahneyi,
kullanıldığı anda gerçekleşen olaya bağlı olarak, bir görüntüye dönüştürüyor.”
diye açıkladım. “Pekala, bunu bir aile yadigarı olarak saklamak için kenara
kaldırıyorum.”
“Yu---Wye, lütfen...” dedi Nell.
“O... gerçekten de hiç değişmiyor.” diye ekledi kral.
Envanterim işlevi gören bana ait altuzaydan bir başka
kristal çıkarırken, ikisi birbirlerine, umursamayarak devam etmeyi seçtiğim bir
çift bıkkın sırıtşı atmışlardı Çıkardığım gibi büyümü ona aktardım ve içinde
sakladığı resmi gösterdim.
“Az önce bahsettiğim kanıt işte bu.”
Karşımda bir çift adam resmedilmişti. İkili bir ara sokakta
dikiliyordu ve açık bir şekilde etraflarına dikkat ederek gizli bir şeyler
konuşuyorlardı.
“Sağdaki adam kaleye saldıranlardan biriydi. Onu çoktan
hapishaneye tıktırdım, o yüzden söylediklerime güvenmeyen varsa sonrasında
gidip kontrol edebilir.”
Durumu ona açıkladıktan sonra tutukluları hapse götürme
işini şövalye hanıma bırakmıştım. Yeterliliğini göz önünde bulundurarak, her
şeyin çoktan düzgün bir şekilde halledildiğinden gayet emindim. Seçtiğim yol
bir fotoğraf çekmekti, ama seçeneğim bu değildi. Aslında yalanları saptayabilme
kapasitesine sağlayan büyülü bir cihaz da vardı. Bunu kullanırsam, yarak
kafalının suçlu olduğunu hemen kanıtlayabilirdim, ama ne yazık ki başka bir
yere kuruluydu ve hareket ettirilemeyecek kadar büyüktü.
“Ve soldaki adam ise gizli bir şekilde ona fısıldıyor.”
dedim. “Ve şuna bakar mısınız! O gerçekten de tanıdık geliyor değil mi? Onu
daha önce nerede görmüştüm acaba... Tabii ya! Aynı yanımda getirdiğim adama
benziyor. Garip, değil mi?” Yarım bir gülümsemeyle bir süre anın tadını
çıkardıktan sonra devam ettim. “Sorun nedir Argus? Dilini kedi mi kaptı? Biraz
hasta gibi görünüyorsun.”
Sakin kalmak için elinden geleni yaparken, soylunun yüzü
seyiriyordu. Ama sakin kalamıyordu. Bu görüntünün tam olarak neyi temsil
ettiğini biliyordu.
“B-bunun benimle bir alakası yok! B-bu görüntü sahte olmasa
bile, büyük ihtimalle adamımın kendi iradesiyle yaptığı bir davranışı gösterir.
O-ona böyle bir şey yapmasını ben emretmedim!” Alnından soğuk terler damlarken
bir dizi bahane sıralamıştı. “V-ve bu eşyayı hazırlayan kişi sensin! B-bunun
gerçekten söylediğin şeyi yaptığını doğrulamamız imkansız! Bu bir hile, hile
diyorum!”
Aynen. Adama kazık atacağını düşünmüştüm. Siktiğimin
sadakatsiz pislik.
“Ehhh... bir şey
diyeyim mi, makul.” dedim. “Ama tesadüfe bakın ki, incelemenizi istediğim bir
başka kanıt parçası var.”
Odanın bir köşesine doğru yürüdüm ve kraldan peşinen
hazırlamasını istediğim bir eşyayı aldım: gramofon. Envanterimden bir plak
çıkardım ve makineyi ayarlarken plağı onlara doğru gösterdim.
“Bayanlar ve Baylar!” kalabalığa seslenirken diski cihaza
yerleştirdim. “Bu akşam elimde hepinizin duymasını istediğim çok ilginç bir
kayıt var. Bu kayıt, mekansal farkındalıktan yoksun bir çift talihsiz ruhun,
konuşmalarına katılan tek kişinin kendileri olduğunu fark etmeyen aptalın
hikayesini anlatıyor. Herkes bunu dinlerse çok memnun olurum.”
“H-hayır! D-du---”
Bok suratlı, nereye varmak istediğimi hemen anlamıştı. Durdurmak
için cihaza doğru uzandı, ama kolunu yakaladım ve onu yere ittirdim.
“Hadi ama, inanılmaz derecede heyecanlanmış olabileceğini
biliyorum ama, sen de herkes gibi sabırlı olmalı ve beklemelisin.”
Bir başka kendini beğenmiş sırıtış fırlattıktan sonra,
saygısızlığın en üst düzey göstergesi olarak insandan yapılma geçici
sandalyenin üzerine oturdum.ve gramofonu başlattım.
[1] Ya klişe Amerikan filmlerindeki yargıç-avukat hallerine
ya da Ace Attorney’e gönderme (mi?). Ace Attorney geldi benim aklıma valla.
[2] E ışın kılıcı? Master Yoda? Obi-Wan Kenobi? Hala anlamayanlar hemen gidip Star Wars izlesin :)